Bihter: Ne keşfetme arzusu ne de özgürlük arayışı... Tek kelimeyle olmamış

Vahap Aydoğan Independent Türkçe için yazdı

Amatörce kurgulanmış bir tiyatro, duygu kavramının içi boşaltılmış karakterler... "Bihter" filmi, bir Aşk-ı Memnu uyarlamasından öteye geçememiş.

Aşkı memnu.jpg

Aşk-ı Memnu, Halit Ziya Uşaklıgil'in 1899-1900 yıllarında Serveti Fünun dergisinde bölüm bölüm yayımlanan, 1901'de kitap olarak basılan realist–naturalist romanı.

Edebiyatımızın gerçekçi romanlarındandır. Yazarın en başarılı romanı kabul edilir.

İstanbul'un genel yaşantısını ve bu şehirde yaşayan çeşitli toplum kesimlerini yansıtan romanında Uşaklıgil, toplumsal konulardan sıyrılmış olarak aşk ve ihtiraslardan başka dertleri olmayan, varlıklı, toplumdan uzak yaşam tarzına aşık insanların, yasak aşk serüvenlerini anlatır. 

Roman 2008 yılında çekilmiş başyapıt olarak kült diyebileceğimiz dizilerin arasında yerini alan Aşkı-ı Memnu dizisine uyarlandı.

Diziye o kadar büyük ilgi oldu ki dizi onlarca ülkede yayımlandı. 

Beren Saat ve Kıvanç Tatlıtuğ'un başrolünü paylaştığı dizide karakterler o kadar yerine oturmuş ki, TV ya da başka platformlarda onları görürken zihnimizde Aşk-ı Memnu dizisindeki karakterleri belirmeye başlar. Oyuncular o karakterlerle bütünleşmiş adeta.

Son zamanlarda dijital platformların birbirleriyle yarışır duruma gelmesinden kaynaklı çok fazla dizi ve filmin çekildiğini görüyoruz.

Ama kalite ama vasat filmlerin izleyiciler tarafından yorumlandığı, tartışıldığı birçok platform da açılmış durumda.

Elbette sanatsal ve dijital anlamda izleyicinin bu konulara eğilimi, toplumsal fayda açısından çok büyük bir adım olmuş.

Yakın zamanda dijital bir platformdan yayınlanan Bihter filmini izleme şansım oldu.
 

 

Farah Zeynep Abdullah, Boran Kuzum, Hande Ataizi gibi dev oyuncu kadrosunun olduğu bir platformda izleyiciyi bu kadar aşağı çeken bir film olması elbette eleştirileri de beraberinde getirdi.

Bir roman karakteri olan Bihter, Farah Zeynep Abdullah'ın Bihter karakterine tam olarak giremediği ve Boran Kuzum'un da filmin konusundan kopuk toy bir oyunculuk sergilediği gözlerden kaçmıyor.
 

 

Film başlar başlamaz, her şeyden önce film değil de sanki tiyatronun birbirinden kopuk perdelerini izliyorsunuz.

Bir film değil, birbirini takip eden perdelerin, "son perdeyi oynasak da bitse" dedikleri anlara denk geliyorsunuz. 

Film kadrosu tamamen sıkılmış gibi. Filmin son sahnesini bekleyen izleyici değil de sanki oyuncular olmuş. Son sahne çekilse da bitse denilecek kadar zorlama bir oyunculuk…

Film o kadar hızlı anlatılıyor ki, her şey yüzeysel kalmış. Özdeşleşmeyen karakterler, konusu tam anlaşılmayan sanki sahte bir aşk ve beklentilerin çok altında kalan karakterlerin filme uyarlanışı…

Dikkatleri çeken başka bir konuda Aşk-ı Memnu dizisini izlemeyenler için, filmin konusunu neredeyse anlaşılmayacak bir kıvamda sunulmuş. Her şey çok hızlı ve kesik anlatılmış.

Bihter'in aşk acısını ya da yasak aşkını, uğruna ölümü göze alan bir kadını değil de…cinsel açlığını, arzularını anlatan yüzeysel bir anlatım sergilenmiş. 

Film ısrarla aşkı işlerken, Bihter'in cinsel arzuları filmin önüne geçmiş adeta…

Söylemeden geçemeyeceğim bir konuda evlilik içi tecavüzün filmde olağan bir durummuş gibi anlatılması Bihter karakteri ile uyuşmamış.

Bihter'in 5, 10 dakikada bir dönüp seyirciyle konuşmasıysa doğallıktan uzaklaştırmış oyuncuyu…

Sanatsal bir kimlik kazandırayım çabası yapay ve komik bir hal almış.
 

 

Bihter'in filmdeki oyunculuğu Sanki Farah Zeynep Abdullah'a zorla kabul ettirilmiş gibi. 

Filmin içine seyirciyi alamayan, duyguyu zorlama da olsa izleyiciye aktaramayan bir ambiyans var.

Oyuncular konuşurken bile anlamakta zorlanıyor ve bazı sahnelerde iletişimlerinin anlaşılmaz olduğunu görüyorsunuz.

Başka bir konu ise Hande Ataizi ile Farah Zeynep Abdullah'ın arasındaki hem jenerasyon hem de yaş farkları çok sırıtmış.

Bihter'in anne deyişindeki rol çatışması gözlerden kaçmıyor…
 

 

Yalının cesur hanımı, "Ne Adnan beyin karısı ne de Firdevs’in kızıyım" diye yüksek sesle bunu dinlendirmesi güçlü bir kadın profilini anlatmaya çalışmış olsa da verilmek istenen mesaj havada kalmış…

Film boyunca feminist bir kadın imajı çizmeye çalışırken, ergen tavırlar sergilenmesi derinliği olan Bihter karakterini vasat bir ruhla izleyiciye sunulmuş.

Filmin teması "kendi hikayemin başrolüyüm" edasıyla izleyiciye ısrarla vurgulanmak istense de yardımcı oyuncular olmasa Bihter tek başına asla Bihter olamıyor. 

Özgür bir kadın ya da keşfetme arzusunu bu kadar yoğun yaşayan bir kadın, sıradan ihtiraslarıyla baş başa bırakılmış. 

Filmin son sahnesinde bir yüzleşme var. Ölmesini beklediğimiz Bihter kameraların karşısında açıklama yaparcasına, kim olduğunu, neler yaptığını korkmadan, "günahlarımla buradayım" diyerek izleyiciyle yüzleşmeye çalışıyor. 

Ama bunu yaparken de 1920’li yılların kadın ruhuna bürünmüş 2023 yılından dışarıya taşmış bir vizyonla anlatıyor, bu vizyon ise filmin akışıyla örtüşmüyor. 

Güçlü, derin, feminen aşkı uğruna ölmeyi göze alan bir kadını değil, ergen bir ruh haline bürünmüş bir kadın perspektifi sunulmuş.
 

 

Özetle, her ne yapılmaya çalışılmışsa, Bihter karakterinin gözünden anlatılan film tek bir kelimeyle OLMAMIŞ.

Olan bir şey de mi yok derseniz, kostüm ve mekanlar inanılmaz güzel bir havada sunulmuş.

Özellikle filmin çekildiği yerlerin, romanın yazıldığı döneme uyarlanması muazzam bir şekilde dekore edilmiş.

Son olarak başta söylediğim ile bitireyim. Film inanılmaz bir dev kadroyla izleyici karşısına çıkmış.

Her bir oyuncu başka film ve dizilerde muhteşem rolleriyle, sanatçı kimlikleriyle izleyici karşısında rüştünü ispat etmiş kadrolar… 

Ama bu film oyunculuklarının değil, üstlendikleri rolleri ile örtüşmemiş diyebilirim. 


Sağlıkla, sanatla kalın ….

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU