Eskiden Iyd-ı Millî (millî bayram) denilen ve yaygın biçimde resmî olarak kutlanan özel günler, milletleşme döneminin ürünleridir.
20'nci yüzyılın başlarına kadar Osmanlı Devleti'nde cemaatler, kendi dinî bayramlarını kutlarlardı. Müslümanlar da biri Ramazan, biri Kurban Bayramı olarak iki dinî bayramın kutlanmasına bugün de yaygın olarak devam edilmektedir.
Devlet bu bayramlarla ilgilenmez. Dinî bayram geleneklerinin yaşatılması tamamen yurttaşlara bırakılmıştır. İlginçtir ki, insanlar arasında dini bayramlarda millî bayramlara göre daha büyük bir hareketlilik yaşanmaktadır.
Sırası ile millî bayramlarımız
Türkiye'nin ilk millî bayramı, 10-23 Temmuz 1908'de Meşrutiyet'in ikinci kez ilan edildiği günün yıl dönümünde, Hürriyet Bayramı adıyla 1909'da kutlanmıştır.
İkinci Abdülhamit'in Anayasayı rafa kaldırdığı 1878'den sonra 30 yıl devam ettirdiği bir diktatörlük rejiminden sonra aydınlar o kadar bunalmışlardı ki, Hürriyet'in ilanıyla günlerce, haftalarca, hatta aylarca bayram yaptılar.
Bu hareket, hürriyetçilerin adeta zincirlerinden boşanması idi ve Türkiye'de geleceğin demokrasisi için büyük ümitler doğurmuştu.
Müslüman olmayanlar da içinde olmak üzere basın sansürden kurtulmuş, partiler yasallaşmış, yeni partiler, dernekler kurulmuştu. Cemaatler artık Osmanlı yurttaşı olarak kardeş kardeş yaşayacaklardı…
1914'te Birinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesi ve Osmanlıların bu savaşa katılması, Türkçülüğün resmi bir nitelik kazanarak devletin ideolojisi haline gelmesi ve İttihat Terakki'nin Abdülhamit dönemini aratan diktatörlüğü, bu bayram havasının uzun sürmesini engelledi.
Gene de, Kurtuluş Savaşı'na gelindiğinde devletin tek resmî bayramı bu Hürriyet Bayramı'ydı. Ancak Damat Ferit Hükümeti, işgal güçlerini hedef alır korkusuyla gençlerin bu bayramı kutlamasını yasakladı.
İkinci Millî bayramımız, 23 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisi'nin açıldığı günün birinci yıldönümünde 1921'de Meclisin kararıyla kabul edildi.
İlk bayram, bir diktatörlükten kurtulmayı temsil ediyor iken bu ikincisi emperyalist saldırıdan vatanı kurtarmak için girişilen önemli bir girişimi temsil diyordu.
Meclis, bunun önemini kavramış bulunuyordu. O da Hürriyet Bayramı gibi olayın ilk yıldönümünde kabul edilmiştir.
Üçüncü millî bayramımız, 1 Kasım 1922 günü Padişahlığın TBMM tarafından resmen kaldırıldığı gün "Hâkimiyeti Milliye" bayramı olarak ilan edilmişti.
Gerçi Padişahlığın rejim üzerinde bir etkisi kalmamıştı ama bu kararla millet egemenliği düşüncesi pekiştirilmiş oluyordu.
Bundan sonra artık kişisel diktatörlüklere yer verilmeyecek, millet kendi kaderini kendisi çizecekti. Bu bayram aşağıda anlatacağım nedenle hiç kutlanamadı.
Dördüncü millî bayramımız 30 Ağustos bayramıdır ki, Yunan Ordusu'na karşı Batı Cephesinde kesin vuruşun gerçekleştirdiği gündür.
Kurtuluş Savaşı'nın zaferini temsil etmektedir. Bu bayram 1935'te kabul edilmiştir.
Beşinci millî bayramımız, Cumhuriyet'in ilan edildiği 29 Ekim 1923 gününü esas alan Cumhuriyet Bayramıdır. Bu bayram 1925'te kabul edilmiştir.
Diğer devletlerden örnek alınarak ayrıca Türkiye'nin "Millî Günü" sayılmıştır.
Altıncı millî bayramımız Atatürk'ün Samsun'a çıktığı 19 Mayıs 1919 günü için "Gençlik ve Spor Bayramı" adıyla 20 Haziran 1938'de yasalaşmıştır. Atatürk bu günün kutlandığını görememiştir.
Yedinci Millî bayramımız 27 Mayıs 1960 Askerî Darbesinden bir yıl sonra 1962'de "Hürriyet ve Anayasa Bayramı" olarak kabul edilmiştir.
Bayram olmaktan çıkarılanlar
Saydığımız yedi bayramın içinden üçü, daha sonra gelişen siyasi nedenler yüzünden bayram olmaktan çıkarılmışlardır.
Çok önemli olduğu halde 1908 Hürriyet Bayramı, hürriyetsizlik içinde anlamını yitirmiş bulunuyordu. Gene de kâğıt üstünde 1935'e kadar bayram günü sayılmıştır.
1 Kasım 1922 Hâkimiyeti Millîye bayramının kutlanamayışının nedeni ise birinci yılının dolmasına iki gün kala Cumhuriyet'in ilan edilmiş olmasıdır. Onun yerini artık Cumhuriyet Bayramı alacaktır.
27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı ise 1965'te eski Demokrat Partililerin Adalet Partisi olarak iktidara gelmelerinden sonra devlet tarafından kerhen kutlanıyordu. 1971 karşı askerî darbesi, bu zoraki bayramı kaldırmıştır.
Böylece halen kutlanmakta olan dört millî bayramımız kalmıştır. Bunların sayısı çok sayılabilir. Eğer içlerinden biri kalacak olsaydı, bunun 23 Nisan 1920 TBMM'nin açılış günü olması gerekir düşüncesindeyim.
İnönüler, Sakarya Savaşı, Büyük Taarruzun başladığı ve Yunan Ordusu'na kesin darbenin vurulduğu, İzmir'in kurtuluşu, Lozan Barış Anlaşması gibi Kurtuluş Savaşı'yla ilgili önemli günlerin anlamı, TBMM'nin açılışında toplanmıştır.
Halen kutlanan dört bayramın dördü de Atatürk'ün kişiliği ile ilgilidir ve onun Meclis Başkanı ve Cumhurbaşkanı olduğu dönemleri içermektedir.
Dördü de onun partisi ve devlet tarafından yüceltildiği dönemde kabul edilmiştir.
Bayramların ad değiştirmesi: Hepsi Atatürk döneminin damgasını taşımakla birlikte, belki de bu yükü hafifletmek için bayramlara başka ibareler eklenmiştir.
23 Nisan, "Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı", 19 Mayıs başlangıçta "Atatürk'ü Anma" günü iken, "Gençlik Spor ve Atatürk'ü Anma Bayramı" haline getirilmiştir.
Millî bayramların anlamı
Millî bayramların millet hayatında oynadığı rol, bütün milletler için aynıdır. Yurttaşları resmî bir görüşün potasında eritmek, diğer akımların halk üzerindeki etkisini azaltmak, rejimi ayakta tutmak bu amaçların başında gelir.
Millî bayramlar için devletin seferber ettiği kuvvetler okullu çocuklar ve gençler, askerler ve memurlardır. Bu bayram günlerinde halkta bir coşku yaşandığı söylenemez. Onların ilgisini çeken gösterişli geçit törenleri, havai fişek gösterileri gibi şenliklerdir.
Millî bayram günlerinde halktaki bu coşku azlığının nedeni, bayramların iktidarlar tarafından kendi hâkimiyetlerini pekiştirme aracı olarak kullanması, halkın temel taleplerinin bu törenlerde dile getirilemeyişidir.
Hamaset edebiyatının neden kullanıldığını şu dizeler özetle fakat mükemmelen ifade eder:
Kalkın ey ehli vatan dediler, kalktık, bir de baktık yerimize başkaları oturmuş!
Herkesin bayramı farklı
Demirel hükümetlerinin 27 Mayıs bayramını kerhen kutlaması örneğinde görüldüğü gibi, her ideolojinin bayramlara yüklediği anlamlar farklıdır.
Kenan Evren yönetiminin 23 Nisan bayramını kaldırması, bu durum yadırganınca onu yeniden bayramlar arasına alması herhalde "Ulusal egemenlik" kavramından hoşlanmıyor oluşudur.
Son yıllarda ulusal bayramların kutlanması konusunda Kemalist muhalefet ile hükümet arasında bir çekişme görünmesinin nedeni de AKP iktidarının bu bayramları önemsizleştirme çabalarından kaynaklanıyor.
O millî kavramlar yerine dinî kavramlara önem veriyor. Kutlamak zorunda kaldığı millî bayramlarda kendi icraatlarının ve amaçlarının propagandasını yapıyor.
Dolayısıyla millî bayramların sınıfsal bir yönü olduğunu, sınıfların hedeflerine göre eğilip büküldüğünü kabul etmek gerekir.
Tarih nasıl dönemlere ayrılır?
Tarihin dönemlere ayrılması konusunda iki tutum vardır. Resmi tarihçiler, yakın tarihi Cumhuriyet'ten önce, Cumhuriyet dönemi olarak ikiye ayırırlar. Halkın tarihi bölümlemesi ise böyle değildir.
Onlar için tarih Padişahlık, Seferberlik, Halk Parti, Menderes devri olarak bölümlere ayrılır. Resmi tarihçiler için Cumhuriyet'in ilanı ve sonraki gelişmeler çok önemlidir.
Ortalama bir aydın, Cumhuriyet döneminde kendini iktidarda sayar. Halk için ise "Padişahlık devri", epey eski zamanları, eski yaşama biçimlerini ve usulleri anlatmak için kullanılır.
Seferberlik devri ise 1912 Balkan Savaşlarıyla başlayan ve 1922'de sona eren on yıllık bir savaş dönemi için kullanılır.
Seferberlik, getirdiği asker yükümlülüğü, çekilen kıtlıkları, asayişsizliği, bununla birlikte düşmanın yurttan kovulması anlamlarıyla yüklüdür.
Halk Parti devri, savaş sonrasından 1950'ye kadarki tek parti dönemini temsil eder. Bu devir, yoksulluğun, eşraf ve zadegânların sözünün geçtiği bir dönem olarak hatırlanır.
Menderes devri ise geçimin kolaylaştığı, ayakların çarıktan kurtulduğu bir devirdir.
Beyceli köyünde 100 yıllık değişimi bölümlere ayırırken bunları şöyle ifade etmiştim.
Aydınlatma araçları açısından: Köğrek devri (1940 başlarına kadar), Çıra devri (1940-1950), gaz lambası devri (1950-1965), lüks devri (1965-1977), elektrik devri (1978 sonrası)
Ayağa giyilen nesne açısından: Yalınayak gezilen ve çarık giyilen dönem (1950'lere kadar), kara lastik dönemi (1950-1970), kundura dönemi (1970 sonrası) (Çocuk ve Vatan, 2008)
Tarihi bu biçimde bölümleme, onun insanlara ne biçimlerde dokunulduğuyla ilgilidir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish