Suriye levhada, Kürtler masada, İran sırada, eski düzene elveda

İbrahim Altun Independent Türkçe için yazdı

Suriye'de Ahmed Şara liderliğindeki geçici hükümet, omurgasını Türkiye'nin terör örgütü olarak gördüğü YPG'nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri'yle (SDG) bir anlaşma imzaladı, 10 Mart 2025

SDG lideri Mazlum Abdi ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara arasında 11 Mart 2025 Salı günü imzalanan anlaşmanın yankıları sürüyor.

Hiç şüphesiz bu anlaşmanın bölgenin kaderine çok büyük etkisi olacaktır.

Tarafların vardığı anlaşmanın maddelerine gelirsek:

  1. Dini ve etnik kökenlerine bakılmaksızın tüm Suriyelilerin siyasi sürece katılımı ve temsil hakları garanti altına alınacak.
  2. Kürt toplumu Suriye devletinin yerli bir topluluğudur ve Suriye devleti onun vatandaşlık hakkını ve tüm anayasal haklarını garanti altına almaktadır.
  3. Suriye'nin tüm topraklarında ateşkes sağlanacak.
  4. Suriye'nin kuzeydoğusundaki tüm sivil ve askeri kurumlar, sınır kapıları, havaalanı, petrol ve doğalgaz sahaları dahil olmak üzere Suriye devletinin yönetimine entegre edilecek.
  5. Yerlerinden edilmiş tüm Suriyelilerin kendi kasaba ve köylerine geri dönmelerinin sağlanması ve Suriye devleti tarafından korunmalarının sağlanması.
  6. Suriye devletinin Esad kalıntılarına ve güvenliğine ve birliğine yönelik her türlü tehdide karşı mücadelesi desteklenecek.
  7. Bölünme çağrıları, nefret söylemleri ve anlaşmazlık çıkarma girişimleri ret edilecek.
  8. Anlaşmanın uygulanması için komiteler, yılsonuna kadar çalışarak anlaşmayı hayata geçirecek.

Bu anlaşma bazılarının düşündüğü gibi Kürtler için bir kayıp değil bilakis çok ama çok büyük bir kazanımın ta kendisidir.

Her ne kadar Türkiye'de bazı medya organları bu anlaşmayı SDG'nin tasfiyesi olarak görmüş olsa da tam tersine SDG, Suriye ordusuna entegre olan bir kolorduya dönüşerek resmi bir statü kazanacak.

ABD bu hamleyle SDG'yi koruma altına aldı.

Artık Suriye'de ortada bir terör örgütü kalmadığına göre Türkiye'nin de oraya müdahale etme gibi bir gerekçesi de ortada kalmamış olacak.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Öte yandan bu anlaşmanın Türkiye tarafına da yansımalarının olacağı da muhakkak.

Zira Türkiye'de başlatılan yeni barış sürecinin önündeki en büyük engel olarak görülen Kuzey Suriye meselesi büyük oranda çözüme kavuşmuş olacağından süreç daha rahat bir şekilde ilerleyecek.

Olaya bir de bu açıdan bakmak gerek.

Beri taraftan bu tarihî anlaşmanın zaman açısından Suriye'de yaşanan Alevi katliamına denk gelmiş olması özellikle Alevilerde ciddi bir rahatsızlık meydana getirdi.

Zira Şara'nın meşruiyetinin sorgulandığı bir zaman diliminde SDG ile varılan anlaşmanın Ahmed Şara için bir can simidi olduğu görüşü var.

Bu yüzden Alevi kesimde Mazlum Abdi özelinde Kürtlere dönük bir kızgınlık da hâkim.

Ne var ki SDG ile yapılan anlaşma Aleviler için de bir kalkan olabilecek cinsten.

Tüm gözlerin çevrildiği SDG komutanı Mazlum Abdi ise, Al Majalla Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Hamidi'ye verdiği röportajda, Şara'yı cumhurbaşkanı, yeni bayrağı kendi bayrakları olarak kabul ettiklerini, Suriye'nin toprak bütünlüğünü, birleşik ordu oluşumunu, tek kurumsal çerçeveyi ve tek başkenti kabul ettiklerini söyledi.

Öte yandan Kürt kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre Şam ile varılan anlaşmanın arka planında şu de aylar var.

  • SDG, Yeni Suriye Ordusu'na 2. Ordu olarak bağlanacak. Bu yapı 3 kolordu + 1 tümen şeklinde planlanacak. 
  • Asayiş özerk bölgeler ve kantonlar bazında sağlanacak. Ayrıca SDG'ye bağlı 56 bin polisinin tamamı, ordu yerine resmî "Bölge Polisi" olarak kabul edilecek. 
  • Halen SDG'nin kontrolünde bulunan petrol ve doğalgaz gibi yeraltı zenginlikleri yapılan anlaşma gereği Şam ile paylaşılacak. Ancak Kürt Yönetimi, yurt dışına satılan petrollerden ve diğer kaynaklardan Yeni Suriye Yönetimi'ne pay vermeyecek.
  • Kuzey ve Doğu Suriye'nin sınır güvenliği ve ticaret kapıları ile birlikte petrol ve doğalgaz sahalarının sorumluluğu Şam ile koordineli olarak SDG ve Tanf'da bulunan ABD bünyesindeki ÖSO kuvvetlerine devredilecek.  HTŞ'nin hiçbir unsuru SDG bölgelerine girmeyecek. 
  • Kuzey ve Doğu Suriye'deki hapishaneler, Yeni Suriye Ordusu ile ortak kontrol edilecek. Süreci izlemek ve yönetmek için ortak bir komisyon kurulmasına karar verilmiş durumda.
  • SDG, elindeki hiçbir ağır silahı teslim etmeyecek ve ABD ile mevcut ittifakı gereği askeri operasyonlarına ve eğitimlerine devam edecek. SDG ve Yeni Suriye Ordusu arasında ortak istihbarat paylaşımı yapılacak. 

Her ne kadar anlaşma metninde sadece Ahmed eş-Şara ve Mazlum Abdi'nin imzaları olsa da bu anlaşmanın arka planında garantör ülke sıfatıyla ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya'nın da olduğu görülüyor.

Gerek İngiltere'nin Suriye Özel Temsilcisi Ann Snow ve beraberindeki heyetin, önceki hafta Rojava Özerk Yönetimi'ne üst düzey bir ziyaret gerçekleştirerek Mazlum Abdi ile görüşmesi gerek CENTCOM Komutanı Michael Erik Kurilla'nın Mazlum Abi ile görüşmesinin hemen akabinde Ahmed Şara ile bu anlaşmanın gerçekleşmesi ve anlaşmanın öncesi ve sonrasında taraflardan gelen demeçler özellikle ABD'nin öncülüğünü yaptığı bu garantörlüğü doğruluyor.

Nitekim Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noäl Barrot, dün (12 Mart 2025) SDG komutanı Mazlum Abdi ile konuşarak Şam yönetimi ile yaptıkları anlaşma için kendisini tebrik etti.

Barrot, "Suriye Demokratik Güçleri Komutanı General Mazlum'la konuştum. Kürt ortaklarımızın haklarını ve güvenliklerini garanti altına alan ve onlarla IŞİD'e karşı mücadelenin sürdürülmesini öngören Şam ile imzalanan anlaşmayı memnuniyetle karşıladım. Fransa onların yanında olmaya devam edecek" ifadelerini kullandı.

Öte yandan garantör ülkeler arasında Türkiye'nin olmaması akıllara "Yoksa Türkiye bu anlaşmada baypas mı edildi?" sorusunu getiriyor.

İşin açıkçası İngiltere'nin masada olduğu bir yerde Türkiye'nin baypas edildiğini söylemek çok da doğru bir yaklaşım olmaz.

Zira uzun zamandan beridir Türkiye ve İngiltere bölgede ciddi bir ittifak halinde.

Hele ki Türkiye'de başlayan yeni barış sürecinde İngiltere'nin etkisi çok büyük.

Ne var ki bu anlaşma Türkiye, İngiltere ve İmralı hattında geliştirilen projenin bir neticesi değil.

Bilakis ABD'nin bizzat başına geçtiği ve inisiyatif alarak ama Türkiye'nin de hassasiyetlerini göz ardı etmeyerek gerçekleştirdiği bir anlaşma oldu.

Daha doğrusu "Öcalan'ın mı yoksa ABD'nin mi çözümü?" diye ikilemde kalan SDG, ABD'nin çözümünü tercih etti.

Dolayısıyla bu anlaşma Türkiye'nin tam olarak içine sinen bir anlaşma olmadı ama Türkiye'ye kaybettiren bir anlaşma da değil kesinlikle.

Bu yüzden Ankara, ihtiyatlı bir iyimserlik noktasında duruyor.

Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamaları da bu ihtiyatlı iyimserliği kanıtlar nitelikte.

Şam yönetimi ile DSG arasında yapılan anlaşmaya değinen Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:

Komşumuz Suriye'nin toprak bütünlüğüne üniter yapısının korunmasına birliğinin ve dirliğinin tahkim edilmesine büyük önem veriyoruz. İlk günden beri hep bunu savunduk, Suriye'nin terörden arındırılmasına yönelik her türlü çabayı doğru yönde atılmış bir adım olarak görüyoruz. Tüm varılan mutabakatın uygulanması Suriye'nin güvenliğine ve huzuruna hizmet edecektir. Bunun da kazananı Suriyeli kardeşlerimizin tamamı olacaktır. Kardeşliğimizi yücelttiğimiz ölçüde oyunları bozar, geleceğimiz güven altına alabiliriz. Rabbim bizi kardeş kavgasında muhafıza buyursun.
 


Netice itibarıyla Suriye'de Kürtler olmadan bir gelecek inşa edilemeyeceğini Şara da bölge devletleri de anlamışa benziyor.

Bu anlaşma ile birlikte ABD'nin de desteğini arkasına alan SDG, kendi bütünlüğünü koruyarak yeni Suriye'de varlığını sağlama almış oldu.

Böylelikle Kürtler, Şam yönetimi tarafından resmi olarak tanınmanın yanında yeni Suriye'de kurucu aktör rolünü de üstlenmiş olacak.

Eski PYD Eş Başkanı Salih Müslim'in de dediği gibi; "Kürtler, bu süreçten sonra artık yeni Suriye'nin devlet yönetimine, anayasasına, yaşamına, ekonomisine, her şeyine ortak oluyor" diyebiliriz.

Ayrıca 11 Mart tarihinin Kürtler açısından önemi büyük.

Zira Molla Mustafa Barzani liderliğindeki Kürt güçlerinin Saddam Hüseyin'e karşı yürüttükleri Eylül Devrimi'nin hemen ardından 11 Mart 1970 tarihinde yapılan anlaşmayla Kürtler ilk kez Irak tarafından resmi olarak tanınmış ve Irak devleti Kürtlerin özerklik ve ulusal haklarını ilk kez kabul etmişti.

Kaderin cilvesine bakın ki tam 55 yıl sonra bu kez Suriye'de aynı günde Kürtler lehine tarih l tekerrür etti ve Şam yönetimi Kürtleri ilk kez resmi olarak tanıdı ve ulusal haklarının anayasal düzeyde kabul edeceğini teyit etti.

Bu yönüyle bakıldığında Şam ile SDG arasındaki bu anlaşmanın Kürtler açısından ayrı bir anlamı da var. 

Gerçek olan şu ki artık Kürtler, kimliği dahi tanınmayan bir statüsüzlükten çıkıp Suriye'nin kurucu bileşeni statüsüne geçmiş oluyor.

Evet, bölgedeki otoriter rejimlerin çözülmesi sahada Kürtler için büyük bir fırsatın kapısını araladı.

Kürtlerin artan potansiyel ve nitelikleri yeni müttefiklik ilişkileri geliştirmelerini sağladığı gibi, ortaya çıkan konjonktürün de etkisiyle onlara var olan statükoyu değiştirme ve kendilerini de buna göre dönüştürme imkânı sağladı.

Bu çıkarımdan yola çıkarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Artık Suriye'de tek yönetici sadece Colani değil aynı zamanda Mazlum Kobani de olacaktır.

Ve yine öyle anlaşılıyor ki yeni Suriye'yi ademi merkeziyetçi bir yönetim şekli bekliyor.

Evet, esas olarak bakıldığında şartlar ne denli zor olursa olsun Şam ile SDG arasında yapılan bu anlaşma Suriye'de var olan mevcut sorunların çatışmasız bir yolla çözüme kavuşturmanın önünü açıyor.

Zira bir uzlaşmanın olmadığı Suriye'de fiili bölünme ve taraflar arası bir çatışma kaçınılmaz olacaktır.

Şayet bu anlaşma bunun önüne geçebilirse bu çok büyük bir başarı olarak tarihe geçecektir.

Hiç şüphesiz bu anlaşma, bölge halklarının geleceği için potansiyeli güçlü bir anlaşma olsa da Suriye gibi kaygan bir zeminde ilerliyor olması nihai hedefe ulaşma noktasında ciddi riskler de barındırıyor.

Evet, Şam ile SDG arasında varılan bu anlaşma nihai bir anlaşma değil ama nihai bir anlaşmanın en büyük adımı hükmünde olduğu yadsınamaz bir gerçek.

Ne var ki Ortadoğu gibi kaotik bir bölgede varılan hiçbir anlaşma bir nevi Katolik nikahı gibi görülmemeli. Zira burası Ortadoğu!

Var olan dengeler sürekli değişkenlik gösteriyor ve tüm taraflar bu kaygan zemine göre pozisyonlarını an be an güncelleyebiliyor.

Değil mi ki tüm dünyaca azılı bir terörist olarak kabul edilen birinin bir günde sarığını çıkartıp kravatlı bir cumhurbaşkanına dönüştüğü bir yerde her an her şey yaşanabilir.

Eflatun'un da dediği gibi:

Sular yükselince, balıklar karıncaları yer. Sular çekilince de karıncalar balıkları yer. Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir; çünkü kimin kimi yiyeceğine 'suyun akışı' karar verir.


Sonuç olarak Ortadoğu'da suyun akışı sürekli değişiyor ne var ki her türlü akıntıya rağmen Kürtler, şöyle ya da böyle artık masada! 

Ortadoğu'ya gelirsek; "Ezberli günlere elveda; yeni günlere merhaba!" diyeceğimiz günler artık kapıda!

Özellikle de İran'da!

Yani uzun lafı kısası;

Ukrayna kazanda, Suriye levhada, Kürtler masada, İran sırada!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU