Dünya hızla değişiyor.
Yapay zeka, Metaverse sistemleri, otomasyon, dijitalleşme…
Bugün ilkokul üçüncü sınıf öğrencisi oğlum Çınar Alp'in üniversiteden mezun olduğunda nasıl bir iş dünyasına adım atacağını kestiremiyoruz.
Ancak çok açık bir şekilde bildiğim bir şey var: Ezberin hükmü artık kalmadı.
Gelecek, bilgiyi tekrarlayanların değil, onu üreten, dönüştüren ve uygulayanların olacak.
Bu anlayış değişiminin de temel havzası; eğitim sistemi, eğitim programları (müfredat) ve öğretmen yetiştirme.
Eğitimde köklü bir paradigma değişimi
1990'lı yılların başında, Eğitim Bilimleri bölümünde bir öğrenci olarak bize sürekli Selahattin Ertürk'ün şu tanımı ezberletiliyordu:
Eğitim, bireyin davranışlarında kasıtlı ve istendik davranış değiştirme sürecidir.
Adeta bir tekerleme gibi tekrar ettiğimiz bu tanımın arkasında, eğitimin yalnızca bireyin gözlemlenebilir davranışlarını değiştirmekle sınırlı olduğu yönünde katı bir davranışçı anlayış yatıyordu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bununla da yetinilmiyor, 1956'da ABD'de geliştirilen Bloom Taksonomisi üzerinden eğitim sürecinin nasıl hedefler doğrultusunda şekillendirilmesi gerektiği maddeler halinde ezberletiliyordu.
Bu eğitim amentüsü ile Bingöl'de öğretmenliğe başladığımda, eğitim sisteminin de büyük ölçüde bu davranışçı paradigmaya dayalı olarak kurgulandığını bizatihi gözlemledim.
Bilginin ezberlenmesi, belirli davranışların pekiştirilmesi ve öğrencilere standart hedefler doğrultusunda şekil verilmesi, eğitimin ana unsurları olarak kabul ediliyordu.
Ancak, bu yaklaşımın öğrencilerin eleştirel düşünme, yaratıcı problem çözme, bilgiyi beceri haline getirme ya da bağımsız öğrenme becerilerini geliştirmekten çok, onları belirli kalıplara hapsettiğini de fark ettim.
Sonuç olarak çocuklar dört duvar arasında öğrendiklerini gerçek yaşamlarında kullanmıyorlardı.
Ünlü eğitimci Baltacıoğlu'nun ifadesi ile yaşam ve okul arasına adeta bir Çin Seddi çekilmişti.
Oysa eğitim, sadece bireyin dışarıdan gözlemlenebilen davranışlarını değiştirmek değil, onun düşünsel, duygusal ve sosyal gelişimini destekleyen çok boyutlu bir süreç olmalıydı.
Bugün 21'inci yüzyılın gereksinimleri düşünüldüğünde, eğitim sistemlerinin hâlâ büyük ölçüde davranışçı teoriye dayalı olması büyük bir eksiklik.
Öğrencilere ezberletilen bilgilerin hızla eskiyip anlamını yitirdiği bir çağda, onların kendi bilgilerini inşa edebilmeleri, eleştirel düşünebilmeleri ve farklı durumlara uyum sağlayabilmeleri için eğitim anlayışımızın da köklü bir dönüşüme ihtiyacı var.
Yeni müfredat: Bilgiyi kullanabilen bireyler yetiştirmek
Türkiye'de son yıllarda müfredatın daha beceri odaklı hale getirilmesi için önemli adımlar atılıyor.
Yeni öğretim programları, öğrencilere sadece teorik bilgi vermek yerine, onları bilgiye dayalı becerilerle donatmayı hedefliyor.
Aslında bu hedefler UNESCO, OECD ve Dünya Ekonomik Forumu gibi uluslararası kuruluşların da, eğitim sistemlerine dönük temel beceriler vizyonunu kapsamakta.
- Beceri odaklı öğretim programı: Öğrencilerin bilgiyi ezberlemesi değil, uygulaması teşvik ediliyor.
- Kavramsal beceri gelişimi: Analitik düşünme, problem çözme ve eleştirel düşünme becerileri daha görünür hale getiriliyor.
- Sosyal-duygusal öğrenme becerileri: Empati, işbirliği ve duygusal zekâ gibi unsurlar müfredata entegre ediliyor.
- Okuryazarlık becerileri: Bilgi, dijital, finansal, kültürel ve veri okuryazarlığı vb 21. yüzyılın gereklilikleri öğrencilerle buluşturuluyor.
Millî Eğitim Bakanı Prof. Dr. Yusuf Tekin de müfredat değişiminin gerekliliğini de şu sözlerle vurguluyor:
Geleceğe yön veren bireyler yetiştirmek için çocuklarımızı sadece akademik bilgiyle değil, onu uygulayabilecekleri becerilerle de donatmak zorundayız. Yeni müfredatımızda öğrencilerin analitik düşünmesini, araştırmasını ve sorgulamasını teşvik edecek bir yapı oluşturuyoruz.
Öğretmen eğitimi: Yeni müfredat, yeni yaklaşım
Müfredat değişirken, onu uygulayacak olan öğretmenlerin de bu yeni sistemle uyumlu olması şart.
21'inci yüzyıl becerilerini kazandırmak isteyen bir eğitim sistemi, öğretmen yetiştirme süreçlerini de dönüştürmeli.
Bu noktada Millî Eğitim Akademisi önemli bir misyon üstleniyor.
Öğretmen yetiştirme ve mesleki gelişim süreçlerini güçlendirmek amacıyla kurulan bu akademi, geleneksel öğretmen eğitiminden farklı olarak uygulamaya dayalı bir model sunuyor.
Artık öğretmen adayları yalnızca teorik bilgiyle değil, sınıf içi uygulamalarla, aktif öğrenme yöntemleriyle ve gerçek deneyimlerle yetiştirilecek.
Millî Eğitim Akademisi ile hedeflenen bazı yenilikler şunlardır:
- Uygulamalı öğretmen eğitimi: Öğretmen adayları, eğitim süreçlerini sahada deneyimleyerek öğrenecek.
- Beceri odaklı mesleki gelişim: Geleneksel öğretmen eğitiminin ötesinde, öğretmenlerin teknolojiyi etkin kullanması, eleştirel düşünmeyi teşvik etmesi ve öğrencilere rehberlik edebilmesi sağlanacak.
- Sürekli mesleki gelişim: Öğretmenler sadece başlangıçta değil, meslek hayatları boyunca güncellenen eğitimlerle kendilerini geliştirme fırsatı bulacak.
Eğer 21'inci yüzyılın gerektirdiği becerileri öğrencilere kazandırmak istiyorsak, öncelikle öğretmenlerimizin bu becerilere sahip olmasını sağlamalıyız.
Öğretmenler, ezberci eğitim anlayışını sürdüren değil, öğrencilerin öğrenme süreçlerine rehberlik eden, onları keşfetmeye teşvik eden bir yaklaşımla yetiştirilmelidir.
Fakülte kenarlarında satılan ders notları fotokopileri ile yetişen öğretmenden bizatihi uygulamada yeterlik kazanan öğretmene geçişi herkesin iyi anlaması ve anlatması gerekiyor.
Sonuç: Geleceği inşa etmenin yolu, cesur eğitim reformlarından geçiyor
Eğitim, sadece bilgi aktarmak değil, bireyleri hayata hazırlamak demektir.
Türkiye, müfredat reformlarıyla 21'inci yüzyıl becerilerine yönelik önemli adımlar atıyor.
Ancak bu dönüşümün sadece kağıt üzerinde kalmaması için öğretim süreçleri, sınıf içi uygulamalar ve öğretmen eğitimleri de aynı hızda dönüşmelidir.
Ezberci eğitimin artık bir geleceği yok.
Bilgiyi üreten, dönüştüren ve yeni çözümler geliştiren nesiller yetiştirmek istiyorsak, eğitim sistemimizi ve öğretmen yetiştirme süreçlerimizi bu vizyona uygun olarak cesurca şekillendirmeliyiz.
Millî Eğitim Akademisi, bu dönüşümün önemli bir ayağı olarak öğretmenleri geleceğe hazırlarken, yeni müfredat da öğrencileri ezberden uzaklaştırıp beceri odaklı bir eğitime yönlendirmelidir.
Yazımın başında adını andığım sevgili oğlum Çınar Alp'in 25 yaşına geldiğinde karşılaşacağı dünyanın, şu an hayal edebileceğimizin çok ötesinde bir hızla dönüşeceğini görüyor ve inanıyorum.
Bu dönüşümde, eğitimimizin ne kadar esnek ve kapsamlı olursa, o kadar güçlü bir birey olarak yetişeceğine de şüphem yok.
Çocuklarımızı güçlü bir şekilde yetiştirmek, en büyük ödevimizdir ve bunu unutmamak gerektiğini bir kez daha vurgulamakta fayda görüyorum.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish