Bugün akıllı telefona, internete ve bir sosyal medya hesabına sahip olan herkes, bir ânı görüntüleyerek ve bilgi vererek paylaşacak durumdadır.
Örneğin doğal bir afet ya da acil bir durum hâlinde sosyal medya üzerinden dolaşıma sokulan bilgi hacmi artmakta; sahte, doğru olmayan ya da doğruluğu teyit edilmemiş içerikler "sosyal medyada doğruluk kontrolü" zorluklarını beraberinde getirmektedir.
Afetler sırasında üretilen fazla teyit edilmemiş fazla bilgi, bilgi eksikliği kadar insani müdahale için felç edicidir.
Dezenformasyon, kullanıcı tarafından üretilen içeriklerin yurttaş gazeteciliği bağlamında sosyal medya platformlarında yer alması, sosyal medya içeriklerinin doğruluğunu ve güvenirliğini tartışmaya açmaktadır.
Türkiye'de sosyal medya dezenformasyonun en fazla Twitter'da yaşandığını söylemek mümkündür. Facebook ve Google sahte haberlere karşı önlem alma (fact-checking/doğruluk kontrolü) yarışına girmiş olsa da yanlış bilginin hızla yayılmasının önüne tam olarak geçememiştir.
Bu durum toplumları ilgilendiren büyük bir olayda ya da bir doğal afet anında kamu yararı bağlamında bir sorun teşkil etmektedir.
12 Ocak 2010'da meydana gelen 7 şiddetindeki depremde Haiti Hükümeti'nin açıkladığı rakamlara göre 230 bin kişi hayatını kaybetti. Arama ve kurtarma çalışmalarına destek olmak isteyen birçok kişi, ülke insanına yardım etmenin yollarını aradı.
Bilgi hacminin yüksek olmasından dolayı doğru bilgilere ulaşmak zordu. Sosyal medyayı kullanan binlerce gönüllü tarafından yardım isteyenlere yönelik güçlü bir destek oluştu.
Örneğin; ilk kriz haritalama deneyimi bu gönüllülerle hayata geçti. Kriz haritası üzerinden yerel bir telekomünikasyon şirketi olan Digicel arasındaki ortaklık ile krizden etkilenenler, ihtiyaçlarını bu platforma iletmeye yönlendirildi.
Bugünün dijital insani yardımının yükselişini işaret eden umut ışığı da bu depremle doğdu. Çünkü, dünyanın her yerinden ve hayatın her kesiminden gönüllüler ve profesyonellerden oluşan dijital hümaniterler (dijital yardımseverler) dijital insani ağı oluşturdu.
Gerçek kişiler, uluslararası insani yardım kuruluşlarıyla iş birliği yaparak, çevrimiçi yetenekli ekipler olarak örgütlendi.
Bu, binlerce dijital gönüllünün arama ve kurtarma çabalarını ve karadaki insani yardım operasyonlarını desteklemek için çevrimiçi olarak ilk kez seferber olmasıydı.
Dijital yardımseverler, sosyal medyayı, metin mesajlarını ve uydu görüntülerini anlamlandırmak için kitle kaynak kullanımından yararlandı.
Çok sayıda sosyal medya mesajı, SMS ve görüntü, doğru veri sağlamak için değerlendirildi ve durumu neredeyse gerçek zamanlı olarak yansıtan benzersiz dijital kriz haritaları oluşturuldu.
Dijital hümaniterler depremde insani yardımda dijitalleşmeyi sağlamışlardı.
2011 yılındaki Libya iç savaşında da doğru bilgiye ilişkin endişeler yaşandığı için çevirimiçi gönüllüler iki aşamalı bir haritalama sistemi geliştirdi.
2012'deki Sandy Kasırgası sırasında 20 milyondan fazla tweet üretildi. Tüm bu tweetleri manuel olarak okumak, en önemlilerini aramak bir kişinin yaklaşık 60 bin saatini alacaktı.
Oysa bu durumda dijital insani yardım ağının ihtiyaç duyduğu şey, yapay zeka ile desteklenen yeni nesil insani teknolojilerdi.
Çünkü, afet müdahalesi için yapay zeka, afetler sırasında ilgili tweet'leri otomatik olarak tanımlayan algoritmaları eğitmek için kitle kaynak kullanımı kullanır.
2014 Ebola salgını ve 2015 Nepal depremi de dahil olmak üzere birçok olayda kitle kaynak kullanımının faydalı olduğu kanıtlandı.
Dijital hümaniterlerin yaşadığı en büyük zorluk, bir felaket anında dolaşımda olan bilgi miktarıdır.
Sosyal medyada filtreleme yapmak için yapay zekâ, makine öğrenme gibi teknolojiler kullanılsa da tam anlamıyla işlevsel hâle gelene kadar kurumlar ve gönüllüler, doğruluğuna güvenebilecekleri içerikleri hızlı bir şekilde bulmanın yollarını aramaya devam edecektir.
İnsanlık şu anda yıllık olarak insanlık tarihinin geri kalanından daha fazla veri üretmektedir. Bu veriler, cep telefonu ve sosyal medya kullanımından alışverişe kadar günlük hayatımızın tamamında oluşturulmaktadır.
Doğru analiz edilirse, bu bilgiler birçok soruyu cevaplamak ve yeni anlayışlar sağlamak için kullanılabilir. Bu devasa bilgi hacmi "Büyük Veri" olarak bilinir.
Büyük Veri, insani yardım sektöründe, dijital insancıllık olarak bilinen büyüyen bir harekette giderek daha fazla kullanılmaktadır.
Teknolojinin yeni kullanımları ve büyük miktardaki dijital veri toplumların insani felaketlere hazırlanma, yanıt verme, bunlarla başa çıkma ve nihayetinde insani felaketleri anlama biçimlerini dönüştürmektedir.
Daha iyi verilerle insani müdahalenin iyileştirilmesi mümkün hale gelmektedir.
Örneğin OCHA, insani verileri daha kolay erişilebilir hale getirmek için dijitalleştiren birkaç program çalıştırmaktadır.
Bu, uluslararası yardım topluluğu için 24 saat afetler, çatışmalar ve krizler sunan bir web sitesi olan ReliefWeb'i (ReliefWeb, dünyanın en büyük insani yardım bilgi platformdur) ve insani müdahaleyi desteklemek için dijital ağları kullanan Dijital İnsani Yardım Ağı'nı içermektedir.
Dünyanın dört bir yanındaki insanların afetzedelere yardım etme yeteneği modern teknolojiler tarafından etkinleştirildiğinden, bu alanda birkaç yeni grup ve kuruluş türü oluşmaya başladı.
Artık birçok kuruluş dijital insani yardımlara yönelmektedir. Yardım ekosistemi bugün bazı hükümetler, BM kurumları ve Harvard Humanitarian Initiative tarafından desteklenmektedir.
Dijital gönüllüler büyük kurumlarla da bağlantı hâlindedir. Ekosistem içindeki herkes iletişim akışının mümkün olduğunca güvenli ve sorunsuz olmasını sağlamalıdır.
İnsani krizler, yeni altyapı inşa etme, kentsel planlamayı yenileme, sermaye ve insan kaynaklarını yeniden düzenlememizi talep etmektedir.
Acil bir ihtiyacın olmadığı zamanlarda bile tedarik rezervleri oluşturmak ve fırsatlara hazırlanmak kritik önem taşımaktadır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish