Baas rejiminin 8 Aralık gecesi çökmesiyle birlikte Suriye’de yeni bir dönem ve sayfa açıldı. Açılan bu sayfada; siyasal, toplumsal, mezhepsel, ekonomik ve yönetsel yapısal krizlerle beraber dünya ve bölge dengeleri açısından da jeopolitik fay hatları sözkonusu.
Suriye’nin bu yeni dönemine giden süreci, 8 Aralık gecesi ve öncesinde ne tür gelişmelerin yaşandığını, İsrail’in Suriye topraklarındaki işgalini, Suriye yönetiminin ABD, İran, Körfez ülkeleri ve Türkiye ile olan ilişkilerinin nasıl bir seyir izleyeceğini gazeteci ve Ortadoğu uzmanı Mete Sohtaoğlu ile konuştuk.
“Ortadoğu’daki jeopolitik gelişmeler, saldırıyı başlatmak için ‘altın bir fırsat’ sundu”
Esad’ın düştüğü 8 Aralık gününe dönecek olursak, Suriye muhalefeti’nin güçlü ve organizeli bir şekilde İdlip, Halep, Hama ve Humus’u alan askeri harekâtından dolayı mı Esad iktidarı bırakmak zorunda kaldı yoksa Doha’da Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Rusya ve İranlı ortaklarıyla yaptığı görüşmeden sonra mı Esad Suriye’yi terketmek zorunda kaldı? Rusya ve İran’ı sahada çekilmek zorunda bırakan tabloyu bize çizer misiniz? Kısacası, muhalifler, rejim, İran, Rusya ile Türkiye’nin BAAS rejiminin düştüğü gece ile öncesine dair hamlelerini ve ne yapıp ettiklerini paylaşır mısınız?
Suriyeli muhalif grupların, Halep’in batı kırsalında başlattıkları “Saldırganlığın Önlenmesi” operasyonunun ardından ilk etapta 251 kilometrekarelik bir alanı içerisine alan, 32 köy ve yerleşim bölgesinin kontrolünü ele geçirdi.
Operasyona katılan grupların başını üye sayısı ve teçhizat bakımından askeri ağırlığı olan İdlib merkezli Heyet Tahrir’ül Şam (HTŞ) çekti, HTŞ’yi bağımsız Ceyş el-İzzeve Ceyş en-Nasır’ın yanı sıra Nureddin Zengi Hareketi, Ulusal Kurtuluş Cephesi ve Müşterek Kuvvet gibi Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) çatısı altındaki gruplardan bazıları da izledi.
Operasyonun hem askeri hem de ekonomik boyutunu da unutmamak gerekir. 2020 Moskova Anlaşması sonrası rejimin intihar uçağı kullanımı 2024'ün başından itibaren 25'e çıktı.
Geçen ekim ayında yalnızca dronesaldırılarının istatistiği 591”e ulaştı. Suriye Kurtuluş Hükümeti ise bölgede sıkışmıştı: Doğal kaynaklar ve altyapı üzerinde baskı sözkonusu idi. Kuzeybatı Suriye'nin nüfusu 2023'te yaklaşık 4,1 milyon kişiye ulaştı. UNOCHA”ya göre 2024 yılında yaklaşık 5,1 milyon kişiye yükseldi.Yaklaşık yüzde 24,4 inşaat alanıyla Kuzeybatı Suriye, 2025 yılına kadar yaklaşık 6,34 milyon kişiye ulaşacaktı.
Kaynakların kıtlığı ve altyapının çökmesi nedeniyle hamle yapılması gerekiyordu. Suriye yüzölçümünün yüzde 10'unu aşmayan bir alanda büyük bir nüfus birikti. Yoksulluk yüzde 91'e ulaşırken, açlık yüzdesi toplam yoksul ailelerin yüzde 41'ini aştı.
Suriye Müdahale Koordinatörleri Ekibi'negöre işsizlik oranı yüzde 88'i aştı. Başlangıçta sınırlı bir operasyon olarak planlanan operasyon, rejim güçlerinin mevzilerini terketmeye başlamasıyla genişledi. Operasyonun amacı 2019'da Rusya, Türkiye ve İran tarafından üzerinde anlaşmaya varılan İdlib çatışmasızlık bölgesinin sınırlarını yeniden belirlemekti.
Ortadoğu'daki jeopolitik gelişmeler, saldırıyı başlatmak için "altın bir fırsat" ortaya çıkarmıştı. Muhalif gruplar; Halep, İdlib'in güney kırsalı ve Hama’da rejimin elindeki mevzilerin kurtarılması sırasında, rejim güçleriyle yaşanan çatışmaları Suriye'nin başkenti Şam'a kadar genişletmelerine olanak tanıyan. büyük miktarlarda silah ve mühimmatın olduğu onlarca cephanelik buldu.
Esad rejimi Genelkurmay'ı,11. Tümen, Cumhuriyet Muhafızları ve istihbarat, ordunun dağılması ve muhaliflerin ilerlemesi üzerine bir araya geldi. Bazı subaylar, Beşar'ın görevden alındığını duyurmaya karar verdi. Kaos yaratmamak ve muhaliflerle müzakere etmeye karar verildi.
Darbe haberi, Genelkurmay binasında çeşitli ordu komutanlıklarından subayların katıldığı bir toplantı sırasında sızdırıldı, bu da 4.Tümen ve Devrim Muhafızlarının subayları tutuklamaya çalışmasına neden oldu, aralarında çatışmalar çıktı. Aslında, 1 No'luAçıklama'nın duyurulması için resmi televizyon yayını birkaç dakikalığına durduruldu, ancak İran bunu kontrol etmeyi başardı ve Şam'ı kontrol altına almaya çalıştı. İran, dışişleri bakanıyla birlikte Şam'dan ayrılabilmesi için Rusya'dan Beşar'ı ertesi gün tahliye etmesini istedi.
“İsrail de aynı İran gibi, Kürtleri, Türkiye ve Arap ülkelerine karşı istikrarsızlaştırıcı bir güç olarak görüyor”
Darbeye katılan istihbaratçılar, başkenti korumak, darbede kendilerine yardımcı olunması ve ardından da devrimcilerle pazarlık yapmak için geri çekilme emrini veren kişilerdi. Dolayısıyla bu tür hızlı çöküşlere tanık olduk. Bu, çatışmaların Maarat el-Numan'da yapılacağı, geri çekilmenin ise Rakka'daki 93. Tugay ve Hama kentinde gerçekleşeceği anlamına geliyordu.
Rusya. İsraillilerle temasa geçti ve onlara Şam'da Heyet Tahrir el Şam yerine İranlıları kabul etmenin daha iyi olduğunu söyledi. Beşar Esad’ın düşmesi bekleniyordu ve eğer Rusya ile İran olmasaydı bu 2014’te olurdu. Muhalif grupların 5 Aralık'ta Hama'yı almaları ardından Humus'ayönlenmeleri ve bu süreçte Suriye ordusunun hiçbir varlık göstermemesi, 7 Aralık Astana Süreci toplantısını daha da önemli hale getirdi.
İran Dışişleri Bakanı Arakçi, Astana toplantısı öncesi Bağdat'ta Irak ve Suriye dışişleri bakanları ile görüştü ve çatışmaların durması için sonuç vermeyen girişimlerde bulundu. Türk ve Rus dışişleri bakanları ise AGİT Zirvesi'nin yapıldığı Malta'dan Katar'a geçtiler ve hemen 6 Aralık gecesinden itibaren ayrı ayrı ikili temaslarda bulundular. Böylece 7 Aralık'taki toplantı için hazırlıklar tamamlandı.
Ancak aynı gün sabah saatlerinden itibaren muhalif grupların herhangi bir direnişle karşılaşmadan Şam'a ilerledikleri haberleri gelmeye başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın toplantıdan bir gün önce muhaliflerin yürüyüşünü desteklemesi ve hedefin Şam olduğunu açıklaması, artık sorunun siyasi yollarla çözülme aşamasını geride bıraktığını göstermesi açısından önemli oldu.
Esad, 7 Aralık'ta devrildi. Acil olarak Doha'da düzenlenen toplantıya Katar, Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır ve Irak dışişleri yetkilileri katıldı. Toplantı sonrası ortak bildiride askeri harekâtların sonlandırılması ve siyasi sürecin başlatılması çağrısı yapılırken, Suriye'nin toprak bütünlüğü, bağımsızlığı ve birliğinin korunması vurgusu yapıldı. Ancak bildiride ülkenin resmi adı olan Suriye Arap Cumhuriyeti yerine sadece Suriye diye bahsedilmesi dikkat çekti. Bu ifadeler, toplantıya katılan ülkelerin Şam yönetiminin artık sona geldiği düşüncesinde olduğu ve bundan sonraki yeni sürece odaklandıkları değerlendirmelerine neden oldu.
“İran, Suriye’de Şiileri koruma bahanesiyle uzun bir yıpratma savaşı verecektir”
7 Kasım gecesi itibarıyla Esad döneminin sona erdiği,herkes tarafından kabul edildi ve bundan sonra geçiş sürecine odaklanıldı. Suriye'de haritanın değişmesi, Lübnan, Irak, Filistin, Türkiye ve İran'daki haritaların da değişmesi anlamına geliyor. Ama Suriye'deki gelişmeler İran, Mısır, Ürdün, BAE, Yemen ve Irak'taki başkentleri tedirgin ediyor.
Tahran'daki Humeyni rejimi dışında, hiçbir aşırı dinci rejim Irak'ta, Suriye'de, Lübnan'da ve Yemen'de başarılı olamadı. İktidara gelenler veya neredeyse gelecek olanlar hep devrildi. Humeyni deneyimi İran'ı zenginlikten fakirliğe taşımayı başardı. Ülkenin tüm potansiyelini dinsel/mezhepsel hayalleri için kullandı. İran kendi ülkesindeki Kürt nüfusa baskılar uygularken, komşularındaki ayrılıkçıları bölgeyi istikrarsızlaştırmak için destekledi. Yüzyıllardır köklü ilişkilerine rağmen, Suriye'de Araplarla Kürtlerin arasını özellikle etnik temelde açmaya çalıştı.
İsrail de aynı İran gibi, Kürtleri, Türkiye ve komşu Arap ülkelerine karşı istikrarsızlaştırıcı bir güç olarak görüyor. Onların siyasi, etnik ve kültürel baskıdan kaynaklanan meşru tarihsel şikâyetlerini istismar ederek, Tel Aviv'e çok az bir maliyetle, işlerine geldiğinde bölgenin jeopolitik satranç tahtasında acımasızca manipüle edip kurban edebilecekleri bir müttefik kazandırıyor. İran, Suriye'de Şiileri koruma bahanesiyle uyuyan hücreleri destekleyerek veya yeni Şam yönetimini istikrarsızlaştırmaya yönelik sabotaj, suikast, kundaklama vs operasyonlarıyla mevcut rejime karşı uzun bir yıpratma savaşı verecektir.
Tahran ekseni iki hat üzerinde çalışacak; İsrail düşmanlığı başlığı altında Ahmet eş-Şara ve ekibiyle siyasi yakınlaşma. İkincisi ise Şam'a baskı yapmak için Suriye içinde ve çevresinde ittifaklar kurma. Bundan sonra İran, varlığının tehlikede olduğu konusunda artık haklı olabilir
“İsrail, Şam’da Filistin direnişine destek olmayacak ve İsrail’i tehdit etmeyecek bir yönetim istiyor”
Suriye’nin yeni döneminde bildiğiniz gibi işgalci İsrail devletinin, Golan tepelerini ve daha ilerisini işgal ettiğini görüyoruz. Kuneytra ve Lübnan sınırına doğruyeni köyler işgal etti. İsrail medyasında, Türkiye’nin İsrail’in yeni komşusu olduğu yazılıp-çiziliyor. Türkiye eğer İsrail’in yeni komşusu ise, Suriye’nin yeni döneminde İsrail’in işgal politikasına karşı Türkiye nasıl bir yol izleyecek? Yakın veya orta vadede bir İsrail-Türkiye gerilimi, dilim varmıyor ama çatışması diyeceğim bir gelişmeyi bekliyor musunuz? Bir TV programında İsrail’e karşı olabilecek bir çatışmada Golan Tepeleri dışında işgali sonlandıracak bir seçenek yok demiştiniz. Bunu biraz açar mısınız?
İsrail işgal ettiği Golan Tepelerinin daha da ilerisine geçti. Kuneytre’ye kadar İki tampon bölge oluşturdu ve burada durdu. Ben 2025'in yaz aylarına kadar, İsrail'in bu Golan Tepelerinin işgal ettiği bölümlerinde duracağını, daha sonra da kademeli olarak çekileceğini düşünüyorum.
Ama burada İsrail'in terk etmek istemeyeceği bir yer var ki, o da İbranice Helmon Dağı denilen, Arapça Jebel Şeyh olarak bilinen Şeyh Dağı. Burası 2814 metre yüksekliğinde ve 70 kilometre boyunca hem Lübnan'ı ve Suriye'yi hem de Türkiye'yi gözetleyebileceği İsrail'in muazzam bir gözetleme kulesi oldu. Bu 2814 metrelik alanda UNDOF yani Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nün dünyadaki en yüksek gözlem karakolunun bulunduğu bir yer. Bir şekilde diplomatik çabayla 2025 ya da 2026'da İsrail'in de burayı terk etmesi gündeme gelecek.
Golan Tepelerinden bir şekilde kademeli olarak ilk işgal ettiği sınıra çekilse de, İsrail burayı bir pazarlık konusu olarak kullanıyor. Çünkü 1974'te Suriye ve İsrail arasında imzalanan anlaşmanın Esad rejiminin devrilmesiyle beraber çöpe gittiği aşikâr.
Bu yüzden de İsrail, Suriye topraklarında İran ya da İran bağlantılı ya da radikal İslamcı hiçbir örgütün barındırılmaması ve kendi güvenlik garantilerinin taahhüt edilmesiyle ben Golan Tepelerinden ve buradan da çıkartılabileceğini düşünüyorum. Neticede bu 1974 anlaşmasında İsrail'i rahatlatacak şekilde Hafız Esad ve Beşer Esad döneminde garantiler verilmiş ve Suriye'nin hiçbir şekilde İsrail'e tehdit olmaması konusunda da son ana kadar Esad devrilene kadar çaba gösterilmişti.
Bu sebepten dolayı da İsrail kendi lehine, Şam'da Filistin direnişine destek olmayacak ve İsrail'i tehdit etmeyecek bir yönetim istiyor. İşgali de bu sebeple gerçekleştiriyor. Amadurum başka bir yere giderse de özellikle bu bölgelerde Kuneytra tarafında yaşayan Dürzileri korumak bahanesiyle, vatandaşlık ve pasaport vererek, bir şekilde ilk önce tampon bölge, sonrasında da Dürzilerin özerkliğe gidecek şekilde yapılanması için diplomatik çabalarını ve propagandasını İsrail sürdürecektir.
Burada şu an için işgali sonlandırmanın bir seçeneği var.Türk Hava Kuvvetleri'nin, Suriye'deki tüm havalimanlarını biliyorum. İsrail, şu an Şeyh Dağı'ndan Türkiye’nin güneyini ve güneydoğusunu 70 kilometre derinliğe kadar gözetleyebiliyor. Türk Hava Kuvvetleri yeni Şam yönetimiyle yapılacak geçici ya da kalıcı bir güvenlik anlaşmasıyla, Humus'un güneydoğusunda Şayrat'ta Türk Hava Kuvvetleri'nin konuşlanması, Şam'ın kuzeyinde Mezze Havalimanı'nda konuşlanması ve Tartus'ta da Rusya'yla yapılacak bir anlaşmayla Türk Donanması'nın konuşlanmasıyla beraber İsrail'in saldırganlığının caydırılabileceğini veya dizginlenebileceğini düşünüyorum.Bu noktada Türkiye'ye belki başka Arap ülkelerinin güçleri de Birleşmiş Milletler çatısı altında Suriye sınırına, Golan Tepeleri’ne konuşlanması ihtimali de gelebilir.
Yani Golan Tepelerin'de Birleşmiş Milletler'in güçlendirilmiş bir askeri gücü de İsrail işgalini durdurmak için konuşlandırılabilir. Lakin dediğim gibi Şam'la Ankara arasında bir geçici güvenlik anlaşması imzalanacak. T4 ya da Şayrat havalimanı ikisi de dâhil olmak üzere Türk Hava Kuvvetleri'nin kullanımına ben açılacağını ve konuşlanacağını düşünüyorum. Aynı zamanda Şam'ın kuzeyinde de başkenti korumaya yönelik hava savunma sistemleriyle desteklenmiş bir hava gücünün, yani Türk hava gücünün buralarda konuşlanacağını düşünüyorum.
“Suriye’deki yeni dönemin, Irak, Lübnan, Mısır ve Ürdün gibi birçok ülkeye yansımaları olacak”
2011 yılında başlayan ve çok bedel ödeyen Suriye halkı muhalefetinin, şimdilik görece başarısının, komşu ülkelere halk ayaklanmaları şeklinde bir yansımasının olacağını düşünüyor musunuz? Örneğin İran’ın yakında daha büyük ekonomik kriz ve askeri saldırıya maruz kalabileceği iddiaları var. Suriye’deki yeni dönemin, başta İran olmak üzere bölge ülkelerininasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?
Suriye'deki kurtuluş, Irak'a hatta er ya da geç Hususilerin olduğu Yemen’i kapsayacak. Önümüzdeki günlerde Mısır ve Ürdün'de de bazı gelişmeler olabilir, Lübnan'a yansıması olabilir. İsrail, daha fazla Filistinliyi Suriye'ye sığınmaya itebilir. Dürzilerin durumuna yönelik girişimlerin ortaya çıkması uzak bir olasılık değil.
Yani Dürzilerin özerklik gibi bir statü almasına yönelik zorlamalar olabilir. Suriye’deki yeni dönem; Irak, Lübnan, Mısır ve Ürdün'ün yanı sıra diğer ülkelere birçok yansıması olacak. Suriye son durak olmayacak ve muhtemelen İran'ı da kapsayacak. Çünkü İran'ın, Suriye'de ya da Irak'ta yaptıkları, bölgesel ve uluslararası alanda rahatsızlık yaratmış durumda.
İsrail'in Suriye'deki hava savunma sistemlerini ya da askeri kapasitesini yüzde 80 oranında yok etmesinin en büyük sebebi, İsrail'in İran'a giden hava güzergâhının önünü açması, yani İsrail şu an İran'ı vurabilecek kapasitede ve karşısında ona karşı koyabilecek hiçbir askeri güç şu an bulunmuyor. Füze savunma sistemlerini yok etti, İran'ınkini tahrip etti.
Bu yüzden Trump öncesi ya da sonrası Amerikalı ya da Amerikasız, İsrail'in İran'ı vurma ihtimali var. Burada da şöyle bir ince ayar var. Nükleer programının tamamen vurulmasıyla beraber Tahran rejimi çöker mi? Ya da yine daha önceki misillemelerde gördüğümüz gibi İran'ı reform yapmaya ya da kendi içine kapatmaya yönelik bir kapsamlı geniş saldırı mı olur? Yani ekonomik kaynakları ile nükleer programının dahil olduğu, bir İsrail saldırısı yaşanabilir. Bunun belirleyicisi Trump'ıntavrı olacak. Trump, İran'la biraz anlaşmaya yakın olsa da ben Trump'ın, İsrail'e yeşil ışık yakacağını ve İsrail'in İran'ı bir şekilde vuracağını, aynı şekilde Yemen'de de Yemen liderliğine yönelik İsrail donanması ve hava gücü kullanılarak, Yemen'deki Ensarullah hareketinin liderliğinin de aynı Lübnan Hizbullah’ı gibi ortadan kaldırılıp imha edileceğini düşünüyorum.
“İran ordusunun içinde, Batı ile nükleer anlaşmaya varıp, saygın bir ülke gibi yoluna devam etmesini isteyenler var”
Önümüzdeki dönemde İran'ın da içerisinde ayaklanmalar, protestolarla başlayan bir hadiseler ağı göreceğimizi düşünüyorum. Neticede Irak'taki, Lübnan'daki ve Suriye'deki durumda, İran devrim muhafızları içerisinde de büyük bir grubun rahatsız olduğunu düşünmek gayet doğal.
Çünkü bu gidişata, İranlı siyasetçilerin sebebiyet verdiği suçlamasıyla karşı karşıya oldukları için, devrim muhafızları bu konuda siyasi liderliğe çok ciddi baskı yapma belki de ikiye bölünmesi gibi ya da darbeye kalkışması gibi bir durum dahi ortaya çıkabilir. Çünkü ordunun içerisinde de bir kesimin, Batıyla nükleer anlaşmaya varıp, İran'ın yaptırımlarının kaldırılması ve normal bir ülke gibi, saygın bir ülke gibi yoluna devam etmesini isteyenler var. Yani önümüzdeki günler büyük olaylara gebe.
Şu an İran gerçekten bir varoluş tehlikesi altında. Ama bu da İran'ın Orta Doğu'da yaptığı hataların bir bedeli ve İran bu bedeli ödeyecek. Neticede Orta Doğu'da son dönemde yaşadıklarımızı hesaba katacak olursak, İran’ın da bundan muaf kalacağını düşünmüyorum. Ya çok ciddi şekilde kendi içişleriyle uğraşıp, halkının refahını, Sünnileri, Kürtleri ezmekten vazgeçecek ya da son dönemde gördüğümüz, yaşadığımız hadiselerin bedelini kendi topraklarında görecek. İran şu an kaderini, İran yönetimi de kendi kaderini belirliyor. Neticede İran'ın bundan kaçışının olduğunu düşünmüyorum açık söylemek gerekirse. Artık bir dönemin de sonuna geldik.
Bir nevi Siyasal İslam ya da Siyasal Şii İslam döneminin sonuna geldik. Neticede Suriye'de göreceğimiz şey de, demokratik bir yönetimle İslam vizyonunun, modern bir şekilde birleştirilmesinin amaçlandığını düşünüyorum. Başarılabilirse, Suriye farklı bir yere gelebilir. Ama başarılamazsa, Suriye için kısmi olarak geçmişte yaşanan sorunların tekrarını Suriye topraklarında maalesef yine görürüz.
“Suriye meselesi şu anda Ankara merkezli bir diplomasi üzerinden yürütülüyor”
ABD’nin yeni Suriye yönetimindeki varlığı ne olacak? ABD’nin, Suriye yönetimi ile nasıl bir politika izleyeceğini düşünüyorsunuz. 61 yıllık BAAS diktasının çökmesinin, bir de Körfez ülkelerine ne tür yansımaları sözkonusu olabilir?
ABD'nin koalisyon gücünün Suriye'deki hukuki durumu şu an tartışmalı. Son dönemde farkındaysanız hem Irak'ta hem de Suriye'de durup dururken bir İŞİD varlığı uyduruldu. Sayıları çok az olmasına rağmen büyütüldü ya da bitirildiği söylenmesine rağmen bir şekilde İŞİD ile mücadele propagandası tekrar başladı. Bediye çölü ile Deyr-üz Zor çöllerini de katacak olursak toplamda 1200 kişilik bir İŞİD varlığı Suriye’de sözkonusu.
Burası çöl bölgesi olduğu için aslında, düzenli bir ordunun buraya girip son bir kişiye kadar İŞİDlileri temizlemesi, çöl ortamından dolayı pek mümkün değil. Ama burada önümüzdeki dönemde muhtemelen YPG, Hol Kampı'nın İŞİD tarafından basıldığını, bütün IŞİD'lilerin serbest bırakıldığını ve bunun büyük bir tehlike arz ettiğini söyleyerek hem ABD desteğini sağlamayı devam ettirmeye çalışacak hem de ABD bu Hol Kampı'ndan bahsederek bir şekilde ülkedeki askeri varlığını devam ettirmek isteyecektir.
Lakin Hol Kampı'nda çoğu kadın ve çocuk olmak üzere çok sayıda insan var. Çünkü Arap aşiretler daha önce İŞİD iddiasıyla tutuklanan gençlerini, yapılan anlaşmayla serbest bıraktırdı ve memleketlerine, yani Deyr-üz Zor ve Rakka'ya geri gönderdi. Neticede burada büyük bir tutukluluk meselesi yok. Sadece bazı yabancı ülke vatandaşları bu kampta var ve kimi Avrupa ülkeleri de bunları geri almak istemiyor. Zaten bu konuda da Irak arabulucu ve bunların birçoğu da Irak'a sevk ediliyor.
Suriye’deki gelişmelerin; Irak, Lübnan, Mısır ve Ürdün'ün yanı sıra diğer ülkelere birçok yansıması olacak. Körfez ülkelerinin Suriye'nin yeni yönetimi konusunda endişeleri var. Mısır ve Lübnan özellikle Ürdün gibi bazı ülkeler çok rahatsızlar. Burada tabi halk devrimi olması sebebiyle bu ülkelerin kendi içindeki dinamikleri etkileyecekleri konusunda Türkiye ile iş birliği yapmak durumunda kalıyorlar.
Bu sebepten dolayı da kaygılarını Ankara'ya iletip bu konuda Ankara'nın nüfuzunu, etkisini kullanmak niyetindeler. Neticede Suriye meselesi şu an Ankara merkezli bir diplomasi üzerinden yürütülüyor. Bu sebepten dolayı da önümüzdeki günlerde başta Körfez ülkeleri olmak üzere İran'dan, Irak'tan bir sürü heyetin Ankara'ya gelip Suriye hakkında görüşmeler yapması da olası gözüküyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish