Fransa, Gisele Pelicot'nun tecavüz çilesini taşra anomalisi olarak görmezden gelebilir

Pelicot davası, erkeklerin kadınlara muamelesinin ne kadar dibe batabileceğinin kanıtı olarak lanse edilse de pek çok kadının umduğu kadar yankı uyandırmayabilir

Gisèle Pelicot, 19 Aralık'ta Fransa'nın Avignon kentindeki mahkeme önünde (AFP)

Dominique Pelicot ve 50 diğer erkeğin, Dominique'in artık eski karısı olan Gisele'e tecavüz suçundan yargılandığı dava, emsalsiz bir dava.

Sadece Fransa'da değil, Avrupa'da da öyle. Suçun büyüklüğü, halka açık mahkemede sunulan iğrenç ayrıntıların çokluğu ve hepsinden önemlisi Gisele'in cesareti ve saygınlığı açısından. Gisele'in "Utanç taraf değiştirmeli" dediği cesur çağrısı, tüm dünyada istismara uğrayan kadınlar için bir savaş narası haline geldi.

Gisele Pelicot, davanın tamamen kamuya açık yürütülmesi kararını aldı. Anonim kalma hakkından feragat etti. Her gün mahkeme salonunda bulunanlar, onun kamburlaşmış ve neredeyse saklanan bir kadından davasının korkusuz bir savunucusuna dönüştüğünü fark etti. Kadınlar onu desteklemek için Avignon'daki mahkeme binasının önünde toplandı. Günlük geliş ve gidişleri alkışlarla karşılanıyor, kararların ve cezaların verildiği son günse şarkılarla doruğa ulaşıyordu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Tüm bunlar Gisele Pelicot'nun adının Fransa'daki kadın hakları ve feminizm tarihinde onurlu bir yer edinmesini garantiliyor. Bu dava aynı zamanda Fransız hukuk tarihinde de bir dönüm noktası olarak görülecek, zira Gisele'i takip edip ortaya çıkacak ve davalarını mahkemeye sunacak başkalarına da ilham verecektir. Buraya kadar her şey olumlu.

Ancak bu tek dava, cesur kadın kahramanı ve çok uzun yıllar boyunca neredeyse hayal bile edilemeyecek sadizm ve ahlaksızlık dizisiyle Fransa'yı değiştirme gücüne sahip olabilir mi? Soru bu olmalı ve buradaki cevap daha belirsiz olmalı. Fransa'yı değiştirmekten ne kastedildiğine de bağlı. Tecavüz oranlarının Birleşik Krallık'takinden bile daha düşük olduğu bir ülkede, mahkemelere daha fazla tecavüz davası getirerek ve daha fazla mahkumiyet sağlayarak yargının tutumunu değiştirmek mi? Yoksa bu, Fransa'daki toplumsal tutumlar ve kadınlara yönelik muamele hakkında çok daha kapsamlı bir mesele mi?

Bu ikisi elbette birbiriyle bağlantılı. Ama önce yargı cephesinden başlayalım. Kararlara kamuoyundan gelen ilk tepkileri ele alalım. Ağır tecavüz, eşini uyuşturmak ve başkalarını (şüphesiz 50 sanıktan çok daha fazlasını) eşinin hissiz bedeninden yararlanmaya davet etmek gibi suçlardan kocaya verilen en fazla 20 yıllık ceza için yaygın bir övgü varken, Dominique'in kendisi, avukatı aracılığıyla, temyize gidebileceğini öne sürerek meydan okudu.

Ancak sanıklardan bir diğeri olan ve Pelicot'nun uyuşturucu ve tecavüz şablonunu daha küçük ölçekte tekrarlamaktan suçlu bulunan Jean-Pierre Marechal, 12 yıl hapis cezasına karşı temyize gitmeyeceğini açıkladı ve diğer adamlara verilen cezaların çoğunun hafif olduğunu düşünenler vardı. Bazı savunma avukatları da aynı fikirde görünerek, müvekkillerine temyize gitmemelerini tavsiye ettiklerini, zira hapis cezalarının pek çok vakada korktuklarından birkaç yıl daha az olduğunu söyledi.

Toplumsal tutumlara gelince, Pelicot davasının pek çok Fransız kadının umduğu yankıyı uyandırmamasının başka nedenleri de var. En derin kırsal Fransa, la France profonde, cinsel konular da dahil pek çok karanlık sırrı barındırıyor ve bunların sadece bir kısmının gün yüzüne çıktığını varsaymak gerekiyor. Ensest, çocukların cinsel istismarı, uzun süredir devam eden aile anlaşmazlıkları ve karmaşık cinayet ve işkence vakaları taşra medyasında düzenli olarak yer alıyor, daha şoke edici olanlarsa ulusal mesele haline geliyor.

Pelicot davası, doğası (kocanın eşini uyuşturması ve fuhuş yaptırması) ve 50'den fazla erkeğin mahkemeye çıkarılmasıyla ölçeği açısından istisnai bir dava. Ancak olay Fransa'nın güneydoğu köşesindeki küçük bir köyde meydana geldi ve tüm erkekler en fazla 25 km uzaklıkta yaşıyordu. Sır ne kadar geniş çapta paylaşıldı? Ulusal ve uluslararası televizyon ve basında yer alan onca habere rağmen isteyenler bu olayı itici bir kırsal sapkınlık olarak görülebilir: Düzeltilebilecek bir şey olmaktan ziyade dikkatle bakılacak bir şey.

Elbette Pelicot vakası aynı zamanda (çok daha yüksek sesle dile getirildiği gibi) bugün Fransa'daki toplumsal tutumların ve kadınların içinde bulunduğu kötü durumun bir simgesi olarak da görülebilir. Gisele Pelicot, Fransız erkeklerinin kadınlara yönelik muamelesinin ne kadar dibe batabileceğinin simgesi olarak görülüyor: Kadınlar nesneleştiriliyor, boyun eğdiriliyor (bu olayda uyuşturulup bedenleri gelen herkese satılacak kadar) ve sessiz kalıp masaya yemek koymayı ve yatakta kocalarına hizmet etmeyi sürdürmeleri bekleniyor.

Ah, duruşma sona erdikten sonra söylendiği gibi, bu gerçekten de bir sınıf meselesi değildi. Öyle değil miydi? Erkekler çoğunlukla oralıydı ve daha mütevazı işlerle uğraşıyorlardı. Fransa için daha geniş sonuçları görmemeyi tercih edenler bunu yapmakta özgür. Pelicot davası hem kırsal ve yerel, hem de çoğunlukla bazılarının alt tabaka diye gördüğü kişilerle sınırlıydı. Fransız toplumunun bir kesiti gibi değildi. Bu kadar büyük ölçüde ulusal bir dava haline gelmesi, Fransa'daki bazı değişimlerin belirtisi olabilir.

Bununla birlikte, Fransız elitlerinin zaman zaman gün ışığına çıkan ve ilgili kişilerin zararına, hatta yıkımına yol açan kendi (genellikle çok iyi saklanmış) sırları olmuştur. 2011'de, dönemin Uluslararası Para Fonu Başkanı Dominique Strauss-Kahn, New York'ta bir kadın hizmetçiye saldırmakla suçlandıktan sonra istifa etmişti. Fransa'ya dönüşüne başka suçlamalar da eşlik etmiş ve meşhur cumhurbaşkanlığı hedefleri suya düşmüştü.

Kamuya mal olmuş kişiler hakkındaki bir dizi seks iddiasının en skandallarından biri, önde gelen bir entelektüel olan üvey babası Olivier Duhamel'i çocukken ikiz kardeşini taciz etmekle suçlayan Camille Kouchner'in anı kitabının 2022'de yayımlanmasıyla ortaya çıktı.

Birçok ülkede olduğu gibi, #MeToo hareketi özellikle eğitim ve sinema dünyasında çok sayıda kişiye karşı suçlamaların ve davaların ortaya çıkmasına neden oldu. Yönetmen Christophe Ruggia, o dönem çocuk yıldız olan Adele Haenel'e cinsel saldırıda bulunmaktan yargılanırken, iki cinsel saldırı davasıyla karşı karşıya olan usta aktör Gerard Depardieu'nun martta duruşması var.

Bu davalar ışığında, Fransa'nın toplumsal cinsiyet ilişkileri ve kadınlara yönelik tutumlar konusunda gerçekten ne kadar aykırı bir ülke olduğunu sormak da faydalı olabilir. Lütfen istisnaları olması kaçınılmaz bazı genellemeler için beklemede kalın. Latin ülkeleri daha muhafazakar bir tutum sergileme eğiliminde ve flört, cinsel yakınlaşma ve cinsel saldırı arasındaki çizgileri daha bulanık hale getiriyorlar. Fransa'ya özgü bir şey varsa, o da #MeToo'ya yönelik sert tepkinin ilk kampanyanın önüne geçme hızı olabilir; her iki cinsiyetten kişiler de her şeyin çok ileri gittiğini söyleyerek itiraz ediyor.

Sadece şunu eklemek isterim, Fransız kadınlarının Anglosakson akranları kadar bağımsız ve her yönden özgür olabileceği görüşündeyim. Cömert çocuk bakımı hükümleri ve kürtaj ve boşanma konusundaki nispeten liberal yasalar sayesinde bazı yönlerden daha da özgürler. Simone de Beauvoir'ın çığır açan kitabı İkinci Cinsiyeti'nin Germaine Greer'in İğdiş Edilmiş Kadın'ından 21 yıl önce yazıldığı da unutulmamalı.

Sonuç olarak Pelicot davasının Fransa'yı değiştirip değiştirmeyeceğinden ziyade, Fransa'da kadınlara yönelik tutumlar hakkında gerçekte ne kadar şey söylediği ve Fransa'nın gerçekten ne kadar değişime ihtiyacı olduğu sorulabilir. Bu ihtiyaç, bizimki de dahil diğer tüm ülkelerdekinden daha fazla.



independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Çağatay Koparal

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU