Kayyım düzeninin sonuçları: Yaygın yolsuzluk

Fatma Bostan Ünsal Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra "kayyım" uygulaması ile tanıştı Türkiye kamuoyu.

Kürtlerin yoğun yaşadığı ve Kürt siyasi hareketine mensup şahısların belediye başkanı olduğu yerlerde seçilmişlerin çeşitli şekillerde bertaraf edilerek yerlerine kayyım atanması ve çok eskide (tek partili dönemde) kalmış bir uygulama olan valilerin veya diğer mülki erkanın aynı zamanda belediye başkanı olduğu dönemdekine benzer şekilde tam da bu uygulamaları yanlış bulan siyasi gelenek tarafından geri döndürüldü.

Bugün HDP'nin 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde kazandığı 65 belediyeden 4'ü ilçe, 2'si belde hariç bütün belediyeler, o yerlerdeki halkın seçme ve seçilme hakkı ihlal edilerek kayyım yönetimine geçmiştir.

Kayyım uygulaması sadece belediyelerle sınırlı değildir, pek çok iktisadi teşebbüsü de kapsıyor.  

Sahiplerinin terörle irtibat ve iltisakı ileri sürülerek, herhangi bir yargı kararı olmadan, sahiplerinin mülkiyet hakları ihlal edilerek pek çok iktisadi teşebbüs TMSF'ye devredilerek kayyım yönetimi altına alındı.

İYİ Parti Kayseri Milletvekili Dursun Ataş'ın verdiği bilgilere göre, "Bugün itibarıyla TMSF'nin kayyumluk yaptığı şirket sayısı 682'dir. Yaklaşık 46 bin çalışanın olduğu ve 70,3 milyar liralık" muaazzam bir iktisadi büyüklüğe ulaşan bir idare söz konusu. 


Belediyelere ve iktisadi işletmelere kayyım atamak, seçme ve seçilme hakkını, mülkiyet hakkını ihlal ettiği için sonuçlarından bağımsız olarak zaten kabul edilemez ve konu bu açıdan da tartışılabilir; ama biz Türkiye halkı olarak artık bu sistemin nasıl yolsuzluğa kapı açtığını, teşvik ettiğini her gün önümüze gelen haberlerle görüyoruz.

İşte en son, çok ilginç bir şekilde Diyarbakır MHP İl Başkanlığının fesh edilmesinden bir gün sonra Diyarbakır İl Başkanı Cihan Kayaalp'in 17 Haziran'da cinsel istismar dahil ihaleye fesat karıştırmak gibi suçlamalar ile ilgili olarak gözaltına alınıp 20 Haziran'da tutuklanması üzerine kamuoyu önüne geldiğinde bir kez daha görmüş olduk.

Bu konuda Meclis araştırması isteyen milletvekillerinin beyanlarından anlaşılıyor ki Diyarbakır'da hemen herkesin bildiği bir yolsuzluk söz konusu imiş.  

Bu milletvekilleri "7 Aralık 2021'de MHP Diyarbakır İl Teşkilatının para karşılığı kamu kurumlarına yerleştirmek gibi yolsuzluk, rüşvet yanı sıra şantaj ve tehdit gibi suçlarına ilişkin ortaya çıkan ses kayıtları kentte infial yaratmıştı" diyerek bu konu ile ilgili soruşturma yapılması gerektiğini belirtip, bir Meclis araştırması açılmasını talep etmişlerdir. 


Kayyımların yolsuzlukları esasen zaman zaman gündemimize geliyordu.

Mesela, eski Mardin Valisi ve Büyükşehir Kayyumu Mustafa Yaman dahil 72 kamu görevlisi hakkında 540 milyon değerinde ihalede usulsüzlük yapıldığı ile ilgili soruşturma açıldığını biliyorduk.

Muhalefet partilerinin aslında yolsuzlukların çok daha fazla olduğu bu iddiaların aslında buz dağının sadece görünen yüzü olduğu iddiaları da hatırlardadır.

Yine muhalefetin, bu yolsuzluklar herkesin gözü önünde olurken İçişleri Bakanlığı'nın göz yumduğu ve halen bu şahısların görevde bulunduğu için yargılamanın da usulen olduğu şeklindeki uyarıları dikkate alınmalıdır.

Seçimle gelmediği için seçmenlere karşı hiçbir sorumluluk hissetmeyen bu kayyım valilerden Diyarbakır'ın görev süresi dolmadan merkeze çekilen son valisi Münir Karaloğlu da belediyeyi "ithal müdürlerle" doldurduğu, ihaleleri de pazarlık usulü ile kent dışındaki şirketlere vermekte mahzur görmemiş olduğu malumdur.

Münir Karaloğlu'ndan önceki vali kayyım olan Hasan Basri Güzeloğlu'nun da daha önce yolsuzluğu ortaya çıkan şahısları tekrar görevlendirdiği de hatırlardadır.

Ondan önce Diyarbakır kayyımı olan eski Etimesgut kaymakamı Cumali Atilla ise lüks makam odası ve otobüs gelirlerinin usulsüz devri ile ilgili olaylarla hatırlanıyor.


Usulsüzlükler ve yolsuzluk sadece belediye kayyımları ile sınırlı değildir.

En son olarak bir hafta önce, 16 Haziran'da TMSF tarafından tayin edilen kayyımların karıştığı yolsuzluk ve iltimas iddialarının araştırılması için verilen önerge nedeniyle CHP Kayseri milletvekili Çetin Arık'ın ifadeleri ile kamuoyu bir başka kayyım-yolsuzluk olayından haberdar oldu.

Sayın Arık'ın "sanayi devi Boydak Holding'e genel müdür olarak tayin edilen Ertunç Laçinel'in 20 milyon euro ile kayıplara karıştığını" söylediğinde, bu olaydan haberdar olsak da aslında olay eskidir.

Arık'ın "Şirketin başına 2016'da 5 kişiden oluşan bir kayyım heyeti atandı, başına 'Ertunç Laçinel' getirildi, Şimdi Laçinel nerede? ….2018'de Başbakan Binali Yıldırım'a Laçinel'i sordum, 4,5 yıldır yanıt bekliyorum" ifadelerinin gösterdiği gibi bu yolsuzluk olayı eskidir ve ilginçtir ki gündem bile olmamıştır.


1993 yılında ortaya çıkan İSKİ Skandalı -ki sadece İstanbul Belediye seçimlerini etkileyerek SHP'nin İstanbul seçimlerini kaybetmesine yol açmamıştır tüm SHP'yi yolsuzlukla özdeşleştirmiş ve ciddi oranda oy kaybına yol açmıştır- 1 milyon euroluk bir yolsuzluktu.

Şimdi yolsuzluklarla mücadele edeceğim diye iktidara gelen bir parti iktidarında, 20 milyon euroluk yolsuzluğun, bırakın hemen takip edilip ceza verilmesini, gündem bile olmaması bize neyi göstermektedir? 


Kamuoyunun önüne gelen söz konusu son iki olay ile tekrar gördük ki gerek büyükşehir ve şehirlerin kayyımlığı olsun gerekse diğer iktisadi işletmelerdeki kayyımlar olsun, şu anda uygulanan şartlar çerçevesinde kayyımlık yolsuzluğu adeta teşvik etmektedir; çözüm bellidir: Belediyelerde kayyımlık uygulamasına son vermek, diğer ekonomik işletmelerin kayyımlığının da siyasi amaçla kullanımına son verilmesi, iktisadi olarak zaruret varsa da şeffaf ve hesap verebilir olması,  işletmelerin asıl sahiplerinin bilgisi dahilinde işlemesidir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU