Değerli Independent Türkçe okurları için, bütün Türkiye ve dünya için 2025 yılının barış ve huzur dolu geçmesini dileyerek yeni yılın ilk yazısına başlamak isterim.
Bir önceki yazımda, özellikle Türkiye için küresel ekonomideki olası fırsatlara değinmiştim. 2024 yılının Türkiye'de yaşayan birçok aile için zor geçtiğini belirtmiştim.
Dolayısıyla 2025'in önemli fırsatların değerlendirildiği ve ekonomide görülen bazı olumlu istatistiklerin artık vatandaşların da refah seviyelerine olumlu yansıdığı bir yıl olmasını temenni ederim.
O yazımda özellikle de finans kurumlarının, sigorta firmalarının ve en başta bankaların yüksek faizleri acilen daha adil seviyelere getirmeleri gerektiğini belirtmiştim.
TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu da bankaların faiz indirimi beklentisine değinmiştim.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
2025'te acilen vatandaşların ve KOBİ'lerin lehine olumlu düzenlemelerin hayata geçirilmesi gerekir.
Bu yazımda, 2025'te, ABD'de yeniden Donald Trump'ın başkan olması vesilesiyle, küresel anlamda çatışmaların azalabileceği senaryosunun gerçekleşmesi durumunda dahi, son zamanlarda Kanada, Panama ve Grönland hakkındaki yorumları dikkat çekicidir.
Dolayısıyla küresel ekonomideki darboğazlar ve iklim meselelerine değinmek isterim.
Ukrayna ve Ortadoğu'da ateşkesin gerçekleşmesi durumunda, Türkiye için fırsatlar oluşabilir.
Bilhassa yeniden imar, inşaat, altyapı, lojistik ve kalkınma bakımından Türkiye'nin ve Türk şirketlerinin avantaj yakalama olasılıkları bulunuyor.
Bu yazıda, ikinci Trump döneminde, sadece Türkiye için değil, daha ziyade küresel ekonomi açısından da ticaret yollarının, rotaların nasıl etkilenebileceği ve keza iklim krizi gibi unsurların etkisinin nasıl evrilebileceği hususlarına değineceğim.
Bu vesileyle öncelikle mevcut stratejik geçit ve darboğazların son 110 yıldır hemen hemen aynı olduğu hususuna dikkat çekmek isterim.
Küresel ticaret için kritik "darboğazlar" olarak sayılabilecek stratejik geçitlerden başlıca olanlarını sıralamaya çalıştım:
- Panama Kanalı,
- Süveyş Kanalı,
- Türk Boğazları (Çanakkale ve İstanbul Boğazları),
- Kızıl Deniz - Bab-ül Mendeb (Cibuti – Yemen),
- Hürmüz Boğazı ve Basra Körfezi (1. Dünya Savaşındaki Kut-ül Amare zaferi akıllara gelmekte),
- Danimarka Boğazı,
- Kiel Kanalı,
- Cebel-i Tarık boğazı,
- Ümit Burnu,
- Malaka Boğazı,
- Macellan Boğazı,
- Bering Boğazı.
1914 dönemindeki stratejik geçit noktalarının yani darboğazların, o dönem Osmanlı'nın en çok kayıp verdiği bölgelerle ve başlıca cephelerle örtüştüğüne dikkat çekmek isterim (Çanakkale, Kanal cephesi, Yemen, Kut-ül Amare, bunlardan bazıları).
Bu vesileyle de Birinci Dünya Savaşındaki şehitlerimizi ve bütün şehitlerimizi, kandil vesilesiyle de saygı ve rahmetle anıyorum.
T.C. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı'nın önemli ticaret rota ve koridorlarıyla ilgili haritalarına bakarsak, 20'nci yüzyılın başlarından bu yana, yaklaşık 110 yıldır hemen hemen benzer stratejik darboğazların mevcut olduğunu ve yeni yeni bunlara alternatif rotalar geliştirilme çabalarının bulunduğunu görebiliriz.
Özellikle de son 10 yıldır ön planda olan Yeni İpek Yolu projeleri yer alıyorlar.
Çin'in Yol ve Kuşak Projesi ve Türkiye'nin Orta Koridor projesi gibi projeler de bu bağlamda ön plana çıkıyor.
2025'te, Türkiye'nin eşsiz jeostratejik konumu, ülkemizin başlıca avantajlı olduğu hususlardandır.
Türkiye, yalnızca Doğu ile Batı arasındaki ticarette değil, aynı zamanda Kuzey ile Küresel Güney arasında da stratejik bir konumda.
Türkiye, küresel tedarik zincirleri, enerji ticareti, ticaret ve üretim açısından, jeopolitik önem bakımından merkezi konumda.
Ancak coğrafi avantajlarının yanı sıra, Türkiye'yi bölgesinde güçlü kılan ve güçlü bir devlet olmasını sağlayan, yumuşak gücünü oluşturan önemli unsurlar da mevcut.
Türkiye'nin yumuşak gücü, bilhassa, Türkiye'nin çeşitlendirilmiş ekonomisi, eğitimli insan gücü, spor, sanat, müzik, film ve dizi sektörleri gibi yaratıcı sektörlerden, turizm, tekstil, otomotiv, inşaat, savunma sanayi ve lojistik altyapısı gibi unsurlardan ve güçlü kurumlarından kaynaklanıyor.
Bu sayede, kriz bölgeleriyle çevrili bir ülke olmanın risklerine rağmen, Türkiye, görece istikrarlı yapısıyla güvenli bir liman olma özelliğini sürdürmektedir ve inşallah bu konumunu daha da sağlamlaştıracaktır.
Bu bağlamda, Türk Devletleri Teşkilatı'nın (TDT) Orta Koridor rotasında güçlü bir kurumsal yapı oluşturabilmesinin önemini yeniden hatırlatmak isterim.
Türkiye'nin geliştirmek istediği Orta Koridor ticaret rotaları, Çin'in Yol ve Kuşak Projesi ile çelişmek yerine, tamamlayıcı bir nitelikte olma potansiyeline sahip.
Türkiye'nin dolayısıyla kazan-kazan iş birliklerine, Avrupa'ya ilaveten Asya ve Afrika'daki gelişmekte olan ülkelerle iş birliklerine önem vermeye devam etmesi, yeni işbirlikleri ve konsorsiyumlar oluşturması gerekecektir.
Türkiye ekonomisinin olumlu bir seyir izlemesi hâlinde, Türkiye'nin bölgede merkez ülke olma potansiyeli güçlenecektir.
Yazının başında belirttiğim gibi, ikinci Trump Başkanlığı yaklaştıkça da Küresel ticraret darboğazları yeniden gündeme geliyor.
Bilhassa Panama Kanalı ile ilgili şimdiden seçilmiş Başkan Donald Trump'ın yaptığı yorumlar dikkat çekici.
Lakin, Panama'nın ABD için kritik öneme sahip olması, yeni bir husus değil.
Panama'da yıllarca bulunan ABD, 20'nci yüzyılın son yıllarına kadar orada mevcudiyeti söz konusuydu.
Ancak Panama Kanalı'nın, yükseltme havuz sistemleri, iklim krizinden de olumsuz etkilendikleri için yeterince havuzlarda su olmaması sebebiyle çok büyük gemilerin geçişlerinde sıkıntı yaşanıyor.
Bu durum da giderek Macellan Boğazı veya Kutup bölgelerindeki kuzey geçitlerinin kullanımına sebep oluyor.
Haliyle, ABD'nin ticareti için bu denli önemli bir geçit noktası hakkında da ABD'nin seçilmiş başkanı Trump da dikkat çekici yorumlarda bulunmaya devam ediyor.
Panama Kanalı'nın ABD için önemi düşünülürse de Trump'ın yorumları şaşırtıcı değil.
Panama Kanalı gibi, Süveyş Kanalı ve Kızıl Deniz rotasındaki bir tıkanıklık da küresel ticareti, enerji, ham petrol ve diğer konteyner taşımacılık fiyatlarını ve sürelerini olumsuz etkiliyor.
Bu durum başta ABD olmak üzere, bütün dünya ekonomisini olumsuz etkiliyor.
2025'te, küresel ticaret ve lojistik bakımından ön planda olacak başlıca konular arasında bu tarz "darboğazlar" yer almaya devam edecek gibi görünüyor.
İklim krizi, Panama kanalı başta olmak üzere çeşitli enerji projeleri bakımından zorluklar yaratıyor.
Ancak, kimilerine göre, eriyen buzullar, kutup geçit rotalarıyla alakalı da fırsatlar da sunuyor.
Fakat, gene de bu rotanın Bering Boğazı'ndan geçeceği ve arada da uzun mesafelerde yardım ve ikmal acil durum limanlarının sınırlı sayıda bulunduğu gerçeği nedeniyle bu kutup rotası da halen riskli bir rota.
İklim krizi ve küresel tedarik zincirleriyle bağlantılı olarak, stratejik "darboğazların" tıkanmaması ve ticaretin kesintisiz ve güvenli biçimde devam etmesi önemli.
Enerji yatırımları, Çevre dostu sürdürülebilir dönüşüm için yenilenebilir enerji teknolojileri, ulaşım ve altyapı projeleri, Yapay Zeka (Artificial Intelligence - AI), çip üretimi gibi, birçok üretim ve iş süreçlerinin daha iyi ve daha verimli olmaları için küresel ticaret ve taşımacılığın kesintisiz sürmesi elzem.
Dünyanın farklı yerlerindeki ham maddeler, emtialar ve nadir toprak elementleri ile kıymetli madenlerin ticaretinin kesintisiz ve güvenilir olması şart.
Bu bağlamda, bölgesel ve uluslararası iş birliği gerekli.
Donald Trump'ın Panama'nın yanı sıra Grönland ve Kanada hakkındaki yorumları, bu rota ve Kuzey Kutup bölgesinde ABD'nin de daha fazla söz sahibi olma arzusunu gösteriyor.
Kanada'nın ABD'nin bir eyaleti olması esprisini birkaç sefer yapıp, Kanada Başbakanı Trudeau'ya da "vali" (Governor) diyen Trump'ın bu bölgelere önem vereceği anlaşılıyor.
Panama, Kanada ve Grönland'ın önümüzdeki dönem ABD dış politikasında daha büyük önemde olması şaşırtıcı olmaz.
Bunun başlıca sebebi, yukarıdaki haritada görüleceği gibi Kuzey Kutup bölgesinde hâlihazırda sadece Alaska'dan dolayı söz sahibiyken, bu rota üzerinde Kanada ve Grönland'la beraber, Rusya'nın ağırlıklı olduğu mevcut konum dengelenebilir.
Aslında, o bölgede Rusya hariç, ABD, Kanada, Danimarka (yani Grönland), İzlanda ve Norveç'e ilaveten bölgeye yakın olan Birleşik Krallık, İsveç ve Finlandiya'nın hepsinin NATO ülkeleri oldukları düşünülürse, NATO'un kurumsal programları ve yapısı, kuzey kutup bölgesine de uzanabilir.
İklim krizi, küresel ticaret ve jeopolitik meselelerin önümüzdeki dönemde giderek birbirleriyle bağlantılı konular olmaya devam etmesi şaşırtıcı olmaz.
Bu bağlamda, jeo-stratejik kritik geçitler ve onlarla bağlantılı olarak düşünülen alternatif rotalar, 2025 boyunca küresel ekonomi ve politik-ekonomi bakımından önemli meseleler olmaya da devam edecektir.
2025 yılında Türkiye'nin bölgesel ve küresel fırsatlardan yararlanabilmesi için adil bankacılık ve sigortacılık hizmetlerinin sağlanması şart.
Kamu bankalarına ek olarak, özel bankaların da erişilebilir finansman imkânları sunmaları gerekir.
Bu adımlar, Türkiye'nin bölgesel bir merkez ülke olma hedefini güçlendirecektir.
Böylece, Türk Dış Politikası çerçevesinde, Ortadoğu, Basra Körfezi ülkeleri (Körfez İşbirliği Konseyi), Orta Asya Devletleri (ve Türk Devletleri Teşkilatı), Çin, Hindistan, Pakistan Güneydoğu Asya ülkeler gurubu (ASEAN) ülkeleri ile Asya-Pasifik bölgesiyle daha dengeli ekonomik ilişkiler geliştirilebilir.
Avrupa'ya ilaveten, Afrika ve Asya'da hızla büyüyen ülkelerle daha dengeli ticaret yürütülmesi ve bu ülkelerle ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi, Türkiye'ye uzun dönemde olumlu yansıyacaktır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish