Sosyalist devrimin ideolojisini hazırlamak için Çernişevski'den Gorki'ye kadar düz yazı ustalarının eserlerini, Mayakovski'nin devrimci şiirlerini, Repin'in tablolarını kullanan teorisyen ve uygulayıcıların, devrimden sonra edebiyata gelen kuşaklara karşı kullandığı silahlardan biri yine Maksim Gorki idi.
1930'ların başlarında tüm bunları anlayan Maksim Gorki için artık geç olsa da 1937'de çeşitli milletlerden yüz binlerce aydının özgür düşüncelerinden dolayı infaza maruz kalmaları için yığınla lümpen yetişmişti.
İşte ne acıdır ki, 20'nci yüzyıl Rus edebiyatının en yetenekli kalem sahiplerinden biri olmuş Andrey Platonov'un (1899-1951) 30 yaşındayken kaleme aldığı eşsiz romanının yayımlanmasına karşı çıkan da Maksim Gorki olmuştu.
Ama edebiyata yaklaşımda doğal olarak ideoloji bir kenara bırakıp, sırf samimiyeti ve esere sarfedilmiş emeği ve özveriyi hesaba kattığınızda, evrensel kriterlere uygun olarak sadece Rusya'da değil, dünya ölçeğinde de Platonov'a Gorki'den daha fazla değer verildiğine tanık olacaksınız.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
28 Ağustos'ta 125 yaşını dolduran Andrey Platonov'un adı, daha 17 yaşındayken çalışmaya başladığı Voronej şehriyle eşdeğer hale geldi.
2011 yılından bu yana verilen Platonov ödüllerinin sahipleri, Rusya'nın çeşitli alanlardaki en seçkin yaratıcı insanlarıdır.
Ve işin ilginç yanı, Moskova'daki Maksim Gorki Dünya Edebiyatı Enstitüsü'nde açılan Andrey Platonov bölümünün, Rusya'da olduğu gibi, dünyada da Maksim Gorki'den daha büyük ilgi görüyor.
Tıpkı, 1920-1950'li yılların SSCB'sinin kollarına ve bacaklarına pranga taktığı edebiyat bilimcisi Mihail Bahtin'in adına Paris'te kurulmuş enstitü gibi.
Döneminin özgür düşünceli yaratıcı insanlarının önünü kesen diktatörlerin en büyük destekçisi, o yaratıcı insanların kendi çıkarı dışında hiçbir şeyi düşünmeyen meslektaşlarıdır. Onun için öncelikle onların lanetlenmesi gerekir.
Stalin SSCB'sinin 1937 yılında yaşanmış yüz binlerce infazı, günümüzde Putin Rusya'sında farklı biçimde yaşanırken, Azerbaycan'da her gün gördüklerimizin 1937'yi asla aratmadığından emin olabilirsiniz.
Öyleyse şu soruları bir daha sormamız gerekir:
Yüz binlerce yaratıcı insanı infaza eden Stalin bugün lanetle anılıyorsa, siz neden aynı suda yüzmeyi tercih ediyorsunuz, ey diktatörler?
Her bir yaratıcı insan üzerinde kurduğunuz baskı ve imha hadisesinin dönüp başınızın üzerine lanet olarak asıldığını görmüyor musunuz?
Adeta her cümlesinde "vicdan" diyen Andrey Platonov'a yaşatılan o kadar acı, sizin vicdanınızı hiç mi uyandırmaz?
Uyandırmıyorsa eğer, o zaman başınızın üstündeki o "lanet" ile yaşamaktan zevk almayı sürdürün. Sefanız olsun…
İşte, Andrey Platonov'un kaleminden dökülen birbirinden kıymetli o cümleler:
Ben yaşıyorum, düşünmüyorum; siz ise fikir yürüterek yaşamıyorsunuz ve hiçbir şeyi görmüyorsunuz, hatta insana kız kardeş gibi, nişanlı gibi ayrılamaz ve sadık sevgiyi bile. Siz az seviyor ve az görüyorsunuz.
Sanat, en basitten en karmaşığa ifade etmektir. Sanat, tasarrufun en üst biçimidir.
Bazen benim kamusal geleceğimin olmadığı, sadece kendim için değerli olan bir gelecek vardır. Ve her halükârda anlamsız derecede ağır; hiçbir ufku yok, sadece kuru ağır iş, uzun ve sessiz 'tambov' (Andrey Platonov'un mühendis olarak gittiği, yazar olarak yetiştiği Rusya kenti. Platonov mektubunda kentin isminin baş harfini küçük yazarak tırnağa almıştır. – M.A.)
'Öykü gönder, şunu-bunu gönder' diye yazıyorsunuz. Benim tek kafamın ve tek kalbimin olduğunu biliyor musunuz? Ben motor gibi çalışamıyorum.
İnsanlar düşüncelerin tamamını eskiden uydurmuşlar; düşüncelerimizin tamamı eskidir ancak duygular her zaman yenidir.
Hayat beni delikanlılıktan mahrum ederek hemencik çocuktan yaşlı bir insana çevirdi.
İnsanlar yalnız başına hastalanmalarından dolayı ölüyorlar, onları sevecek hiç kimse olmuyor.
Benim kişisel karamsarlığım var; iyimserlik ise tamamen sosyaldir.
Yazdığım her şey, kalbimde parçalanan bir nesneden gıdalanıyor.
Genel olarak gerçek yazar, aynı kişilikte kendini kurban eden ve denemeler yapan insandır. Ancak bu kasıtlı yapılmıyor, kendiliğinden ortaya çıkıyor. Zira bu, yazarın kişisel kaderini zerre kadar hafifletmiyor; yazar kaçınılmaz şekilde kan kaybediyor.
Ben en iyi yaşamın arifesindeyim. Edebiyat işleri yükseliştedir. Beni her yerde övüyorlar. Yeni Dünya'ya gittim, mükemmel değer verdiler. Libretto da habire. Yepifan Geçitleri de öyle. Bunu niçin yazıyorum? İşte bundan. Bunun bana gerekli olmadığı anlaşıldı. İçimde bir şeyler sert ve acı verici şekilde değişmiştir.
Gördüğümden ve hissettiğimden farklı biçimde yazamam ki. Ancak benim sınıfımın istediğini yazmam gerekir; bunu gerçekten istemiyorum, beni ise hayırlı tavsiyelerle değil 'kulağıma fısıldayarak' öğretiyorlar. Ancak acılara dayanarak ve öğretmensiz de öğrenilebilir.
Ben Makar'a sempati duyarak yazıyorum. Sempati duymak sanatta vicdanlı olmanın yoludur ama.
Tüm bunların sonucunda en ağır dönemler beni yakalamıştır. Hiçbir zaman benim için bu kadar ağır olmamıştı. Ve hem de ben tamamen yalnızım. Arkadaşlarımın hepsi sahte çıktı; ben onlara gerekli değilim.
Ölürken Toşa nasıl da: 'Önemli, önemli, en önemlisi' diyordu. Ve en önemli şeyi söylemeden öldü. Böylece en önemli şeyler mezara götürülür.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish