Avrupalı seyyahlar, kültürünü yakından görüp tanıyabilmek maksadıyla yüzyıllarca Arap dünyasını dolaşıp durmuşlar.
Zira Avrupa insanı, Arabistan çöllerinde yaşayan kabileler hakkında çok az ve derme çatma bilgilere sahipti.
Kulaktan dolma bilgilerin önemli bir kısmı ise gerçekle pek alakası olmayan efsanelerden ibaretti.
Egzotik hikâyelerin çekiciliğine kapılan bazı maceraperest Avrupalı coğrafya kâşifleri, meselenin aslını öğrenmek arzusuyla yollara düşmüşler.
Yabancı oldukları toplulukların adetlerini, kültürlerini ve yaşam tarzlarını yakından tanıyıp Batı kamuoyuna sunmak istemişler.
Bu hususta yazılıp çizilenler günlük, hatıra, izlenim, coğrafi ve biyolojik bilgiler ile sosyo-kültürel analizleri içeriyor.
Bu çerçevede Suudi Arabistan yarımadasının orta kesimine giden (1799) ilk oryantalist gezgin ve istihbaratçı John Louis Renaud (Reynaud) idi.
Derlenen bilgiler, çoğu zaman kitap olarak yayımlanmış. Bu eserler, günümüzde söz konusu olan Arap dünyasının geçmişine (en azından 100, 200 veya 300 yıl öncesinin sosyo-kültürel ve siyasal tarihine) ışık tutacak nitelikte.
Batılı seyyahların yoğunlaştıkları bölgeler kapsamında Suudi Arabistan yarımadası ile Basra Körfezi, Kızıldeniz ve Umman Denizi önemli bir yer tutuyor.
İzlenen güzergâh üzerinde başlıca iki ticaret yolundan bahsetmek mümkün:
Birincisi, Kuzey'de yani Suriye-Irak-Mezopotamya hattından geçen dünyaca ünlü tarihi İpek Yolu.
İkincisi ise, Mısır-Kızıldeniz-Yemen-Umman Sultanlığı hattından Hindistan'a uzanan bilhassa deniz ticaret yolu. Buna, esas kaynağı Hindistan olan Baharat Yolu ve İnci Yolu demek de mümkündür.
Giden seyyahlar kimlerdi?
Onlarca gezginden bahsedilebilir. Biz, İngiliz ağırlıklı belli başlılarından söz edeceğiz.
İngiliz Observer gazetesi, 1970'lerin ortalarında ülkenin meşhur ve muteber ileri gelenleri arasında bir anket yapmıştı. Soru şuydu:
20'nci yüzyılın başta gelen İngiliz seyyahı kimdir?
Sorunun muhatapları, ittifak halinde Wilfred Thesiger (1910-2003) adını verdiler.
Gerçekte Wilfred Patric Thesiger, birçok kitap yazmıştı ancak gezgin ve gözlemci yanıyla dünyaca ünlü istihbaratçı Thomas Edward Lawrence, onu gölgede bırakacak kadar tanınmış biriydi.
16 Ağustos 1888 tarihinde İngiltere'nin Kuzey Galler bölgesinde dünyaya gelen Lawrence, Oxford Üniversitesi mezunu bir arkeolog.
Takma adı ile "Arabistanlı Lawrence" veya kendini Araplara tanıttığı ismiyle "John Hume Ross" İngiliz ordu subayı-istihbaratçı, arkeolog, diplomat ve yazar kimliğiyle biliniyor.
Birinci Dünya Savaşı sırasında (1916-1918 yılları) Osmanlı İmparatorluğu'na karşı düzenlenen Arap İsyanının başarılı olmasındaki en önemli aktördü.
Bahsi geçen iki İngiliz seyyah ve subayın mukayesesinde W. P. Thesiger, yine de yazıp ettikleriyle arka planda kalmamıştır.
Tersine, onun kaleme aldığı izlenimler aslında Lawrence'in resmi rapor ve hatıralarının tamamlayıcı bir unsuru olarak kabul edilebilir.
Bu makalenin asıl öznesi ve figürü olarak ele aldığımız W. P. Thesiger, gezginliğin ötesinde İngiliz ordusunda subay olmasına ilaveten coğrafi kâşif ve yazardı. Arapça takma adı ise "Mubarak bin Landan" idi.
İngiliz sömürgesi Habeşistan'ın başkenti Adis Ababa'da doğmuş olan Thesiger, ülkesindeki birçok yüksekokul ve spor okulunda (boks gibi) eğitim görmekle yetinmedi, ünlü Oxford Üniversitesi Keşif Kulübü'nde görev de aldı.
1931 yılında dönemin imparatoru Haile Selassie'nin daveti üzerine Afrika'ya döndü. İki yıl sonra İngiltere Kraliyet Coğrafya Cemiyeti bünyesinde Habeşistan'ın (şimdiki Etiyopya'nın) birçok mıntıkasında coğrafi keşifler, incelemeler ve tarihi araştırmalar yaptı.
1935-1940 yılları arasında İngiltere sömürgesi sayılan Sudan'da İngiliz ve Habeşistanlı sivil siyasi bürokrasinin hizmetinde çalıştı.
İkinci Dünya Savaşı sırasında İtalyanların Habeşistan'ı işgal etmesi üzerine, yörede onlara karşı direnişi örgütledi: İzleyen yıllarda İngiltere'nin gizli teşkilatı sayılan ve karargâhı Suriye'de bulunan Özel Operasyon Servisi'nde yer aldı.
Özel Hava Birimi kapsamında Kuzey Afrika'daki askeri faaliyetlere katıldı. Binbaşı rütbesine yükseldi.
1943-1945 yılları arasında Habeşistan Veliaht Prensi Asfa Wossen'in politik danışmanı oldu.
"Çöl, Bedevilerin alnına yazılmış kaderdir"
Savaş sonrasında Thesiger, Ortadoğu ve Afrika topraklarını gezmeye başladı. Sırasıyla İran, Kürdistan, Irak, Pakistan, Fransız Batı Afrika'sı ve Kenya'ya gitti.
1945 yılından itibaren biyoloji ve botanik konusuna merak sardı. Bilhassa Arap diyarında çiçek ve böcekleri bulmakla meşgul oldu.
Arabistan yarımadasının güney kesimini boydan boya Yemen-Suudi Arabistan-Umman kaplayan Rabiülhali çölünü dolaştı.
Bu coğrafya, Çöllerin Çölü (Suudi Arabistan'ın güneyinde ve Yemen'in kuzeydoğusunda bulunan yaklaşık 693 bin kilometre kare büyüklükteki toprak parçası) olarak da bilinir.
İngiliz yazarın 1945-1950 yılları arasında kaydettiği Çöl serüveni notları, aslında hikâye anlatma ve serdetme tarzındadır.
Çöl Bedevilerinin ifadesiyle Rabiülhali, "kumlar diyarı"dır. Wilfred'in ilgisi ve alakası uçsuz bucaksız çölün olağanüstü büyüleyici manzarası değildir. O daha çok sahrada yaşayan insanlara odaklanmıştır.
Bu çöl sakinleri, amansız rüzgârları ile her an değişebilen hava durumuna uyum göstermektedirler.
Orada, kendisini dehşete düşüren toplulukların devamlılık arz eden ebedi bir yaşam tarzını sürdürmeleridir.
Giyim kuşamlarından tutun da yeme içmeleri ve uyumalarına kadar günlük yaşamın toplumsal incelikleridir.
Tercih etme şansları olmadan konakladıkları her yere geçici veya kalıcı yerleşmeleridir.
Asya ortalarından başlayıp Atlas Okyanusu'na kadar uzanan çöl ortamında, yöre ahalisinin mucize yaratmasına hayran kalmıştır Thesiger.
Dilleri, sanki Cahiliye döneminden kalan klasik Arapçanın Kuran'daki surelerine yansımasıdır.
Arap fetihleri sırasında sanatsal eserler yaratmaksızın asil Arapçayı kendileriyle birlikte bir diyardan diğerine taşıyan Bedeviler, konuşmaları ve doğayla bütünleşmiş halleriyle bu dilin yaşayan timsalleri gibidir.
Çöl, onların damarına ve cildine işlemiş gibi bir bütünlük arz etmektedir Bedevilerle.
Lawrence, bir istihbarat subayı olarak sunduğu raporlarla, ünlü İngiliz komutanlarının Ortadoğu'ya gelmelerini sağlamıştır.
Bunu, kendi adını taşıyan "Arap Lawrence'i" filminde açıkça görmek mümkündür.
Oysa Wilfred Thesiger çölün coğrafyasını kendisine değil, insanlarını ve yaşadıkları mekân ile doğal ama zahmetli ilişkilerini kaleme alarak herkese açık bir davetiye göndermiştir:
Buyurun çöl hayatına!
Öte yandan Seyyah Wilfred Thesiger'in Rabiülhali: Çöllerin Çölü (Çöllerin Anası, İngilizcesi Crossing the Sands veya Arabian Sands-1959) Bataklık Arapları (Irak-Şattülarap Arapları, İngilizcesi The Marsh Arabs-1964) isimli gezi izlenimlerini içeren iki İngilizce kitabının Arapçaya çevrilmesi, kendisine Arap kamuoyunda nam kazandırmıştı.
Son Bedevi (The Last Nomad-1979) de onun eseridir. Esas şöhretini, 1987 yılında yayımlanan "Seçtiğim Bu Hayat" (İngilizcesi The Life of My Choice-1987) başlıklı kitabı sayesinde kazanmış oldu.
Eseri okuyan İngilizler, en çok tercih edilen seyyah ve yazar payesini verdikleri Thesiger'in onca güzel gezi izlenim ve anılarını niçin son yıllarına kadar sakladığına şaşırdılar.
Wilfred, son çalışmasıyla okuyucusuna ve insanlara basit bir mesaj verdi:
Gelin kulak verin, dünyanın en özgür halkı hakkında konuşacağım!
Rabiülhali kitabı yazarının "en özgür halk" deyimiyle tanımladığı topluluk Bedevilerden başkası değildir.
Gelgelelim Bedevilerin özgür olmaları, günümüzdeki modernizm ve uygarlığın getirdiği olumsuzlukların onları kuşatıp saldırmasından önceki devirlere rastlamaktadır.
Gerçekten de W. Thesiger, 1940'ların ortalarında yıllarını Bedeviler içinde geçirmişti. Onun gözünde bu toplum son derece onurlu ve gururluydu.
Onlar arasında yaşayan kim olursa olsun, eski haliyle kalamaz; önceki yaşam tarzını ve hayata bakışını sürdüremez.
Ona göre; Bedevilerin hayat tarzına alışanlar, çöle bağımlı kalır ve ondan bir türlü kopamaz. Çöl, Bedevinin alnına yazılmış bir kader ağı gibidir.
Zira macerayı göze alıp sahranın taşına toprağına kendini kaptıran herkes, çölün çemberine takılıp kalır; çölün büyüsünün etkisinden uzaklaşamaz ve kurtulamaz.
İnsaf ve merhamet tanımayan çöl hayatı, aynı zamanda rahmet ve umuttur.
Günlerce kum deryasında at veya deve üzerinde giden yazar, açlıktan veya susuzluktan helak olmasına rağmen ne yapıp edip bir Bedevi obasına kapağı atıp kurtulmayı umut etmiştir.
Çünkü bu amansız ve zorlu hayat ile başa çıkabilecek biricik güç Bedevilerdir.
Söz çöl ve coğrafi keşiflerden açılmışken, başka maceraperest Batılı seyyahlara da anabiliriz:
- Rabiülhali (veya Rabi'ul Hali, İngilizce yazılışıyla Ruba'l Khali) çölünü ilk keşfedip belgeleyen Batılı, İngiliz diplomat ve kâşif Bertram Sidney Thomas (1892-1950) idi. Aynı zamanda kraniyofasiyal antropometri (Baş, yüz, burun ve kulak ile ilgili ölçümleri) uzmanıydı. Gezi gözlemlerini şu kitapta toplamıştır: Trips And Adventures Through The Empty Quarter Desert
- İngiliz seyyah, yazar, istihbarat memuru, doğu bilimci, kâşif ve siyaset adamı Harry St. John Bridger Philby, diğer adıyla Jack Philby Müslüman olduktan sonra Şeyh Abdullah veya Abdullah Philby ismiyle anılmıştır.
Gezisi ve istihbarat amaçları doğrultusunda şu eserleri kaleme almıştır: The heart of Arabia; a record of travel & exploration. (London: Constable) 1922. Arabia of the Wahhabis,1928.The empty quarter: being a description of the great south desert of Arabia known as Rub 'al Khali, 1933. Arabian Oil Ventures (Washington: Middle East Institute) 1964.
- Teğmen William Heud (1789-1825) ise Hindistan-Maskat-Basra-İstanbul güzergâhındaki gezilerinde bir istihbaratçı olarak gözlem ve raporlar yazdı. Körfez bölgesinde kaldığı sürede "Suriyeli bir doktor" olarak kendini tanıttı.
- Alman Max von Oppenheim (1860-1946) avukat, diplomat, ilk çağ tarihçisi ve arkeolog. 1899 yılında arkeolog/tarihçi sıfatıyla bölgeyi gezdi. Tell-Halef (Suriye) harabelerini keşfi ve burada yaptığı kazılarla da tanınan birisidir. Yaptığı kazılarda bulduğu eserleri Berlin'de özel müzede sergiledi.
- Isabella Lucy Bishop (1831-1904) bir İngiliz kâşif, yazar, fotoğrafçı ve doğa bilimciydi. İngiliz kadın arkadaşı Fanny Jane Butler ile birlikte, günümüz Keşmir'inde Srinagar'da John Bishop Memorial Hastanesini kurdu. Aynı zamanda Kraliyet Coğrafya Derneği üyesiydi. O, Arabistan bölgesinden geçmekle birlikte daha çok Uzakdoğu ülkeleriyle ilgilendi.
- 19'uncu yüzyıl başlarında Alman matematikçi, tarihçi ve haritacı Carsten Niebuhr veya Karsten Niebuhr (1733-1815), Danimarka Kraliyet (cemiyetinin) düzenlediği Arabistan Seferi'ne (1761-1767) katılımıyla ünlüdür. Sefer heyeti Ocak 1761'de Marsilya ve Malta üzerinden İstanbul ve İskenderiye'ye gitti.
Daha sonra keşif gezisi üyeleri, Kızıldeniz'den Cidde üzerinden geçerek ana varış noktaları olan Yemen'e yollanmadan önce Kahire ve Sina'yı ziyaret etti. Nil Deltası, Süveyş Körfezi güzergâhını izleyerek gittikleri Yemen'in başkenti Sanaa'da keşif gezisi yaptı. Niebuhr'un, yerli kıyafetleri giyerek ve yerli yemek yiyerek kendi hayatını koruyup sağlığına kavuşmuş olduğu anlaşılıyor.
Niebuhr, daha sonra Bombay'a (Hindistan) kadar gitti. Maskat (Umman), Buşehr, Şiraz ve Persepolis (İran) yoluyla evine döndü.Persepolis'teki çivi yazısı yazıtlarının kopyaları, çivi yazısının deşifre edilmesinde ve Asurolojinin doğuşunda önemli bir dönüm noktası oldu. Niebuhr'un deşifreleri, eski Pers çivi yazısının ilk doğru deşifresini yapan Grotefend için özellikle yararlıydı.
Ayrıca birçok eskisini yaptığı Babil harabeleri ile Bağdat, Musul ve Halep'i ziyaret etti. 1764 civarında Behistun Kaya Yazıtını gördü. Kıbrıs ziyaretinden sonra Filistin üzerinden bir tur attı, Toros Dağları'ndan Bursa'ya geçti, Şubat 1767'de Konstantinopolis'e ulaştı ve nihayet Kasım ayında Kopenhag'a döndü.
Kendisi, Körfez bölgesinin ilk haritasını çıkaran coğrafyacıdır. O döneme ait benzersizlikleri nedeniyle önemli tarihi değere sahip 28 şehir planını tamamladı.
- İngiliz asker, kâşif ve yazar Robert Mignan (1803-1852), İngiltere ve İrlanda Kraliyet Asya Derneği bünyesine çalıştı. 1819'da İngilizlerin kurduğu Bombay ordusuna katıldı. İngiltere'ye ait Doğu Hindistan Şirketi'ne eşlik ederek 1920'lerde Irak, antik Babil ve Sasani döneminden kalma Medain harabelerini inceledi. Bu kapsamda "Keldani Diyarına Yolculuk: Basra, Bağdat, Hille ve Babil 1827-1829" başlıklı bir kitap yazdı.
Seyyahların gözüyle Arap toplumu ve kadını
Arap toplumsal hayatının ayrıntılarını yayımlayan Batılı seyyahların S. Arabistan yarımadasının orta bölgelerinde bulunan kadınlar hakkında neler yazmışlar acaba?
Bu hususu merak edip irdeleyen Suudi kadın araştırmacı Dr. Delal El Harbi, gezginlerin eserlerini incelemek suretiyle belli bir sonuç elde etmeye çalıştı.
Dr. El Harbi; İngiliz Cizvit rahip, gezgin ve oryantalist William Gifford Palgrave, Polonyalı Wacław Seweryn Rzewuski (namı diğer Polonyalı Arap Lawrence, 1784-1831), 1840'larda Ortadoğu'daki yolculuklarıyla hatırlanan Finlandiyalı bir oryantalist, kâşif ve Profesör Georg August Wallin (1811-1852), Fransız Charles Huber, Alman Eduard von Nolde, İngiliz kadın ajan Gertrude M. Bell gibi şarkiyatçı, istihbaratçı ve haritacı Avrupalı seyyahların toplam 28 kitabını tek tek inceledi.
Ona göre;
Aslında Arap-İslam dünyası dâhil birçok ülkesi insanı, Suudi kadını hakkında basmakalıp bir fikre sahiptir. Bilhassa ülkenin ortasında yer alan Necd kadınlarına dair ezber bilgilerle yetinilmektedir.
18'inci ve 19'uncu yüzyıl zihniyeti ve muhayyilesini taşıyan maceraperest seyyahlar; hurafelerle bulanıklaştırılmış Arabistan kadının gizemli örtüsünün altındaki simayı, yüzü ve bedeni keşfetmeye pek meraklıydılar. Aynı önyargı Iraklı, Şamlı, Mısırlı ve civardaki Arap kadınlarına ilişkin tasavvur için de geçerliydi.
Örneğin yabancı seyyahlar, Necd bölgesindeki Arap kadınları tasvir ve tanımlarında tam bir şarkiyatçı (oryantalist) zihniyetle hareket etmişler; onları haksız yere küçük görmüş ve hiç de layık olmadıkları olumsuz sıfatlarla anmışlardır.
Orta yerde ortak bir tanım yoktur bu hususta; bazıları dinsel ve siyasal önyargılarında hareket etmiş, diğerleri de biraz daha insaflı davranmakla birlikte kadın portrelerini gerçeğe aykırı biçimde kaleme almışlar.
Bu noktada seyyahların izlenim ve tasvirleri arasında çelişkiler bulunmaktadır. Mesela bir gezgin hiç medeni kadın görmediğini vurgulayıp buna gerekçe olarak Necd bölgesinde yüzü açık kadın görmediğini belirtirken, başka bir seyyah ise ülkenin kuzeyindeki El Şerarat kabile kadınlarının yabancı konukları karşılayıp konuk ettiklerini yazabilmiştir.
Farklı bir mıntıkada ise peçesiz kadınların rahatça dolaşabildikleri anlatılmıştır. Kimileri de tasvir değerlendirmelerinde Batı ve Hıristiyan kültürünü esas ölçüt almışlardır.
Bir gezgin de eserinde 'çok eşlilik ve kolay boşama geleneğini, çocukların ebeveynlerden ayrılması ve üvey kardeşlerin birbirlerine düşürülmesi olarak belirleyip, bunun aile bağlarının kopartılması' şeklinde tespitte bulunmuştur.
Polonyalı oryantalist Wacław Seweryn Rzewuski ise, Batılı aile geleneğiyle karşılaştırıldığında çöldeki Arap ailelerinin saygılı, onurlu, sabırlı ve cesur oldukları yönünde özel bir not düşmüştür:
Rzewuski'ye göre; "Bedevi hayat tarzı ile aile geleneğinin kimseye nasip olmayacak kadar güzel olduğunu açıkça yazmıştır. Çünkü onlar yaşlılarına, çocuklarına, zayıf ve düşkün olanlarına özen gösterebiliyorlar. Bu hususta asla soru sormuyor ve şikâyet etmiyorlar. Felaketle karşılaştıklarında surat asmayıp başa gelenleri olgun ve gülümseyen bir tutumla göğüsleyebiliyorlar."
Batılıların karşılaşıp gözlemledikleri kadınların konumu bir yöreden diğerine değişiklik göstermektedir. Söz gelimi Bedevi kadınları, şehirdeki hemcinsleri gibi hemen hiçbir şey yapmadan dört duvar arasında oturup kalmazlar. Bedevi hayatın her alanına el atar, katkıda bulunurlar.
Travels in Arabia Deserte isimli eseriyle ünlenen İngiliz Seyyah Charles Mantagu Doughty, "çöldeki kadınların kendi imkânlarıyla Bağdat'tan getirilen erkek giysilerini (ayak bileğine kadar inen, çoğunlukla uzun kollu, tunik yapıda geleneksel bir giysi. Bilinen adlarıyla El başut, kandura, dışdaşe, savb, sob-FB) iğneyle işleyerek süslediklerinden" bahseder.
Bazı gezginler ise Arabistan'ın Bureyda Panayırı'ndaki kadınların ticari yeteneklerini övmüşler:
Cins-i latif hatunlar, ticarette sert erkeklerden aşağı kalmıyorlar! Bu maharetleriyle evde kumkuma kuşu gibi oturan Şamlı kadınlardan daha medeni ve üstündürler.
Amerikalı misyoner Archibald Forder da benzer gözlemde bulunmuş; "Suudi Arabistan'ın Kaf ve El Covf mıntıkalarındaki kadınların peçesiz dolaştıklarını, genç kızlarla erkeklerin mutlu yaşadıklarını; harika halaylarında kadınlar ile erkeklerin karşılıklı 12'şer kişilik saf tutup oynadıklarını ve aradaki 20 adımlık boşlukta başı görünen ve saçları beline kadar iki genç kızın dans ettiğini" yazmıştır.
İtalyan gezgin Carlo Claudio Camillo Guarmani (1828-1884) "El Kamsa, il Cavallo" isimli hatıra kitabında bizzat tanık olduğu bir olayı anlatıyor:
Kadınlar, hayatın bütün faaliyetlerine katılabiliyorlar. Bir defasında çölde amansız bir çatışmaya rastladım. Uteybeli kadınlar, savaş naralarını duydukça seviniyorlardı. Yaralıları tedaviden sonra tekrar er meydanına göndermek üzere teşvik ediyorlardı. Yaralarını küllerle ovmak suretiyle sarıp iyileştirebiliyorlar. Akan kanlarını durdurmada ustalaşmışlar. Bu halleriyle Uteybe Cedirat kadınları, önceki kuşakları aratmayacak ölçüde kahramanlık yapabiliyorlar.
Kadına dair bazı gözlemler de şu şekilde özetlenebilir:
Ailesinin reddetmesi üzerine sevdiğine kaçan kızların bakire olmalarının anlaşılması halinde oğlan babası kız tarafı ile başlık ve çeyiz hususunda pazarlığa otururmuş. Mutabakat olmayınca babası, kızı evine geri götürebiliyormuş. Kaçan kız bakire değilse, ciddi sorunlar yaşanıyormuş. Ha, bu arada o devrin tıbbi ve fıkhi imkânları ölçüsünde bakirelik testi şöyleymiş: Geleneksel ve tecrübeli ebe, kabuklu bir yumurtayı kızın rahmine sokmak suretiyle sonucu anlayabiliyordu.
Kadınlar sadece normal günlük hayattaki katkısıyla anılmamıştır. Aynı zamanda aşiret kavgalarında önemli rol oynayanlar da olmuştur. Mesela kavganın kazanılması maksadıyla kabilenin başına yiğit bir kız seçilirdi. Yüzü ve sesi güzel, değerli takıları, göz kamaştırıcı ölçüde bezeli giysileriyle bu kız, hörgücü yüksek bir devenin üzerindeki tahtırevana bindirilirmiş. Bu genç kız, alımlı yüzü ve güzel sesiyle kabile yiğitlerini cesaretlendirerek karşı tarafın üstüne kaplanlar gibi saldırmalarını sağlamaktaydı.
Yiğit kız, genelde kavga ve kahramanlık şiir yahut destanlarıyla bekâr savaşçıları coştururmuş. Delikanlılar böyle bir genç kızı, kendi eşiymiş gibi hayal ederek yalın kılıç er meydanına dalarmış.
Kabileler böyle bir kız için 'El Attafe, El Atfiye' (sempati ve sevimlilik yaratan) tanımını kullanmaktaydılar ki, Arabistan'da yoğun bir şekilde seyahat eden bir İngiliz askeri ve istihbarat subayı olan Yarbay Gerard Evelyn Leachman (1880-1920), bu hususta hem duyduğunu hem de gördüğünü anlatmıştır.
Batılıların eserlerindeki hatıralara bakılırsa, birkaç gezgin Necd bölgesinde Müslüman olmaları şartıyla kendilerinin Bedevi, Habeşistanlı ve hatta aristokrat/eşraf kızlarıyla evlenebilecekleri yolunda teklif almışlar. Ancak sonucun ne olduğuna dair herhangi bir not kayda geçilmemiş.
Amerikalı misyoner Archibald Forder ise, birçok Arap diyarını gezi serüveninde, dört yıl Osmanlı hapishanesinde kalmıştır. Yer Filistin, yıl ise 1918 olarak kaydedilmiştir.
Archibald Forder'ın kadınlarla evlenme hususundaki iddiası da şudur: 'El Covf (S. Arabistan) valisi, Müslüman olmam kaydıyla dört kadını alabileceğimi söyledi.'
Kimi gezginler, muhtemelen kendi ülkelerinin menfaatleri uğruna gittikleri Arap toplumuyla kaynaşıp onlarla özdeşleşmişti.
İngiliz Yüzbaşı ve kâşif William Henry Irvine Shakespear bunlardan biridir. Suudi devletinin mimarı sayılan bu istihbaratçı, "Kral İmalatçısı" lakabıyla tanınıyordu.
Zira Kuzey Arabistan'ın keşfedilmemiş bölgelerinin haritasını çıkarmış ve Suudi Arabistan'ın gelecekteki kralı İbn Su'ud ile ilk resmi İngiliz temasını kurmuştur.
İngiliz yüzbaşı, Muareket-u Cerab (Cerab Savaşı, Şubat 1915) Suudi devletinin kurucusunun saflarında Şamar Emirliği'nin milisleriyle çatışma girmiştir. Süreç içinde Müslüman oldu, adını değiştirdi ve yerli bir kadınla evlendi.
Din değiştir yerli ahali arasında kalma durumu Muhammed Esed, Avusturya Macaristan doğumlu düşünür, reformist, gezgin, gazeteci, din bilimci, yazar, siyasetçi için de geçerliydi.
Batılı seyyahların asıl amaçları
Okuyucunun merakını giderecek soru şudur:
Bu yabancı seyyahlar, sadece macera ve çöl tutkusu için gezmediklerine göre, hangi meram ve maksatla yola düştüler?
Mesela yukarıda bahsettiğimiz Wilfred Thesiger onca meşakkat, zahmet, yorgunluk ve bitkinliğe rağmen deyim yerindeyse Allah'ın ıssız, ırak, kavruk ve engin çölünde ne bulmuştu da 400 sayfalık izlenimlerini kaleme alabilmişti?
Bizce baş neden sömürgecilikti: Keşifler Çağı boyunca Portekiz, Hollanda Cumhuriyeti, İngiltere, Fransa ve Danimarka-Norveç gibi Avrupalı güçler Hindistan alt kıtasının Sömürge Hindistan'ı olarak bilinen bölümlerini işgal edip sömürgeleştirmiştir.
Bu ülkeler, özellikle Hindistan-Arabistan-Mezopotamya güzergâhındaki baharat ticareti yoluyla zenginlik ve refah elde etmeye çalıştılar.
Bağlı olarak ikinci neden ise sömürgeci devletlerin amaçları uğrunda görevlendirdikleri sivil veya askeri memurların ilgili bölgelere yollanmasıydı.
Görevlendirilen bu memurlar, başkentlerine coğrafi, ticari, ekonomik, siyasi, askeri ve sonradan petrol hakkında raporlar gönderiyorlardı. Bunlar subay, kâşif, haritacı, biyolog, botanikçi ve seyyah sıfatıyla bölgede faaliyette bulunuyorlardı.
Mesela İngiliz istihbarat subayı W. Thesiger, görevleri nedeniyle Arabistan yarımadasının bilinen vahalarına uğrayıp petrol aramak üzere Yemen (Aralık 1947), Abu Dabi (Mart 1948) ve Suudi Arabistan topraklarını dolanıp duruyordu.
Nitekim Suudi Kralı, verdiği emre rağmen topraklarına sızan Thesiger'i bir süre hapse attırdı, sonra salıverdi. İngiliz seyyah daha sonra Irak Petrol Şirketi ve ardından Umman Petrol Geliştirme isimli kuruluşu ziyaret etti.
Üçüncü neden, bu tür maceraperestlerin gözükara ve henüz delikanlılık çağında sıra dışı biri olmalarına bağlanabilir.
Bununla bağlantılı olarak o dönemde bile bozulmaya ve yozlaşmaya yüz tutmuş otantik/geleneksel adet ve törelerin en hasını Arap Bedevileri arasında bulup, onlarla birlikte yaşayıp dolaysız irtibat kurmaktan zevk alıp ruhsal açıdan tatmin olunmasıydı.
Aslında bu dokunmak ve yüz yüze temas meselesi de o tarihteki İngiliz istihbaratçı, arkeolog ve seyyahların titizlikle uydukları bir kuraldı.
Nitekim 1945 ile 1950 yılları arasında Rabiülhali çölünü iki kez geçen Sir Wilfred Thesiger'e eşlik ve rehberlik eden ünlü Bedevi Salim bin Ğabeşiya El Raşidi, 50 yıl sonra şöyle demiştir: "Thesiger asil, sadık ve korkusuz biriydi."
Merkezi İskenderiye'de (Mısır) bulunan Ebu Qeyr Seyahat ve Tarihi Eser Enstitüsü'nde görevli İslam Asım Abdulkerim, bilhassa yabancı gezginlerin dolaşıp hikayeleştirdikleri kitaplarda geçen serüvenleri araştırmak suretiyle bu hususta bir kitap kaleme aldı.
"Modern Dönemde Yabancı Seyyahların Gözüyle Körfez Şehirleri" başlıklı bu çalışma, özellikle 18 ve 19'uncu yüzyıllarda çeşitli nedenlerle bölgeyi gezen yabancıların bölgedeki toplulukların toplumsal, siyasal ve ekonomik durumları hakkındaki incelemelerine ele alıp değerlendirmektedir.
Independent Arab gazetesiyle söyleşen Doç. Dr. İslam Asım Abdulkerim'e göre;
Arap (Basra) Körfezi ülkeleri, yabancı gezginlerin edebiyatında hatırı sayılır bir yer tutmaktadır. Zira söz konusu bölgeler, ticari gemilerle Hindistan getirdikleri malları Arap Denizi'nden Basra'ya ulaştırıyor; oradan da karayoluyla Şam ve Lübnan üzerinden Avrupa'ya taşıyabiliyorlardı. Esasen hem Basra Körfezi hem de Lübnan limanları, Avrupa menşeli gemilerin uğrak yerleriydi.
Avrupalı seyyah ve diğer görevliler (acenteler, haritacılar, istihbaratçılar vs-FB), ticari işlerini ve izleyen dönemlerde askeri faaliyetlerini gizli raporlar haline bağlı oldukları merkezlere iletiyorlardı. Ancak aradan uzun zaman geçtikten sonradır ki, Körfez bölgesi hakkındaki bu tür izlenim, gözlem ve raporlar kitaplaştırılarak kamuoyuna açık hale gelmiştir.
18 ve 19'uncu yüzyıllarda meraklı ve maceracı Avrupalılar açısından egzotik ve meçhul sayılan Körfez'in başlıca şehirleri arasında Umman'ın başkenti Maskat önemli bir yer tutmaktaydı.
Hemen her Avrupalı seyyah, mutlaka bu tarihi liman şehrine uğrardı. İlaveten El Şariqa, Dubai, Ebu Dabi (Birleşik Arap Emirlikleri), Qatif (Suudi Arabistan) ve Manama (Bahreyn) gibi şehirler de bilhassa hurma tarımı ve inci avcılığı ile ünlüydüler. Basra, zaten malların getirip depolanıp çevre ülkelere gönderilmesiyle nam salmıştı.
Böylesine yoğun ticari hareketliliğin olduğu bölgelerde siyasetin de ön plana çıkması olağandı. Dolayısıyla seyyahların özellikle ilgi duydukları üç şey vardı:
- Bölge insanı ve çöl Bedevileri,
- Ticari meseleler,
- Batılıların çıkarları doğrultusunda belirlenen siyasetler.
Vaziyet bu olunca gezginler bahsedilen şehirler ile çarşı pazarları, halkın giyim kuşam tarzları, bazı münasebetlerde düzenlenen bayram, seyran, şenlik ve panayırları hakkında ayrıntılı bilgiler veriyorlardı.
Bu arada sosyo-kültürel bakımdan her şehrin veya ülkenin diğerinden farklı töre, adet ve inançlarını ele almakla yetinmiyor; bu temelde kimi mıntıkalarda karşılaşılan müşkülatlara da değiniyorlardı. Mesela o devirde tütün ve kahve içmenin yasaklanması dikkatlerini çekmişti.
Gözlem ve izlenimleri açısından seyyahların hepsi aynı fikirde değildi; zira kendilerine tuhaf gelen kimi adet ve alışkanlıklar hakkında olumsuz değerlendirmeler yapabiliyorlardı. Avrupalı anlayışı ve zihniyetine ters düşen sosyal davranış ve faaliyetleri anlamakta zorluk çekiyorlardı.
Arap kadın gazeteci yazar May İbrahim; yukarıda isimleri geçen seyyah, kâşif, botanikçi, doğa bilimci, haritacı unvanı altında bölgeyi gezen Avrupalıların sadece macera, inceleme ve araştırmalar için bölgeyi dolaşmadıklarını; tam tersine, başta istihbarat faaliyeti kapsamında bölge hakkında bilgi-belge toplayarak bağlantılı oldukları merkezleri iletmek olmak üzere birden fazla neden ve maksatla hareket ettiklerini vurgulamaktadır.
Kaynakça:
1. https://www.independentarabia.com/node/418306/, İbrahim El Aris, 3 Şubat 2023.
2. https://www.independentarabia.com/node/384576/, May İbrahim, 22 Ekim 2022.
3. https://www.independentarabia.com/node/192276/, İbrahim El Ensari, 21 Haziran 2021.
4. https://alrai.com/article/215806/, 14 Nisan 2007.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish