Ve nihayet 53 yıllık Esad ailesinin yönetimindeki baskıcı, otoriter Baas düzeni sona erdi.
Irak'tan sonra Suriye'deki rejimin çökmesi ile beraber Baasizm'in de son kalıntısı ortadan kalktı.
Doğal olarak her dikta yönetiminin yaşadığı mukadderatın bir benzerini yaşadı Esad ve çevresi.
Ancak bu rejimin yıkılması yeterli bulunmamalı. Bu rejimin Esad ailesi ve Baas kadroları şahsında 53 yıldır kendi toplumuna yaşattıklarının hesabı da sorulmalı.
Buna ister intikam, ister adaletin yerini bulması deyin, ne denilirse denilsin, vicdanların tatmin olması açısından suçluların hak ettiği cezayı alması şart.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bütün bunlar bir yana şu anda en çok tartışılan konuların başında -gelinen aşamada- Suriye Savaşı'nı kimlerin kazandığı ve kimlerin kaybettiği geliyor.
Aslında bu, uluslararası ilişkiler açısından çok da sağlıklı bir soru değil.
Çünkü uluslararası ilişkiler bir futbol maçında olduğu gibi oynanan ve oyunun sonunda ortaya çıkan skora benzer sonuçlar yaratmıyor.
Neticede devletler arası ilişkiler bir süreç işidir.
Ama yine de bu soru üzerinden Suriye Savaşı'nı değerlendirecek olursak şunu söylemek mümkün:
Bu savaşı kazanımlar açısından 3 başlık altında değerlendirebiliriz:
Birincisi, savaşın kazananları.
Hiç kuşkusuz bu savaşın kazanan güçlerinden biri İsrail'dir.
İran, Suriye'den uzaklaştırıldı; yanı sıra İran'ın Hizbullah ile olan bağı koparıldı.
Hizbullah bundan sonra daha da zayıflayacak.
Filistin meselesinde İsrail için çıban başı olan Suriye, artık yok; bu da İsrail için bir kazanım.
Golan Tepeleri ilhak edildi ve İsrail'in oradan çekileceğini beklemek yanlış olur.
İsrail'in -zor ama- Şam'ı ilhak edebileceği dahi konuşuluyor.
Dolayısıyla İsrail, sadece kendisine yönelik tehditleri bertaraf etmekle kalmadı aynı zamanda toprak kazandı ve kazanmaya devam ediyor.
İsrail, bu sürecin etkisi ile Gazze'yi de sindirmiş oldu.
Dikkat edilirse kimse artık Gazze'yi konuşmuyor.
Bu savaşın bir diğer kazananı ABD.
ABD, Rusya'ya büyük bir utanç yaşattı ve onu Suriye'den uzaklaştırdı.
İkincisi, savaşın kaybedenleri.
Öncelikli olarak Baas rejimi kaybetti.
Suriye'deki Baas rejimi tarihin tozlu raflarına kaldırıldı.
Savaşın diğer kaybedenlerinin Rusya ve İran olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Nitekim Putin'in baş danışmanı ve Ukrayna savaşının mimarı kabul edilen Aleksandr Dugin, Esad rejiminin yıkılmasını Rusya açısından yenilmiş bir darbe şeklinde değerlendiriyor.
Yani Rusya mağlubiyeti kabul ediyor.
Savaşın bir diğer mağlubu olan İran, Suriye ve Lübnan'daki pozisyonunu kaybetti.
Hem İran hem de Rusya 2011 yılından bu yana Suriye'de milyar dolarlarca para harcadı.
Günün sonunda kazanımlarına bakıldığında: Hiçbir şey!
Bu yenilginin sonuçları ayrıca İran'da sallantıdaki rejimi biraz daha sarsabilir.
Üçüncüsü de kazanıp-kazanamadığı sürece bağlı olanlar.
Şu anda Fırat'ın batısında kalan Suriye topraklarının neredeyse tümünde denetim Selefi grupların eline geçti.
Türkiye başta olmak üzere ABD, Rusya, İsrail ve batı ülkeleri Hey'etu Tahriri'ş-Şam'ı (HTŞ) "terör örgütü" olarak görüyor.
Dünyanın hakim güçleri HTŞ'nin Suriye'de bir siyasal sistem kurmasına izin verecekler mi?
Belirsiz!
Nitekim İsrail ve ABD'nin Esad rejiminin ortadan kaldırılması için muvakketen ehven-i şer olarak gördükleri HTŞ, ağır silahları kullanmasın diye rejimden kalma bütün askeri hedefler İsrail tarafından imha edildi.
Hiç kuşkusuz HTŞ'nin denetiminde Suriye'de kurulacak bir devlet uzun vadede İsrail için Esad rejiminden çok daha tehlikeli ve İsrail bunun farkında.
Dolayısıyla HTŞ gibi Selefi grupların kazanıp-kazanmadıkları ile ilgili bir tespitte bulunmak için şimdilik erken.
En çok tartışılan konulardan biri; Türkiye'nin bu savaşın kazananı mı, yoksa kaybedeni mi olduğu yönünde.
Bunu da süreç belirleyecek.
Türkiye'nin şu an için bu savaştaki bir kazanımından bahsedilecekse bunun, Ortadoğu'daki güç mücadelesinde en büyük rakibi olan İran'ın dolayısı ile Şii etkisinin Suriye'de iyice zayıflatılması ve PYD etkisinin azaltılması (Tel Rıf'at, Münbiç ve Deyrizor PYD'den alındı) olduğu söylenebilir.
Ayrıca olaya olumsuz tarafından da bakmak gerekir.
HTŞ (eğer devletleşirse) uzun vadede kendi selefi ideolojisini Türkiye'ye aktarırsa ki bu mutlaka olacak (Bu konuda İran devrimi somut bir deneyimdir. Nitekim Türkiye'nin doğusundaki Hizbullah, İran devriminin bir ürünüdür) o zaman bu, Türkiye için ciddi bir sorun demektir.
Türkiye, ne zaman bu savaşın bir kazananı olabilecek?
Eğer, Kuzey Suriye'de Kürtlerin elde edeceği "hak"lar Türkiye'nin rahatsız olmayacağı bir düzeyde kalacaksa; Suriye'nin inşasında Türkiye pay alacaksa, mevcut gruplar yeni çatışmaların içine girmeyecekse ve ayrıca Türkiye'deki sığınmacı Suriyeliler ülkelerine geri dönecekse o zaman bu savaşın bir kazananının da Türkiye olduğu söylenebilir.
Aynı şekilde Suriye Kürtlerinin de kazanıp-kazanmadığını süreç belirleyecek.
Kürtlerin bu savaştan kazançlı çıktığını söyleyebilmek için hazırlanacak anayasada (Şam'da hükümet kuran selefi grupların anayasayı nasıl hazırlayacakları da merak konusu) ne tür hakları elde edeceklerine bağlı.
Şunu da unutmamak gerekir ki burası birçok şeyin yerli yerine oturmadığı, kimin eli kimin cebinde belli olmadığı Ortadoğu; burada 10 yılda bir birinin zıttı çok sayıda gelişme yaşanır.
Dolayısıyla, Suriye'de her şey bitmedi, biten sadece Esad rejimi!
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish