Afrika'da Batı teorilerinin etkileri: Kültürel etkileşim ve toplumsal değişim

Dr. Halim Gençoğlu Independent Türkçe için yazdı

Batı ve Afrika algısına dair bir fotoğraf, 1900'ler

Afrika kıtası, tarih boyunca Batı dünyasıyla etkileşim içinde olmuş ve Batı teorilerinin etkisine maruz kaldı.

Bu etkiler, kültürel, siyasi, ekonomik ve toplumsal alanlarda geniş bir yelpazede kendini gösterdi.

Hakikaten dışarıdan bakan için anlaması zor olabilir fakat Afrika'nın halen en derin yarası zihinlerde yaşayan sömürgeciliktir.

Sömürgeci Batı'nın Afrika ülkelerini işgali belki unutuldu fakat yerli halka yaptıkları ve bunu normalmiş gibi sergilemelerinin izleri akıllardan silinmedi.

Sömürgecilik dönemi, Afrika'nın zengin doğal kaynaklarının yağmalanması ile karakterizedir. 


Afrika'dan elde edilen değerli mineraller, altın, elmas, kauçuk ve diğer kaynaklar, sömürgecilerin ekonomik gücünü artırmak için kullanıldı.

İnsan ticareti de bu dönemin kara lekesidir Milyonlarca Afrikalı, kölelik ve zorla çalıştırma amacıyla kıtadan çıkarıldı.

Sömürgecilik, sadece ekonomik değil, aynı zamanda kültürel tahribat da getirdi. Sömürgeciler, yerel kültürleri bastırmak için yerine zorla kendi kültürlerini dayattılar.

Bu, yerel kimliklerin kaybına ve kültürel çeşitliliğin azalmasına yol açtı. Sömürgecilik, yerel toplulukları bölerek ve hiyerarşik yapılar oluşturarak kendi yönetimlerini kurdular.

Avrupalılar kıtada geleneksel dilleri unutturdular ve yerine Batı değerleri ve normlar geçti.

Bu, yerel liderlik sistemlerini bozarak toplumları parçaladı ve kabileler arasında ayrımcılık yaygınlaştı.

Bu da sosyal gerilimleri artırdı ve halen devam eden darbeler gibi kıtada uzun süren etkiler bıraktı.

Sömürgecilik dönemi, Afrika'nın bağımsızlık mücadelesiyle son buldu.

Batının Afrika'da bıraktığı ekonomik sömürü, kültürel tahribat, toplumsal bölünme kıta halkını her açıdan etkilemeye devam ediyor.

Altını, elması ve petrolü olan Afrika ülkeleri halen sömürgecilik mirasının enkazını taşıyor.

Bu makalede, Afrika'da Batı teorilerinin etkilerini ele alarak, bu etkilerin kıtanın tarihindeki ve günümüzdeki rolünü inceleyeceğiz. 1


Kolonizasyon ve Batı teorilerinin yayılması

Kolonizasyon dönemi, Batı teorilerinin ve ideolojilerinin Afrika'ya yayılmasında önemli bir rol oynadı.

Sömürgeci güçler, kendi kültürel ve sosyal normlarını dayatmış ve yerel kültürlerin üzerine inşa etmeye çalıştılar.

Bu dönemde Avrupa'da gelişen aydınlanma düşüncesi, ırkçılık ve sömürgecilik gibi teoriler Afrika toplumlarına tesir etti.

Batı teorileri, Afrika'da modernizasyon ve eğitim alanında da etkili oldu. Batı'nın bilim, teknoloji ve sanayiye dayalı yaklaşımı, Afrika ülkelerinin eğitim sistemlerini ve altyapısını şekillendirdi.

Ancak bu etki, yerel kültürel değerlerle çatışmış ve bazen yerel kimliğin kaybına yol açtı.

Batı teorileri, Afrika'da toplumsal değişimin ve eleştirisel düşüncenin yayılmasına da katkıda bulundu.

Batı düşünce tarzı, yerel toplulukların geleneksel yapılarına karşı çıkarak yeni perspektiflerin gelişmesini vesile oldu.

Bu durum, bazı Afrika entelektüellerinin kendi toplumlarındaki sorunları ele almasına ve çözüm arayışlarına olanak sağladı.

Batı teorilerinin etkisi, bazı Afrika topluluklarının kendi kültürel kimlikleri ve değerleri üzerinde endişe duymalarına neden oldu.

Mesela yerel geleneklerle Batı teorileri arasındaki çatışma, kimlik krizlerine yol açmış ve bazı toplulukların kendi kültürel mirasını koruma çabalarını tetikledi.

Bugün, Afrika kıtası hala Batı teorilerinin etkisini hissetmekle beraber konomik, politik ve kültürel alanlarda Batı dünyasının etkisi devam ediyor.

Ancak aynı zamanda, Afrika toplulukları bu etkileri eleştirel bir bakış açısıyla ele almakta ve artık kendi geleneklerini, kimliklerini ve değerlerini korumaya çalışıyor. 2


Avrupa medeniyetinin Afrika algısı: Stereotipler, sömürgecilik ve değişen perspektifler

Avrupa medeniyeti ile Afrika arasındaki ilişki, tarih boyunca karmaşık ve çeşitli bir yelpazede şekillendi.

Ancak, Avrupa'nın Afrika algısı genellikle stereotipler, önyargılar ve sömürgeci bakış açısı etrafında oluşmuştur denilebilir.

Afrikalıları barbar, ilkel ve geri kalmış olarak gösteren bu algı, Avrupalıların üstünlüğünü ve sivilizasyonunun doğru temsilini vurgulama amacını taşıdı.

Bu tür stereotipler, sömürgeci dönemde de kullanılarak yerel kültürlerin ve toplulukların baskılanmasına hizmet etti.

Sömürgecilik dönemi, Avrupa medeniyetinin Afrika algısını derinlemesine etkilerken sömürgeci güçler, sömürge topraklarını ve yerel kaynakları sömürmek amacıyla Afrika'yı "keşfetti" ve yerel halkları sömürdüler.

Bu dönemde Avrupa, kendi medeniyetini üstün ve gelişmiş olarak göstererek, yerel kültürleri ve toplulukları aşağıladı.

Günümüzde, Avrupa medeniyetinin Afrika algısında önemli değişiklikler yaşanıyor.

Eleştirel düşünce ve insan hakları perspektifi, Avrupa'nın Afrika algısını dönüştürmüş ve sömürgeci geçmişi sorgulamaya yönlendirdi.

Çeşitli toplumsal hareketler, yerel kültürlerin ve toplulukların saygı görmesini ve tarihlerinin öne çıkarılmasını savunuyor.

Günümüzde, Avrupa ve Afrika arasındaki ilişki daha fazla kültürel alışveriş ve etkileşim temelinde şekilleniyor.

Sanat, müzik, edebiyat ve teknoloji alanlarındaki paylaşımlar, daha dengeli ve eşitlikçi bir ortaklık anlayışını yansıtıyor.

Afrika'nın zengin kültürel mirası, dünya çapında takdir edilmekte ve bu sayede Avrupa medeniyeti ile daha sağlıklı bir ilişki kuruluyor.

Afrika algısının değişimi, eğitim ve bilinçlendirme çabalarıyla desteklenmektedir. Eğitim sisteminde yerel tarih ve kültürün ön plana çıkarılması, gelecek nesillerin daha geniş bir perspektifle büyümelerini sağlıyor.

Aynı zamanda, medya ve iletişim araçları, daha gerçekçi ve adil bir Afrika algısının yayılmasına katkı sağlıyor. 3


Afrika'da sömürgecilik, ilişkiler ve değişen dinamikler

Batı dünyası ile Afrika arasındaki ilişki, tarih boyunca karmaşık ve çok yönlü bir şekilde şekillendi.

Bu ilişki, kültürel alışveriş, ekonomik iş birliği, sömürgecilik, bağımsızlık mücadeleleri ve günümüzdeki diplomatik ilişkiler gibi farklı aşamalardan oluşur.

Șöyle ki, Batı dünyası ile Afrika arasındaki ilişkiler, Orta Çağ'dan itibaren başladı. Özellikle deniz yollarının keşfiyle birlikte, Avrupalı kaşifler Afrika kıyılarına ulaşmış ve ticari bağlantılar kurdular.

Bu dönemde başlayan temaslar, zaman içinde daha karmaşık bir hal aldı. 19'uncu yüzyıldan itibaren Batı dünyası, Afrika'yı sömürgeleştirmeye başlamış ve kıtanın kaynaklarını sömürmeye yönelik faaliyetlerde bulundu.

Bu dönemde sömürgeci güçler, yerel halkları köleleştirerek, topraklarına el koyarak ve kültürel baskılar uygulayarak Afrika'yı etkisi altına aldılar.

20'nci yüzyılın ortalarında başlayan bağımsızlık mücadeleleri, Afrika'nın kendi kimliğini ve egemenliğini kazanma çabalarını simgeler.

Birçok Afrika ülkesi, Batı sömürgeciliğine karşı direniş göstermiş ve bağımsızlığını ilan etti. Ancak bağımsızlık sonrası dönemde de ekonomik, siyasi ve kültürel zorluklarla karşılaşan birçok ülke oldu.

Günümüzde Batı dünyası ile Afrika arasındaki ilişki, ekonomik iş birliği ve kalkınma çabaları etrafında şekilleniyor.

Uluslararası yardım projeleri, ticaret anlaşmaları ve yatırımlar, Afrika ülkelerinin kalkınma süreçlerine katkı sağlamayı amaçlıyor.

Ancak bu ilişki, bazen dengesizlikler, ekonomik bağımlılık ve çıkar çatışmaları gibi sorunları da beraberinde getirebiliyor.

Batı dünyası ile Afrika arasındaki ilişki, kültürel alışveriş ve diyaloğa da olanak sağlıyor.

Sanat, edebiyat, müzik ve teknoloji alanlarında yapılan paylaşımlar, farklı kültürlerin birbirini anlamasını ve zenginleştirmesini teşvik ediyor.

Bu tür alışverişler, kültürel çeşitliliği artırarak ilişkileri olumlu bir şekilde etkiliyor. 4


Osmanlı'nın Afrika'da yaptıkları, Türkiye'nin yapacaklarının teminatı

Türkiye'nin Afrika'daki mazisi çok eski olmakla birlikte asırlık vakalar ve münasebetlerle iç içe geçmiş köklü ilişkilere dayanıyor.

Kıtanın hemen hemen yarısını asırlarca himaye etmiş olan Osmanlı Devleti geri çekildiği yerlerde Batılılar gibi hüzün ve gözyaşı değil, mektepler, camiler, medreseler, korunaklı kaleler ve mamur şehirler bıraktı.

Mezarı Eritre'de olan Özdemir Paşa'nın Portekizlilere karşı bölgeyi nasıl savunduğunu vefatından yıllar sonra kabrini ziyaret eden Evliya Çelebi meşhur eseri Seyahatname'de sayfalarca anlatır.

Halen kıta üzerinde meşhur olan ve Sultan Abdülhamid Han'ın adıyla anılan Hamdiye Camileri o şanlı mazinin izlerini günümüze taşıyor.

Bu tarihi geçmişe rağmen bizim halen Afrika ile kuramadığımız iki önemli ortak meselemiz var.

Birincisi, Cumhuriyet Türkiye'sinden önce Osmanlı Devleti'nin Afrika ile kurduğu bağları o düzeyde yeniden canlandıramamış olmamızdır.

Ne Güney Afrika'ya Türk-İslam mührü vurmuş olan Ebubekir Efendi'nin kurduğu okulu müze yapıp onun kültür mirasına sahip çıkabildik ne de bin küsür yıl önce Mısır'da Emaret'ül Türkiye adıyla beylik kurup Kahire'de halen ayakta duran Tulunoğlu camiinde bir iftar yemeği verebildik.

Bunun en önemli sebebi dışişlerimizin monşer zihniyetli hareket eden “seviyesiz büyükelçi”lerden kurtulamamış olması.

Diğer sebebi ise Dışişlerinin Afrika masasının kıta ile olan ilişkilerinde ülkelere göre politikalar üreterek değil, genel faaliyetlerle idare etmesinden kaynaklanıyor.

İkincisi ve Afrika ülkelerindeki diplomaside vurgulanması gereken önemli bir husus ise Afrika'yı işgal eden Batı sömürgecilerle Anadolu'yu bölmek isteyen emperyalistlerin aynı devletler olmasıd.

Bir başka deyişle Libya'yı işgal eden İtalya ile Mısır'dan Güney Afrika'ya kadar birçok ülkeyi sömürgesi haline getiren İngiltere ve Cezayir'den Madagaskar'a kadar Afrikalıyı katleden Fransa gibi 1918'de Türk halkına Sevr antlaşmasını dayatan Batı devletlerinin aynı olması.

Dolayısıyla Türkiye'nin düşmanı ile Afrika uluslarına huzur vermeyen düşman aynı. Sadece bu iki husus bizi Afrika ile yakın ilişkiler kurmaya ve daha yakın münasebetler inşa etmeye sevk ediyor. 5

Bizim şahsen dışişleri bakanlığımıza sunduğumuz Afrika projesi, ne yazık ki hakkında "seviyesiz büyükelçi" diye haber çıkan bir sefirenin talimatıyla örtbas edildi.

Hiçbir maddi talebimizin olmadığı ve 15 yılımızı verdiğimiz bu projede maksadımız ecdadımızın bıraktığı mirasın diplomatik ilişkilerde kullanılması üzerine iken projemiz nedensiz yere rafa kaldırıldı. 6

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2005 yılını Afrika yılı ilan etmesinden sonra şayet dışişleri bakanlığımız Afrika'da liyakat sahibi sefirlerle hareket edilseydi bugün kıtada çok daha ciddi münasebetler kurulmuş olurdu.

Bugün halen Güney Afrika'da bir sokağa Ebubekir Efendi'nin adı verilmemişse ya da Cape Town'da açtığı Osmanlı mektebi bir müze yapılamamışsa Güney Afrika'da 2020 yılına kadar sefaret görevi yapanların ülkemizi nasıl temsil ettiklerine bakılmalı.

Şüphesiz Türkiye devleti geçmişindeki insani diplomasi ve tarihiyle kıtada çok daha iyi temsil edilmeye layıktır. 7


Sonuç 

Batı dünyası ile Afrika arasındaki ilişkiler, tarih boyunca farklı aşamalardan geçerek şekillenmiş ve çeşitli dinamiklere sahip oldu.

Sömürgecilik dönemi ve bağımsızlık mücadeleleri gibi önemli olaylar, bu ilişkinin temelini oluşturuldu.

Günümüzde ise ekonomik iş birliği, kalkınma çabaları ve kültürel alışveriş gibi faktörler bu münasebetleri etkiliyor.

Artık ikili ilişkilerin geleceği, daha adil, eşitlikçi ve karşılıklı saygıya dayalı bir temelde inşa edilmeye çalışılıyor.

Hakikaten Avrupa medeniyetinin Afrika algısı, tarih boyunca değişen ve evrilen bir süreç olarak görülmeli.

Stereotipler ve sömürgecilik dönemi gibi olumsuz etkilerin yanı sıra, günümüzde daha adil, eşitlikçi ve kültürel alışverişi teşvik eden perspektiflerin geliştiğini gözlemliyoruz.

Bu değişim, Avrupa ve Afrika arasındaki ilişkinin daha pozitif ve sağlıklı bir şekilde ilerlemesine yardımcı oluyor.

Sonuç itibarıyla, Afrika'da Batı teorilerinin etkileri, kıtanın tarihini ve toplumlarını derinlemesine etkiledi.

Bu etkiler hem olumlu hem de olumsuz sonuçlar doğurdu, yerel kültürlerle Batı değerleri arasında çatışmalar yarattı.

Günümüzde, Afrika toplulukları bu etkileri eleştirel bir perspektifle değerlendirerek, kendi kimliklerini koruma ve geliştirme çabalarını sürdürüyor.

Kıtadaki Osmanlı mirası ise ikili münasebetlerin en derin bağlantısı olarak Türk milletine gurur vermeye devam ediyor.

 

 

Notlar:

1.  Gençoğlu, H. (2018). Ottoman Traces in Southern Africa: The Impact of Turkish Emissaries and Muslim Theologians. Türkiye: Libra Kitapçılık ve Yayıncılık.
2.  Boahen, A. A. (2020). African Perspectives on Colonialism. Amerika Birleşik Devletleri: Johns Hopkins University Press.
3.  Johnston, H. (1899). A history of the colonization of Africa by alien races. Birleşik Krallık: University Press.
4.  Conquest and Resistance to Colonialism in Africa. (2018). Birleşik Krallık: Taylor & Francis.
5.  Colonialism in Africa 1870-1960: Volume 4. (1969). Birleşik Krallık: Cambridge University Press.
6.  Ne yazıkki Çavuşoğlu’nun Bakanlığı döneminde durumu bizzat kendisine açıklamamıza rağmen bahsekonu “seviyesiz büyükelçi”den yana tavır alarak politik bir tenakuza düşmüş ve çapını ortaya koymuştur. Böylece bugüne kadar Dɪşilerinde her adımı bir skandal olan bu tür büyükelçilerin nasıl barındığı anlaşılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti bu seviyesiz hariciye mensuplarından kurtulamadığı ve liyakat sahibi insanlara kulak vermediği sürece Afrika’da hakettiği siyasi atılımı yapamayacaktır. Bkz. https://www.yenisafak.com/dunya/seviyesiz-buyukelci-3588370, 13 Ağustos 2023 tarihinde erişildi.
7.  Gençoğlu, H. (2018). Güney Afrika'da zaman ve mekân: Ümit Burnu'nun umudu Osmanlılar. Türkiye: Libra Kitapçılık ve Yayıncılık.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU