Güney Kafkasya'daki gerilimin İsrail-Filistin'deki yansımaları

Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş Independent Türkçe için yazdı

İllüstrasyon: Benedetto Cristofani/The Guardian

Güney Kafkasya'da Azerbaycan'ın 30 yıllık işgali sonlandırmasıyla birlikte yeni bir dönem başladı.

Yeni dönem bir yandan Türkiye-Azerbaycan ilişkilerini stratejik müttefiklik seviyesine yükseltirken, diğer yandan küresel aktörlerin de bu bölgeyi yeniden yakın markaja almalarına neden oldu.

Güney Kafkasya'da uzun süredir devam eden Doğu-Batı mücadelesi bu kez Ermenistan üzerinden yankılanmaya başladı.

Ukrayna savaşı nedeniyle zor günler geçiren Rusya'ya bir darbe de ABD'nin NATO üzerinden bölgedeki askeri tatbikatları üzerinden geldi.

ABD, Erivan'daki askeri tatbikatlar üzerinden Rusya'ya yeni bir cephe açtırmaya çalışırken Rusya temkinli davrandı ve bu adımı "dost olmayan adımlar" olarak nitelemekle yetindi.

Ayrıca Avrupa Birliği (AB) ülkeleri de bu kutuplaşmada hemen yerini aldı.

NATO'nun "Eagle Partner 2023" tatbikatının ardından Paris de Ermenistan'ı silahlandırma konusunda adeta bir yarışa girdi.

Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonne Bakü'nün Türkiye'nin sağladığı destek ve elde ettiği petrol gelirleriyle silahlandığını dile getirdi.

Fransa'nın da bu nedenle Ermenistan'a askeri yardım sağlayacağını belirtti.

Paris'in ardından Almanya'daki "Saber Junction 2023" tatbikatına Ermenistan Silahlı Kuvvetlerinin katılması rekabetin daha da kızışmasına neden oldu.

Böylece AB ülkeleri Güney Kafkasya'da ekonomik çıkarlarının yanı sıra askeri amaçlarını ortaya koydu.

SSCB'nin dağılmasından bugüne INOGATE, TACIS, TRACECA adı altında ekonomik yardım projeleri ile bölgeye girmeye çalışan AB, bu kez askeri tatbikatlar ve silah yardımlarıyla bölgede varlığını göstermeye başladı. 


ABD ve AB'nin Güney Kafkasya'daki bu adımlarının bir sonraki aşaması kısa süre içinde Ortadoğu'da görülmeye başlandı.

Böylece Güney Kafkasya'daki Doğu-Batı rekabetinin yeni adresi İsrail-Filistin oldu.

Zira İsrail'in Gazze saldırıları ve sonrasında ABD ve İngiltere'nin bölgeye gönderdiği savaş gemileri bu rekabetin ve mücadelenin yeni sembolüne dönüştü.

İsrail'in Filistin saldırılarında ABD, AB ve İngiltere saflarına kısa sürede Hindistan da katıldı.

Buna karşın İran, Rusya ve Çin ise yaptıkları açıklamalar ile bu kutuplaşmadaki yerini netleştirdi.

Türkiye ise çatışmaların en başından gerek diplomasi alanındaki çabaları gerekse de taraflara itidal çağrısında bulunarak daha farklı bir pozisyonda olduğunu ortaya koydu.

Bu tutum ve izlenen politika ise tıpkı Ukrayna savaşında olduğu üzere Türkiye'nin arabuluculuk rolünü ön plana çıkardı.

Bu nedenle ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'la görüşmesinin ardından "Türkiye'nin ateşkes çağrısını teşvik ettim" ifadelerine yer verdi.

Fakat kısa sürede bu politikadan adeta geri dönercesine sosyal medya mesajını sildi. 1

Bu durum ABD'nin Türkiye ile ilgili izlediği politikaların ne kadar kaygan bir zeminde olduğunu da ortaya koydu.
 

blinken.jpg
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, X'te (eski adıyla Twitter) yaptığı ateşkes paylaşımını kısa süre sonra sildi

 

Kafkasya'da yaşanan Doğu-Batı eksenli gerginlik ve rekabetin Ortadoğu'daki yansımaları daha da büyük oldu.

Büyük Güçlerin adeta gövde gösterisine dönüşen İsrail'e destek ve dayanışma açıklamaları Ortadoğu'daki yangına adeta benzin döktü.

Ancak Batı dünyası için asıl hedefin Doğu Akdeniz'deki enerji kaynakları olduğu herkesin malumuydu.

Bu süreçte Türkiye ise Ortadoğu'daki gerginlikten olumsuz etkilenenler arasında ilk sırada yer aldı.

Türkiye'nin arabuluculuk ve diplomasi alanlarındaki adımları bölgesel ve küresel ölçekte takdir toplasa da Batı tarafından özellikle devre dışı bırakılmaya çalışıldı.

Tıpkı Kafkasya'da yaşanan gelişmelerin Türkiye'nin bölgedeki nüfuzunu artırması gibi Ortadoğu'daki bu gelişmeler de Türkiye'nin bölgedeki rekabette farklı bir noktada durduğunu ortaya koydu. 


Kafkasya'daki gelişmelerden kısa bir süre sonra Ortadoğu'daki İsrail-Filistin gerginliğinin patlak vermesinde Doğu Akdeniz'deki enerji kaynaklarının önemli bir payı bulunuyor.  

Zira ABD'nin bölgede bu kaynakları uzun zamandır hedef haline getirdiği zaten biliniyor.

Bu süreçte Türkiye'nin Irak ve Suriye'ye yönelik operasyonlarının da ABD tarafından rahatsızlıkla karşılandığını belirtmekte yarar var.

Bu nedenle Ortadoğu'daki çatışmalarda Türkiye'nin garantörlüğü pek çok kez dile getirilse Türkiye bilinçli olarak sürecin dışında tutulmaya çalışılıyor.  

Ancak Türkiye Doğu Akdeniz'de geri adım atmama konusunda kararlı.

Bu yüzden Batının bölgeye uçak ve savaş gemilerini göndermelerine mukabil Türk Deniz Kuvvetleri Doğu Akdeniz'de Navtex ilan ederek Kıbrıs açıklarında Navtex tatbikatı yapılacağını duyurdu.  

Tüm bu adımlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde bölgedeki ateşin dinmesi için yegâne çözümün diplomasi olduğu bir kez daha görüldü.

Bölgede sadece diplomasinin devreye girmesiyle bu savaş durdurabilir. Aksi halde bu savaş kısa ve uzun vadede herkesin zararına olacaktır.

Bu nedenle Batı dünyası üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli ve sivillerin bombalandığı bu saldırıların durdurulması konusunda ulusal menfaatlerinden bağımsız hareket etmelidir. 


İsrail-Filistin meselesinin Kafkasya ve Türkiye'ye etkileri

Karabağ zaferi Güney Kafkasya'da olduğu gibi Ortadoğu'da da yeni bir kutuplaşma ve silahlanma sürecinin başlangıcı oldu.

Bu çerçevede ABD ve AB ülkelerinin Ermenistan'ı silahlandırma yarışına girdiği bir süreçte İsrail'in Filistin saldırıları Ortadoğu'da da yeni bir dönemi başlattı.

ABD ve İngiltere'nin bölgeye uçak gemisi ile savaş gemilerini göndermeleri burada uzun vadeli politikalarına dair önemli ipuçları sundu.

İsrail'in Gazze'deki sivilleri göçe zorlaması beraberinde savaşın tüm bölgeye yayılma ihtimalini de güçlendirdi.

Bu gelişmeler aynı zamanda bölgeyi yakın bir zamanda aralarında Türkiye'nin de yer aldığı yeni bir göç dalgasının beklediğini düşündürmeye başladı. 

Aralarında Latin Amerika ülkelerinin de yer aldığı pek çok hükümet tarafından İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları protesto edildi.

Öte yandan bu ülkelerin Türkiye'den İsrail'deki rehine krizi konusunda yardım talepleri de sıklıkla gündeme gelmeye başladı.

Bu husus Türkiye'nin NATO üyesi bir ülke olarak, bölgesel ve küresel krizlerin çözümünde jeopolitik önemini bir kez daha ortaya koydu.

Ukrayna savaşı, Güney Kafkasya'da yaşananlar, esir takası, tahıl anlaşması ve daha birçok görüşmeye ev sahipliği yapan Türkiye bu kez bölgedeki stratejik konumu ve önemini İsrail-Filistin sorununun çözümünde devreye koydu.

Ancak Türkiye sorunun çözümünde garantör ve arabulucu olmaya hazır olduğunu belirtse de bu öneri henüz kabul edilmiş değil.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Tüm bu gelişmeler ışığında Türkiye'nin Kafkasya'da olduğu gibi Ortadoğu'da da Batı dünyasının yanında yer almıyor olması Türkiye'nin bu süreçte yalnızlaştırılmasına da neden oldu.

Çünkü Batı dünyası İsrail-Filistin arasındaki çatışmaları dinsel temelleri olan bir savaşa çevirmeye de çalışıyor.

ABD'nin en başından itibaren İsrail'e sonsuz desteği de bu kapsamda değerlendirilmeli.  


Öte yandan Türkiye'nin bu süreçte ne Doğu ne de Batının yanında yer almaması dış politikada üçüncü bir yolun mümkün olduğunu da gösterdi.

Ancak Doğuda Filistin, Kafkasya'da Rusya ile teması olan Türkiye'nin bu süreçte öne çıkan arabuluculuk rolü Batı tarafından bilinçli bir şekilde devre dışı bırakılmaya çalışılıyor.

Batı dünyası Ortadoğu'da uluslararası politikada Türkiye'yi devre dışı bırakmaya çalışsa da asıl amacın burada Doğu Akdeniz'deki zengin enerji kaynakları olduğu herkesin malumu.

Türkiye jeopolitik yapısı ve kapasitesi göz önünde bulundurulduğunda kritik öneme sahip bir ülkedir.

Bu nedenle jeopolitik yapısı gereği Türkiye'nin bölgesel ve küresel krizlerde sorunlara taraf olmaktan ziyade çözüm odaklı hareket etmesi daima elzemdir.

Bu politikanın da tek yolu çatışan taraflar arasında daima denge unsuru olarak öne çıkmasıdır.

Tıpkı Ukrayna savaşında olduğu gibi İsrail'in Filistin saldırılarında da bu tutumunu sürdürmesi herkesin yararına olacaktır.

Aksi hale savaşın yayılması, Lübnan, Suriye gibi alanlara sirayet etmesi Türkiye'nin yanı sıra diğer bölge ülkelerini de rahatsız edecektir. 


44 günlük Karabağ zaferi Azerbaycan'ın topraklarını işgalden kurtarmış olmasının yanı sıra Azerbaycan'ın bu süreçten daha da güçlenerek çıkmış olması açısından da önemlidir.

Öte yandan bu zafer hem komşu devletler hem de küresel aktörlerin bölgeye dair izledikleri politikaları da yeniden gözden geçirmelerine neden olmuştur.

Bu açıdan İsrail-Filistin arasındaki çatışmaların da Kafkasya'daki gelişmelerle bağlantılı olduğu söylenebilir.

Bu noktada öncelikle Türkiye'nin tıpkı Ukrayna savaşı ve Karabağ zaferin de olduğu gibi İsrail-Filistin çatışmalarında da arabuluculuk rolünün ön plana çıktığı görülmektedir.

Çatışmaların ilk günlerinden itibaren taraflara itidal çağrısında bulunan Türkiye'nin bu tutumu İsrail basınında da geniş yankı bulmuştur.

Bu nedenle Ukrayna savaşı, Karabağ zaferi ve sonrasında Zengezur koridoruyla birlikte Türkiye'nin artan jeopolitik ve jeostratejik önemi küresel aktörlerde bazı rahatsızlıklara da neden olmuş gibi görünmektedir.

Karabağ'ın işgalden kurtarılmış olması ve Zengezur koridorunun stratejik önemiyle ilgili yaşanan reel politik gelişmeler küresel aktörlerin aynı zamanda bölgedeki yeni vekalet savaşlarını da tetiklemiştir.

Bu nedenle tam da Türkiye'nin tüm komşularıyla normalleşme sürecini başlattığı bir dönemde Ortadoğu'nun yeniden bir alev topuna dönüşmesinin zamanlaması manidardır.

Bu gelişme aynı zamanda bölgede adeta bir turnusol görevini de yerine getirmiştir. Çünkü dünya çok kutuplu sistemden iki kutuplu bir sürece doğru belirgin bir şekilde yol almaktadır.

ABD, İngiltere ve AB üyesi devletler gerek bölgeye gönderdikleri savaş gemileri gerekse de kendi ülkelerinde izledikleri Filistin politikaları nedeniyle bu kutuplaşma ve rekabeti daha da kızıştırmaktadırlar.

ABD ve İngiltere'nin bölgeye gemilerle gelmesinin nedenleri arasında kuşkusuz buradaki enerji kaynaklarının önemli bir payı var.

Aksi halde bu kadar küçük ve dar bir alanda yaşanan böylesi bir çatışmaya bu kadar büyük savaş gemilerinin gönderilmesinin başka bir açıklaması bulunmuyor. 


Küresel aktörlerin İsrail-Filistin çatışmalarına dair tutumları bölgedeki rekabeti daha da keskinleştiriyor.

Böylece Rusya, İran ve Çin üçlüsü Batılı aktörlerin karşısında belirgin bir biçimde yer almaya başlıyor. Rusya'nın saldırılar konusunda ABD'yi suçlaması ve Çin'in BM Güvenlik Konseyi'ne çağrısı ise bu konuda iki ülkenin de Filistin'in yanında yer aldığını göstermesi açısından önemli.

İran'ın ise Fransa ile yaptığı görüşmelerde İsrail'i Nazi rejimine benzetmesi, "uzun süre duruma sessiz kalmayacaklarını" belirtmesi bölgede suların durulmayacağının habercisi.

Hamas ve Hizbullah liderleriyle de görüşen İran, her türlü senaryonun masada olduğunu da sıklıkla dilendirmekte.  


Derin bir kutuplaşma ve rekabetin yaşandığı Ortadoğu'da Türkiye ise yaşananlardan en büyük zararı gören ülkeler arasında yer aldı.

Zira tam da komşularıyla bir yakınlaşma dönemine girildiği süreçte bu yaşananlar Türkiye açısından olumsuz bir gelişme oldu.

Buna rağmen Türkiye taraflara itidal çağrısında bulundu ve soğukkanlılığını korudu. Dolayısıyla Ortadoğu'da yaşananların kuşkusuz Türkiye'nin jeopolitik yapısı gereği kısa ve uzun vadede olumsuz etkileri olacaktır.

Ancak son dönemlerde Türkiye'nin Kafkasya'da izlediği politikalar ile bölgede giderek artan nüfuzunun da bu yaşananlarda önemli bir payı bulunuyor. 


KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın Bakü ziyareti 

Karabağ zaferinin yansımalarının görüldüğü bir diğer alan ise KKTC oldu.

KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın 200 kişilik bir ekiple Bakü ziyareti bu noktada önemliydi.

Tatar'ın Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile görüşmesini "Çok yapıcı, çok iyi bir görüşme oldu" şeklindeki açıklamaları bölgesel ve küresel gelişmeler odağında Türkiye, KKTC ve Azerbaycan arasında yeni bir dönemin başladığını gösterdi.

Tatar'ın "Azerbaycan ile KKTC arasındaki tarihsel kadere bağlı, aynı milletin evlatları olarak kendisine tek millet üç devlet ifadesini kullandım" yönündeki açıklamaları ilişkilerin gidişatı açısından kilit bir öneme sahip.

Zira KKTC'nin Türk Devletleri Teşkilatı ve İslam İş Birliği Teşkilatı toplantılarında gözlemci üye olmalarında Türkiye ve Azerbaycan'ın çabaları stratejik bir önem taşıyor. 2

Bu ziyaretin ardından önümüzdeki günlerde Lefkoşa'da bir büyükelçiliğin açılması veya KKTC'nin uluslararası tanınması noktasında da bazı adımlar gelebilir.

Bu da yine Karabağ zaferinin küresel ölçekteki etkileri açısından önemli.
 

Azerbaycan ziyaretimiz KKTC’nin tarihinde önemli bir nottur.jpg
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, "Azerbaycan ziyaretimiz KKTC’nin tarihinde önemli bir nottur" dedi / Fotoğraf: AA

 

Karabağ zaferinin ardından uluslararası düzeyde yapılan müzakerelere Türkiye'yi dahil etme konusundaki da Bakü yönetiminin önemli çabaları bulunuyor.  

Bakü son olarak AB, Fransa ve Almanya öncülüğünde İspanya'nın Granada kentindeki görüşmeye Türkiye'nin de katılmasını şart koşmuştu.

Bu şart edilmeyince toplantıya katılmama kararı aldı. Bu husus da Batı dünyasında Türkiye-Azerbaycan yakınlaşmasına dair bir rahatsızlığa neden oldu.  

Zira Karabağ zaferinin ardından iki ülke ilişkilerinin Şuşa Beyannamesi ile stratejik müttefiklik mertebesine yükseltilmesi de Batıyı kaygılandırdı.

Öte yandan Karabağ zaferinin Azerbaycan'la birlikte Güney Kafkasya'da Türkiye'nin önemini de arttırdığı biliniyor.

Ayrıca Zengezur koridoru aracılığıyla Türk dünyası ile ilişkilerde de yeni bir dönemin kapıları aralanıyor.

Türkiye'nin Ermenistan'la ilişkilerinin normalleşme sürecinin başlamış olması, Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinin de buna paralel ilerlemesi yakın gelecekte Türkiye'nin bölgesel bir güç olarak daha da ön plana çıkmasını sağlayacak.

Karabağ zaferinde ABD ve AB ülkeleri işin dışında tutulduğu için bu husus da rahatsızlığa neden oldu.

Bu rahatsızlığın en somut belirtisi ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın "Azerbaycan'ın önümüzdeki haftalarda Ermenistan'ı işgal edebileceğine" dair basına sızan açıklamaları oldu. 3
 

Dışişleri Bakanı Antony Blinken Marco Ugarte AP.jpg
Dışişleri Bakanı Antony Blinken / Fotoğraf: Marco Ugarte/AP

 

Bu husus aynı zamanda önümüzdeki günlerde Kafkasya'da gerginliğin yeniden tırmanacağının da sinyalleriydi.

Bu bilgi ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Karabağ zaferi nedeniyle Azerbaycan'ı sorumlu tutmak için yollar aradıklarının da itirafı oldu.

ABD Bakü'ye askeri yardım sağlamaya izni veren bir muafiyeti yenilemeyeceğini açıkladı.

Ardından Politico dergisinde yer alan haber işin tuzu biberi oldu. ABD'de milletvekillerinin Blinken'a, Karabağ operasyonu nedeniyle Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'e karşı tedbirler alınması konusunda bir baskı yapıldığını ortaya koydu. 


Karabağ zaferinin ardından gündeme gelen Zengezur koridoru ABD ve Batıyı yakından ilgilendiriyor.

Zira ilişkilerde koridorlar üzerinden bir mücadelenin sürdürüleceği yeni bir döneme girilmiştir.

Azerbaycan'ın bu süreçte Türkiye'nin desteğini almış olması, Rusya'nın bu duruma yeşil ışık yakması da bir diğer önemli faktördür.

Buna karşın Ermenistan'ın Rusya'ya sırtını dönmesi Batı tarafından bir başarı olarak görülse de bu kez Ortadoğu'da İsrail-Filistin üzerinden bölgede bir kutuplaşma körüklenmiştir.

Bu sürece İran'ın da tam olarak dahil olmasıyla Kafkasya ve Ortadoğu bölgesi tam bir ateş topuna dönüşecektir.

Bu gelişmeler yaşanırken Erivan'da bir grubun İsrail ve dünya Yahudilerini "Azerbaycan'a destek vermekle" suçlaması ve bazı saldırı girişimlerinde bulunması da manidar.

Erivan'daki bazı gruplar Yahudilerin Ermeni halkının düşmanı olduğunu belirtiyorlar.

Bu nedenle ABD ile Avrupa'daki Yahudi hahamların Azerbaycan yönetimini desteklerinin devam etmesi halinde "başka ülkelerde de sinagog yakma" tehdidinde bulunuyorlar. 4
 

Ermenistan'ın başkenti Erivan'daki bir sinagoga molotofkokteyli atıldığı ve boyalarla duvarlarına zarar verildiği belirtildi.jpg
İsrail basınına göre, Erivan'da bulunan bir sinagoga molotofkokteyli atıldı, camları kırıldı, duvarlarına boyalar sürüldü / Fotoğraf: AA

 

Bu husus İran ile yakın ilişkileri olan Erivan'ın İsrail konusunda Tahran'la paralel bir politika izlediğini de gösteriyor.

Ancak ABD ile Ermenistan'ın son dönemlerdeki yakınlığı ise İran ile bazı sıkıntılara da sebebiyet verebilir.

Zira Ermenistan'ın dış politikada hem İran hem de ABD yanlısı bir politikayı uzun süre devam ettirmesi mümkün değil.

Böylesi bir durumda Ermenistan İran'ı göz ardı edebilir tıpkı Rusya ile ipleri kopardığı gibi.

Bu nedenle İsrail-Filistin arasındaki çatışma aynı zamanda Kafkasya'daki kutuplaşmayı da derinleştirecektir. 

İsrail'in Filistin'e yönelik saldırılarıyla ilgili Çin'den gelen tepki Ortadoğu'da kartların yeniden karıldığın gösteriyor.

Zira Çin Arap ülkeleriyle enerji alanındaki ilişkileri nedeniyle bölge ülkeleriyle ilişkilere büyük bir önem gösteriyor.

Bu nedenle İsrail'in saldırıları karşısında Çin, İran ve Rusya'nın bir dayanışma içinde olması uluslararası kamuoyunda III. Dünya Savaşı senaryolarının dillendirilmesine de neden oluyor.

 

 

Kaynaklar:

1.  https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abd-disisleri-bakani-blinken-ateskes-cagrisi-yaptigi-sosyal-medya-paylasimini-sildi/3013038  (Erişim Tarihi: 17.10.2023).
2.  https://www.kktcb.org/tr/cumhurbaskani-ersin-tatar-azerbaycanda-duzenledigi-basin-toplantisinda-vurguladi-11592 (Erişim Tarihi:15.10.2023).
3.  https://www.politico.com/news/2023/10/13/blinken-warned-lawmakers-azerbaijan-may-invade-armenia-in-coming-weeks-00121500 (Erişim Tarihi: 15.10.2023).
4.  https://www.trthaber.com/haber/dunya/ermenistanin-baskentinde-sinagoga-saldiri-801129.html (Erişim Tarihi: 15.10.2023).

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU