Londra Üniversitesi Yakın Tarih Araştırmaları Enstitüsü Kıdemli Araştırmacısı, Türk Tarih Kurumu üyesi Prof. Dr. Cemil Hasanlı, İran Azerbaycanı'nda mevcut olan milli devlet üzerine Bakü'de çıkan son kitabıyla ilgili İndependent Türkçe'nin sorularını yanıtladı.
Günümüz İran Azerbaycanı coğrafyasında kurulmuş son ulusal devletle ilgili bağlı bilgin kitabınız İstanbul'da 2005 yılında yayımlanmıştı. Şimdi kitabın devamı Bakü'de basıldı. İran Azerbaycanı topraklarındaki milli devlet ne zaman ve nasıl kuruldu?
Ben, Güney Azerbaycan diye tabir ettiğimiz İran Azerbaycanı konusuyla, geçen yüz yılın 90'lı yıllarından itibaren çalışmalar yürütüyorum. Orada kurulmuş son milli devletin arşivi, Azerbaycan Komünist Partisi Merkezi Komitesi'nin Özel Fonu'nda muhafaza ediliyordu.
Yaklaşık yarım asır o belgelerle ilgili hiç kimse bilgi sahibi olamamıştı. Ağustos 1991'de Komünist Parti kendini feshettiğinde, o fonun yerleştiği binadaki tüm evrakları gereksiz eşyalar gibi Merkez Komitesi binasının avlusuna atmışlardı.
Eski dosyaları gören bir vatandaş, Arşivler Genel Müdürlüğü'nü arayarak avluya fırlatılmış dosyaların içinde ilginç evrakların olabileceğini, onun için sahip çıkılması gerektiğini söyleyince, Arşivler Genel Müdürlüğü o evrakları kamyona doldurarak kendi binasına götürmüş ve orada farklı bir fon oluşturmuştu.
1941-1980 yılları arasında kayıt altına alınmış bu evraklar 25.250 sayfadan ibaretti. O kocaman hazinedeki bazı evraklar üzerinden ben, 21 Aralık Harekatı'nın tarihini araştırmaya başladım. Bakü'de ilk kitaplarım 1998-99 yıllarında basılırken, İstanbul'daki Bağlam Yayınları 2005 yılında Ekper Necef'in çevirisinde aynı konudaki Soğuk Savaş'ın İlk Çatışması.
İran Azerbaycanı kitabımı yayımladı. Bu kitap, ertesi sene Moskova'da Rusça ve Harvard serisinde İngilizce basıldı. İlerleyen dönemde Virginia Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Melvyn P. Leffler ve Yale Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Odd Arne Westad'ın editörlüğünde 3 cilt halinde The Cambridge History of the Cold War yayıma hazırlandığında, benim kitabımın Harvard baskısı (At the Dawn of the Cold War: The Soviet-American Crisis over Iranian Azerbaijan, 1941–1946) önemli kaynak olarak bilim çevrelerine önerildi. Bu, Güney Azerbaycan'da ulusal devletin kurulmasıyla taçlanmış 21 Azer Harekatı'nı dünyaya tanıtan bir süreçti.
Azerbaycan milli devleti nelere muvaffak olabildi?
Azerbaycan Devleti bir sene ayakta kalabilmesine rağmen, milli-manevi ve tarih alanlarında birçok şey başardı. Öncelikle Güney Azerbaycan Türklerinin milli varlığını ortaya koydu. Nitekim yönetimin aldığı ilk kararlardan biri Türkçeyi Devlet Dili ilan etmek olmuştu. Bunun sayesinde 1946 yılında Güney Azerbaycan sınırları içinde bulunan tüm okullarda dersler Türkçe okutulmaya başlandı.
Tebriz Üniversitesi, Tebriz Filarmonisi ve Türkçe programlar yapan Tebriz Radyosu kuruldu. Devlet, ebeveynlerini kaybetmiş çocuklara çocuk evleri açarak yetimlere sahip çıktı. İran coğrafyasında despot Rıza Şah'ın heykeli ilk kez 1946 yılında Tebriz'de demonte edilerek yerine 1908-1911 Milli Harekatı önderi Settar Han'ın heykeli dikildi. Daha önce Tahran'a gönderilen vergiler Azerbaycan bütçesine aktarıldı ve bunun sayesinde Güney Azerbaycan'ın şehir ve köylerinde imar çalışmaları yapıldı.
Gazeteler Türkçe basılıyordu. Kendi ana dilini kullanamamış toplumlar için dil önemli bir konu olduğu için, okuma-yazması olmayan bayilerden aldıkları gazeteleri ceplerinde taşır ve okuma-yazması olanlara vererek okutur, kendileri dinler ve gelişmelerden haberdar olurlardı. İnsanlar kendi konuştukları ana dilindeki kelimeleri gazete sayfalarından duyduklarında çok mutlu oluyorlardı.
Azerbaycan Devleti'nin yıkılmasının iç ve dış nedenleri neler?
Azerbaycan Milli Devleti'nin yıkılmasının birçok nedeni vardır. Ancak o nedenleri genelleştirdiğimizde en büyük nedenin, dünyanın önemli ülkelerinin İran'ın parçalanmasına hazır olmaması olduğunu söylememiz gerekecek.
İkinci önemli neden ise bu devleti desteklemiş Sovyetler Birliği'nin daha sonra kendi petrol çıkarları namına ve Tahran rejimi lehinde o desteği sonlandırmasıydı. İkinci dünya savaşından zaferle çıkmış SSCB lideri İosif Stalin, Türkiye ve İran da dahil olmak üzere sınırların ötesinde "dost yönetimler" kurmayı düşünmüştü. İran'dan Kavam es-Saltana'yı iktidara getirerek bunu başarmasına rağmen Türkiye'de buna muvaffak olamadı.
Stalin'in İran Şahını devirme planı vardı. Şubat 1946'da Kavam'ın Moskova'da bulunduğu sırada bu plan gizlice tartışılmış ve Stalin, Kavam'a "Sovyet ordusunun İran'da bulunmasını fırsat bilerek Şah'ı devirip Cumhuriyet ilan etmesini, kendisinin ise Cumhurbaşkanı olmasını" önermişti.
Fakat Azerbaycan'ın demokratik düşünceli insanlarının sayesinde kendi konumunu güçlendiren Kavam buna cesaret edememişti. Aslında 1946 yılında Azerbaycan bölgeleri İran'dan ayrılmanın bir adımlığındaydı.
Birleşik Krallık ve ABD, bu konuda İran yönetiminin yanında yer alarak Moskova'ya karşı güç sergileyince nükleer şantajı diplomasiyi yenmiş oldu. İşte bu gibi konuların çözüme kavuştuğu günlerde Batı şantajından korkan Stalin, kendi ordusunu İran'dan çekmek zorunda kaldı.
Nisan 1946'da bu konu Tebriz'de bulunan SSCB temsilcileriyle konuşulduğunda, Milli Yönetimin lideri Seyyid Cafer Pişeveri kendilerine "Moskova bizi sattı. Yöneticilerinize çok vicdansız insanlar olduklarını söyleyiniz" demişti.
Milli Azerbaycan Devleti kurucularının Türkiye'ye ve o dönemde Rusya işgali altında bulunan Sosyalist Azerbaycan'a bakışı nasıldı? Herhangi bir ilişki kurma girişimleri olmuş muydu?
Güney Azerbaycan konusunda Sosyalist Azerbaycan'ın önemli rolü vardı. Şöyle ki, 1945 yılında bağımsız devlet kuruluşunun düğmesine basıldığı sıralarda İngiliz Time dergisinin kapaktan yayımladığı bir resimde, SSCB'nin, Sovyet Azerbaycanı ve İran Azerbaycanı'nın haritaları yer almıştı.
Sovyetlerin simgesi durumundaki orağın sapının yarım avsiyesiyle Güney Azerbaycan çevrelenmişti. Fotodan orağın sapının Bakü'nün üzerinde olduğu görünüyordu. Burada bir gerçeklik söz konusuydu.
Çeşitli isimler altında başta Tebriz olmak üzere Güney Azerbaycan'ın farklı bölgelerine Bakü'den gönderilmiş aydınlar orada çok iyi çalışmıştı. Tebriz'de çalışmalarını sürdüren Bakü Üçlüsü, bir dizi konuda Milli Hükümete tavsiyelerde bulunuyordu.
Genel bir plana göre, Moğolistan Halk Cumhuriyeti örneğinde olduğu gibi, Güney Azerbaycan 3-5 yıl SSCB etkisi altında kalmalı, ardından ise Bakü merkezli Sosyalist Azerbaycan ile birleşecekti.
Türkiye'nin yaklaşımı ve Milli Devletin Türkiye'yle ilişkileri bir kadar farklıydı. Bu farkı, Türkiye'nin Tebriz konsolosu Kemal Karman'ın Ankara'ya gönderdiği raporlardan da görebiliyoruz. Örneğin, o raporların birinde Karman şöyle yazıyordu:
Gerek Tahran ve gerekse Potsdam toplantılarında Ruslar da dahil olmak üzere büyük devletler İran'ın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini onaylamışlar. Ancak pratikte Ruslar kendi yükümlülüklerini ihlal ediyor. Onlar açık biçimde kendi politikalarını küçük devletlere kabul ettirmeye çalışıyor. Kendilerini dinlemeyenlere ise faşist yaftası basıyorlar. Nitekim şimdi onlar İran hükümetine karşı da aynı şeyi yapıyorlar. İşte Rusları iyi tanımamızdan dolayı biz onlara kendi ülkemize müdahalede bulunma imkanı tanıyamayız. Dünyanın da Rusların bu aymazlığına tahammül etmemesi gerekir. Onlar her yerde halkların rahatını bozuyor, onların yüzünden dünya şimdi tehlikededir.
Aynen günümüzde olduğu gibi. O dönemde SSCB'nin Güney Azerbaycan bölgelerinde konumunu güçlendirmesi Türkiye için ciddi endişeler ortaya koymaktaydı.
Nitekim 1945-46 yıllarında Moskova'nın oluşturduğu gizli plan çerçevesinde Türkiye'den toprak koparmak amacıyla Ermeni menşeli insanların Ermenistan'a dönüşü teşvik edilirken, İran Ermenilerine Sovyet Ermenistanı'na dönmeleri değil, Urmiye Gölü civarında kalmaları tavsiyesinde bulunulmuştu. Çünkü kendilerine özerklik sözü vermiş Moskova, Kars ve Ardahan'ı Türkiye'den alarak Sosyalist Ermenistan'a ilhak etmeyi planlamıştı.
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Başbakan Şükrü Saraçoğlu, Türk istihbaratı ve diplomasisi bu plandan haberdar oldukları için uygulanmasını engellemeye muvaffak oldular.
Bir kısım Türk tarihçi Sovyetler Birliği'nin Türkiye'ye karşı herhangi bir toprak talebinin söz konusu olmadığını, bunu gazetelerin uydurduğunu iddia eder. Ancak durum asla öyle olmayıp çok tehlikeliydi.
Türkiye'den 26 bin kilometrekare toprak alınması planlanırken, bunun 20,5 bin kilometrekaresi Ermenistan'a, 5,5 bin kilometrekaresi ise Gürcistan'a verilecekti. Türkiye'nin en büyük endişesi de işte buydu.
İran Azerbaycanı sınırları içinde kurulmuş Türk Milli Devleti'nin yıkılış sebepleri ve Bakü'den verilen tepkiler nelerdi?
1946 yılında Tahran rejimi askerlerinin Tebriz'i işgal etmesini Sosyalist Azerbaycan'ın aydınları büyük üzüntüyle karşıladı. Aralık ayında Şah orduları Tebriz'deki Milli Devleti düşürdüğünde Sovyet istihbaratı bu yenilginin Azerbaycanlı aydınları nasıl etkilediğine ilişkin bilgiler derlemişti. Bakü'deki aydınlar bu yenilgiden adeta perişan duruma düşmüştü.
Örneğin, Azerbaycan Bilimler Akademisi Başkan Yardımcısı Ord. Prof. Dr. Haydar Hüseyinov tepkisini şu sözlerle ortaya koymuştu:
Sovyet yönetiminin davranışlarındaki bu kadar derin bir değişikliğin nedeni bana belli değil. Neden bu tavizleri verdik? İki-üç ay içinde dış politikamız tanınmaz hale geldi. Şimdi geçtiğimiz sene ve hatta altı ay önceki gibi davranmıyoruz.
Bilimler Akademisi'ne bağlı Güzel Sanatlar Enstitüsü kıdemli araştırmacısı Prof. Dr. Gazanfer Alizade, "Sovyet yönetimi zavallı Azerbaycanlıları imha etti. Şimdi onlara karşı her tür gaddarlık sergilenecektir. Tüm bunlar ne demek acaba? Bu pilavı neden orada ocağın üstüne koyup da ardından insanları kaderin ümidine terk ettiniz? Bu hareket yönetimimizin ayıbıdır" demişti.
Şair Osman Sarıvelli'nin gelişmelere tepkisi ise şu şekilde olmuştu:
Aziz oğlumu toprağa verseydim, radyonun bana getirdiği bu haberden sarsıldığım kadar sarsılmazdım.
Azerbaycan Devlet Üniversitesi tarih fakültesi dekanı Prof. Dr. Mehmet Şıhlı ise gelişmeleri daha geniş açıdan değerlendirerek şu tepkiyi ortaya koymuştu:
Biz dördüncü kez İran halkını silahlı isyana kaldırıyor ve belirleyici anda silahsız ve yardımsız bırakıyoruz. Gilan devrimi başarısızlıkla sonuçlandı, Hiyabani inkılabı bastırıldı, Lahuti isyanı başarıya ulaşamadı ve nihayet Güney Azerbaycan'da halihazırda sahnelenen komedi trajediyle sonlandı.
Azerbaycan aydınlarının çoğu buna benzer düşünceler ortaya koyarken, komünist ideolojisinin egemen olduğu bir ortamda dile getiremedikleri hususları, Güney Azerbaycan'daki gelişmeleri öne alarak ifade ediyorlardı.
Milli Devletin düşmesinden sonra yazarlar ve şairler bu konuda çok kıymetli eserler verdi.
Sizce, Türkiye'de İran Azerbaycanı konusu yeteri kadar biliniyor mu? Güney Azerbaycan dediğimiz o bölgeleri Türkiye ne ölçüde tanıyor, biliyor ve ilgi gösteriyor?
Halihazırda İran'da yaşayan Türkler, önceki dönemlerden farklı biçimde 21 Azer Harekatı'yla ilgili daha geniş bilgiye sahipler. Küreselleşme kendi görevini yerine getirirken internet büyük imkanlar sağlıyor.
Son yıllarda Güney Azerbaycan'da bu konuya ilginin artmasının yanı sıra sahiplenme duygusu da güçlenmiştir. Güney Azerbaycan'da Türk dilinin korunması için Türk televizyon kanallarının büyük rolü bulunuyor.
oplumsal bilinci ana dili şekillendiriyor, yazıya dayanan dil. Onu muhafaza edip güçlendirmek birçok diğer amaca ulaşmanın da anahtarıdır. Bakü'de birkaç gün önce yayımlanmış Tebriz: 1946 Yılı. Milli Hükümetin Zaferi ve Trajedisi kitabımda bu konuyu kapsamlı biçimde işlediğime inanıyorum.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish