5-6 Şubat 2022 tarihlerinde Etiyopya'da düzenlenen Afrika Birliği 35. Zirvesi'nde kıtada gıda güvenliğinin sağlanması konusu 2022 yılının teması olarak kabul edilmişti.
Zirvenin üzerinden henüz iki ay bile geçmemiş olmasına rağmen gıda güvenliği, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali nedeniyle öngörülenden çok daha ciddi bir sorun olarak Afrikalıların karşısına çıkmış bulunuyor.
Bu bağlamda savaşın ilk etkileri arasında küresel petrol ve gıda fiyatlarının yükselmesi var.
Ukrayna'ya beraber Rusya'nın da gübre ihracatını durdurması ve tarım ürünlerinin ihracatını da kısıtlayacağının sinyallerini vermesi küresel gıda arzını etkileyecek.
Dolayısıyla Afrika kıtasında yüz milyonlarca insanın temel gıda maddelerine erişimi, yani gıda güvenliği olumsuz etkilenecek.
Sürdürülebilir kalkınma ve gıda güvenliği
'Gıda güvenliği' terimi ilk olarak gıda fiyatlarına bağlı olarak Bangladeş'te, kuraklık nedeniyle de Sahel bölgesi ve Darfur'da açlık felaketi yaşanmasının ardından 1974 yılında uluslararası kamuoyunun gündemine gelmişti.
Çeyrek asır sonra aşırı yoksulluğun ortadan kaldırılmasının yanı sıra açlığın sona erdirilmesi Binyıl Kalkınma Hedefleri arasında yer almıştı.
Beklenilen mesafenin alınamaması üzerine birbiriyle sıkı sıkıya bağlı bu iki küresel soruna, 2015 yılında kabul edilen ve uygulama döneminin ortasına gelinen Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri'nde de yer verilmişti.
Bu minvalde günde 1,25 dolardan daha az bir gelirle yaşamaya çalışmak şeklinde tanımlanabilecek aşırı yoksulluğun ortadan kaldırılması amaçlanmıştı.
Ancak kalkınma hedeflerinin dumanı henüz üzerinde iken bu alandaki kazanımların hız kestiği görülmeye başlandı.
2019 yılında başlayan Kovid-19 salgınıyla birlikte süreç tersine döndü ve dünyanın azgelişmiş diğer bölgeleriyle birlikte Afrika'da da yoksulların hem toplam sayısı hem de nüfus içerisindeki oranları artış gösterdi.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Fonu'na (UNDP) göre halihazırda kıtada yaklaşık 500 milyon kişi aşırı yoksulluk şartlarında hayatını sürdürmeye çalışıyor ve yoksulluğun 2030 yılında ortadan kaldırılabilmesi gerçekçi bir hedef olmaktan gittikçe uzaklaşıyor.
Sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin ikincisi olan açlığa son verilmesinde de benzer bir süreç yaşanıyor.
Açlık, Kovid-19'un yıkıcı etkileriyle birlikte felaket olarak nitelendirilebilecek boyutlara ulaştı ve Afrika'da açlıkla karşı karşıya bulunan kişi sayısı son iki yılda 46 milyon artarak 300 milyon sınırına dayandı.
BM Gıda ve Tarım Teşkilatı'nın (FAO) verilerine göre halihazırda açlık sınırının altındakiler dahil kıta nüfusunun yüzde 60'ı gıda güvenliğinden yoksun bulunuyor.
Yani Afrikalıların yarısından fazlası (700 milyon kişi) bugün yiyecek bulsa bile yarın veya gelecek hafta aç kalma riskiyle yaşıyor.
Dolayısıyla Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 2030 yılı geldiğinde kronik açlığa maruz kişi sayısının 660 milyon olabileceğini tahmin ediyor.
Bu çerçevede açlığın ortadan kaldırılması hedefine "660 milyon kişilik küçük bir sapma"yla ulaşılacak ve mağdurların büyük bir kısmı Afrika'da olacak.
Afrika'da gıda güvensizliğinin nedenleri
Afrika ülkeleri ve halklarının gıda güvenliğinden büyük oranda mahrum olmasının çeşitli sebepleri bulunuyor.
Başlıca sebepler arasında, sömürge idarelerinin tarımsal ürün çeşitliliğini engelleyerek Afrikalı çiftli ve köylülere ihracat odaklı tek ürün dayatması, bu politikanın bağımsızlık sonrası birçok Afrikalı yönetici tarafından muhafaza edilmesi, mevcut üretimin hızlı nüfus artışına bağlı talebi karşılayamaması, gelir dağılımındaki eşitsizlikler, altyapı ve yatırım eksikliği sayılabilir.
Dahası kıtada halen devam eden yaklaşık 30 silahlı ihtilaf/savaş nedeniyle kırsal kesimdeki çoğunluğu çiftçi milyonlarca kişi yerlerinden ediliyor.
Normal şartlarda üretken olan ve ekonomiye katma değer üreten bu insanların hem tarım ve hayvancılık yapmaları engelleniyor, hem devletin ve uluslararası kuruluşların yardımına muhtaç hale getiriliyor.
Bu minvalde Sahel bölgesi, Etiyopya, Somali, Güney Sudan ve Çad gölü havzasında yerlerinden olan milyonlarda kişi gıda yardımına muhtaç durumda.
Öte yandan, özellikle son dönemde kaynağı Afrika olmayan üç faktörün Afrika'daki yoksulluğu artırarak gıdaya erişimi güçleştirdiği müşahede ediliyor.
Bunlardan birincisi iklim değişikliği.
Afrika kıtası iklim değişikliğinin etkisiyle sıcaklıkların en fazla arttığı, yağış rejimlerinin bozduğu, kuraklık ve su baskınlarının sıklaşarak şiddetlendiği bölgelerin başında geliyor.
Bu bağlamda örneğin, 2015-2016 yıllarında Güney ve Doğu Afrika'da El-Nino iklim olayına bağlı kuraklıklar, 2019 yılında Mozambik, Malavi ve Zimbabve'yi vuran İdai kasırgası, 2020 yılında Sudan'da Nil nehrinin yükselmesiyle meydana gelen daha önce emsali görülmemiş su taşkınları ve Doğu Afrika'da tarımsal üretimi yıkıma uğratan çekirge istilası sayılabilir.
Afrika'da gıda güvenliğini de doğrudan etkileyen söz konusu afetlerin önümüzdeki dönemde artması bekleniyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Küresel Kovid-19 salgını ise Afrika ülkelerinin özellikle 2010'lu yıllarda kalkınma yolunda aldıkları mesafeyi tersine çevirecek bir tehdit haline geldi.
Gelişmiş ülkeler salgının ortaya çıkardığı ekonomik problemleri hafifletmek için uluslararası kuruluşlardan yüklü miktarda finansman bulabilirken, azgelişmiş ülkeler kredi dereceleri düşük olduğu için bu imkandan yararlanamadı ve Sahra-altı Afrika ülkeleri 2020 yılında yüzde 2 küçüldü.
Dahası, etkisi en fazla yoksul kesimler üzerinde olacak şekilde hizmetler sektörü, istihdam ve işçi dövizleri gibi alanlarda yaşanan sorunlar dar gelirlilerin gıdaya erişim kapasitelerini düşürdü.
Üçüncüsü ise son örneği Rusya'nın Ukrayna'yı işgali olan küresel krizler.
Bugünküne benzer şekilde 2007-2008 yıllarında da petrol ve gübre fiyatlarının artışına bağlı olarak dünya gıda fiyatlarında ciddi artış meydana gelmiş ve çoğunluğu azgelişmiş 14 Afrika ülkesinde yoksul halk sokaklara dökülerek gıda temininde yaşadıkları zorlukları protesto etmişti.
Rusya 2014 yılında Kırım'ı ilhak ettiğinde de küresel buğday fiyatları yüzde 25 artmıştı.
Benzer şekilde, Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle başlayan süreçte buğday fiyatlarının yüzde 50 artırması, Avrupa'daki bir güvenlik krizinin Afrika için bir gıda güvenliği krizine dönüşebileceğini gösteriyor.
Zira Afrika ülkelerinin en az yarısı tahıl ithalatlarının büyük çoğunluğunu Rusya ve Ukrayna'dan karşılıyor.
BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) verilerine göre Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Sudan ve Mısır buğdayda en az yüzde 70 oranında Rusya ve Ukrayna'ya bağımlıyken, bu rakam Benin ve Somali'de yüzde 100'e ulaşmış durumda.
Temel gıda maddelerinin fiyatlarının artması Afrika ülkelerinin ithalat faturalarını kabartacak.
Yukarıdaki tabloda Afrika ülkelerinin son 40 yıldaki gıda maddeleri ithalat ve ihracatları görülüyor.
Kıta ülkelerinin gıda ürünlerinde Rusya ve Ukrayna'nın yanı sıra diğer büyük tarım ihracatçısı ülkelere gün geçtikte daha bağımlı hale geldikleri anlaşılıyor.
İthalatla birlikte ihracatının da arttığı iddia edilebilir.
Ancak Afrika ülkeleri daha çok kakao, kahve, çay ve baharat gibi ürünler ihraç ederken bunun yerine tahıl, et ve süt ürünleri, sıvı yağ, şeker gibi temel gıda maddelerini ithal ediyorlar.
Küresel krizler nedeniyle ithalat faturası kabarıyor ve fiyat artışlarına bağlı olarak yoksul kesime verilen destekler de artırılmak durumunda kalıyor.
Bu nedenle kamu bütçesinden altyapı, sağlık ve eğitim gibi alanlara kaynak ayrılması zorlaşıyor.
Gelişmiş ülkelerin tarım ürünlerine verdikleri sübvansiyonların da bu tablonun ortaya çıkmasında payı büyük.
Zira ABD, Brezilya veya Fransa'da üretilen tavuk etini ithal etmek kıtada üretmekten çok daha ucuz.
Birçok gıda maddesinde benzer bir durum sözkonusu.
Bu nedenle kıtadaki üreticilerin kapasite artırmak bir yana, faaliyetlerini devam ettirmeleri dahi zorlaşıyor.
Sonuç
Nüfusunun büyük çoğunluğu halen kırsal kesimde yaşayan ve tarım sektörü yüzde 80 oranında küçük işletmelerden oluşan Afrika kıtası, aynı zamanda dünyada henüz tarıma açılmamış ekilebilir alanların yüzde 60'ına sahip.
Bu çerçevede kıta, sadece kendi ihtiyaçlarını karşılamakla kalmayıp dünyanın diğer bölgelerine de pazarlanabilecek gıda ürünleri üretme potansiyelini haiz.
Ancak söz konusu potansiyel, çok sayıda yapısal ve konjonktürel sorunların etkisiyle hayata geçirilemiyor.
Küresel çapta meydana gelen iklim değişikliği, salgın hastalıklar ve krizler de makroekonomik dengeleri kırılgan Afrika ülkeleri için yıkıcı olabiliyor.
Tabir-i diğerle küresel sistem hapşırdığında Afrika sıtma oluyor.
Bu minvalde Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle tetiklenen gıda güvenliği krizi, Afrika ülkelerinin küresel krizler karşısında savunmasızlığını bir kez daha gözler önüne serdi.
Sözkonusu kriz Afrika ülkelerinde yoksulluk ve açlığı ortadan kaldırma hedefi istikametindeki gayretlere ket vurabilecek önemli bir faktör olmaya aday.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish