Savaşa karşı barış, baskıya karşı özgürlük, faşizme karşı demokrasi mücadelesi

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

İllüstrasyon: Bonil

Eşit, özgür ve adil bir dünyanın kurulacağına, halkların "ortak yaşam ideali"nin her daim süreceğine inanmış insanlara, özgür bir kampanya eşliğinde "Türkiye'nin gerçek ve öncelikli problemleri nedir?" diye sorulsa, hiç şüphesiz "iç barış", daha geniş bir ifadeyle "toplumsal barış", devamında "yoksulluk, yoksunluk ve işsizlik" derler.

Neden derseniz?

Çatışma süreci Türkiye'yi öyle bir noktaya getirdi ki, halkların ortak yaşam alanları neredeyse kalmadı.

"Barış içinde bir arada yaşama" kültürü ciddi biçimde zedelendi.

Toplumun anlamlar dünyasında ve zihniyetinde bölünme, birbirine yabancılaşma inkâr edilemez bir noktaya ulaştı.

Ortak bir gönüllü yaşamdan bahsedemeyiz gerçekten.
 


Toplumsal "Babilleşme" örnekleri çok açık.

Herkes ve her kesim adeta barut fıçısı...

Saçma sapan cinayetler oluyor.

3 yaşındaki çocuğa kadar düşen tacizler, yaygın kadın tacizleri, tecavüz ve cinayetler gazetelerin ön sayfalarını dolduruyor.

Türkiye, denilebilir ki uluslararası düzeyde mafya cenneti olmuş.

Kime karşı ise artık (!), yoğun bir silahlanma var.

Ekonomik kriz, enflasyon üzerinden insanların parasına el koyma, yoksulluk, yoksunluk ve işsizlik ağır yaşam koşulları Türkiye'yi yaşanmazlık girdabına sürüklüyor.

Binlerce genç, doktor, kalifiye eleman ve sermaye sahibinin bile kendini güvende hissetmeyip yurt dışına kaçması rastlantı değil.

Büyük sermaye sahipleri yatırımlarının önemli bir kısmını yurt dışına kaydırmada güvence arıyor.

Üstelik bütün bu sorunları halletmesi gereken iktidar, "derin oligarşik muktedirlere" sözcülükten öte, izlediği baskıcı politikalarla toplumun ve halkın ortak yaşam koşullarını, en temel yurttaşlık haklarını, mülk haklarını dahi ortadan kaldırıyor.

Kent merkezlerinde, depreme karşı önlem gerekçesiyle kalınabilir evleri rezerv ilan ederek el koyma politikası bunun ilk akla gelen örneklerinden…

Sorun bu kadar hayati.

Çözüm nerede?


Çözüm halkta…

14-28 Mayıs seçimlerinin gerçek sonuçları ve 31 Mayıs yerel seçim sonuçları hiçbir şey öğretmediyse şunu öğretmiş olmalı:

Halk bütün bu uygulamaları reddediyor.

Çözüm aranırken öncelikle bu noktanın kabullenilmesi mutlak bir zorunluluktur.

Çözüm ise, halkın bütün siyasi, sınıfsal, kültürel, dinsel, ulusal/etnik özelliklerini ve eğilimlerini kabul etmekten ve gerçekçi biçimde yeniden düzenlemekten geçiyor.

Bunun bilinen yolu eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasa ve toplumsal sözleşmeden başlamaktan geçiyor.

Toplumsal sözleşme hazırlanırken, toplumun normalleşmesi yönünde kimi zorunlu adımların atılması çok önemlidir.

Ana muhalefet partisi "normalleşme", iktidar partisi ise "yumuşama" diyor ama bütün bu dökülen cilalı kavramların hayatiyet bulmasının yolu "iç barış"tan, "İmralı tecridinin kaldırılmasından" başlayarak, "ama"sız, "fakat"sız, kısacası "ayırımsız şekilde cezaevlerinin boşaltılması"ndan geçiyor.

Normalleşme yoluna girmek için de ilk ve acilen yapılması gereken, İmralı tecridine son verilmesi ve başta hasta tutuklu ve hükümlüler olmak üzere, yüzlerce gün süren açlık grevleri sırasında ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşan siyasilerin kalıcı biçimde tedavi edilmesidir.

Cezaevlerinin boşaltılması için af ve benzeri önlemlerle toplum hayatı artık normalleştirilmelidir.

Bu derece kontrolsüz bir toplumsal kaos içinde, hele de silahların ve cenazelerin eşliğinde demokrasi olmaz.

İçeride ve dışarıda silahların susması gerekiyor.

Yargıda reforma, acil olarak bağımsız, adil bir yargıya ihtiyaç vardır.

Kürt sorunu, Alevi sorunu gibi toplumsal barışın olmazsa olmaz sorunlarının demokratik çözümü, kademeli bir programla ele alınmalı.

Bütün bu süreçte, darbelerle ve darbeci siyasetle, "geçiş dönemi adaleti" çerçevesinde yüzleşme sağlanmalı.

Şeffaf bir şekilde halkı aydınlatma hareketinin harekete geçirilmesi son derece önemli.

Bütün bunlar için de demokratik halk güçlerinin, barış ve demokrasi talepleri etrafında birleşmesi gerekiyor.

Mevcut gidişata, iktidar yapısına ve güç bileşimine bakıldığında bu görüşler "hayalcilik" olarak görülebilir…

Ancak, bakmayın siz "havanın kurşun gibi ağır" olduğuna...

Barış, demokrasi ve özgürlük ateşi asla sönmez...

Yüreklere çöken külleri savura savura gelen şarkıcılarını bekliyor sadece...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU