Sokak röportajlarında yaşını başını almış abilere, ablalara mikrofon uzatılıyor ya, en çok hoşuma giden mevzu, "Gelsin Tayyip Erdoğan 1 ay yaşasın benim emekli maaşıyla da görelim" lafı oluyor.
Yahu abiler, ablalar, adam aklını peynir ekmekle mi yedi?
Oturmuş yaldızlı tahta, yediği önünde yemediği arkasında, bırakır mı o ihtişamı-sefayı?
Camiye bile koloni halinde gidip geliyor, ettiğiniz lafa bakın: "Gel benim maaşla geçin"miş!..
Oldu olacak pabuçları da değişin...
Geçen haberlerde gördüm, birileri üşenmemiş hesaplamış; bir kere bizim emekli maaşları, zatı muhteremin sırf akşam yatmadan önce yediği manda kaymağı, kestane balı ve Medine hurmasına harcanan para kadar.
Hadi kira vermedi, fatura ödemedi diyelim, bunun 3 öğün yemeği ne olacak?!.
Adam niye sizinle beraber aç kalsın?
Üstelik Emine Hanım zamanında uyarmıştı, kolunda bir emeklinin maaşını hiç harcamadan tam 11 senede alabileceği bir çanta taşıdığı halde, "Porsiyonlarınızı küçültün" demişti.
Bu ara porsiyon küçült, şükret, amuda kalk, patates ye diyenler çoğaldı... Ailemizin profesörü Oytun mesela.
"Artık kendinizi et yememeye alıştırın, fakir hayatı daha sağlıklı, ben öyle yaşıyorum" dedi Buket Aydın'ın programında.
Kebapları ağzına, af edersiniz, tıkıştırdığı videoları patlamasaydı güzel olacaktı ama neyse...
Anlattığı protein hesabı da yalan çıktı neticede.
Bu Oytun zamanında, "Babam pazarcı, bu hükümet sayesinde öğretim üyesi oldum" da demişti.
Babası banka müdürü çıktı.
Ne diyeyim, programcısı Buket Aydın olan toplumun tıpının profesörü de bu kadar oluyor...
Neyse işte...
Özetle, millet fakirleşip daha az yiyor diye herkes öyle olacak değil...
Maşallah kimisi yedikçe zenginleşiyor, zenginleştikçe yiyor.
Bu yeme ve zenginleşme işlerinde en çok ilham aldığım kişilerden biri Binali Yıldırım'ın oğlu Erkam Yıldırım.
Daha 21 yaşında, AKP'nin iktidara geldiği yılda, bir denizcilik şirketi kurmuştu, ondan sonra Allah ona yürü ya kulum dedi.
Hollanda, İngiltere, bir sürü girişimi olduğu söyleniyor.
Bir ara Venezuela'ya da gitti ama orasını karıştırmayalım...
Tayyip Bey'in mahdumlarda da, malumunuz, gemicikler, şirketler falan var; sonra Melih Gökçek'in oğlunun Ankara'da yaptırdığı sarayı da duymuşsunuzdur...
Daha fazla örneğe gerek yok, millet fakirleşip sofrasından lokmalar uçarken kafasını kullanıp zenginleşenler kategorisinde birinci kesimi mevcut iktidar mensuplarının işte bu şekil, çolukları, çocukları, emmileri, dayıları falan oluşturuyor...
İkinci grubu biliyorsunuz zaten.
"Beşli Çete" diye anılıyorlar ama bunlardan böyle beşli demetler halinde çok var.
AKP iktidarı altında milyarlarca dolar servet biriktiren bir sürü "Milenyum milyarderi"...
Hepsi ya kara para ya devlet ihaleleri ile, tabii her ikisiyle birden de, inanılmaz zenginliğe ulaşmış şirketler...
Sahi, en son Ciner'e ait medya grubunu, bir kolej zincirini ve bir üniversiteyi satın alan "holding" nasıl da birden büyüdü, değil mi?
Benzerleri gibi bu "holding"in gelişimi hakkında da enteresan iddialar var.
İnternette biraz dolanın, görürsünüz...
Memleketin emekçileri, hele emeklileri iyice fakirleşip açlıkla sınanırken çok zenginleşip çok yiyen üçüncü bir grup ise, tarikatlar.
Bunlar müritlerinden para toplayıp çeşitli vakıflar, şirketler kuruyor ve servetlerini büyütüyor; Cübbeli var ya, işte o "yanmayan kefen" bile satıyor mesela.
Eh, iktidar da ihalelerle, hibelerle, protokollerle falan farklı kanallardan bunları semirtmeye devam ediyor.
Ortadaki para öyle böyle değil, sırf Nakşibendiliğin Menzil tarikatında üç kardeş arasında yaşanan miras kavgasının 20 milyar liralık bir pastayı paylaşamamaktan kaynaklandığını biliyordunuz, değil mi?
Bu, bizim bildiğimiz kadarı...
Uyanık "şeyhleri" hesapsızca zenginleşen tarikatlar müritlerine küçük küçük menfaatler sağlayıp toplumsal etkilerini geliştiriyor, bir yandan da iktidara rıza üretip duruyor.
Herkes memnun!
Dördüncü bir grup daha var... Onlara pekala "Olağan Şüpheliler" de diyebilirsiniz.
Büyük ticaret, sanayi ve bankacılık sermayesinden söz ediyorum.
Hepsini tanıyorsunuz.
Bunların sırtı hiçbir iktidar döneminde yere gelmez ama AKP Türkiye'sinde iyice uçtular.
Emek ile sermaye arasındaki gelir dağılımı tam bir uçuruma dönüştü.
Yaptıkları vurgunlar, işçilerin sırtından kazandıkları paralar yetmiyor; vergi muafiyetleri, teşvikler, hibeler, sıfır faizli krediler hep onlara akıyor.
Sonra onlar devlete yüksek faizli borç veriyor.
Ne güzel memleket!..
Bakın, öyle böyle bir adaletsizlikten söz etmiyorum.
TÜİK rakamlarına güvenmiyoruz tabii, yine de o rakamlara dayanarak söyleyeyim, memlekette yaşayan bütün işçilerin emeklerinin karşılığı olan maaş ödemelerinin toplamı, patronların kazançlarının yarısından az!
2023'te yapılan bir hesaba göre, sadece 3 yılda emekçinin cebindeki paranın üçte biri patronlara, devlete ve faizcilere gitmişti.
Şimdi manzara daha vahim.
Emeklilere gelince...
Emeklilerin evlerinde Afrika havası esiyor. Kuraklık ve açlık var.
Son 5 yılda emeklilerin cebindeki paranın da neredeyse 3'te 1'i uçtu gitti.
Bu rakam yine TÜİK verilerinden çıkıyor.
Gıda enflasyonunu ve emeklilerin esas harcamasının da aç kalmama çabası olduğunu dikkate alırsak, emeklinin sofrasındaki lokmaların yarısı çalındı diyebiliriz.
Aynı şey ücretli çalışanlar için de geçerli.
Emekliden ve emekçiden çalınan para yukarıda saydığım 4 kesime ve tabii faiz olarak dış borç ödemelerine giderken, iktidara yanaşmış ufak vurguncuları unutmamak lazım.
Acayip tezgahlar kurulmuş.
Biliyorsunuz, bu memleket kendi bakanlığına dezenfektan satan ticaret bakanı bile gördü!..
Biliyorsunuz, bunlar ya görevden alınıyor ya da istifa ettiriliyorlar.
Başka da bir şey olmuyor.
Haklarında dava falan açılmıyor.
Çok güzel sistem: Yakalandın mı? Bas istifayı git yoluna!
Bakın, son olarak Yunus Emre Vakfı'nın naylon faturalarla soyulduğu haberi patladı.
Rahmetli Yunus Emre'yi mezarından çıkarsak vallahi utancından koştura koştura mezara geri döner, perişan olur adam.
Yunus Emre Vakfı deyip geçmeyin. Acayip bir bütçe, bütün dünyaya yayılmışlar, su gibi para harcıyorlar...
Geçen seneki bütçesi 1,4 milyar lira.
Yüzde 90'ından fazlası Hazine'den aktarılıyor.
89 üniversiteye ayrılan kaynaktan daha büyük bir kaynak!
Vakfın soyulduğu ortaya çıkınca Vakıf Başkan Yardımcıları AKP'li Aile Bakanı Mahinur Göktaş'ın eşi Rahmi Göktaş ve MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın'ın oğlu Abdullah Kutalmış Yalçın görevlerinden istifa etti.
AKP-MHP ittifakının vücut bulmuş hali mübarekler!
Tabii bu ikili hakkında soruşturma, gözaltı, hesap sorma yok.
Sorsak, "Yakalandık, istifa ettik, daha ne istiyorsunuz?" diyecekler...
İşte herkes fakirleşirken zenginleşen beşinci grup da bu tırtıkçılar...
Bu 5 gruptan seçin seçin toplayın bir araya, alın size bir sürü "Beşli Çete"!
Neyse...
Asgari ücret açıklandı biliyorsunuz, şimdi sıra emekli ve memur maaşlarında...
Hep söylenen "yoksulluk sınırı" ve "açlık sınırı" var ya, artık emekliler için yeni bir sınırdan söz etmek gerekiyor: "Kabir sınırı"...
Açıkçası iktidarın emeklileri bir an önce öldürüp masraftan kurtulmak gibi bir planı olduğundan şüpheleniyorum çünkü açlık sınırının da yarısının altına düşen bir maaş seviyesinden söz ediyoruz artık.
Ve bir laf bellemişler: Kaynak yok!
Zevke, sefaya, lükse, şatafata, saraylara kaynak var, emekliye kaynak yok.
Bir de saçmalıklara kaynak var tabii...
Şimdi size öyle bir uçup giden saçma paralar listesi çıkarırım ki, hakikaten sinirleriniz iyice bozulur.
O yüzden son mevzuyu hatırlatıp bitireceğim: Hani 50 milyon dolara uzaya turist gönderdiler ve "Uçak yaptık" palavrasına kendileri de inanmaya başladı ya, ulaştırma bakanı hızını alamamış, Azerbaycan Havayolları'na ait yolcu uçağının düşme nedenlerini araştırmak için inceleme heyeti görevlendirdiğini açıklamış.
Hah! Bir senin heyetin eksikti!
Böyle sağa sola durmadan heyet yollayıp dünyanın parasını saçıyorlar.
Emin olun bunların çoğu turistik gezi, torpilli personelin gönlünü yapıyoruz hep beraber.
Arkadaşım, senin bakanlığının sitesine baktım, şu an çoğu kar ve heyelan nedeniyle tam 54 yol trafiğe kapalı, millet yollarda perişan, önce o yolları bir aç hele, sonra elalemin uçağına heyet yollarsın.
Hadi güzel abicim benim...
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish