Mustafa Kazımi'nin Irak'a dönüşü

"Kazımi'nin dönüşü, Saddam rejiminin devrilmesinden sonra Irak'ta yaşanan deneyimde gizemli bir politikacının şahsiyetinin boyutlarının ötesine geçiyor"

Eski Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi / Fotoğraf: Reuters

Eski Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi, Ortadoğu'yu vuran jeopolitik depremin ortasında Irak'a geri dönüyor.

Bu depremin en belirgin özellikleri İran'ın Gazze, Lübnan ve Suriye'deki stratejik konumlarını kaybetmesinde açıkça görülüyor.

İlk çıkarım, Tahran'ın artık eskisi gibi olayların gidişatını belirlemediği, aynı şekilde Irak'ta kendisine sadık grupların, devletin prestijini ve egemenliğini yeniden tesis etmeye, onu milis hakimiyetinden kurtarmaya yönelik artan yerel ve uluslararası çağrılar arasında varoluşsal zorluklarla karşı karşıya kaldıklarıdır.

Ancak ironik olan şu ki, Kazımi'nin bugün geri döndüğü Irak'ı İran'ın hesaplarında daha önemli hale getiren şey, tam da İran'ın bu zayıflığıdır.

27 Eylül ile 8 Aralık 2024 arasındaki sadece on hafta içinde Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah öldürüldü ve bu, Hizbullah'ın tüm önemli lider kadrosunun çöküşünün zirve noktasını oluşturdu.

Ardından Beşşar Esad rejimi devrildi ve İran'ın 2011'den bu yana nüfuz haritası tarihinde benzeri görülmemiş seviyelere ulaştırdığı stratejik yapı sona erdi.

Buna Hamas Hareketinin çökertilmesi ve Gazze Şeridi'nin neredeyse tamamen yok edilmesi eklendi.

Böylelikle Bağdat, Tahran'ın Suriye, Gazze ve Lübnan'da yaşadığı kayıpları telafi etmesi için en uygun alternatif haline geldi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bağdat ise "Irak'ın karar alma mekanizmasının İran hegemonyasından kurtarılmasını" talep eden Iraklı seslerin yükseldiği bir arena.

Buna paralel olarak, halkın ve uluslararası toplumun silahlı grupların faaliyetlerini kontrol etmesi, bunların iç, bölgesel ve uluslararası güvenlik ve istikrara yönelik oluşturduğu tehdide son vermesi yönünde hükümete yaptığı baskı da artıyor.

Dolayısıyla değişen bölgesel sahnede Kazımi'nin geri dönüşünün sadece bir detaydan ibaret olması zor.

Keza Irak'ın komşusuyla ilişkilerini bölgesel güç dengesinde ve İran'ın bu dengedeki konumunda gerçekleşen revizyonun gerektirdiği yeni kurallara göre yeniden çizme fırsatının bulunduğuna dair gittikçe artacak işaretler arasında sayılmaması da zor.

Muhaliflerinin halk nezdindeki meşruiyetini azaltma çabasıyla söyledikleri gibi, Kazimi'nin görev süresi (2020-2022) boyunca demokratik olarak seçilmediği doğru ama Irak vatandaşını ilgilendiren dosyalar konusunda siyaset sahnesinde net bir iz bıraktığı da doğru.

Hükümeti, yönetimi ele alır almaz silahlı grupları eşi benzeri görülmemiş bir şekilde kontrol etmeye çalıştı.

Aynı zamanda Irak dış politikasına bölgesel ve uluslararası güçler arasında aşırı dozda siyasi denge enjekte etti.

Kasım 2021'de kendisine yönelik suikast girişimi, politikalarından duyulan memnuniyetsizliğin derinliğinin ve bunların İran'ın Irak ajandası üzerindeki olumsuz etkisinin pratik kanıtlarından başka bir şey değildi.

Kazimi, Şii siyasi güçler arasında İran’a büyük ölçüde sadık bir akıma karşı, Irak'ın İran'dan bağımsızlığının desteklenmesi çağrısında bulunan geniş bir akımın mensubu.

Onun dönüşü, önceliklerinin başında silahlı grupların düzenli kuvvetlere entegre edilmesi talebinin geldiği siyasi ajandaya ivme kazandıracak.

İşte İran yanlısı milisler bunu, yani orduya entegrasyonu nüfuzlarına yönelik doğrudan bir tehdit olarak görüyorlar.

Kazımi’nin Bağdat'a dönüşü, ABD'nin devam eden etkisinin yanı sıra Arap rollerinin, özellikle de Suudi Arabistan ve BAE'nin rollerinin artan etkisi ile aynı zamana denk geliyor.

Son dönemde Körfez yatırımlarında artış yaşandı.

İlave olarak, Tahran'ın desteklediği milislerin etkisinin azaltılması şartıyla, Washington'un ordusunu yeniden inşa etme konusunda Bağdat'ı desteklemeye hazır olduğuna dair Amerikan göstergelerinde de artış var.
 


Gerçek şu ki Kazımi'nin dönüşü, Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinden sonra Irak'ta yaşanan deneyimde gizemli bir politikacının şahsiyetinin boyutlarının ötesine geçiyor.

Bu daha ziyade, bağımsız bir Irak devleti fikrinin siyasi ve popüler söyleme geri dönüşü, İran'la ilişkileri Irak'ın egemenliğine saygı duyan yeni kurallara göre kontrol etme girişimlerine yönelik ulusal ivmenin yenilenmesi ile bağlantılı.

Şu da kesindir ki, manevra kabiliyetiyle İran, Irak'taki dönüşümlerin nüfuzunun tamamen kaybolması anlamına gelmediğinin farkında.

İç siyasi denklemde, özellikle Donald Trump'ın yeni yönetimi altında Amerikan baskısının etkisini hafifletmesine olanak sağlayacak bir fırsat bulabilir.

Zira rejimin tamamen çöktüğü Suriye senaryosunun aksine Irak'ta mevcut sistem içerisinde güçlerin yeniden dağıtılması süreci yaşanabilir.

Bu da İran'a, nüfuzunu bir anda kaybetme riskiyle kumar oynamaya zorlanmadan, manevra yapma ve gelişmelere uyum sağlama alanı sağlayabilir.

Gazze, Lübnan ve Suriye'den sonra, manevi ağırlığı, ulusal ve ideolojik olmayan Şii bileşenlerle bağlantıları ile Kazımi'nin, siyasi ve coğrafi ağırlıklarıyla Kürtlerin, Arap ağırlıklarıyla Sünnilerin dahil olduğu bir Irak siyasi ittifakı için İran'ın yorgunluğunu Irak'ın ulusal nüfuzunu güçlendirme kaynaklarından birine dönüştürme fırsatı olgunlaşmış görünüyor.

Bu koalisyonun yaklaşan seçimlerdeki söyleminin şu öncelikler üzerine kurulu olması pek de şaşırtıcı olmayacaktır; milislerin etkisinin azaltılması, resmi güvenlik kurumlarıyla bütünleştirilmesi.

İran'a ekonomik ve stratejik bir alternatif olarak Körfez ülkeleriyle ilişkilerin güçlendirilmesi.

Bölgesel çatışmalardan uzakta Irak'ın çıkarlarını güvence altına almak için uluslararası güçlerle dengeli ilişkilerin yeniden inşa edilmesi.

Son olarak da Bağdat'ın dış eksenlere bağımlılığını sona erdirmek amacıyla "Önce Irak" fikrinden hareketle yeni bir siyasi proje önerilmesi.

Irak, 7 Ekim 2023 saldırısı ve ardından Arap Maşrık (Levant) bölgesinde meydana gelen askeri ve siyasi depremin önünü açtığı siyasi geçiş döneminden muaf olmayacak.

Tüm zorluklara rağmen, Irak'ın karar alma mekanizmasının egemenliğini yeniden kazanma, İran baskısına maruz kalan taraf konumundan politikasını ulusal çıkarlarına göre şekillendiren aktif taraf konumuna geçme şansı, her zamankinden daha büyük görünüyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU