Bugün sizlere Türkiye'de ordu içindeki Satanist-Siyonist çetelerden ve genel olarak Mustafa Kemal'in askerlerinden söz etmek istiyorum...
"Haydaaa!" dediğinizi duyar gibiyim.
Anlatacağım efendim...
Bendenizi bu gerçeküstü konuya Mehmet Ali Ağca sürükledi.
Mezuniyet töreni sonrasında "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" diye kutlama yapan genç teğmenler hakkında iktidar mensupları ve onlara yandaş olan güzide simalar tek tek açıklama yaparken, Ağca da zaman zaman tanık olduğumuz üzere tarihin çöplüğünden kafasını çıkarıp Satanist-Siyonist subaylar fikrini ortaya attı.
Kendisine en münasip kanal olan Akit TV ekranından, söz konusu teğmenlerin aslında Satanist ve Siyonist olduklarını, tek tek asılmaları gerektiğini, kendisinin de bu göreve talip olduğunu açıkladı.
Kaderin acı cilvesine bakın... MHP'li Mehmet Ali Ağca, 1979'da yine MHP'li bir takım isimlerce hapisten kaçırılmasaydı, cinayet ve soygun suçlarından asılmış olacaktı.
Lakin bugün aynı MHP'nin iktidar ortağı olduğu Türkiye'de genç teğmenleri Satanist ilan edip onları asmaya talip olabiliyor!
Hem de talebini, "Demokratik hukuk devleti çerçevesinde" diye gayet makul bir biçimde sunuyor.
"Demokratik hukuk devleti" tabiri o güzelim ağıza ne de yakışıyor...
Neyse efendim, iktidardaki Şen Kardeşler koalisyonunu Mehmet Ali Ağca, Alaattin Çakıcı gibi isimleri siyaset ve cemiyet hayatımıza kattıkları için bir kez daha tebrik edelim ve esas mevzumuza geçelim...
Eski bir ordu ritüeli olan kılıç çatma ve subay andını okuma meselesinden neler çıktı neler...
Tayyip Bey konuya, "Siz kime çekiyorsunuz o kılıçları bakayım" diye atılınca, baktık ki durumdan vazife çıkaranlar hemen sıraya giriverdi.
Halbuki Audi şövalyesi Diyanet Reisimiz Ali Erbaş Bey bir kamu görevlisi olaraktan Aya Sofya minberinde neredeyse kılıç-kalkan gösterisi yapacaktı, ona kimse bir şey dememişti.
Eee, herkesin kılıcı kendine tabii; Ali Erbaş elinde kılıç olduğu halde Mustafa Kemal Atatürk'ü minberden lanetle anıyor ama teğmenler ordu andının arkasından "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" diye tempo tutuyordu.
Yani kılıçların istikameti farklıydı...
Böylelikle yeni mezun teğmenlerimiz "tertipçi", "darbeci", saire, vesaire ilan edildi; nihayet Ağca onları Siyonist, üstüne, Satanist yaptı!
Henüz yeni mezunken bu kadar enteresan rütbeler almayı hayal ettiklerini sanmıyorum.
Ama hayat işte... İnsan ne oldum dememeli...
Şimdi, bu teğmenlerden ürkenlerin kimler olduğunu azıcık şuur sahibi herkes biliyor.
Lakin o ürkek "devlet büyükleri"ne buradan seslenmek isterim: İçinizi ferah tutun, bu ülkede Mustafa Kemal'in askeri kalmamıştır.
Bu lafıma sağlı-sollu öfkelenenler olacağı için, bir izahat getirmek şart...
Ama daha önce şunu belirteyim: Mustafa Kemal, Kemalizm, cumhuriyet gibi konular bizim solcular için mayın tarlası gibi.
"Mustafa Kemal neticede Türkiye'de bağımsızlık savaşına ve cumhuriyet devrimine liderlik yaptı" gibi laflar ettiğiniz anda Kemalist, ulusalcı, hatta bir çeşit faşist ilan edilirsiniz, anlamazsınız bile.
Başıma geldiği için biliyorum.
Ne yalan söyleyeyim, bunlar benim hiç umurumda değil; icap ettiğinde, bu sıfatları yakıştıranların kimler olduğundan da bahsederiz...
Neyse, konumuza dönelim...
Memlekette Mustafa Kemal'in askeri kalmadığını söylerken objektif bazı kriterlerden yola çıkıyorum.
Önce, Mustafa Kemal'in askerleri kimlerdir, onu tespit edelim.
1908'e dönüyoruz...
Biliyorsunuz, II. Abdülhamid o sene devrimci askerler tarafından II. Meşrutiyet'i ilan etmeye zorlandı.
Akabinde, 31 Mart vakası diye anılan ve Abdülhamid'e yeniden mutlak iktidar kazandırmayı hedefleyen bir karşıdevrim girişimi vuku buldu.
Kalkışmanın kışkırtıcısı İngiliz ajanı bir Nakşibendi olan Derviş Vahdeti ile Saidi Nursi'nin başrolünde yer aldığı Volkan gazetesiydi.
Merkezleri ise Taksim Topçu Kışlası'ydı.
Anlayacağınız, bu karşıdevrim girişiminden yaklaşık 100 yıl sonra Nakşibendiler ile Nurcuların Taksim'e yeniden Topçu Kışlası'nı dikme çabası tesadüf değildir.
Neyse, 1909 senesinde o 31 Mart karşıdevrimini bastırmak için İstanbul'a yola çıkan Hareket Ordusu'nun Kurmay Başkanı Kolağası Mustafa Kemal Bey'dir.
Hareket Ordusu karşıdevrim girişimini bastırıp II. Abdülhamid'i tahttan indirmiştir.
Başka deyişle, Mustafa Kemal'in askerleri Abdülhamid'i tahttan indiren o kahramanlardır.
Ardından, malum, başka savaşlar ve nihayet I. Cihan Harbi geldi.
Bu ilk büyük savaşın çıkış bahanesi ne olursa olsun, savaşın esas gerekçesi artık tam bir yarı-sömürgeye dönüşmüş olan Osmanlı'nın pay edilmesi ve başta Bağdat Demiryolu olmak üzere Doğu ticaret yollarının hakimiyeti meseleleriydi.
Emperyalist kuvvetler Çanakkale Boğazı'na dayandı ama insanüstü bir direnişle karşılaştılar.
Osmanlı ordusu Çanakkale'de on binlerce kayıp pahasına emperyalist kuvvetleri durdurdu.
Kurmay Albay Mustafa Kemal'in askerleri oradaydı...
Ne var ki, savaş diğer cephelerde kaybedildi.
Tüm Osmanlı ülkesi, hepsinden önemlisi Anadolu işgal edildi.
Ve Anadolu'nun her yanında direniş odakları, milli kuvvetler ortaya çıkmaya başladı.
Paşa rütbesine yükselmiş olan Mustafa Kemal de İstiklal Harbi'nin zeminini yaratmak üzere Anadolu'ya geçti.
Şimdi değersizleştirilmeye, önemsizleştirilmeye çalışılan büyük bir direnme savaşıdır Kurtuluş Savaşı.
Bir yanda emperyalist ordular, onların hizmetinde Padişah Vahdeddin'in Kuvayı İnzibatiye tabir edilen Halife Ordusu, her türlü teçhizatla donatılmış Anzavur, Delibaş Mehmet, Çapanoğlu gibi bozguncu hainler, Kurtuluş Savaşı'na karşı fetva yayınlayan şeyhülislamlar, diğer tarafta ise ayaklarına potin bulamayan, çaput bağlayıp savaşan milli kuvvetler...
Savaş yorgunu bir milletin geriye kalan son kahraman gençleri...
Bugün asker, sivil, her kim "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" diye bağırıyorsa, dönüp o askerlere, sonra bir de aynada kendine baksın.
Kim ne kadar Mustafa Kemal'in askeri, kendi kendine karar versin...
Ve bugün Kemal'in sonuna illa ki "izm" takıp bir "Kemalizm"den söz edeceksek, Kemalizm, emperyalistlerin peşine takılan padişahın, tarikatların, mandacıların alayına birden karşı durarak inşa edilmiş radikal bir ulusal bağımsızlık fikridir diyebiliriz.
Bu nedenle Rus Devrimi'nin lideri Lenin Anadolu'daki kurtuluş hareketini hararetle destekledi, üzerine bir sürü analiz kaleme aldı ve o hareket bu yüzden dünyadaki tüm ulusal bağımsızlık mücadelelerine ilham verdi.
Peki, yeterli midir?
Hayır...
Kemalizm, afaki bir "muasır medeniyet" fikrini aşıp iktisadi altyapısı tanımlı bir toplum projesine yükselemedi.
Oysa dünya müstakil devletlerin varlığına izin vermeyecek emperyalist bir hiyerarşiye doğru ilerliyordu.
Nitekim, çok değil, Kurtuluş Savaşı'nın zafere ulaşmasından 30 sene sonra, tarikatların, mandacı artıklarının, toprak ağalarının ve tefeci bezirganların desteğini arkasına alıp iktidara yükselen Celal Bayar-Adnan Menderes kliği, Mustafa Kemal'in askerlerini önce emperyalistler namına Kore'ye ölmeye yolladı, sonra hepsini NATO askeri haline getirdi.
Dönemin ABD Savunma Bakanı John Foster Dulles, durumu tarif ederken, "Müttefik güçler en ucuz askeri Türkiye'den temin ediyor, bir askerin maliyeti 23 sente denk geliyor" diyordu.
Ya, işte böyle...
Şimdilerde "Demokrasi Şehidi" diye anılan toprak ağası Menderes, Anadolu'nun fukara evlatlarını 23 cent'e Amerika'ya pazarlamıştı...
Mustafa Kemal'in askerlerinden arta kalan ordu daha sonra 70'lerde ulusal bağımsızlık için harekete geçen gençleri astı, katletti; aynı ordu 1980'de NATO, uluslararası şirketler ve yerli işbirlikçileri namına askeri darbe yaptı.
Sonrası daha trajik...
Bağımsızlıkçıları, devrimcileri ezen ordu ortalığı tüm gerici-karşıdevrimci kuvvetler için düzlüyordu.
Milenyumu büyüyen karşıdevrim dinamikleriyle geçtik.
Nihayet Abdülhamidçi Volkan gazetesinde başlayan Derviş Vahdeti - Saidi Nursi ittifakı 4 kuşak sonra beraberce iktidara yükseldi.
"Ne istediler de vermedik?" diye diye askeri okul sınav sorularının da gözümüzün önünde Fethullahçılara servis edildiğini gördük!
Ergenekon, Balyoz, zincir, takoz, çekme halatı... Artık ne uydurdularsa, bir parça milli hassasiyet taşıyan laik unsurları da ordudan tasfiye ettiler.
NATO ordusu bir de İmamın Ordusu diye anılmaya başladı.
İşte böyle bir atmosferde Mustafa Kemal'in askerlerinden, ordusundan falan bahsetmek komik değil mi?
Mustafa Kemal'in ordusu, uyduruk bir Bülent Arınç suikastı tertibiyle kozmik odasını Nur talebelerinin sırtına yükleyip Amerika'ya yollar mıydı?
Aynı Amerikalılar Mustafa Kemal'in askerlerinin başına çuval geçirebilir miydi?
Mustafa Kemal'in askerlerine, "Eşleriniz maarif takvimine soyunsun" denebilir miydi?
Cumhurbaşkanının, "Keşke Mustafa Kemal değil de Yunan galip gelseydi" diyen bir meczubu ziyaret ettiği, eski Genelkurmay Başkanı'nın da sağlık sıhhat dilediği bir ülkenin ordusunda Mustafa Kemal'in askerlerinin ne işi var?
Kendine "cihatçı" diyenler, Mustafa Kemal'in askerlerini diri diri yakabilir miydi?..
Daha bir sürü soru sorulabilir...
Hadi, hepsine tamam diyelim...
Peki, Mustafa Kemal'in ordusu, Mehmet Ali Ağca adında tescilli bir hırsız ve katilin gencecik teğmenlerini Satanist ilan edip asmaya talip olmasına göz yumar mıydı?
Yani kimse endişe etmesin. Birileri isterse akşamdan sabaha kadar "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" diye bağırsın, bugün Mustafa Kemal'in ordusundan, hatta bildiğimiz manada bir ordudan bahsetmek mümkün değildir.
Bakın, normal koşullarda bu konu olmazdı belki ama bugün Ön Asya tabir edilen coğrafyada, Suriye'deki yeni konumlanışla beraber korkunç bir güvenlik tehdidi ortaya çıkıyor.
İpler İsrail-ABD ittifakının elinde.
Türkiye her türlü saldırıya açık.
İktidarda şuur yok.
Başka deyişle, ülkemiz cumhuriyet tarihinde ilk kez bu kadar kritik bir süreç yaşıyor.
Ve ne yazık ki pek az kişi durumun farkında.
Hepimize kolaylıklar diliyorum...
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish