Yaklaşık olarak bir yılı geride bıraktığımız Rusya-Ukrayna savaşındaki son gelişmeler sürecin gidişatının daha da uzayacağının sinyallerini veriyor.
Bilindiği üzere Batılı devletlerin en başından itibaren savaşın uzamasından yana olan tavrı sürecin bu noktaya gelmesinde önemli bir etki yarattı.
Bu nedenle bundan sonraki süreçte gidişatın ne yöne evirileceği de büyük oranda yine Batılı devletlerin tutumuna bağlı gibi görünüyor.
Zira Batı'nın mevcut politikalarını sürdürmesi halinde süreç daha da uzayacak, savaşın bölgesel ve küresel olumsuz etkileri de buna paralel olarak kaçınılmaz bir biçimde tüm dünyayı etkilemeye devam edecektir.
Bu kapsamda Batı dünyasının Rusya'ya yönelik ekonomik yaptırımları arttırmaya devam etmesi Rusya'nın Batı'ya farklı açılardan yanıt vermesine neden oluyor.
Örneğin Rusya'nın eski Sovyet coğrafyası üzerinden Batıya bir mesaj verdiği söylenebilir. Özellikle Güney Kafkasya'daki gelişmeleri bu kapsamda değerlendirmek mümkün.
44 günlük zaferle Karabağ'daki 30 yıllık işgalin sona ermesinin ardından Rus barış gücü askerlerinin denetimindeki bölgelerde tansiyonun dinmemesi bu kapsamda değerlendirilebilir.
Konuya açıdan bakıldığında taraflar arasındaki savaşa rağmen, müzakerelerin de tüm hızıyla sürdürüldüğünü söylemek mümkün.
Zira son olarak Rusya ile Ukrayna arasında başta esir değişimi, Noel nedeniyle ilan edilen ateşkes ve Türkiye'nin de yer aldığı Birleşmiş Milletler (BM) nezdindeki tahıl koridoru gibi bazı adımlar savaşa rağmen, tarafların müzakere kapısını da açık tuttuğunu göstermesi açısından önemli.
Geride bırakılan bir yıllık süreçte Rusya Ukrayna'da stratejik öneme sahip bölgelerde ciddi kazanımlar elde ederken Ukrayna ise bu süreçte ortaya koymuş olduğu direnç ve kararlılıkla öne çıkmış durumda.
Rusya bir yandan bölgede yabancı savaşçıların bulunduğuna işaret ederek Ukrayna'nın Batılı ülkeler tarafından paralı askerlerle doldurulduğuna dikkat çekerken, öte yandan Luhansk ve Donetsk'te çatışmaların şiddetini de giderek artırıyor.
Son olarak Rusya'nın başlattığı saldırılarda Ukrayna tarafından yalanlanmış olsa da 600'den fazla Ukrayna askerinin öldürüldüğü iddiaları bunun en önemli göstergelerinden.
Benzer şekilde daha önce Ukrayna'nın da 400 Rus askerinin öldüğüne dair açıkladığı haberler taraflar arasında aynı zamanda bir propaganda savaşının da sürdürüldüğünü düşündürüyor.
Zira Rusya'nın son olarak Ortodoks Noel bayramı nedeniyle ilan ettiği 36 saatlik ateşkese uyma konusunda da tarafların birbirini suçlaması bu propagandanın her alanda uygulandığını göstermesi açısından dikkat çekici.
Peki Rusya-Ukrayna savaşında yakın bir zamanda barış mümkün mü?
Rusya-Ukrayna savaşında tüm yaşananlara rağmen, barışın sağlanması için halen geç kalınmış değil.
Zira savaşın yıkıcı etkileri tüm dünyada olduğu gibi, iki ülkeyi de önemli oranda etkiliyor.
Barışın sağlanması için bu süreçte başta ABD, AB üyesi ülkeler, İngiltere, NATO ve Türkiye'nin rolü oldukça önemli.
Türkiye'nin pozisyonu, özellikle savaşın başından beri artan arabuluculuk rolü ve son dönemlerde her iki tarafla da görüşebilen ender ülkelerden biri olması açısından kritik bir öneme sahip.
Batı dünyası açısından bakıldığında ise özellikle ABD ve İngiltere'nin rolü bu noktada savaşın seyri açısından belirleyici bir güce sahip.
Bilindiği üzere, son olarak ABD'nin Ukrayna'ya sağladığı silah desteği çatışmanın seyrini daha da alevlendirdi.
Bu adım ayrıca Rusya'nın bölgede agresifleşmesine ve daha radikal adımlar atmasına da sebebiyet verdi.
Bu savaş aynı zamanda AB ülkelerinin Batı'ya başta enerji olmak üzere, pek çok konuda özellikle de ABD'ye bağımlılığının da önünü açtı.
Bu nedenle Batının Ukrayna'ya desteği devam ettiği sürece Rusya-Ukrayna savaşının da uzamaya devam edeceğini söylemek mümkün.
Zira Batı dünyası Ukrayna'ya büyük oranda askeri destek sağlayarak hem Rusya'nın Ukrayna üzerinden "yıpratılmasını" hem de elindeki mevcut silah stoğunu eritmeyi hedeflediği de iddia ediliyor.
Bu nedenle Rusya-Ukrayna savaşının uzaması Batı dünyasının yararına olduğundan Batı en başından itibaren bu yöndeki politikalarını kararlılıkla sürdürmeye özen göstermektedir.
Öte yandan Ukrayna ise NATO üyelik konusunda Batı dünyasının somut adımlar atmasını bekliyor.
Bu beklentiler karşılanmadığı sürece de Rusya-Ukrayna savaşında kısa sürede barışın sağlanması oldukça zor görününüyor.
Dolayısıyla savaşın sona ermesinde Rusya ve Ukrayna'dan ziyade Batı dünyasının kararı sürecin sonlandırılmasında belirleyici olacaktır.
Ancak savaşın enerji ve ekonomi alanındaki olumsuz etkileri hâlihazırda ABD ve İngiltere'den ziyade AB üyesi ülkeleri etkilediği için bu ülkeler savaşın sonlanmasından yana bir tavır sergiliyor.
Savaşın Rusya ve Ukrayna üzerindeki yansımaları
Bir yılı geride bıraktığımız Rusya-Ukrayna savaşında en başından beri Ukrayna'nın kararlı bir çizgide ilerlediğini söylemek mümkün.
Ancak buna rağmen savaşın yıkıcı etkileri Rusya'ya oranla Ukrayna üzerinde daha fazla hissedildi.
Rusya'ya karşı Ukrayna bir yıldır direnmeye çalışsa da ekonomik, siyasi, kültürel, demografik, askeri ve daha pek çok açıdan ciddi anlamda zarar gören taraf oldu.
Ayrıca bu savaş, aynı zamanda Ukrayna'yı büyük oranda Batılı devletlere de bağımlı hale getirdi.
Özellikle askeri açıdan bakıldığında Ukrayna'nın gerek ABD'den almış olduğu silah desteği, gerekse de ekonomik yardımlar Ukrayna'yı Batı dünyasına adeta bağımlı bir hale de dönüştürdü.
Savaş aynı zamanda bölgede hem Rusya hem de Ukrayna ile sınırı bulunan bazı ülkeler açısından da kritik yeni bir süreci başlattı.
Özellikle Belarus'un işgalin ilk dönemlerinde Rus birliklerinin topraklarını kullanımına izin vermesi ve sonrasında Moskova ile başlayan yakın görüşmeler Batı ittifakına karşı Rusya'nın destek arayışları olarak yorumlanabilir.
Öte yandan bir yılı geride bıraktığımız bu savaşta Rusya'nın ekonomik ve askeri kayıplarının yanı sıra, sosyal, kültürel ve uluslararası arenadaki imajının da ciddi zarar gördüğü söylenebilir.
Son olarak Ukrayna'da Rus yazar, şair ve bestecilerin eserlerinin yasaklanması, Rus sporcuların uluslararası müsabakalardan men edilmeleri, Rus dili ve kültürüne yönelik uygulamalar da bu kapsamda değerlendirilebilir.
Dolayısıyla bu savaş sadece askeri, ekonomi ve enerji değil aynı zamanda dünya çapında Rus kültürünü de olumsuz etkiledi.
Savaşın küresel alandaki yansımaları
Savaşın tüm dünya üzerinde küresel ölçekte olumsuz etkileri oldu. Savaş her şeyden önce uluslararası arenada silahlanmanın önünü açtı.
Daha da önemlisi gıda dengesi ve enerji krizini tetikledi; ekonomik dengeleri alt üst etti.
Savaş aynı zamanda yeni bir göç dalgasını da tetikledi. Bu durum ise beraberinde dünya ekonomisi üzerinde olumsuz bir etki yarattı.
Bu nedenle Rusya-Ukrayna savaşının küresel ölçekte başta gıda sektörü olmak üzere, göç, ekonomi, enerji, ulaşım, altyapı, ticari, siyasi gibi pek çok alanda olumsuz etkileri olduğunu ve bu etkilerin giderek daha da belirgin bir biçimde görülmeye devam edeceğini söylemek mümkün.
Rusya-Ukrayna savaşı uluslararası ölçekte ise başta AB ve NATO gibi kuruluşlar nezdinde olmak üzere, pek çok konuda Batılı devletlerin kendi aralarında fikir ayrılıkları yaşadıklarını da bizlere göstermesi açısından adeta bir turnusol kâğıdı vazifesi gördü.
Zira AB üyesi ülkeler bir taraftan savaşın bir an önce sona ermesinden yana tavır sergilerken, ABD ve İngiltere ise savaşın uzamasından yana politikalar izliyor.
Bu açıdan söz konusu savaş Batı dünyasındaki mevcut fikir ayrılıklarını ve çatlakları da ortaya koymuş olması açısından önemli.
Savaş artan enerji ihtiyacı ve enerji krizinin sadece sektörel bazlı değil toplumsal anlamda da halka yansımasına ve dolayısıyla tepkilere de neden oldu.
Savaşın başından bu yana artan ekonomik sorunların da etkisiyle pek çok ülkede günlerce süren protestolar yaşanmaya başlandı.
Son dönemlerde Rusya Ukrayna savaşını bitirmekten yana bir politika izlerken, Batı dünyası ise savaşın uzamasından yana bir tavır izliyor.
ABD'nin Ukrayna'ya silah desteği bu durumun önemli göstergelerinden. Ancak AB üyesi ülkeler ise askeri destekten ziyade ekonomik yaptırımlarla Rusya'yı köşeye sıkıştırmaya çalışıyor.
Bu da Batı dünyasında halen küçük de olsa savaşın seyrine dair fikir ayrılıklarının olduğunu göstermesi açısından önemli.
AB ülkelerinin savaş konusunda ABD'den farklı bir tutum sergilemesinde kuşkusuz savaşın başından bu yana Rusya üzerinden Avrupa'ya giden enerji miktarının azalmasının önemli bir payı bulunuyor.
Özellikle de Kuzey Akım boru hattı projelerinin askıya alınması süreç üzerinde kritik bir rol oynamış ve enerji konusunda Rusya'ya bağımlı olan AB üyesi ülkelerin yanı sıra tüm dünyada alternatif enerji kaynakları ve yeni güzergah arayışları da başladı.
Bu arayışlar aynı zamanda sıvılaştırılmış doğal gaz olarak bilinen LNG seçeneğine yönelik yeni yatırımların da önünü açtı.
Savaşın uluslararası kuruluşlar nezdindeki etkileri
Rusya-Ukrayna savaşı hiç tartışmasız uluslararası ölçekte silahlanma ve güvenlik mimarisinde de yeni bir dönemi başlattı.
NATO açısından konuya bakıldığında "beyin ölümü" gerçekleştiği iddia edilen bir süreçten adeta güçlenerek ve söz konusu dönemdeki "negatif ve etkisiz" imajından arınarak "güçlü bir yapı"ya dönüştü.
Hatta bu süreçte özellikle de İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya üyelik konusundaki girişimlerine bakıldığında aslında savaşın özellikle de Doğu Avrupa ülkeleri üzerindeki yansımalarının "kaygı ve endişeye" sebebiyet verdiğini de ortaya koydu.
NATO'ya üye olmak isteyen yeni ülkelerin girişimleri ve Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte yeni güvenlik mimari arayışı ve inşası noktasındaki adımlar Türkiye'nin dış politikasını da etkiledi.
Özellikle İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya üyelik için Türkiye ile ilişkileri gözden geçirmeleri, Türkiye'nin kaygılarını giderme konusundaki adımları ve Madrid'de NATO Genel Sekreteri Stoltenberg'in de yer aldığı ortak bir memorandum metninin imzalanması savaşın Türkiye'ye dolaylı etkileri olarak değerlendirilebilir.
NATO'nun Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte yeni dönemde özellikle de Doğu Avrupa'da daha görünür olmak adına ciddi adımlar atmaya başladığını da söylemek mümkün.
Bir diğer husus ise savaşla birlikte ortaya çıkan enerji krizinde Türkiye'nin mevcut jeopolitik konumu nedeniyle artan stratejik önemi ve bu durumun sağlamış olduğu yararlar.
Bu noktada Türkiye'nin hem Rusya hem de Ukrayna ile iyi ilişkilerinin olması, savaşın sona erdirilmesi noktasında öne çıkan arabuluculuk rolü, tahıl koridorunun oluşturulması ve güvenli bir şekilde işlemesi konusundaki girişimleri Türkiye'nin uluslararası konjonktürde öne çıkmasına sebebiyet verdi.
Sonuç olarak; Şubat 2022'de başlayan Rusya-Ukrayna savaşında geride bıraktığımız bir yılda savaşın yıkıcı etkileri tüm dünyayı sarmış ve savaşın etkileri küresel ölçekte her yerde hissedilmeye başlandı.
Başta mülteci krizi, silahlanma, ekonomi, enerji, ulaşım, gıda arz-talep dengesi olmak üzere savaşla birlikte dünya pek çok alanda yepyeni bir belirsizliğin eşiğine gelmiş gibi görünüyor.
Bu nedenle bir yıldır süren savaşın sona erdirilmesi konusunda en az savaşan taraflar kadar Batı dünyasının atacağı adımlar da kritik önem arz ediyor.
Özellikle ABD ve G7 ülkelerinin Ukrayna'ya yönelik ekonomik, askeri, savunma ve insani alanlardaki destekleri savaşın 2023 yılında da devam edeceğini gösteriyor.
Bu durum ise Ukrayna'nın giderek Batı, AB ve NATO ile daha fazla yakınlaşacağı anlamına geldiği için Rusya'nın bu konudaki rahatsızlığının da artacağını ve daha radikal adımlar atmasına neden olacağını gösteriyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish