İklim değişikliği ve Afrika

Yusuf Kenan Küçük Independent Türkçe için yazdı

Kuraklık nedeniyle yerlerinden olmuş Somalililer / Fotoğraf: AFP

İskoçya'da düzenlenen BM İklim Değişikliği Zirvesi 13 Kasım Cumartesi günü sona erdi. 

İki hafta süren zirveye Afrika'dan da 25'in üzerinde devlet ve hükümet başkanı katıldı. 

Zirvede ne yaşandığını özetlemek gerekseydi ilk tercihim Zimbabve Devlet Başkanı Emerson Mnangagwa'nın "iklim değişikliğinin etkilerine en ağır şekilde maruz kalanların ne yazık ki bu durumda payı en az olan savunmasız insanlar" olduğuna dikkat çeken sözü olurdu. 

İkincisi sıraya Hindistan Çevre Bakan Yardımcısının "gelişmekte olan ülkelerin kalkınma hedeflerine ulaşmak ve yoksulluğu azaltmak durumunda oldukları"na dair ifadesini koyardım. 

Son olarak da ABD'nin iklim özel elçisi John Kerry'nin, azgelişmiş ülkelerin maruz kaldığı/kalacağı iklim değişikliği etkilerinin azaltılabilmesi ve bu değişkliklere uyum sağlayabilmeleri için her yıl 2,5 ila 4,5 trilyon dolar kaynak gerektiği ve bu parayı kimsenin veremeyeceği yönündeki beyanına dikkat çekerdim. 

Birincisi azgelişmiş ülkelerin çaresizliğini, ikincisi kalkınmış ülkelerle arayı kapatma azminde olan yükselen güçlerin haklı ve fakat insanlık için tehdit oluşturan cüretkarlığını, sonuncusu ise mevcut noktaya gelinmesinde en büyük sorumluluk sahibi gelişmiş ülkelerin elini taşın altına koymak istememesini yansıtırdı.  
 

1.jpg
Fotoğraf: Reuters/David Swanson

 

Küresel ısınma 

İklim değişikliğinin aciliyet arzeden küresel bir sorun olduğu konusunda herkes hemfikir. 

Dünyamız 1880 yılına kıyasla 1,2 derece ısınmış durumda ve bunun etkileri gün geçtikçe daha derinden hissediliyor. 

Küresel karbon salınımının mevcut hızla devam etmesi halinde 10 yıl içerisinde 1,5 derece sınırının aşılacağı tahmin ediliyor ki bu seviye, altı yıl önce imzalanan Paris İklim Sözleşmesi'yle 2100 yılı için konulan hedef. 

Sözkonusu hedefin tutturulabilmesi için küresel karbon salınımının 2010 yılındaki seviyesinin yarısına düşürülmesi gerekiyor. 

Ancak küresel karbon salınımı artıyor. 

Hem gelişmiş hem de Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkeler fosil yakıt bazlı enerji projelerini hayata geçirmeye devam ediyor. 

Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli tarafından ağustos ayında yayımlanan ve "insanlık için kırmızı alarm" olarak nitelenen raporda, ülkelerin mevcut salınım azaltma taahhütlerini yerine getirse dahi küresel ısınmanın 2,4 derece seviyesine ulaşacağı öngörülüyor ki 2 derecenin üstündeki ısınmanın insanlık ve doğa için felaket olacağı nitelendiriliyor. 
 

2.jpg
Fotoğraf: UN/Albert Gonzalez Farran

 

Afrika kıtasına etkiler

Küresel ısınma ve buna bağlı olarak iklim değişikliğini en derinden hissedecek olan bölgelerin başında Afrika geliyor. 

Afrika kıtası dünya nüfusunun yüzde 20'sini oluştururken karbon salımının sadece yüzde 3'ünden sorumlu. 

Bununla birlikte iklim değişikliğinin etkilerine en şiddetli şekilde maruz kalacak 33 ülkeden 27'si Afrika'da. 

Kıtada sıcaklık ortalamaları dünya geneline göre hızlı artış gösteriyor ve dolayısıyla bu artışın etkileri de kendini gittikçe daha çok hissettiriyor.

Nitekim bir zamanlar dünyanın en büyük altıncı gölü olan Çad Gölü kuruma tehlikesiyle karşı karşıya. 

Bölgede değişen iklim koşulları ve azalan kaynaklar zaten dünyanın en az gelişmiş bölgelerinden biri olan Çad Gölü havzasında yoksulluğun artmasına, çatışmalara ve göçlere neden oluyor. 

Madagaskar'ın güneyi kuraklık ve açlığın pençesinde ki bu, dünya genelindeki iklim değişikliğine bağlı ilk açlık afeti olarak kayıtlara geçti. 

Son iki yıldır su seviyesindeki mevsimlik artış rekor düzeylere ulaşan Nil Nehri, Güney Sudan ve Sudan'da çok büyük taşkınlara, yüzbinlerce kişinin yerlerinden olmasına ve tarım alanlarında hasara neden oldu.  
 

3.jpg
Sudan'da taşkın felaketi / Fotoğraf: Reuters

 

Mozambik ise tarihinde görülmemiş bir şekilde son iki yılda üç kez kasırgalara maruz kaldı. 

Geçtiğimiz aylarda Kenya hükümeti ülkede devam eden kuraklık nedeniyle ulusal acil durum ilan etti. 

Afrika Boynuzu bölgesi ayrıca, son yılların en büyük çekirge istilasına maruz kaldı. 

İklim değişikliğinin etkileri nedeniyle sadece 2020 yılı içerisinde Sahra-altı Afrika'da yaklaşık 4,5 milyon kişi yerlerinden oldu. 

Küresel ısınma devam ettiği sürece Afrika'da kuraklık, su baskınları, tarımsal rekoltenin düşmesinin yanısıra tayfun ve kasırgalar gibi aşırı iklim hadiselerinin hem sayısının hem şiddetinin artması bekleniyor. 

Dolayısıyla tarımsal üretimin yüzde 95'inin yağmur suyuna bağlı olduğu ve yoksul kesimin geçimlik ekonomi olarak tarıma bağımlılığı hesaba katıldığında Sahra-altı Afrika'daki ekonomik ve sosyal sorunların gittikçe kronikleşeceği anlaşılıyor. 

Afrika ülkelerinin uyum kapasitelerinin düşüklüğü, mali ve teknolojik imkanlarının kısıtlı oluşu geniş halk kitlelerini daha savunmasız bırakıyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde iklim değişikliğinin öngörülen ve öngörülemeyen etkileri kıtada, BM sürüdürülebilir kalkınma hedeflerinin tamamını daha 2030 yılı gelmeden alt üst etme potansiyelini barındırıyor. 
 

4.jpg
Fotoğraf: Themba Hadebe

 

Kuzey sorumluluk almıyor

Büyük çoğunluğunu Afrika ülkelerinin oluşturduğu azgelişmiş ülkelerin karşı karşıya olduğu iklim değişikliğine bağlı sorunları azaltma ve bu ülkelerin uyum kapasitelerinin artırılmasına yönelik girişim ve taahhütler yetersiz. 

Azgelişmiş ülkelere yıllık 100 milyar dolar mali kaynak sağlanmasına yönelik 2009 yılında verilen söz, aradan geçen 10 yılda bihakkın yerine getirilmedi. 

Üstelik, sağlanan katkı da büyük oranda geri ödenmesi gereken krediler şeklinde verildi ve vu mali kaynakar iklim değişikliğine uyum yatırımlarından ziyade afetlerin yolaçtığı yaraların sarılmasında kullanıldı. 

Öte yandan, iklim değişikliğinin etkilerini en aza indirebilmeleri ve temiz enerji yatırımlarını yapabilmeleri için Afrika ülkelerinin yıllık 1,3 trilyon dolara ihtiyacı var. 

100 milyar dolarlık taahhüt yerine getiril(e)mezken bunun 10 katının nereden bulunacağı ve bu mali yükü kimin üstleneceği meçhul. 

Afrika ülkelerinin beklentileri bununla sınırlı değil. 

Maruz kaldıkları iklim değişikliğine bağlı afetlerin müsebbibinin geçmişte ve halihazırda en büyük salınım yapan ülkelerde olduğunu dile getiriyorlar ve bu itibarla zararlarının giderilmesi için  "kayıp ve hasar fonu" kurulmasını istiyorlar. 

Ancak gelişmiş ülkeler, her bir afet sonrasında azgelişmiş ülkelerin zararının tazmin edilmesi anlamına geleceği için bu öneriyi kabul etmiyorlar.  
 

5.jpg
COP26 protestoları / Fotoğraf: Reuters/Russell Cheyne

 

Ortak çözüm iradesi yok

Her yıl düzenlenen iklim zirvelerinde yapılan şatafatlı konuşmalar ve bağlayıcılıktan yoksun taahhütler haricince gerekli önlemlerin alınması istikametinde küresel düzeyde henüz ortak bir irade sergilenebilmiş değil. 

Gelişmiş kuzey ülkelerinin tuzu nisbeten kuru. 

Çünkü iklim değişikliğinin gelişmiş ülkelere olası etkileri başta Afrika ülkeleri olmak üzere azgelişmiş ülkelerin maruz kaldıkları/kalacaklarına kıyasla çok düşük. 

Çin ve Hindistan gibi yükselen güçler ile ekonomisini hidrokarbon ticaretiyle çeviren Rusya ve Suudi Arabistan'ın başını çektiği petrol ihracatçıları salınımların azaltılması tekliflerine yanaşmıyor. 

Afrika ülkelerinin de aralarında bulunduğu azgelişmiş ülkelerin elinden ise önlem alabilmek için finansman arayışından başka bişey gelmiyor. 

Yaptıkları haklı serzenişler ve dile getirdikleri talepler büyük ölçüde kulak ardı ediliyor.  
 

6.jpg
Sürdürülebilir kalkınma hedefleri / Görsel: UNDP Türkiye

 

Sürüdürülebilir kalkınmaya fren

Küresel ısınma ve buna bağlı iklim değişikliği Afrika ülkelerinin kalkınma hedeflerine ket vuruyor. 

Bu bağlamda öncelikle iklim değişikliğine bağlı afetlerle mücadele ve uyum için yapılan harcamalar Afrika ülkelerinin GSYİH'leri üzerinde ciddi baskı oluşturuyor. 

2019 yılı itibariyle Afrika ülkeleri, sürdürülebilir kalkınma hedefleri için kullanılabilecekleri GSYİH'lerinin ortalama yüzde 5'ini iklim değişikliğinin etkileriyle mücadeleye harcıyor. 

2050 yılına gelindiğinde kıta ülkelerinin milli gelirlerinin iklim değişikliği nedeniyle yüzde 30 azalabileceği tahmin ediliyor. 

Dahası 1,5 derece ısınma hedefi, küresel çapta kömür rezervlerinin yüzde 90'ının, doğal ve petrol rezervlerinin ise yüzde 60'ının ekonomik olsa dahi işletilmememesini gerektiriyor. 

Bu durum, örneğin büyük hidrokarbon rezervlere sahip olan Mozambik gibi kıta ülkelerinin kalkınma hedeflerine ulaşma arzularının süresiz olarak ertelenmesi demek. 

Netice itibariyle Afrika ülkelerinin kalkınma hedefleri, karbon salınımını azaltmaya yönelik küresel gündemle çelişiyor. 

Çünkü Afrika ülkelerinin ciddi ve aciliyet arzeden enerji açığı problemleri var. 

Bu açığın fosil yakıtlar yerine daha pahalı olan temiz enerji teknolojileriyle kapatılması yoluna gidilirse bu, Afrika ülkeleri için altından kalkamayacakları bir maliyet demek. 

Gelişmiş ülkelerin somut alternatif sunmaksızın Afrika ülkelerinden böyle bir tercihte bulunmalarını beklemesinin hakkaniyete sığmayacağı açık. 

Bu minvalde iklim değişikliğinin etkilerini daha az hissetmesi beklenen gelişmiş ülkeler ve yükselen güçlerin, iklim değişikliğinin kendilerinin de kaçması mümkün olmayan uzun vadeli ve dolaylı etkilerini gözönünde bulundurarak Afrika ülkelerinin yeşil enerji dönüşümlerini ve kalkınma hedeflerini samimi olarak desteklemeleri gerekiyor. 

 

 

Kaynaklar: UKCOP26, UNFCC, UNOCHA, IPCC, BBC, Guardian, Jeune Afrique, NPR, Quartz, The Conversation, The New York Times

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU