Nereden çıktı bu virüs?

Celalettin Can, Independent Türkçe için Prof. Dr. Ahmet Muhtar Çakmak ile konuştu

Prof. Dr. Ahmet Muhtar Çakmak

Celalettin Can: Hocam, COVID-19 salgını başladıktan kısa bir süre sonra bu hastalığa neden olan SARS-CoV-2 koronavirüsün Çin’deki Wuhan Mikrobiyoloji Enstitüsü laboratuvarlarından sızmış veya sızdırılmış olabileceği iddiası ortaya atıldı. Daha sonra 13 Mayıs 2020’de saygın bilim dergisi Science’da 18 bilim insanı bir makale yayınladılar ve bu koronavirüsün kaynağının araştırılması çağrısı yaptılar. Laboratuvar sızıntısı iddiasında bulunanlar bunun üzerine atladılar ve kendi görüşlerini desteklediğini öne sürdüler. Bu konudaki yayınlar sonra da devam etti ve medya bu görüşe ilgi gösterdi. Türkiye'de de buna benzer yazılar çıktı, acaba bu koronavirus laboratuvardan sızmış olabilir mi sorusu ortaya atıldı. Bunlar arasında bilim insanları da var. Ne dersiniz koronavirus laboratuvardan sızmış olabilir mi?

Prof. Dr. Ahmet Muhtar Çakmak: Laboratuvar sızıntısının mümkün olduğu, geçmişte örneğinin görüldüğü ama bunun mesela bir epideminin nedeni olamayacağı belirtiliyor. Bu saygın bilim dergilerinden Nature’da 8 Haziran 2021’de yayınlanan bir makalede ifade ediliyor. Bilindiği gibi epidemi belli bir bölgeyle sınırlı salgınları, pandemi de her yere yayılan salgınları ifade etmek için kullanılıyor ve bilim insanları laboratuvardan sızmış bir koronavirüsün epidemiye, yani belli bir bölgeye yayılmaya bile yol açmadığını belirtiyorlar.  Kaldı ki Dünya Sağlık Örgütü’nce yapılan bir araştırmanın Çin ayağını oluşturan bilim insanları koronavirüsün bir laboratuvar sızıntısı olmasını “son derece ihtimal dışı” buldular. Bunlara ilaveten bir başka saygın bilim dergisi Lancet’de 19 Şubat 2020’de yayınlanan ve 27 bilim insanının imzasını taşıyan makalede COVID-19’un doğal bir kaynağı olmadığı iddiası, yani laboratuvar sızıntısından kaynaklanmış olabileceği iddiası komplo teorisi olarak görüldü ve kuvvetle reddedildi. Dahası SARS-Cov-2’nin laboratuvardan sızmış olabileceğine dair hiçbir delil yok.

Celalettin Can: Öyleyse neden buna rağmen ısrarla savunmaya çalışanlar var?

Prof. Dr. Ahmet Muhtar Çakmak: Buna alternatif açıklamayı tanıtmaya çalıştıktan sonra döneceğim Önce bir hususu belirtmek istiyorum. Bazen kime inanacağımızı şaşırıyoruz. Tabii ki bilim insanlarına inanacağız. Ne var ki bazen onlarla farklı şeyler söylüyoruz. İşte o zaman işimiz iyice zorlaşıyor. COVID-19 konusunda inanmamız gereken merci Dünya Sağlık Örgütü’dür. Neden? Çünkü onlar bir konuyu araştırırken o konuda dünyanın önde gelen bilim insanlarının yer aldığı heyetler oluşturuyorlar ve bu heyetlerin hazırladığı raporları esas alıyorlar. Şimdi devam edebiliriz.

Gerek Dünya Sağlık Örgütü ve gerekse birçok önde gelen bilim insanı yaptıkları çalışmalarda SARS-CoV-2’nin zoonotik, yani hayvanlardan insana geçen bir virüs olduğu sonucuna vardılar. Bu örnekteki hayvan çok büyük ihtimalle yarasalar. Bununla birlikte koronavirüsün kaynağı ve yayılma yolları tam bir kesinlikle henüz saptanabilmiş değil ve bunun için oldukça uzun bir süre, belki yıllar geçmesi gerektiğini söylüyor bilim insanları. Tabii laboratuvar sızıntısı yanlıları bu tür durumların üstüne atlayıp kendilerine pay çıkarmaya çalışıyorlar, Çinli yetkililerin Wuhan Enstitüsü’nün kayıtlarını açmayı reddetmesi de bunların ekmeğine yağ sürüyor.

Koronavirüslerin bilinen taşıyıcıları yarasalar ve bilimciler SARS-CoV-2’nin genomunun, yani gen haritasının hayvanlarda ve en çok da yarasada görülen bir virüs olan RATG13’ün    genomuna benzediğini saptadılar, yüzde 96. Bu durum, RATG13’ün yakın bir akrabasının insanlara geçtiğini düşündürüyor ve bu akraba henüz bilinmiyor. Kısacası tüm kullanılabilir veriler SARS-CoV-2’nin bir hayvandan, büyük bir ihtimalle de yarasalardan geldiğini gösteriyor.

Şimdi, enfeksiyon hastalıkları her yıl bir milyar insanın hastalanmasına ve bir milyondan fazlasının ölümüne neden oluyor ve bu daha ziyade orta ve düşük gelirli ülkelerdeki insanları vuruyor. Yeni olan 1980'den bu yana bu hastalıklarla ilgili salgınların devamlı artmakta oluşu.

Celalettin Can: Nedenini biraz açsanız…

Prof. Dr. Ahmet Muhtar Çakmak: Dananın kuyruğunun koptuğu yer burası. Dünya Sağlık Örgütü ile Biyoçeşitlilik ve Sağlık Müşterek Çalışma Programı’nın ortak çalışmasına göre enfeksiyon hastalıklarına şunlar neden oluyor: toprak kullanımındaki değişiklikler, petrol çıkarma, madencilik, ormansızlaşma, ki tanınmış matematiksel epidemiyolog Rob Wallace’a göre başlıca neden budur, yani ormansızlaşmadır. Çünkü virüsler ormanların son derece karmaşık dengesi içinde var olmaya devam edebiliyorlar. Endüstriyel tarımın sürdüğü, küçük çiftçiler ama esas olarak tarım endüstrisi ormansızlaşmaya neden olduğu için bu virüsler vahşi yaşamın hayvanları ile birlikte dışarı çıkıyorlar. Dolayısıyla endüstriyel tarım ile gıda üretimi, baraj inşası, kentleşme, pestisit ve diğer tarım ilaçlarının kullanımı, iklim değişikliği, göç, uluslararası seyahat ve ticaret… hepsi ormansızlaşmanın doğrudan veya dolaylı nedenleri. Bunların tamamını tek tek ele almak çok uzun sürer ama daha kestirmeden sonuca gidebileceğimiz bir yaklaşım var. O da bütün bunların arkasında beliren büyük siluete odaklanmak. O siluete dikkatlice baktığımızda nüfus artışını ve tüketim toplumunu görüyoruz.

Celalettin Can: Nüfus artışından başlayalım.

Prof. Dr. Ahmet Muhtar Çakmak: Nüfus artışı bilimsel çalışmalarda kaydediliyor, sonuçlarına bakılıyor ama bunun üzerine gidebilir miyiz sorusu sorulmuyor. Üstelik nüfus artışı ivme kazandı çünkü devasa bir nüfusa sahip olan Çin iki çocuğa izin verdi. Bence kuvvetli ama özenle ve dikkatle seçilmiş özendiricilere/caydırıcılara dayalı nüfus politikalarının yeniden devreye sokulması gerekiyor. Böyle diyorum ama kendi kendime konuştuğumun da farkındayım. Çünkü kimse oralı değil. Öyleyse muhtemelen ben yanılıyorumdur ama aklım bu kadarına eriyor. Şunu da eklemek isterim. Ben nüfus politikaları ile büyük sonuçlar alınabileceğini sanmıyorum ama olduğu kadarını yapmak da anlamlı neticeler verebilir.

Celalettin Can: Gelelim tüketim toplumuna

Prof. Dr. Ahmet Muhtar Çakmak: Bu konuya tek bir tüketiciyi ele alarak yaklaşmaktan bence bir sonuç çıkmaz. Mesela tüketici psikolojisi, yabancılaşma gibi çalışmalar önemlidir tabii ama bunların tüketimi azaltmak bakımından bir işe yarayabileceğini sanmıyorum. Bence şuradan hareket etmek gerekir: İnsanların bir bölümünün cebine para koyarsanız ve yakınındaki mağazaları da mallarla doldurursanız onlar da giderler ve bu malları alırlar. Bunun doğrudan sonucu şudur: Kapitalizm altında tüketim toplumu değiştirilemez, tüketim toplumu kapitalizmin olmazsa olmazıdır.

Aslında kolayı var gibi görünüyor ama kolay gibi görünen şey aslında imkânsız: Ormanlarda gezinti yapmak isteyenlere izin belgesi verirsiniz ve bunun dışında amaçlarla ormanlara girmek yasaklanır. Kolay ama kapitalizm, kısacası devletler ve şirketler buna yanaşmaz. Bir örnek vereyim. Çok sayıda üründe kullanılan palmiye yağı ormanlardan elde ediliyor. Bu endüstri Malezya ve Endonezya devletleri tarafından da destekleniyor ve şirketler bunu çıkarmak için ormanlara dalıyor. Kim önleyebilir ki bunu?

Celalettin Can: Bu durumda laboratuvar sızıntısı iddialarını sürdürmeye çalışanlar ya da onları finanse edenler koronavirüs kaynağının ne olduğu gerçeğinin öğrenilmesini engellemeye çalışıyorlar mı, diyorsunuz.

Prof. Dr. Ahmet Muhtar Çakmak: Evet, onu diyorum. Laboratuvar sızıntısı iddialarını sürdürmeye çalışanların derdi bu. O büyük silüeti fark etmemizi engellemek için kafamızı karıştırmak.  Finans dediniz, Kim bilir bunları kimler finanse ediyordur?

Celalettin Can: Bu durumda orman kıyımı süreceğine göre insanlığı büyük doğa felaketleri bekliyor.

 Prof. Dr. Ahmet Muhtar Çakmak: Evet… Önümüzdeki yaz ve ondan sonraki yaz son zamanlarda yaşadıklarımızdan beter felaketler yaşayacağız. Enfeksiyon hastalıkları salgınları da artmaya devam edecek. Bu ortamın bir noktasında devletler ve şirketler hizaya gelerek gerekli radikal önlemleri almaya başlarlar mı? Orasını bilemem.

Celalettin Can: Son olarak…

Prof. Dr. Ahmet Muhtar Çakmak: ABD başkanı Biden 26 Mayıs’ta istihbarat görevlilerine bu virüsün nereden çıktığını tespit edin dedi ve 90 gün süre verdi. Bu süre 24 Ağustos’ta doluyor.  Şimdi ABD’li bilimcilerin durumu bence aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık örneğine benziyor. Laboratuvar sızıntısı deseler bilim camiası kahkaha ile güler. Zoonotik yani hayvanlardan insanlara geçti deseler işin ucunun nereye varacağını yukarıda kısa da olsa gördük. Bekleyip görelim. İlginç bir durum.

Celalettin Can: Teşekkürler hocam!

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU