İlk insan toplulukları arasındaki, doğal kaynaklar, servet yağması gibi nedenlerle binlerce yıl sürmüş olan kanlı boğuşmalar, Orta Çağ'da yerini din ve mezhep; Yakın Çağ'da ise millî boğazlaşmalara bıraktı.
Türklerin tarihlerinde de bu nedenle acı çekme ve acı çektirmenin sayısız örnekleri vardır.
Bu konuda en çok iz bırakan kitlesel öldürmeler I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı'nda yaşandı.
O tarihten beri de zaman zaman kavga alevleniyor ama durmuyor.
Kurtuluş Savaşı ile ilgili kaynaklar, ağız birliği ile Yunanlıların işgal ettikleri Batı ve Orta Anadolu'da uyguladıkları akıl almaz "mezalim"den söz ederler.
Bu zulümler, köy ve kasabaları yakmak, yağma yapmak, hapsetmek, işkence yapmak, kadın ve kızların ırzına geçmek biçiminde kayıtlara geçmiştir.
İstilacı bir düşmanın aleyhinde bir hava yaratmak için bu konudaki raporlarda abartma yapılma ihtimali daima akla gelebilecek ise de karşı tarafı oluşturan İngiliz, Fransız, İtalyan, hatta Yunanlılardan oluşan tahkik kurullarının, uluslararası Kızılhaç temsilcilerinin raporları da bu zulümleri doğrulamaktadır.
İstanbul ve Ankara hükümetlerinin görevlendirdiği kurulların yerinde incelemeler yaparak, tanık, yer ve tarih göstererek hazırladıkları raporlar arşivlerde önemli bir yer tutmaktadır.
Kurtuluş Savaşı'ndan önce Türk devleti duruma hâkim iken gerek hükümetin görevlendirdiği çeteler ve gerek kışkırttığı kitleler tarafından Türkiye'deki azınlıklara uyguladığı kötü muamele ise daha çok Türkiye dışında yaygın olarak dile getirilmektedir.
Mazlum tarafı temsil etmekle birlikte Türk tarafından, özellikle 26 Ağustos 1922'de başlayan ve Yunan orduları ile birlikte Rum halkın da Batı Anadolu'dan süpürüldüğü dönemde bazı ordu mensuplarının ve sivil halkın öç alma güdüsüyle Yunan tutsakları ve Rum halkına uyguladığı bazı hareketlere ise ima yollu, üstü kapalı değinilmektedir.
Olayı tanıklarından Halide Edip'in kendisine sarkıntılık yapmış olan bir Yunan erini linç etme çabasına "Vurma Fatma!" diyerek karşı koymak istemesi, Kurtuluş Savaşı'mız edebiyatında yerini almıştır.
Yunanistan'da yazılan tarihlerde bu konuda neler yazıldığını ise, Türkçeye çevrilmedikleri için bilmiyoruz.
Bu genel girişi yaptıktan sonra Kurtuluş Savaşı'nın ortalarında, Sakarya'dan Yunanlıların çekilmesinin ardından, Ankara'nın Yunan zalimliklerini araştırmak için görevlendirdiği kurula bir Rum din adamının verdiği ifadeyi nakletmek istiyorum.
Rahip Vasileos Panayotis'in Tahriri İfadesi
Yunanlılar Aziziye'ye geldikleri zaman ilk evvela ahaliden ekmek, arpa, şeker ve et istediler. Yunanlılar ahalinin nezdinde bulunan bu nevi erzak ve hayvanatın yarısını istedikleri halde benim tavassutum üzerine bu miktar tenkis edildi.
Ondan sonra belediye reisinin koyunlarını aldılar. Hisar'a götürdüler. Kendilerine b'il-müracaa ve yaptıkları muamelenin ayıp olduğunu söyleyerek koyunları sahibine iade ettirdim. Aziziye halkının namuskâr olduğuna dair Yunanlılar bize bir vesika verdi.
Diğer Yunan kıtaatı geldiği vakit 'Burada Kemalilerden kim vardır?' diye sordular. 'İşte ben Kemaliyim' dedim. 'Kemal İzmir'i bir alsa kendisine tapınacağım.'
Bi'l-ahire Türk askeri gelerek Yunanlılarla muharebe ettiler. 28 kişi telef ederek 7 esir aldılar. Bunu müteakip yine Yunan fırkası geldi. Hükümet konağına ahaliden 424 kişiyi hapsettiler. Bunları top ve gaz ile imha etmek istediler.
Ben bunu işitir işitmez fırka kumandanına gittim; ağlayarak çok yalvardım ve dedim ki:'İlk evvela beni katlediniz, sonra onları!'
Ve mahpusları alarak evlerine götürdüm. Bunlardan 3, 4 kişiyi katlettiklerini ve birkaç harmanı yaktıklarını haber aldım. Müftü ile Abdül Ağa ve muhtarların Yunanlılar tarafından götürüldüğünü söylediler.
Hemen bir araba ile Pirbeyli'de fırka kumandanına yetiştim. Çok rica ederek ikisini kurtarabildim. Diğerlerini fırka kumandan ı iki güne kadar geri göndereceğini söyledi.30 Teşrin-i evvel (Ekim) 921
Rahip Vasileos Panayotis 1
Yunanlıların İzmir'e çıkışlarından sonra Batı Anadolu'da Rum topluluklarının bundan memnun olduklarını, işgalciler için karşılama törenleri düzenlediklerini, hatta Yunan ordusuna yazılanlar olduğunu biliyoruz.
Anadolu Rumlarının bu genel eğilimine karşılık Rum Rahip neden farklı bir yol seçmiş, işgalcilerin Türklere yaptığı zulümlere karşı çıkmış, hatta öldürülmek istenen bir topluluğa "önce beni öldürün!" diye göğüs germiştir?
Bunun akla gelebilecek iki nedeni var:
Rahip, yaşadığı Anadolu toprağını Türklerin ve onlarla birlikte yaşayan kadim halkların meşru vatanı olarak görmekte, Yunanlıların bu toprakları işgalini haksız bulmaktadır, ya da Yunan işgalinin geçici olduğunu düşünmekte, Türklerin bu savaşı kazanacağını sezmekte, savaştan sonra gene Türklerle birlikte yaşayacaklarını düşünerek geleceğine yatırım yapmaktadır.
Rahibin sırf, birlikte yaşadığı komşularına acıdığı için insanlık duygularıyla onlara sahip çıktığı da düşünülebilir.
Örnekleri çok olmamakla birlikte, sınav günü geldiğinde bu davranışı gösterenler vardır.
Millet savaşlarının devam ettiği günümüzde kendi dini ve milliyetinden olan saldırganlara karşı bu tutumu alacak insanlara pek çok ihtiyaç vardır.
İnsanlık, yalnız kendisi haksızlığa uğradığı zaman buna karşı çıkmakla sınırlı olamaz.
Kendisini haksızlığa uğrayanların yerine de koymayı, yani empati yapmayı da gerektirir.
Ne yazık ki, milletler bunu yapamıyorlar.
Adına "millî çıkaralar" denilen bir propagandanın tutsağı halindedirler.
Milletlerarası barışın kurulmasının önündeki en büyük engellerden biri emperyalizm ise diğeri de millî açgözlülüktür.
1. Yunan İşgalinde Batı Anadolu, II. Cilt, Hazırlayanlar: Prof. Dr. İzzet Öztoprak, Prof. Dr. Oğuz Aytepe, Dr. Murat Karataş, Ankara-2014, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, s. 676.Yunan İşgalinde Batı Anadolu, II. Cilt, Hazırlayanlar: Prof. Dr. İzzet Öztoprak, Prof. Dr. Oğuz Aytepe, Dr. Murat Karataş, Ankara-2014, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, s. 676.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish