Amerikalı siyaset bilimci Samual Huntington, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ertesinde Foreign Affairs dergisine yazdığı bir makalede yeni oluşacak dünya düzeninde siyasi ve ekonomik savaşlardan ziyade medeniyetler arasında çatışma yaşanabileceğine ve bunun bir dünya savaşına evrilebileceğine işaret etti.
O dönem çokça konuşulan ve tartışılan bu teorisini Huntington 1996 yılında kitap haline getirdi.
Huntington'a göre çatışmanın Batı ile İslam medeniyetleri arasında başlaması ise en muhtemel senaryoydu.
Aradan geçen zaman zarfında dünya savaşına dönüşecek bir medeniyetler çatışması yaşanmadı, ancak Batı'daki İslam karşıtlığı belirgin bir şekilde yükselişe geçti.
Bunda 11 Eylül saldırıları ve ABD'nin Ortadoğu ve Afganistan'a yönelik hatalı politikalarının etkisi büyük oldu.
Son dönemde ise Avrupa'da sıkça gördüğümüz Kuran yakma eylemleri, artık üçüncü nesil vatandaş olan Müslümanlara yönelik ayrımcı politikaların sürmesi, toplumların huzur içerisinde bir arada yaşamalarını teşvik etmeleri beklenen siyasetçilerin popülist söylemlerle ayrımcılığı körüklemeleri tehlikeli bir gidişata işaret eder nitelikte.
Gazze-İsrail savaşının başlangıcından bu yana Batı'da hem İslam karşıtlığı hem de antisemitizm artıyor.
ABD Başkanı Joe Biden'ın "Amerikalıların orada neler olduğunu görmesi önemli. Bu işi uzun süredir yapıyorum. Teröristlerin çocukların kafasını kestiği teyit edilmiş görüntüleri göreceğimi hiç düşünmemiştim" açıklaması, sonradan her ne kadar Beyaz Saray tarafından düzeltilmiş olsa da Chicago'da yaşayan 71 yaşındaki bir beyaz Amerikalının 6 yaşındaki bir Filistinli çocuğu, sırf Müslüman olduğu için öldürmesine yol açtı.
Filistinli çocuğun katledildiği haberi üzerine Brüksel'de bir DEAŞ'lı sokak ortasında silahla İsveçlileri hedef aldı.
Ayrıca, ABD'nin Detroit şehrindeki Isaac Agree Downtown Sinegogu'nun 40 yaşındaki kadın başkanı evinin önünde bıçaklanmış halde ölü bulundu.
Bu olay da 6 yaşındaki Filistinli çocuğun hayatını kaybetmesinden günler sonra yaşandı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
ABD'nin en büyük Müslüman sivil toplum örgütü Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi (CAIR), tarafından yapılan yazılı açıklamada, 7 Ekim-4 Kasım tarihleri arasında ABD genelinde Müslüman ve Araplara yönelik eylemler hakkında 1283 şikayet alındığı, Müslüman ve Araplara yönelik taciz, önyargı ve fiziksel saldırı vakalarında "benzeri görülmemiş" bir artış gözlemlendiği ve şikayetlerde bir önceki yıla kıyasla yüzde 216'lık bir artış yaşandığı kaydedildi.
Bu çerçevede özellikle, ABD'de üniversitelerdeki Müslüman öğrenciler de hedef haline geldi.
Stanford Üniversitesi'ne Arap asıllı bir Müslüman öğrenciye yönelik vur-kaç nedeniyle "nefret suçu"ndan dolayı soruşturma açıldı.
Diğer bir vahim olay ise ABD Kongresi'nde yaşandı. Kongre'nin tek Filistin asıllı üyesi olan Rashida Tlaib'e, İsrail hakkındaki görüşleri sebebiyle geçtiğimiz hafta Temsilciler Meclisi'nde alınan kararla kınama cezası verildi.
Avrupa'da da durum maalesef farklı değil. Özellikle Almanya'da İslam karşıtlığı ve antisemitizm vakaları sıklaştı.
Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Genel Sekreteri Eyüp Kalyon 7 Kasım günü yaptığı açıklamada, Camilerin farklı saldırılara maruz kaldığını, DİTİB'in ayrımcılıkla mücadele bürosunun 2023 yılının başından bu yana toplam 81 camiye yönelik saldırı tespit ettiğini belirterek, bu saldırıların yarısının ise 7 Ekim'den sonra yaşandığına vurgu yaptı.
Almanya genelinde Sinegoglara yönelik saldırılar da söz konusu.
Aynı şekilde, Filistin yanlısı gösterilere yasak getiren, ancak toplumdaki infiali durduramayan Fransa'da da eylemler kaygı veren boyutlara ulaşmış durumda.
Arap asıllı Müslümanlara yönelik taciz ve fiziksel saldırılar ülke geneline yayılmış vaziyette. İçişleri Bakanı Gerald Darmanin 5 Kasım günü yaptığı açıklamada ise, Fransa'da savaşın başlamasından bu yana binden fazla Yahudi karşıtı eylem kaydedildiğini söyledi.
Dünyada tüm bunlar yaşanırken İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu dini referanslara yer veren açıklamalarda bulunmaktan imtina etmiyor.
Aksine, Netanyahu hem Tevrat hem de İncil'den yaptığı alıntılarla bir yandan Filistinlilere yönelik kollektif cezalandırmayı dini bir zemine oturtarak meşrulaştırmaya çalışıyor, diğer yandan da ABD'deki Evanjeliklere mesaj göndererek desteklerini sürekli kılmaya çalışıyor.
Dini referansların yer aldığı benzer ifadeler ABD Kongresi'nden de geliyor. Temsilciler Meclisi Başkanlığı görevine yeni seçilen Evanjelik Mike Johnson seçildikten sonra kürsüden yaptığı ilk açıklamada "Beni Tanrı seçti" dedi.
Bilahare Johnson'un "Tanrının, İsrail'i kutsayan milletleri kutsayacağını biliyorum. Bu nedenle İsrail'e sonuna kadar destek veriyorum" sözleri gündem oldu. Johnson bununla kalmayıp ilk icraatı olarak İsrail'e destek beyanı içeren bir karar tasarısını Genel Kurul'da oylamaya sundu.
Gazze-İsrail savaşının bölgesel bir çatışmaya dönüşmesinden korkanları esas endişeye sevk etmesi gereken husus Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da defaatle belirttiği gibi, ortaya bir haç-hilal çatışması çıkması.
Böyle bir senaryonun konvansiyonel anlamda bir savaşa evrilme ihtimali düşük olsa da toplumları bölmeye ve şiddet eylemlerinde artış yaşanmasına sebebiyet verebilir.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, 6 Kasım'da başlayan AB Büyükelçileri Yıllık Konferansı'nın açılış konuşmasında tam olarak buna değindi.
Konuşmasında İsrail-Filistin sorunun her geçen yıl daha da kötüleşmesine rağmen Batılı ülkeler de dahil olmak üzere tüm dünyanın bu durumu görmezden geldiğini ifade eden Borrell, Arap ülkeleriyle İsrail arasında son yıllarda yaşanan yumuşamanın bölgeye barış ve istikrar getireceğinin düşünüldüğünü, ancak bunun gerçekleşmediğini belirtti.
Borrell konuşmasında devamla, (Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı) Jake Sullivan gibi biri bile 7 Ekim'den önce bölgenin on yıllardır hiç bu kadar sakin olmadığını söyledi.
Bu tür bir körlüğü nasıl izah edebiliriz? Bu çelişkileri nasıl yorumlayabiliriz? İsrail-Filistin çatışması, artık bir İsrail-Arap çatışması değildir ve bu bir dönüm noktasıdır.
Şu anda oluşmakta olan şey, dinlerin veya medeniyetlerin savaşıdır.
Dün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sözlerini dinliyordum. Kendisi Batı'ya seslenirken, "Bir kez daha hilal ve haçlı savaşını mı istiyorsunuz?" diyordu.
Bunlar çok güçlü ifadeler. "Bu çatışmayı önlemek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız" diyerek durumun ciddiyetini gözler önüne serdi.
Bu nedenle dünya liderlerinin meselenin son derece tehlikeli olan dinler ya da Huntington'un savunduğu üzere medeniyetler arası bir çatışmaya evrilmemesi için bulundukları makamlarla birlikte gelen sorumluluk gereği artan oranda itidal çağrılarında bulunmaları elzemdir.
Aksi takdirde, gerginliğin sadece Ortadoğu'yla sınırlı kalmayıp dünyanın dört bir yanına yayılmasına yönelik ciddi bir risk bulunmaktadır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish