Cumhurbaşkanlığına ait uçakla Suudi Arabistan'a giden, oradan Mekke'ye geçip kabeyi ziyaret eden ve çektiği fotoğrafı "Rabbim bana da nasip etti... Mekke şu an" diye paylaşan Fulya Öztürk üzerinden yürüyen tartışmaları büyük bir şaşkınlıkla takip ederken, Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) başkanın seyahatlerini takip eden bir gazeteci olarak, hem tecrübelerimi paylaşmak hem de bir kıyaslama yapmak için bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Gazetecilik, diğer mesleklerden daha fazla avantajları ve dezavantajları olan, şehirleri, toplumları ve insanları keşfetmenize olanak sağlayan bir meslektir.
Habercilik faaliyetlerinde kimi zaman bir sarayda ağırlanırsınız, kimi zaman da geceyi geçireceğiniz dört duvar ararsınız.
Şu anda Beyaz Saray'a akredite, Başkan Joe Biden'ın seyahatlerini takip eden bir gazeteci olarak, 2003 yılında ABD'nin Irak'ı işgali sürecinde, Bağdat'taki Filistin Oteli'nin bahçesindeki çadırda, kartonları yere serip, çelik yelekleri de yastık olarak kullandığım zamanlar da oldu, geceliği binlerce dolarlık otellerde konaklayıp devlet başkanlarını takip ettiğim seyahatler de.
Beyaz Saray ekibi ile haber için gittiğimiz pek çok ülkede herhangi bir gümrük ve pasaport işlemine takılmadan havalimanında uçaktan inip eskort eşliğinde direkt otele gittiğim zamanlar da oldu, Suriye'de bir röportaj için motosiklet sırtında elimde kamera ile saatlerce seyahat ettiğim zamanlar da.
Demem o ki, gazetecilik bize her zaman "bedava umre" ve "5 yıldızlı otel" imkanları sunmuyor.
ABD'de gazetecilerin başkan ile seyahati
Erdoğan'ın veya Biden'ın uçağında bulunan bir gazeteci için ülkenin yöneticileri ile seyahat etmek hem mesleki hem de kariyer bakımından oldukça önemlidir.
Sadece başkan ile birlikte seyahat etmiş olmanın dışında bu seyahatler, devletin üst yönetimi ile yakın temas içinde olmak, işinize yarayacak bilgilere anlık olarak ulaşmak ve daha sonraları için bağlantılar kurmak açısından da önemlidir.
ABD Başkanı, tüm resmi seyahatlerini Air Force One (AF1) uçağı ile gerçekleştiriyor. Uçakta başkana üst düzey bürokratlar, danışmanlar, başkanın metin yazarları ve gazeteciler eşlik ediyor.
Başkan, AF1 ile seyahat ederken uçakta yanına alabileceği gazeteci sayısı en fazla 13 kişi. Bu sayıya basılı ve dijital medya muhabirleri, foto muhabiri, kameraman, radyo ve televizyon muhabirleri ve ses operatörleri de dahil.
Gazeteciler, AF1'in arka bölümünde ayrılan bir yerde seyahat etmekte ve başkan genellikle her seyahatinde kendi bölümünden ayrılıp gazetecilerin yanına gelerek onlara bilgi veya röportaj verebilmekte.
Başkan ile seyahat etmenin maliyeti
ABD Başkanı'nın seyahatlerini ister AF1 ile ister Beyaz Saray'ın ayarladığı özel uçakla takip edin, başkanın seyahati süresince gazetecilere verilen tüm hizmetlerin masrafları gazeteci veya çalıştığı kurum tarafından seyahatten önce ödenmek zorunda.
Tek bir ülkeye yapılan seyahati için kişi başı 10 bin dolar civarında bir ücret ödeniyor. Birden fazla ülkeye gidiliyorsa bu rakam 20-25 bin dolara kadar çıkabiliyor.
Bu ödenen ücrete, otel hariç, uçuş, her seyahat edilen ülkede kurulan Basın Merkezinde özel bir masa, ABD'den gelen 3 teknikerin sağladığı güvenli internet ve telefon hizmeti, basın merkezinde verilen yemek servisi ücreti ve ekibiniz için seyahat eden gümrük memurlarının sağladığı servis ve havalimanı-otel transfer bedelleri dahil.
Bir medya kuruluşu için ABD Başkanı'nın seyahatlerini takip etmenin maliyetini hesaplamak açısından şu bilgiyi paylaşmakta yarar var.
CNN, Fox News, ABC, NBC gibi kuruluşlar ortalama 15-20 kişilik ekip ile, bizler gibi yabancı medya mensupları ise 1 ile 3 kişi arasında değişen bir ekiple bu seyahatleri takip ediyoruz.
Bu kadar masraflı seyahatlerin neredeyse tamamını takip eden ABD dışı medya şirketleri genellikle Güney Kore, Japonya, Almanya, Fransa, Katar, Suudi Arabistan, BAE ve İspanya medyasıdır. Şu ana kadar Türk medyasından takip eden bir gazeteciye rastlamadım.
Kimse atlatma haber yapamaz
Başkanın seyahatlerinde gazetecilere bilgi akışını sağlamakla görevli tek kurum Beyaz Saray Muhabirleri Derneği (BMD).
BMD, her seyahat öncesinde bir gazeteciyi medya ekibinin (Press Corps) sorumlusu olarak tayin eder ve Beyaz Saray ile gazeteciler arasındaki iletişimi bu kişi sağlar ve bu görev genellikle her seyahat öncesi belirlenen bir kıdemli gazeteci tarafından üstlenilir.
Kimin başkanın uçağındaki 13 kişilik ekibin içinde olacağına ne Beyaz Saray ne de başkan karar verebilir.
13 kişilik ekipte yer alacak isimler de ABD'nin büyük medya kuruluşlarının temsilcilerinden sırayla BMD tarafından belirlenir.
ABD Başkanı'nın yurtdışı seyahatlerini genellikle yüzden fazla gazeteci takip eder. AF1'de olmayan ama özel uçakla seyahat eden gazetecilere anlık olarak Başkan'ın seyahat ettiği AF1'den bilgi akışı sağlanmak zorunda.
Başkan ile ilgili her türlü bilgiyi, açıklamayı veya herhangi bir "gelişme olmadığı bilgisinin" dahi bütün gazetecilerle paylaşılma zorunluluğu da var.
Kimse başkandan veya başka bir üst düzey görevliden aldığı bilgiyi "özel haber" veya "kulis bilgisi" olarak kendisi paylaşamaz. Bu şekilde bir bilgi alınırsa eğer, anında seyahat havuzundaki tüm gazetecilerle paylaşılır.
Tekrar başa dönecek olursak,
Hem Fulya Öztürk'ün istediği gibi Mekke'yi ziyaret edip fotoğraf paylaşmasının hem de buna itiraz eden yorumlardan bulunanların fazlasıyla haklı gerekçeleri var.
Bu türden seyahatlere davet edilen medya mensupları her zaman bir tartışma konusu olmuştur. Hatta bazı medya mensuplarının yazdığı haberler dışında yaptıkları ile tartışıldığı da hatırlatmakta yarar var.
Birkaç yıl önce Melih Altınok ve Kurtuluş Tayiz, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım'ı havalimanında uğurlamak için bekleyen askerlerle adeta alay ettiği görüntüler hala hafızalarda.
Bir meslektaş olarak Fulya Öztürk'ün eleştirileri anlayışla karşılamasını ve bir dönem sunuculuk yaptığı televizyonların gündüz kuşağı izleyicisinin jargonu ile "Salın beni yeter da" şeklinde bir savunma mekanizması geliştirmemesini dilerdim.
Ayrıca söyleyecek/savunacak sözü olmayan ama "bir destek atalım" diye siyasetçi dili ile, eleştirileri "Mekke, İslam ve din düşmanlığı" olarak yorumlayanları ise konuşmaya bile gerek yok diye düşünüyorum.
Geçen yıl bu zamanlarda ben de Beyaz Saray gazetecileri ile birlikte Başkan Biden'ın Suudi Arabistan seyahatini takip etmek için Cidde'ye gitmiştim.
Haber müdürümden birkaç saatlik izin alıp tren ile Mekke'ye geçip kabeyi ziyaret etmiştim. Seyahat masraflarımı halkın vergileri ile finanse edilen bir devlet kuruluşu tarafından değil, çalıştığım şirket tarafından karşılanmıştı.
Yine de kabeye gittiğimde, dünyanın her tarafından gelen, bin bir zorluklarla kabeyi tavaf etmeye çalışan yaşlı insanların o sıcaktaki hallerini görünce, bu kadar kolay bir kabe ziyareti yapabildiğim için kendimde bir mahcubiyet hissetmedim desem yalan olur.
Beyaz Saray tarafından yazılan mektup ile birkaç günde alınan vize, tek kuruş masraf yapılmayan bir seyahat ile vardığım Mekke'yi ziyaretten sonra yine de haber müdürümüze teşekkür etmiştim.
Son olarak, Fatih Altaylı'nın geçen gün paylaştığı bir videoda Ertuğrul Özkök'e atfen, "bir şeyi gördüğünde o şey o an varmışçasına yazılar yazar" şeklinde bir yorumuna denk gelmiştim.
Fulya Öztürk'ün fotoğrafını paylaşırken yazdığı "Mekke şu an" ifadesi de bana Altaylı'nın bu tespitini hatırlattı.
Kabe hep vardı ve hep oradaydı. Oğuz Haksever'in kulakları çınlasın, zaten bütün fotoğraflar "o an" çekilmemiş midir?
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish