Sakarya Zaferi sonrası yaşanan siyasi muharebeler: Kurtuluş Savaşı karmaşık, zorlu ve çok alternatifli bir savaştı

Prof. Dr. Mesut Uyar Independent Türkçe için yazdı

Sakarya sonrasında büyük siyasi muharebelerin cereyan ettiği İlk Meclis'in toplantı salonu

Türkiye'de yaygın tarih anlayışı doğrusal ve pozitivisttir. Yani tarihi olay zinciri bir kez başladıktan sonra tıpkı nehrin yatağında akması gibi ancak ileri ve belirli yoldan devam edebilir.

Üstelik gelecek her zaman daha iyi ve müreffeh olacaktır. Bu doğrusal ve pozitivist tarih yaklaşımının en iyi bir örneği Kurtuluş Savaşı tarih yazımı ve toplumda yaygın kanaattir.

Buna göre Mustafa Kemal Atatürk 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkıp mücadeleyi başlattığında 30 Ağustos 1922 zaferi kaçınılmaz bir sondu.

Başka alternatiflerin dışlanmasının yanı sıra süreç içinde gerçekleşen kriz ve yenilgiler küçümsemektedir.

Bu aşırı basitleştirmenin sonucunda Kurtuluş Savaşı sanıldığı gibi yüceltilmemekte tam tersine küçültülmektedir.

Oysa Kurtuluş Savaşı oldukça karmaşık ve tarihi yazım açısından yazılması zor bir dönemdir. Türk zaferi başlangıçtan itibaren belli olmadığı gibi bir zafer halinde bile günümüzdeki hudutlar içinde bağımsızlık kesin değildi. 


Yüzyıl önce bugünlerde gerçekleşen olaylar çerçevesinde Kurtuluş Savaşı'nın ne kadar zorlu geçtiğini ve çok sayıda alternatifin bulunduğunu yani ortada bir nehir yatağı bulunmadığını açıklamak istiyorum.

Askeri zaferi kazanmış olan Mustafa Kemal Paşa pekâlâ siyasi muharebeleri kaybedip kendi başlattığı hareketin liderliğini başkalarına kaptırabilirdi. 
 

Ordu_Büyük_Taarruza_Hazırlanıyor.jpg
Ordu, Büyük Taaruza hazırlanıyor

 

Sakarya'da büyük bir zafer kazanılmıştı. Başkent Ankara düşecek endişesi yaşanırken birdenbire Yunan işgalinden tamamen kurtulma şansı yakalanmıştı.

Mustafa Kemal Paşa, kış gelmeden başlatılacak büyük çaplı bir taarruz ile Yunanları Anadolu'dan atmak istiyordu.

Çünkü Yunan ordusu oldukça kötü durumdaydı. Beklenilecek olursa yenilgi şokunu üzerlerinden atıp toparlanacaklar ve bu arada güçlü bir savunma hattı inşa edeceklerdi.

Ayrıca, halihazırda mevcudu 100 bine çıkmış Türk ordusunu ilkbahara kadar beslemek ve zinde tutmak zor ve oldukça maliyetli olacaktı.

Ancak Mustafa Kemal Paşa'yı asıl harekete geçiren siyaseten beklemenin muhtelif sorun ve risklere yol açacağı endişesindeydi.


Fevzi (Çakmak) ve İsmet (İnönü) paşalar aynı fikirde değildi. Özellikle İsmet Paşa takip harekâtı ve Afyon-Güzelim Dağ çatışmaları (1-8 Ekim 1921) sonrasında Batı Cephesi birliklerinin kapsamlı ve büyük bir taarruz icra edecek kapasite ve kabiliyette olmadığı kanısındaydı.

Öncelikli olarak Sakarya'da uğranılan özellikle subay zayiatının giderilmesi gerekmekteydi.

Taarruzda sayısal üstünlüğün sağlanması için cephe mevcudunun iki misline yani 200 bine çıkarılması bir mecburiyetti. Öyleyse yeni askerler için ilave silah ve teçhizat temin edilmeliydi.

Bir başka ihtiyaç ise Sakarya Muharebesi ve öncesinde açıkça ortaya çıktığı gibi tümenlerin ateş gücü arttırılmasıydı. Yani daha çok top, ağır ve hafif makineli tüfek temin edilmeliydi.

Ağır silah cephanesi başta olmak üzere mühimmat, teçhizat ve diğer malzemelerin bütünlenmesi ve eksiklerin tamamlanması bir başka acil ihtiyaçtı.

Şimdiye kadar bir iki uçakla görevini yapmaya çalışan hava birliğinin uçak ve yedek parçaya, hayvan gücü ile tonlarca malzemeyi taşımaya çalışan ulaştırma birliklerinin de hafif ve ağır kamyonlara gerek duymaktaydı.

Bütün bu personel, silah, araç ve teçhizat ihtiyacı karşılandıktan sonra kapsamlı bir ferdi ve birlik eğitimi ile birlikler taarruz edecek hale getirilmeliydi.

Kısacası, İsmet Paşa'ya göre ordu nicelik ve nitelik açısından güçlendirilmeden taarruza kalkışılmamalıydı. 


Taarruz tartışmaları askerlerle sınırlı kalmadı. Mustafa Kemal Paşa'nın endişe ettiği gibi başta milletvekilleri olmak üzere ilgili ilgisiz herkes taarruzun zamanı ve nasıl icra edileceğini her ortamda gündeme getirmekteydi.

Cephe çatışmaların büyük ölçüde sona ermesi ve durgunluğun hakim olmasıyla firar vakalarında artış başladı. Askerler köy ve ailelerine geri dönmek istiyordu.

Batı Cephesi sorun ve tartışmalarla boğuşurken kış erken ve sert bir şekilde geldi. Doğal olarak taarruz bahara kaldı.


Sakarya için gerçekleştirilen seferberlikle vatandaşın elindeki hayvan, yiyecek ve gereçlerin bir kısmı alındığı gibi erkekli kadınlı köylüler muhtelif taşıma, onarım ve inşaat faaliyetlerinde ücretsiz işçi olarak kullanılmıştı.

Şimdi aynı vatandaşlardan tekrar asker, para, yiyecek ve araç istenince büyük bir hoşnutsuzluk doğdu.

Kazanılan zafer ve İtilaf devletlerinin mütareke-bağımsızlık teklifleri ister istemez halkı gevşetmişti.

İstanbul Hükümeti ve meclisteki muhalefetin faaliyetleri de bu gevşeme ve hoşnutsuzluğu güçlendirmekteydi. 
 

Muharebelerin_Cereyan_Ettiği_Türkiye_Büyük_Millet_Meclisinin_Binası.jpg
Muharebelerin cereyan ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin binası

 

Dolayısıyla millet taarruz ve maliyeti için hazırlanmalıydı. Öncelikle yoğun bir propaganda kampanyası başlatıldı.

Hükümetin kontrolündeki basın halka moral veren ama aynı zamanda yapılması gerekenleri vaaz eden yayınlar yapmaya başladı.

Müdafaa-i Hukuk şubeleri, yerel idareciler ve eşraf seferber edildi. Köy köy ev ev dolaşılarak herkese ulaşmaya gayret edildi. 


Tek başına propaganda fayda sağlamayacağı için yargı ve hukuktan da istifade edildi.

Bir taraftan mahkemeler asker kaçaklarını cezalandırırken diğer taraftan birbiri ardına kabul edilen af kanunları (Aralık 1921-Haziran 1922 arasında dokuz af kanunu çıkarıldı) ile kaçak ve eşkıyalar teslim olmaya teşvik edildi.

Bu uygulanan farklı metotlar büyük ölçüde başarıyla sonuçlandı ve halk bir kez daha seferber edildi. 
 

 

Asıl gelişmeler mecliste yaşandı. Bir anlamda Sakarya boyunca verilen şiddetli askeri muharebenin benzeri siyasi bir muharebe mecliste gerçekleşti ve işin kötüsü çok daha uzun sürdü.

Taarruz tarihi ileri atıldıkça umutlar azalmaya Mustafa Kemal Paşa ve hükümete tepkiler artmaya başladı.

Muhalefet, Mustafa Kemal Paşa'nın gitgide kuvvetlenmesinden ve gelecekte cumhuriyet ilanı da dahil radikal reformlara girişilmesinden korkmaktaydı.

İşin kötüsü başta Kazım Karabekir Paşa olmak üzere bazı üst rütbeli komutanlar da muhalefet ile benzer endişeleri taşımaktaydı.
 

Malta_Sürgünleri.jpg
Malta sürgünleri

 

Malta'dan kurtulup Ankara'ya gelen siyasetçilerin büyük kısmının meclisteki muhalefete katılmasıyla sadece muhalefet kuvvetlenmedi daha da iyi örgütlendiler.

İlk siyasi çatışmalar "Başkomutanlık Kanunu"nun birinci kez uzatılması görüşmelerinde yaşandı. Sakarya öncesinde 5 Ağustos 1921'de üç aylık süre için kabul edilen ve Mustafa Kemal Paşa'ya olağanüstü yetkiler tanıyan kanunun uzatılması 31 Ekim'de yapılan gizli oturumda itirazlara rağmen gene de zorlanılmadan sağlandı.

2 Şubat 1922'deki 2'nci uzatma görüşmelerinde muhalifler çok daha iyi örgütlü bir şekilde hareket etti. Kanun zorlukla geçirildi. 


Ama asıl muharebe 3'üncü uzatmada 4 Mayıs'ta verilecekti. Zaman içinde muhalefetin daha iyi örgütlenmesi ve görüşlerini etkili bir şekilde her fırsatta dile getirmeleri Birinci Grup olarak bilinen Mustafa Kemal Paşa'yı destekleyenlerin sayısını azaltmıştı.

Çoğunluk muhaliflere açık destek vermese de sessiz kalmaktaydı. Başkomutanlık Kanunu 3'üncü kez uzatılması için yapılan gizli görüşmelerde muhaliflerin kanunun en önemli maddesini kaldırma girişimi güçlükle önlenebildi.

Bunun üzerine açık oylamada muhalifler oylamaya katılmayarak kanunun uzatılmasını engelledi. Böylelikle süre sonra erdiği için bir boşluk doğdu. 


Mecliste yaşananlar sadece mecliste kalmadı. Bütün ülkeyi özellikle de orduyu etkiledi. İsmet Paşa'nın ifadesiyle;

Meclisteki bedbinlik havası tabiatıyla her taraftan buraya kadar geliyor ve nispeten orduya sirayet ediyordu.


1'inci Ordu Komutanı Ali İhsan (Sabis) Paşa ve bazı komutanlar meclisteki muhaliflerle beraber hareket edip İsmet Paşa'yı hedef almışlardı. Eğer başarılı olurlarsa müteakip hedefleri Mustafa Kemal Paşa'ydı. 

Durumun iyice denetimden çıktığını fark eden Mustafa Kemal Paşa 6 Mayıs'ta meclisi gizli oturumda bir araya getirdi. İlk sözlerinde askeri açıdan durumun vahimliğini anlattı.

"Ordu bu dakikada kumandansızdır….iki günden beridir kanuna aykırı olarak başkomutanlık" yapmakta olduğunu ifade etti.

Muhalifler sık sık sözünü kesip onu sorgulamaya kalkıştıkları için Mustafa Kemal Paşa meclisteki en sert çıkışını yaparak; "Bırakmadım, bırakmam ve bırakmayacağım" demek zorunda kaldı. 


Muhalefet Mustafa Kemal Paşa'nın beklenmedik sertlikteki tutumu karşısında yumuşamak zorunda kaldı ve başkomutanlık yetkisi uzatıldı.

Ama temmuz ayında hükümet üyelerinin seçilme usulü değiştirilerek Mustafa Kemal Paşa'nın hükümet üstündeki otoritesi kısıtlandı.

Eskiden bakan adaylarını sadece meclis başkanı belirlerken yeni yasa ile isteyen herkesin aday olması usulü getirildi.

Sonuçta Mustafa Kemal Paşa 12 Temmuz'da Rauf (Orbay) Bey'in muhalefetin gayreti ile hükümet reisliğine seçilmesi kabullenmek zorunda kalındı.

Kısacası Mustafa Kemal Paşa meclis muharebelerini kaybetmedi ama zaferle de çıkamadı. Meclis içi ve dışındaki bütün muhalifler askeri bir başarısızlık halinde harekete geçmek üzere Büyük Taarruz'un sonucunu beklemeye başladı. 


Bir zafer sonrasında bile ciddi siyasi krizlerin yaşanması sanıldığının aksine Kurtuluş Savaşı'nın ne kadar zorlu ve karmaşık bir savaş olduğunun iyi bir göstergesidir. İsmet Paşa'nın ifadesiyle;

Sakarya'dan beri bu bir seneye yakın müddet zarfında karşılaşılan güçlüklerin hududu yoktur.


Mustafa Kemal Paşa bu zorlu yıl içinde birkaç kez liderliği kaybetmenin eşiğine geldi.

Savaşının kaçınılmazlığını bilmesine rağmen İstanbul Hükümeti ve İtilaf devletleri ile görüşmek üzere temsilciler göndermek zorunda kaldı.

Yunanlıların taviz vermez tutumu ve İtilaf devletlerinin siyasi ve ekonomik taviz talepleri sayesinde Büyük Taarruz'a giden yol açılabildi.

Aksi takdirde mutlak zafer yerine daha kısıtlı bir başarıya razı gelinecekti.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU