Artun Miskciyan ve Kadıköy'den Toronto'ya uzanan müzikal serüveni

Oğul Tuna, Independent Türkçe için Artun Miskciyan ile konuştu

Fotoğraf: Mustafa Otyakmaz (Zorlu)

Daha yaş kemâle ermeden "Nerde o eski İstanbul!" dediğimiz bir çağda yaşıyoruz. Daha 10 sene önce tenha sokaklarını arşınladığım, birkaç kafe ve bar ile kendi ahalisine yeten Moda ve Kadıköy, artık bambaşka bir eğlence merkezine dönüştü.

Artun ile tanıştığımız Kadıköy Anadolu Lisesi'nin hâkim olduğu Moda sırtları bile şu anda yıkımın pençesinde…


Sebepleri ciltler dolduracak kadar geniş dönüşümün öncesinde, yeniyetme öğrenciler olarak tanıştık onunla. Artun, Maarif Koleji'ne erken veda etti, başka bir maceraya yelken açtı. Fakat müziğiyle İstanbul'la kurduğu köprüyü berkitmeye devam etti.

En son, pandemi öncesinde, yine Moda'da görüşmüştük. Ortasında bulunduğumuz sağlık krizinde hayatına anlam veren müziğe sığınan Artun Miskciyan, son dönemde birbiri ardına klasik Batı ve Ermeni müziği eserlerini yayınlıyor.

Sonuncu eseri, "Bella Ciao" uyarlaması, 3 Eylül'de müzikseverlerle buluştu. Yine Moda'da olmasa bile, ekranlarımızın karşısında, aramızdaki yedi saatlik farka aldırış etmeden Artun'la müzik serüvenini konuştuk.
 

image_6483441 (1).JPG
Artun Miskciyan


- Piyano başındaki ilk anınız nedir? Müzik eğitiminiz nasıl başladı?

Piyano başındaki ilk anım, dedemin ben 4-5 yaşlarındayken tuşlara dokunmayayım diye piyanoyu kilitlemesiydi. Dedemin, nedense, 6 yaşından önce piyanoya başlanmaması gerektiği gibi bir kuralı vardı.

Kuzenim 6 yaşındayken piyanoya başladığında ben henüz 4 yaşındaydım. Piyano dedemin evinde olduğundan derslerini hep orada alırdı ve bu dersler Cuma günkü aile yemeğimizin öncesine denk gelirdi.

Yemek için dedeme geldiğimiz vakit, kuzenimin derslerinin bitişine denk gelirdi ve derslerinden sonra ben de piyanonun başına geçip tuşlara basmak isterdim.

Dedem ise hemen kapağını kapatıp piyanoyu kilitlerdi. Nihayetinde 6 yaşıma bastığımda ben de derslere başladım ve piyanonun kitlenmesi olayı da böylelikle ortadan kalkmış oldu.


Dedemin kulağı çok iyiydi, erkek kardeşinin aldığı müzik eğitiminden dolayı müzik hakkında  oldukça bilgiliydi. Piyano çalarken bir parçayı birden fazla çalmama izin vermezdi.

Tuhaftır ki Chopin çalmama da izin vermezdi. "Chopin'in notalarını alabilir miyim?" diye sorduğumda "Alamazsın, daha çok gençsin onun için" deyip kardeşinin notalarını vermezdi.

En son babamla bir gün gidip notaların bulunduğu odadan notaları çaldık, ve bir heyecan çaldığımız bütün kitapların içindeki parçaları deşifre etmeye çalıştım.

Sonunda Ankara'daki Chopin yarışmasına hazırlanırken beraber bolca vakit geçirdik, bana bazı parçalarda tavsiyelerde bulundu… Ankara'dan ödül alıp dönünce aramız iyice düzelmişti.
 


Dedemin evindeki piyanodan da kısaca bahsedeyim; aile tarihimizde önemli bir yeri vardır. Aynı zamanda Kadıköy'deki bu piyano, şu anda Toronto'da benimle beraber, başında saatleri geçirdiğim piyanodur…

Dedemin erkek kardeşi Herman Miskciyan çok iyi bir piyanistti ve onun piyanosuydu. Ayrıca hekimdi ve Türkiye'nin ve dünyanın kültürle orkide yetiştiren ilk ismiydi. İdil Biret'le yakın arkadaştı.

Cemal Reşit Rey ve Gürer Aykal'ın şefliğinde İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'yla birçok konçertolar seslendirmişti. Ne yazık ki kendisiyle tanışma fırsatım olamadı, vefat ettiğinde ben henüz doğmamıştım.

Vefatından sonra piyanosu dedemin evine taşınmıştı ve ben Herman'la tanışamamış olsam da onun piyanosuyla müzik serüvenime başlamış oldum. O piyanoyu uzun uğraşlar sonucunda Toronto'ya 7 sene önce getirtebildim. Bu da uzun bir başka maceraydı.

Piyanonun tuşları fildişi olduğundan, belge almak gerekiyor yurtdışına çıkarabilmek için. Zar zor izin aldıktan sonra Kanada'da restorasyondan geçti. Başına her geçtiğimde onu saygıyla anıyorum. 


- Kadıköy ve İstanbul'un hayatınızdaki yeri nedir?

Kadıköy, İstanbul benim doğup büyüdüğüm yer. Yıllarca süren birçok arkadaşlığımı orada kurdum. Ortaokulumu Modafen'de okudum (o dönem Modafen henüz Moda'dan Çekmeköy'e taşınmamıştı).

Lisenin ilk iki senesini Kadıköy Anadolu Lisesi'nde okudum. Büyükannelerim ve büyükbabalarım da Kadıköy'de yaşadıklarından bütün aile hayatım orada geçti. Sokaklarında yürüdüğüm zaman her köşesinde başka bir anımı hatırladığım bir yer Kadıköy.

İstanbul'un benim için en büyük anlamı, ailem ve arkadaşlarımla pekiştirdiğim anılarımın mekânı olması. Bunu söylerken demek istediğim o ki insanlarla yaşadığım, pekiştirdiğim anılar, mekânları benim için özel kılıyor.


- Kanada müzikal serüveninize neler kattı?

Çok şey kattı! Burada bir sürü değerli hocayla ve müzisyenle çalışma fırsatım oldu. Kanada'da dünyanın her tarafından insan var ve herkes geldiğ yerin kültürün bir parçasını yanında getiriyor.

Bu kültürel zenginlik kültürel alışverişe imkân sağlıyor. Böyle bir kültür zenginliğinin olduğu bir ortam müziğe ve müzik dünyasına bakış açımda da etkisi oldu, tabii ki.
 


- Biyografinizde "insanları ayıran sınırları kaldırmayı, kültür ve müzik köprüleriyle dinleyicileri bir araya getirmeyi" hedeflediğinizi söylüyorsunuz. İstanbullu bir Ermeni ailesinde yetişip dünyanın en kozmopolit merkezlerinden birine yerleştiniz. Müzik ile ilişkileriniz, güncel siyasî ve tarihî tartışmaların, kültürel farklılıkların neresinde duruyor?

Müzikle benim arama, müziğin kendisi dışında pek bir şey giremiyor. Müziğin evrenselliği gerçekten çok özel. Farklı kültürler ve müzik türleri de bu evrenselliğe zenginlik katıyor.

Bu zenginlikten ilham alıp farklı müzik türlerinden ve kültürlerden hoşuma giden ve piyanoya uyarlanabilme potansiyeli olan eserlerin piyano için uyarlamalarını yaptığım çok oldu ve bunların bazılarını kayıtlarımda ve konserlerimde sıkça yer veriyorum.

Dinleyicinin çeşitli kültür ve müzik türlerini bir arada piyanoda dinleyebileceği, yeni türler ve müzikler keşfedebileceği bir ortam yaratabilmeyi çok değerli buluyorum...

Kendimi tek tür müziğe ya da kültüre sınırlamamamın kendi bestelerimin üstünde de çok etkisi olduğuna inanıyorum. Sonuçta düşündüğümüz ve yarattığımız şeyler hayattaki edindiğimiz deneyimlerin bir harmanı.

Müzikle ilişkimde de siyasî sınırların belli bir tarafında durmuyorum. Siyasî tartışmalara rağmen herkesi davet eden, farklı kültür ve müzikleri tatmaya davet etmeye; birbirinin kültüründen yararlanmaya, öğrenmeye çağırmaya çalışıyorum.


- Ermeni ve Türk müzik mirasının sizde ve eserlerinizdeki konumu nedir?

Müzikle tanıştığımda daha çok küçüktüm ve hangi müziğin hangi kültüre ait olduğunu bilmiyordum dahi. Hangi müziği sevip sevmediğim de müziğin kendisine bağlıydı, hala da öyle.

Çok sevdiğim ve kendime yakın hissettiğim Ermeni ve Türk eserlerin olmasıyla beraber, bazı klasik müzikten eserler, ya da bazı Rus folk müzikleri ve Yunan Rebetiko müzikleri(sözlerini anlamasam da) beni Ermeni ve Türk müzikleri kadar etkileyebiliyor.

Bu yüzden, kendi çaldığım, uyarlamasını yaptığım, ya da dinlediğim müzikleri seçerken benim için en önemli etken müziğin kendisi. 


- Klasik Ermeni eserlerini soprano Lynn Isnar ile birlikte kaydettiğiniz beş parçalık bir projeniz var. Ermeni kültürel mirasına büyük katkıları olan bu projeye nasıl başladınız? Devam ettirmeyi düşünüyor musunuz?

Soprano Lynn Isnar ile en sevdiğimiz Ermeni eserlerini, en iyi ses ve görüntü kalitesiyle kaydetme projesiyle yola çıktık. Daha önce bu eserler başkaları tarafından kaydedilmişti, ama biz bu eserleri dünyanın farklı yerlerindeki insanlara da ulaşmasını istedik.

Malum, Ermenice İngilizce gibi evrensel bir dil olmadığından sadece Ermenice bilenler sözleri anlayabiliyor. Bu yüzden her eseri en az on altyazı seçeneğiyle dinleyicilerimize sunduk.

Dileyen Türkçe, Italyanca, Fransızca, İspanyolca, İbranice, Korece, Japonca, Farsça, Sırpça, İsveççe, Çince, Almanca, Yunanca, Rusça ve Slovence altyazılarıyla YouTube'da dinleyebilir. İlerki tarihlerde uygunluğumuza göre tekrar yeni eserler kaydetmeye başlayabiliriz. 
 


- Chopin gibi büyük bir isimle başladığınız single yayınlarınız, kendi eseriniz "Empty Streets of Memories" ile devam etti. Eser, bir müziksever olarak bende özlem ve melankoliyle karışık bir his bırakıyor. Sizin için bu parçanın önemi nedir? Yeni parçalarınızı yakında görecek miyiz?

Geçtiğimiz yıl bir çoğumuz için ölüm haberleriyle dolu bir sene oldu. Ben de çok sevdiğim anneannemi ve Kanada'da üzerimde çok emeği geçen piyano hocalarımdan biri olan Prof. Marietta Orlov'u kaybettim.

Onlarla yaşadığım anıları hatırlarken artık burada olamamaları bende derin bir boşluk yarattı. Bu hissi notaya dökmek isteyince ortaya "Empty Streets of Memories" (Anıların Boş Sokakları) çıktı. Bu eseri, sevdikleri dünyadan göçmüş olan ve artık onlarla yarattıkları anıları yad edemeyenlere adadım.

Single'larımı yayınlamaya devam edeceğim. Tıpkı konserlerimde yaptığım gibi dört çeşit müzikle –kendi eserlerim, klasik eserler, yöresel müzikler, film müzikleri - paylaşım yapmaya gayret ediyorum. Bu single'larla herkesin farklı tatlar keşfedebileceklerini umuyorum.
 


- "Bella Ciao"a getirdiğiniz yeni yorum 3 Eylül'de dinleyenlerin karşısına çıktı. Müziğin evrenselliğine dair en güzel örneklerden biri de İtalyan partizanlarının bu şarkısı. 

"Bella Ciao" yıllardır aşına olduğum bir şarkıydı, ama bana piyanoda uyarlama yapma ilhamını veren Netflix dizisi La Casa del Papel'deki ünlü sahneydi. 

"Bella Ciao" bir dezavantaja sahip, o da melodisinin çok kısa olması. Ama bir güzel yanı da melodisinin farklı karakterlere bürünebilme potansiyelinin olması. Orijinal müzikte sözler de olduğundan, melodinin kısalığı ve repetitifliği dikkat çekmiyor.

Piyanoya uyarladığımda söz olmadığından, olası bir monotonluğu önlemek için ne yapacaksam melodinin kendisiyle yapmam gerekiyordu. Uyarlamamı "Bella Ciao" melodisine benzer, kendi doğaçladığım bir melodiyle başladım.

Sonrasında "Bella Ciao" melodisini orijinalindeki enerjiyle dinleyiciye tanıttım. Hemen sonrasında melodiyi bu sefer daha melankolik bir karaktere bürüdüm.

Enerjiyi yavaş yavaş tekrar orijinal müziğin enerjisine getirdikten sonra melodiyi en gösterişli halini uyarlamamın başındaki doğaçladığım melodiyle birleştirip enerjik bir final yaptım.

Bazı uyarlamaların ya da beste yaptığın zaman bestenin gidişatı baştan belli olmuyor. Bu da uyarlama ve beste yapmanın en heyecanlı yanlarından biri.

"Bella Ciao" uyarlamasını başta yapmaya kalkıştığımda "Olur mu olmaz mı" derken şimdi en zevk alarak hazırladığım uyarlamalardan biri haline geldi. 3 Eylül'den itibaren dinleyicilerle bu uyarlamamı bütün müzik platformlarında paylaşabilmek büyük mutluluk. 


- Çalmayı en sevdiğiniz besteciler kimler? 

Chopin, Liszt, ve Rachmaninoff'un eserlerini çalmayı çok severim. Eserlerinde kendilerini ifade ediş stilleri, piyanoyu kullanış şekilleri, yarattıkları melodiler ve fikirler benim hep çok hoşuma gitmiştir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU