Dosya/soruşturma: Batı ittifakı ile Rusya arasında Neo-Soğuk Savaş dönemi mi? (5)

Naman Bakaç, dosya/soruşturmanın son bölümünde; Ümit Yardım, Mehmet Akif Koç, Prof. Dr. Sezai Özçelik ve Prof. Dr. Tarık Oğuzlu ile konuştu

İllüstrasyon: The Levant

Rusya ve Ukrayna arasındaki gerilim, tarihsel kökleri olan bir sorun olsa da, 21'inci yüzyıl bağlamında 2014 yılında Rusya'nın Donbas Bölgesindeki "de facto" varlığı ve Kırım'ı ilhakıyla, Uluslararası arenada mezkûr sorun olarak görünür oldu.

21 Şubat'ta Vladimir Putin'in Donbas bölgesindeki iki "ayrılıkçı" cumhuriyetin bağımsızlığını tanıması ve ardından 24 Şubat'ta gelen askeri operasyon/işgal/savaş ise sıcak çatışmaya dönüşmüş durumda. 

Avrupa ve Rusya topraklarını; jeopolitik, jeoekonomik ve jeostratejik olarak yeniden şekillendirecek Ukrayna-Rusya krizi, başka bir boyutuyla bir tür NATO/ABD/AB/Batı'nın güvenlik düzeni ile Rusya'nın güvenlik düzeni arasındaki gerilimin de bir yansıması olduğu söylenebilir. 

Soğuk Savaş'ın ardından NATO'nun Doğu Avrupa'ya genişlemeyeceği şeklindeki uluslararası taahhütleri karşısında, Rusya özelde ise Putin yönetimi, ülkesinin güvenlik tehdidinin Batı/NATO tarafından ciddiye alınmadığını düşünmektedir. 

NATO/ABD/AB/Batı ise Putin Rusya'sının SSCB'nin hinterlandını tekrar topraklarına katarak bir tür "imparatorluk" ideasını bilkuvveden bilfiile geçirmeye çalıştığı şeklindeki bir güvenlik algısına sahiptir.  

Putin'in 22 Şubat'ta elinde mikrofonla bir Rus çocuğun "Rusya'nın sınırı nerede başlıyor?" sorusuna, yarı şaka yarı ciddi bir şekilde kendisinin verdiği "Rusya'nın sınırı yoktur" cevabı, Batı'nın güvenlik düzeni ile Rusya arasındaki gerilimin uzun yıllara yayılabileceğine işaret etmektedir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Tüm bu bölgesel ve küresel gelişmeleri hazırladığımız iki soruyla bir dosya/soruşturma etrafında bütünlüklü ele almaya çalışmak istedik. 

Bir dizi halinde süren dosya/soruşturmamızın son bölümüne; Türkiye'nin Rusya eski Büyükelçisi ve Gelecek Partisi Dış İlişkiler Başkanı Ümit Yardım, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi'nden Ortadoğu araştırmacısı ve çevirmen Mehmet Akif Koç, Çankırı Karatekin Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Prof. Dr. Sezai Özçelik ve İstanbul Aydın Üniversitesi Uluslararası İlişkiler öğretim üyesi, Dış Politika Enstitüsü Danışmanı Prof. Dr. Tarık Oğuzlu görüşleriyle dosyamıza katkıda bulundular.

Soru 1: Uluslararası güvenlik düzeninin yeniden şekillen(eceği)diği 21'inci yüzyılın bu zaman diliminde Rusya'nın; Suriye, Orta Asya, Kuzey Kafkasya ve Doğu Avrupa'da kurmaya çalıştığı hegemonya karşısında Batı/NATO/ABD/AB'nin bu güvenlik tehdidine karşı geliştirdiği retorik ve sahadaki pratiklerini nasıl buluyorsunuz?

Batı'nın yeterince caydırıcı ve sert hareket etmediği tartışmalarına katılıyor musunuz? Sizce Batı ittifakı ne yapmalı? Neyi yapamadı?

Batı İttifakı'nın güvenlik ve işbirliği ekseninde kendi içinde çatlaklar ve uyumsuzluklar yaşadığına katılıyor musunuz? Nedir bu çatlaklar veya uyumsuzluklar?


Soru 2: Rusya'nın eski SSCB hinterlandını kazanmaya çalışarak bir tür "Rusya'nın sınırı yoktur" jeopolitik ideasını, Batı dünyasının geleceği açısından nasıl yorumluyorsunuz?

Putin sizce ne yapmaya çalışıyor? Rusya'nın; Avrupa ve Rusya coğrafyasında nasıl bir güvenlik düzeni ve politik hedefi var?

Yeni bir Neo-Soğuk savaş içinde olduğumuzu düşünüyor musunuz? Yoksa bunlar yeni bir dönemi değil geçici konjonktürel bir dönemi mi ihtiva ediyor? 


Ümit Yardım: Atlantik-Avrupa işbirliği daha bir güçlenecek
 

Türkiye'nin Moskova eski Büyükelçisi, Gelecek Partisi Dış İlişkiler Başkanı-Ümit YARDIM.jpg
Türkiye'nin Moskova eski Büyükelçisi, Gelecek Partisi Dış İlişkiler Başkanı Ümit Yardım

 

1- Bugün yaşadığımız Ukrayna gelişmelerinin son tahlilde bölgesel/küresel ölçekte önemli etki ve sonuçları beraberinde getireceğini düşünüyorum. Önümüzdeki dönemde nasıl bir siyasi, askeri vb. tablo oluşursa oluşsun ana unsurlarından bazıları şu şekilde olacaktır.

a. Mevcut küresel sistem sürdürülebilir vasfını yitirmiştir. En başta topyekûn bir güvensizlik hâkimdir ve küçük/geçici müdahalelerle revizyonu mümkün değildir. BM Güvenlik Konseyi üyesi olarak sistemin sözde koruyucusu, yol göstericisi olması gereken ülkelerden biri Rusya'nın, Ukrayna'yı işgali bu yeni dönemin eşiğini teşkil etmektedir. 

Bu çerçevede BM sisteminin yeniden yapılandırılması çabalarının da hızlanması muhtemeldir. Bu vesileyle Türkiye'nin bu sürecin dışında kaldığını, yeni bir BMGK yapısı içinde muhtemelen yer alamayacağını da sanıyorum. 
Mevcut sisteme güvensizlik temelinde gelişmeye aday sözkonusu yeni arayışlar;  ikili/bölgesel / küresel ölçekli bütün gelişmelerde kendini gösterecek, onyıllar sürebilecek bu geçiş döneminde yeni kırılma, acı, trajediler de maalesef insanlığın önündeki büyük sınamaları teşkil edebilecektir.


b. Rusya'nın nasıl bir küresel düzen istediği Putin ve derin Rus devlet/ aydın yapısının zihninde SSCB'nin yıkılışından bugüne nettir, bütün yönleriyle de şekillenmiştir.  Bugün Orta Asya'dan Kafkaslara ve Doğu Avrupa'ya gördüklerimiz ise bu düşünce yapısının sahaya yansımasıdır.  

Rus dış politika, güvenlik vb bütün temel metinlerde bilhassa da Putin'in Rus devletinin geleceğine dair ülke içi ve dışına yönelik söylem ve açıklamalarında da bu anlayış kendini göstermektedir. Özetle Rusya küresel sistemin yeni kutuplarından biri olmayı hedeflemekte, adımlarını bu vizyon esasında atmaktadır.

Batı, bugün daha eşgüdümlü ve kararlı bir tutum sergilemekte


c. Batı /NATO/AB/ABD odaklı yapı bilhassa son Ukrayna krizinde çeşitli eleştirilere maruz kalmıştır. Bunların kısmen doğru olabileceğini düşünüyorum. Öte yandan bu görünümün 2014 Kırım veya 2008 Gürcistan işgalinden radikal tarzda farklılık gösterdiği söylenebilir.

Bugün çok daha eşgüdümlü ve kararlı bir tutum sergilenmektedir. Belki demokrasilerin zaafiyeti (!)  ama tek adam ve otoriter rejimlerde kararlar çok daha seri ve hızlı alınabilirken demokrasi kampında sistem yavaş yürümekte ancak alınan karar ve atılan adımlar daha sistematik ve kalıcı olabilmektedir. 

Nitekim bugün Rusya'nın da üyesi olduğu çeşitli kuruluşlarda Putin ve Rusya çarmıha gerilmiştir ve haklarında verilecek hükmü beklemektedir. Birkaç gün içinde göreceğimiz bu hükümler de epeyce acıtıcı olacaktır. Yukarıda işaret ettiğimiz gibi,  bu ağır yükü değil Rusya,  hiçbir ülkenin orta/uzun vadede taşıması mümkün değildir. 


d. NATO'da yeni sürecin etkin aktörlerinden biri olacaktır. Kırım'ın işgalinden bugüne temel NATO belgelerinde Rusya ana tehdit olarak görülmüştür. Bu vurgu önümüzdeki dönemde daha da güçlenecektir. NATO 2022 Madrid Strateji Belgesinde, 2030 Yeni Çağda Birliktelik Belgesinde bunları göreceğiz. Hatta NATO'nun, yeni bir genişleme süreci bile sözkonusu olabilir. Aslında Finlandiya, İsveç gibi üye olmayan ülkelerin de NATO ile ilişkileri zaten bugün bile epeyce ileri düzeylerdedir. 

Bu yeni dönemde NATO içinde çatlaklardan değil güçlenen ilişkilerden, kapatılan görüş ayrılıklarından bahsedileceğini düşünüyoruz. Atlantik-Avrupa işbirliği de güçlenecektir. NATO üyelerinin savunma bütçelerini gözden geçirmeleri başta olmakla daha bugünden attıkları adımlar ve diğer birçok işaret bunu göstermektedir.  

Putin'in Rusya'sı bunu başarmıştır! Dolayısıyla bu aşamadan sonra NATO başta Batı ittifakının neler yapmadığından değil yakın dönemde neler yapacağından bahsediyor olacağız.  

Kararlı, eşgüdüm ve istikrarlı bir şekilde uygulanabildiği, bir stratejik zaafiyet görülmediği takdirde geleceğin Avrupa'sı ve küresel sisteminde Rusya'nın ödemesi gerekecek ağır faturalar bulunmaktadır. Masum Rusya halklarının da bundan etkilenebilecek olması ise işin üzüntü verici boyutudur.


"Önümüzdeki dönemde, Avrupa'da yeni Berlin duvarları yükselecek"

2- Önümüzdeki dönemde Avrupa'da hatta birçok başka bölgede yeni Berlin duvarlarının yükseleceğine, Soğuk Savaş'ın esintilerinin Ukrayna işgali ile gelmekte olduğuna, başta Moskova'nın tutumuna bağlı olarak bu esintilerin fırtınalara dönüşebileceğine ve dünyanın her yerinde bunların hissedileceğine inanıyoruz. 

Günübirlik değil epeyce uzun bir süreçtir bu. Konjonktürel olarak nitelenemez. Dünya sistemi buna göre hazırlanmalıdır. Aksi takdirde bugün Ukrayna'da yaşananlar yarın başka bölgelerde karşımıza çıkacaktır. Bugünlerde savaş bağlamında nükleer güç kullanımı tehditlerinde bile bulunulduğu hatırlandığında ne yazık ki liderlerin tarihi sorumluluklarının henüz idrakinde bulunmadıklarını da görmekteyiz.

Uzun görüşlü, sağduyulu, vizyoner lider ve yönetim eksikliği her boyutta kendini göstermektedir. "Rusya'nın sınırı yoktur" anlayışı aslında bahsettiğimiz Rus düşünce yapısının da belkemiğidir. Ancak burada vurgulanması gereken bunun jeopolitik gerçeklerle uyuşmadığıdır. Bu nedenle de ortaya işgaller, yıkımlar çıkmaktadır. 

Putin Rusya'sının ne istediği yukarıda işaret ettiğimiz gibi açıktır. SSCB'nin dağılması Putin için bir yıkım olmuşsa da artık bu ideolojinin çöktüğünü ve asla canlanmayacağını herkesten çok Putin yönetimi bilmektedir. Son olarak 21 Şubat 2002 Tarihli halka sesleniş konuşmasında da bunun unsurları da görülmektedir. 

Geçtiğimiz kasım ayında vefat eden büyük düşünür Sezai Karakoç çeşitli analizlerinde geleceğin Rusya'sını SSCB daha henüz ayakta iken değerlendirmiş, çökeceğini öngörmüş, çöküş sonrasında da yeni Rusya'nın geleceğini anlatmıştır. (Çıkış Yolu, Tarihin Yol Ağzında vb)

Dolayısıyla Rus yönetim ve aydınlarının gerçekliklere yaslanmayan sınırsız Rusya düşüncelerinin sadece Batı değil başta yakın komşuları olmak üzere genel bir tehdit kaynağı olduğunu düşünüyorum. Ancak bu anlayışın BM sisteminin bağımsız bir üyesini işgale yönelmesi asla kabul edilemez. 
Böyle bir davranış uluslararası hukuka, bütün belgelere, özetle her şeye aykırıdır ve asla kabul edilemez. Öte yandan, bu durum bahsettiğimiz sorunlara ilave olarak Rusya'nın kendi içine de yönelmesi riskini getirebilir.  

Başta Müslüman Türkler olmak üzere nüfusunun önemli bir bölümü Rus olmayan halklardan müteşekkil Rusya'nın,  Rus azınlıkların koruyuculuğuna da soyunarak (daha doğrusu istismar da ederek) komşularına yönelik işgal söylem ve ataklarına yönelmesi bugünkü görünümün özetidir.
Rusya'nın Ukrayna'yı işgali önümüzdeki dönemde, bizzat kendisi dâhil bütün bölgesel/küresel sistemi etkileyecek önemli değişimleri beraberinde getirecektir.        

                            
Mehmet Akif Koç: Rusya'nın 1990'lardaki türbülanstan çıkıp tekrar "süpergüçler sahnesi"ne döndüğü yeni bir dönem
 

Mehmet Akif KOÇ-Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmacısı ve Çevirmen.JPG
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi, Ortadoğu araştırmacısı ve çevirmen ​​​​​​​Mehmet Akif Koç

 

1- Rusya'nın yeniden süper güç pozisyonunu elde etmek için attığı adımlar karşısında Batı cephesinin, üç ayrı kategoriye ayrılarak analiz edilmesi gerektiğini düşünüyorum:

i) ABD (ve İngiltere),

ii) Fransa ve Almanya önderliğindeki AB çekirdeği,

iii) AB ve NATO'ya katılan eski Doğu Bloku ülkeleri


i) Bu ülkeler arasında, ABD (ve İngiltere) sert güç (hard power) unsurlarına daha fazla başvuran temel aktörler olup, NATO'yu da kendi güvenlik öncelikleri istikametinde şekillendirebilmektedir. Bu açıdan ABD (ve İngiltere), Rusya'nın eski "arka bahçesi" olarak gördüğü coğrafyalarda faaliyet gösterip NATO'yu bu doğrultuda genişletme çabalarıyla, mevcut Rusya-Batı kutuplaşmasının da lokomotifi rolünü icra etmektedir.

ii) Almanya ve Fransa'nın başını çektiği AB'nin çekirdek ülkeleri ise, hem Rusya'ya karasal olarak yakın olmaları (geçmişteki savaşların tarihsel hafızası vd saikler) hem de enerji tedariki ve ticari ilişkilerde Rusya'yla geliştirdikleri karşılıklı bağımlılık ilişkisiyle, ABD-İngiltere ikilisine göre daha farklı bir pozisyondadır. 

Rusya toplam 220 milyar euroluk ticaret hacmiyle, AB'nin en büyük beşinci ticari partneridir. Öte yandan Rusya'nın dış ticaretinin yaklaşık %40'ı AB ülkeleriyle yapılmakta olup, Rusya'nın en büyük ticari partneri AB'dir. Keza AB ülkelerinin Rusya'daki yatırımları 300 milyar euronun üzerindedir.  
Dolayısıyla bu karşılıklı bağımlılık, AB'nin büyük ekonomilerini, Rusya'ya karşı güvenlik siyasetinde ABD-İngiltere ikilisinden farklı ve daha kırılgan bir konuma yerleştirmektedir.

iii) SSCB'nin dağılmasının ardından AB ve NATO'ya üye olan eski Doğu Bloku ülkelerinde ise elitler, Rusya ve AB/NATO yanlıları olarak bölünmüş durumdadır. Başta Baltık ülkeleri ve Polonya olmak üzere, bu ülkelerin en önemli dış politika gündemi, hemen yanıbaşlarındaki devasa nükleer ve karasal güçten algıladıkları tehdit potansiyelidir. 

Bu açıdan, Batı dünyasının farklılaşan bu güvenlik algıları, dış politika ve güvenlik önceliklerini şekillendirmekte, Rusya'ya karşı verilecek yanıtın dozu da bu çıkar çatışmalarından etkilenmektedir.


"Öngörülebilir gelecekte mevcut gerilimin yumuşayacağına dair bir emare yok"

2-   Bu soruyu Rusya Devlet Başkanı Putin'in zihin dünyasını şekillendiren jeopolitik çerçeveyi nasıl algıladığına dair şu sözüyle cevaplamaya başlamak, sanıyorum en doğrusu olacaktır. Putin 2005 Nisan ayında Rus Parlamentosu'na seslenişinde şu ifadeyi kullanmıştı: "Sovyetler Birliği'nin çöküşü, [XIX.] yüzyılın büyük jeopolitik felaketlerinden biriydi; bilhassa Rus halkı açısından, bu durum tarifsiz bir drama dönüştü."

Şüphesiz ABD-SSCB rekabetinin tam ortasında Doğu Almanya'da yıllarca görev yapmış ve çöküşü her şeyiyle yaşayıp gözlemlemiş bir Sovyet istihbaratçı açısından, bu cümleler şaşırtıcı olmayacaktır.

Dolayısıyla, Putin'in yaklaşık çeyrek asırdır yönettiği Rusya için vizyonu; Rus halkı açısından tarifsiz bir drama dönüştüğünü düşündüğü 1990'lı yıllardaki olumsuz tabloyu tersine çevirmek ve "yüzyılın en büyük jeopolitik felaketini" yeniden yaşamayacak bir Rus nizamı kurmaktır. 

Bunu da Ofansif Realist bir perspektifle hayata geçirdiğini, 1990'larda yapılanın aksine, ülke güvenliğini kendi sınırları içinde değil de doğrudan sınırlarının ötesinde kurguladığını, bilhassa yakın çevresinde proaktif ve güvenlik temelli bir dış politika izlediğini gözlemliyorum.

Rusya'nın 1990'lardaki türbülanstan çıkıp yeniden "süpergüçler sahnesi"ne dönüş yaptığı bu yeni dönem aslında, 2000'lerin başında 11 Eylül olayları vesilesiyle ABD/NATO ile işbirliği zeminine evrilebilirdi. Hatta bunun için 2002'de NATO-Rusya Konseyi gibi mekanizmalar kurulmuş, güvenlik temelli işbirliği adımları atılmıştı. Ancak sonradan iki taraftaki tarihsel bagajlar ve güvenlik endişeleri devreye girdi ve bu süreç akim kaldı. Sonrasında Rusya "kendi başının çaresine bakmayı" tercih etti ve NATO ile etkili bir işbirliği zemini kuramayacağına kani oldu.

Ardından 2007 Şubat'taki Münih Güvenlik Konferansı'na katılan Putin "ABD'nin birçok alanda haddini aştığını ve tek taraflı eylemlerin trajedilere yol açtığını" ifade edince bir anlamda tetiği çekmiş oldu. 2008 Gürcistan Krizi'nde taraflar arasındaki güvensizlik yeni bir hal aldı; 2010 yılı sonundan itibaren Arap Baharı ülkelerinde (özellikle Suriye ve Libya'daki) karşılıklı restleşmeler, 2014'te Kırım'ın ilhakı ve Doğu Ukrayna'da Moskova hamiliğinde yaratılan de facto bağımsız bölgeler, 2015'ten itibaren Suriye İç Savaşı'na Rusya'nın ağırlığını koyup Esad'ı koltuğunda tutması, 2022 başında Kazakistan'daki olaylara siyasi/askeri müdahalesi vb gelişmelerle bugünlere gelindi. 


"Gelinen süreçte hem ABD'nin hem de Rusya'nın ciddi hataları oldu"

Rusya, 1991'de SSCB dağıldığında Karadeniz'de dört yüz yıl önceki sınırlarına gerilemişti ve Rusların bunu sindirmesi ya da bu duruma daha uzun süre tahammül etmesi beklenemezdi. 2014'te Kırım'ın ilhakı ve sonrasında günümüze kadarki gelişmeler bu kabullenememe halinin en önemli adımlarıdır. 

Bu arkaplanı görmeden, tüm suçu Kremlin'e yıkmayı şahsen doğru bulmuyorum; süreçte hem ABD'nin hem de Rusya'nın ciddi hataları oldu ve nihayetinde Ukrayna gibi jeopolitik açıdan son derece kritik bir ülkenin işgaline giden yolun taşları beraberce döşendi. Kremlin bu noktada, Neo-Realizmin yaşayan en önemli teorisyenlerinden John Mearsheimer'ın deyimiyle; "Uluslararası siyasetin anarşik dünyasında, Bambi olmaktansa Godzilla olmayı" tercih etti.  

Öte yandan, Putin'in Rus kamuoyundaki desteğinin son birkaç ay içinde %56'dan %71 düzeyine kadar çıkması ve –savaş karşıtı gösterilere rağmen- muhalif seslerin cılız kalması da Rus halkının meseleye yaklaşımı açısından fikir vermektedir.

Dolayısıyla, evet, tüm göstergeler yeni bir Soğuk Savaş'ın başladığını; bunun Doğu Avrupa, Kafkasya, Orta Doğu ve Uzak Doğu gibi çatışma dinamiklerinin halen aktif olduğu bölgelerde –hatta Baltık ülkeleri gibi uzun zamandır Kremlin'in hedefindeki yakın coğrafyada- her an sınırlı ölçekte sıcak çatışmaya da dönüşebileceğini gösteriyor. Öngörülebilir gelecekte mevcut bloklaşma siyaseti ve ABD-Rusya geriliminin yumuşayacağına dair bir emare de görünmüyor.


Prof. Dr. Sezai Özçelik: Son olayları, grand teori ile değil braveheart filmiyle açıklıyorum
 

Prof. Dr. Sezai ÖZÇELİK-Çankırı Karatekin Üniv. Uluslararası İlişkiler.jpg
Çankırı Karatekin Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden Prof. Dr. Sezai Özçelik

 

1-  2014 Kırım'ın işgalinden beri Rusya'nın sözde güvenlik endişelerinden kaynaklanan adımlarını Mearsheimer'in neorealist ve saldıran realizm bağlamında açıklamak 2022 Ukrayna'nın işgalinde de yeniden moda oldu. Dünyadaki tüm olayları grand stratejisi, satranç tahtasındaki piyon metaforu, "Zelenskiy Batı'nın kuklası olup Rusya'yı tahrik etti" ya da "Batı'ya güvenen Zelenskiy'i halkını ateşe attı"gibi iddiaları TV ekranlarında uçuşuyor.

Ben bu analizleri "jeopolitik ve jeostratejik fetişzm"i olarak tanımlıyorum. Bu kadar neorealist ve jeopolitik teorilerine odaklanılması asıl noktayı kaçırmamıza yol açabilir. 

Dünyayı her zaman Hobbesyen bakış açısıyla görmek bence sağlıklı analiz yapılmasını engelliyor. İnsan insanın kurdudur demek neoliberal barış çalışmalarını geri plana atmak demek. Rus saldırganlığını açıklayacak o kadar fazla teori var ki. En başta güvenlikleştirme teorisi geliyor. Putin oyun kitabında ulusal politikalarda başarısız olduğunda Sovyetler Birliği çöktükten sonra yarattığı donmuş çatışmaları güvenlikleştirme yoluyla tekrar sıcak çatışma haline getirmesini birkaç kez gördük. 

Çatışma analizi ve çözümü bilim dalında kullanılan şeytanlaştırma, düşman / müttefik ihtiyacı, ötekileştirme ve mağduriyet egoizmi gibi kavramlar da güvenlikleştirmeyi açıklamak için kullanılabilir. Kremlin yönetimi NATO'yu güvenlikleştirerek "düşman Batı" imajını inşa etme süreci eski Sovyet topraklarındaki yayılmacı siyasetin alt yapısını oluşturmuştur.

Bir başka kavram, seçilmiş travmalar ve zaferlerdir. Seçilmiş travmalar, Rus şovenist milliyetçiliğin yaratılmasında mağduriyet üzerinde kurulmasında etkili olmuştur. En iyi örnek, 1389 Kosova Savaşı'nı Sırp lideri Miloseviç'in 600 yıl 1989'da tekrar bilinç düzeyine çıkarmasıyla başlayan Bosna Savaşı'dır. Rus psikozunda kırılma noktası şüphesiz 1991'de SSCB'nin yıkılmasıdır. 

2014 yılında Kırım'ın işgaline Rus toplumu içinde hemen hemen hiç karşı çıkan olmamasının nedenini jeopolitik ve güvenlik ile açıklamak ne derece doğru olabilir. 2022'i de Kırım'daki seçilmiş travmanın devamı denebilir. İç politikanın dış politikayı ya da dış politikanın iç politikayı etkilemediğinde hareket edersek yukarıdaki sorunun cevabı benim söylediklerim olamaz. 

Fakat günümüzde özellikle Rusya ve Türkiye gibi ülkelerde bunun geçerli olmadığını birçok kez gördük. Ya da liderin psikolojisini analiz etmeyen yaklaşımlar. Politik psikoloji, psikoanalitik teoriler ve dış politika analizinde kullanılan lider türleri. Uluslararası ilişkileri salt neorealist yaklaşımla açıklamak yeterliyse sayısız teoriyi okumanın anlamı ne? En basitinden şu analiz bile yapılmalı. Zelenskiy'in komedyenliğine, Putin'in eski KGB ajanı olmasına vurgu yapılması feminist teori bakış açısıyla analiz edilmelidir. 


"Dünyayı her zaman Hobbesyen bakış açısıyla görmek, sağlıklı analizi engelliyor"

Bu bağlamda benim cevaplarım, sorunun cevabını bilmemem değil tam tersi farklı bir bakış açısı sunmaktır. Batı'nın yeterince caydırıcı olması demek zaten üçüncü dünya savaşı demek, tit-for-tat anlayışına göre. Batı İttifakı'nda çatlaklıklar öyle kayboldu ki Abromoviç'in Chelsea'den ayrılmasından tutun da Putin savunucuları olan Rus şef Valeri Gergiyev Münih Flarmoni ve ünlü opera divası Anna Netreboku'nun Bavyera Devlet Operası'ndan kovulmasına kadar vardı. 

Son olayları grand teori ile açıklamak yerine ben Braveheart filmiyle meramımı anlatmaya çalışacağım. Braveheart filminin son durumlardan ne farkı var ki? Zelenskiy'i William Wallace (Mel Gibsons). İngiliz Kralı Uzunbacaklı Edward rolündeki kişi de Putin. İskoç tahtının varisi Bruce (hatırlarsanız Wallace ihanet etmişti) yani Batı, NATO, AB. Falkirk Savaşı'nda İskoç soylular (Batı) Wallace'a ihanet eder.

Wallace yenildikten sonra gerilla taktiğiyle savaşmaya devam eder ve başarılı olur. Savaşmaktan yorulduğu için barış ümidiyle Edinburg'a çağrılır. (Zelenskiy'in barış görüşmelerine çağrılması). Wallace bir kez daha ihanete uğrar ve krala verilir.  (Tarihte büyük güçler anlaşıp kendi çıkarları için zayıf devletleri gözden çıkarmışlardır (1944'te Hitler Almanya'sı ile Stalin Rusya'sı Polonya'yı 1 ayda yutmuşlardır. 1962'de Küba Krizinde ABD ve SSCB anlaştı ve Türkiye'den Jüpiter füzeleri sökülmüştür).

Londra'da mahkemeye çıkar ve krala ihanetten yargılanır. Halkın önünde işkence ederek Kral'dan af dilemesi isteniyor. (Zelenskiy'in Kiev'den ayrılıp sürgüne gitmesi isteniyor). Wallace'ın arkadaşları bile acı çekmemesi için af dilemesini istiyorlar. Son sözü: "Freedom" (ÖZGÜRLÜK) diye haykırmak… Lütfen bu filmi izlemediyseniz izleyin. Bu savaşı böyle görmek bu kadar zor mu ki? Tabii hayat her zaman film gibi olmuyor. 


"Bugünkü savaşın kökleri, Rusya'nın 1992'de ilan edilen yakın çevre politikasıdır"

2- "Rusya'nın sınırı yoktur" eşittir Lebensraum'dur. Putler teriminin dünyada kullanılmasına karşılık Türkiye'de Hitler ile Putin arasındaki benzerliklere vurgu yapılmaması ilginç. Rusya tarafından Yakın Çevre Politikası'nın 1992'de ilan edilmesi aslında, 2022'deki savaşının köklerinin o zaman atıldığını göstermekte. 

Barış çalışmalarının temeli olan Demokratik Barış Teorisi, keşke 1992'de Yeltsin Rusya'sında çalışsaydı. Putinism'e sürüklenen Rusya yerine demokratik Rusya olsaydı bugün bunları konuşmuyor olacaktık. 1992'de Rus ayısının kış uykusuna yattığını görüyoruz. II. Çeçen Savaşı sonrası uyuduğu ininden çıktıktan sonra 2008, 2014 ve 2022'de pençelerini vurduğunu görebiliriz. Bu konjonktürel durum olarak kabul etmek güç. Rus tarihinin derinliklerinde bakıldığında Rus Çarlarından Sovyet liderlerine uzanan süreçte Moskova'nın niyeti anlaşılabilir. 

Batı'nın son tepkileri örneğin Rus öğrencilerinin vizelerinin iptali, üniversitelerin Rusya ile işbirliğinden ayrılmaları (ünlü MIT Rus akademik ortağı ile ilişkilerini kesmesi) Neo-Soğuk Savaş olarak tanımlanabilir. Çünkü biliyorsunuz Sovyetler Birliği'nin sadece askeri ve jeopolitik hamlelerden daha fazla kot pantolon ve walkman çökertmiştir. 2005'te Belarus'taki renkli devrimin sembolünün Denim Jeans olması Rus medyasının Peygamberçiçeği Devrimi olarak tanımlamasına karşın Denim ya da Jeans Devrimi olarak bilinmesi rastlantı değildir. Fakat bunu Neo-Soğuk Savaş yerine "Soğuk Savaş 4.0" olarak tanımlamak yerinde olacaktır. 

Elon Musk'ın Starlink'i Ukrayna için açması ya da 64 km uzunluğunda Rus Yıkım Konvoyu'nun görüntülerinin yayıldığı, Twitter, Telegram, Facebook gibi sosyal medyanın etkili kullanıldığı ve ünlü hacker grubu Anonymous'un Rus devlet sitelerini çökerttiği ve hatta Twitter'da Emre Akkaya adlı kullanıcının drone ordusu ile Rus ordusunu durdurma önerisinin olduğu 2022 yılı ancak belki de "Soğuk Savaş Metaverse" olabilir.

Belki bu yeni dünya düzeni için fırsat olabilir. Eski Dünya ve Yeni Dünya ayrımını hepimiz biliriz. Trumpism'in seçimle yenilgiye uğratılmasından sonra Putinism'in de darbe alması belki Metaverse dünyasını çocuklarımıza açabilir. Her şerden sonra hayrın gelmesi gibi Ukrayna-Rusya savaşının ben 3. Dünya Savaşı'na değil Z-kuşağı dünyasını yaratabilir. 


Prof. Dr. Tarık Oğuzlu: Bu savaşın uzun sürmesi, Rusya'nın aleyhine olur
 

Prof.Dr_. Tarık OĞUZLU-İstanbul Aydın Üniversitesi Rektör Yardımcısı.jpg
İstanbul Aydın Üniversitesi Uluslararası İlişkiler öğretim üyesi Prof. Dr. Tarık Oğuzlu

 

Rusya'nın, Ukrayna'ya düzenlediği askeri hareketten sonra, Rusya'nın Batıyla, Ukrayna'yla ve diğer bölge ülkeleriyle olan ilişkisi artık eskisi gibi olmayacaktır.

Rusya, Ukrayna'nın olası NATO üyeliğine, Avrupa güvenlik mimarisinin yeniden şekillenişine, NATO'nun Doğu Avrupa'daki ülkelere askeri yığınaklar yapmasına karşı. Putin Rusya'sının, 2000li yıllardan itibaren kendini toparlamaya başlaması ile hem bölgesinde hem de küresel ölçekte jeopolitik iddiaları arttı. Bilindiği gibi Putin, 2007 yılında Münih güvenlik konferansında ABD ve NATO'ya çok üst perdeden ciddi itirazlar yöneltmişti.

Rusya, 2008 senesinde Gürcistan'ın olası NATO üyeliğinin önüne geçmek için Ağustos ayında Gürcistan'a askeri bir operasyon düzenlemiş ve Gürcistan'ın iki özerk bölgesini bağımsız devlet olarak tanımıştı. Sonra, 2014 senesinde Kırım'ı işgal etmesi üzerinden güçlü bir mesaj daha yollamıştı batıya karşı.

Rusya açısından önemli olan konu, Ukrayna'nın ve diğer Doğu Avrupa ülkelerinin NATO'ya üye olmaması gerektiğidir.  Rusya kendisini, Doğu Avrupa bölgesinin büyük abisi gibi görüyor. Bu ülke yönetimlerinin Rusya'ya danışmadan hiçbir stratejik eylem içeresinde bulunmamaları gerektiğini düşünüyor. 

Ukrayna'nın 1991 senesinde kazanmış olduğu bağımsızlıktan bu yana 30 sene geçti. Biliyoruz ki 1994 yılında Rusya, İngiltere ve Ukrayna'nın varmış olduğu bir anlaşma neticesinde Ukrayna'nın nükleer silahlardan vazgeçmesi karşılığında, İngiltere ve Rusya, Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini garanti altına aldılar. Yani Rusya bir şekilde bağımsız Ukrayna devletinin garantörlüğünü üstlenmiş oldu. 

Buna mukabil 2004 ve 2014 senesinde Ukrayna'da gerçekleşen Turuncu devrimler, Rusya nezdinden ilk ciddi itirazların ortaya çıkmasını sağladı. Bu iki devrimde de sözkonusu olan, batılı güçlerin destekledikleri aktörlerin, iktidara gelmiş olması, Putin Rusya'sının asla kabul edemeyeceği bir şeydi. Putin açısından bakıldığında Ukrayna'yı yöneten elit, Rusya ile iyi geçinmeli, Rusya'nın çizgisinin dışında hareket etmemeliydi. Putin 2021 yaz aylarında yayınladığı makalede, Ukrayna'nı bağımsız bir devlet olmadığını, Ukraynalıların büyük Rus ailesinin parçası olduğunu çok kalın bir şekilde çizmişti.

Aslında şunu da söylemek gerekir, Ukrayna'nın NATO'ya üye olması asıl mevzu bu değil. Asıl çatışma noktası, soğuk savaş sonrası ortaya çıkan yenidünya düzeninde ABD'nin küresel hâkimiyetini çok açık bir şekilde kurmaya çalışması ve bunu yaparken de Rusya'ya eskiden Sovyetler birliğini dikkate aldığı derecede dikkate almıyor olmasıdır. 


"Rusya kendisini, Avrasya ve Doğu Avrupa'nın büyük abisi olarak konumlandırıyor"

Putin'in şöyle bir emperyal arzusu olduğu söyleniyor. Dünyadaki küresel yönetişimin üzerine oturması gereken temel prensip, Amerikan hegemonyasının kuralları değil, küresel güçlerin bir araya gelmesi, dünyayı farklı nüfuz bölgelerine ayırıp, kendi aralarında paylaştıkları ve diplomasi neticesinde küresel sorunları çözüm bulmaya çalıştıkları bir sistem şeklinde özetlenebilir.

Bu perspektiften bakıldığında, Putin, Rusya ile birlikte Çin'i, Hindistan'ı, ABD'yi, AB'yi kendi başına bölgesel hegemonik güçler olarak tanımlıyor. Rusya'yı da Avrasya'nın büyük abisi olarak konumlandırıyor. 

Rusya'nın çok açıktan askeri güç kullanarak bağımsız bir devletin içişlerine müdahalesi, sadece Rusya'nın hatası olarak değerlendirilmemeli. Rusya'yı kesinlikle yanlış hareket eden taraf olarak gören biri olarak bunu söylüyorum. Çünkü bağımsız bir devleti, kaba güç kullanarak, bütün BM nizamnamelerini çiğneyerek işgal ediyor. Diğer taraftan şu da var, Ruslar özellikle 90lı yıllarla başlayan süreçte NATO'nun genişlemesi noktasında Batının asla Rusya'nın hassasiyetlerini dikkate almadığını da düşünüyorlar.

Ukrayna'nın liberal demokratik bir ülke olması, AB'ye katılması, Rusya'nın iç siyasetine model olacak olmasından dolayı sorguluyorlar. Çünkü Rusya'nın otoriter yapısı, baskıcı ve aşırı merkeziyetçi devlet yönetimi tarzı, Putin rejimi içinden ciddi bir güvenlik endişesi. Askeri hareket, bunları önleyecek bir çıkış olarak görüyor Rusya. 

Bu savaşın uzun sürmesi, Rusya'nın aleyhine bir şey olur. Çünkü savaş ne kadar üzün sürerse Ukrayna'nın iddiaları meşruiyet kazanır dünya kamuoyunda. Batılı ülkeler Ukrayna'ya askeri yardımları daha da artırırlar.


"Türkiye, şu ana kadar iyi bir siyaset izliyor"

Şu ana kadarki manzara Rusya bu hareketiyle, NATO'ya ve AB'ye cansuyu vermiş olduğudur. Mesela, jeopolitik olarak Almanya'nın dünya sahnesine çıkmasın yol açacak. Almanya'nın GSMH'sinin yüzde ikisi, askeri harcamalara ayırması bu açıdan dikkat çekici. Aynı Almanya Kuzey Akım-2 projesini hemen durdu. En önemli faydası, Biden Amerika'sına oldu. ABD, liberal dünya düzenini yeniden tesis edecek bu vesileyle.

Türkiye'nin bu krizdeki durumu son derece hassas. Her iki ülkeyle de iyi ilişkileri olan bir ülke. Dolayısıyla olası bir savaş durumunda, taraf seçme ihtimali, Türkiye istemese de önüne gelecek. Rusya'ya karşı gelsek, Rusların can acıtma kapasitesi fazla bilindiği gibi. Ukrayna'ya gereken desteği vermese, bu sefer Batı ülkeler nezdindeki algısı negatife dönüşecek. Şu ana kadarki manzara Türkiye'nin iyi bir siyaset izlediği yönünde. Arabuluculuk yapmaya çalışıyor. Montrö boğazlar sözleşmesini sonuna kadar uygulamak istiyor.

Rusya'nın saldırganlığının tescillendiği bir ortamda, Türkiye'nin Batı'yı keşfetmesi daha bir hızlanır. Ancak Rusya bu savaşta galip çıkarsa, Türkiye kendini, Rusya gibi ülkelerle daha da yakınlaşmış da bulabilir. Rusya-Çin gibi ülkelerle stratejik ilişkilere daha fazla girebilir. Bunlar olası senaryolar tabi.

Savaşın ilk günlerindeyiz ama Rusya elini çok üst perdeden açtı. Nükleer askeri güçlerini, işin içine katmaya çalışmasını kastediyoruz. Bu şunu gösteriyor, konvansiyonel güçler sözkonusu olduğunda, Rusya'nın düşünüldüğü kadar güçlü olmadığı ve kolay bir zafer elde edemeyeceğidir. 

Büyük güçler arasında; reel politik ve jeopolitik nüfuz politikaların hızlanacağı, son kertede her koyunun kendi bacağında asılacağı bir dünyaya evriliyoruz. Umarım dünya olası bir üçüncü dünya savaşın eşiğinde kendini bulmaz. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU