Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi toplantısında Başkan Mansur Yavaş, geçmiş dönemde Melih Gökçek'in 80 adet yolsuzluk dosyasını açmaya kalkışınca, Meclis'in AKP'li ve MHP'li üyeleri toplantıyı terk etti.
Böylelikle, çoğunluk sağlanamadığı için Meclis toplantısı da yapılamadı.
Elbette halkın vergilerinin yolsuzlukla cebe indirilmesi gibi önem düzeyi yüksek bir toplantıdan halkı temsil etmesi beklenen meclis üyeleri niye kaçar, bunun ayrıca sorgulanması lazım ama biz şimdi başka bir noktaya yoğunlaşalım.
Türkiye'de çok "ayıplı" bir tartışma ikide bir gözümüzün önünde cereyan edip duruyor.
"Rövanşist olmama", "geçmiş dönemin kurcalanmaması" gibi enteresan koşullarla "iktidarın devri" gibi tartışmalar açılıyor.
Yani deniyor ki;
Bu ülkenin kamuya ait bütün varlıkları yok pahasına dağıtıldı, elde avuçta ne varsa satıldı, buna rağmen ülkenin dış borçları neredeyse milli gelirine yaklaştı, bir avuç iktidar yanlısı devasa bir servet biriktirdi, tüm ekonomik yük de fukaranın sırtına yıkıldı ama bu konuyu kapatalım...
Bu konu kapanmaz, kapatılamaz...
Ekonomik yıkımın insani faturası
Bugün yüz yüze olduğumuz ekonomik yıkım nedeniyle insanlarımız ölüyor.
Açık olalım, artık yalanlar çuvallara sığmaz oldu ve salgın hastalıkta dünya lideri olduğumuz ortaya çıktı.
Türkiye en az üç hafta eve kapanmak zorunda ama bunu yapabilecek bir iktisadi durumumuz yok.
Halktan toplanan deprem vergileri, işsizlik sigortası fonu, her türden "özel" tüketim parası faiz olarak uluslararası tefecilik kuruluşlarına gitti. Döviz rezervleri eritildi.
Bu nedenle, ciddi bir eve kapanmanın maliyetini karşılayamıyoruz. Her türlü iktisadi yük sırtına yıkılan vatandaşlarımız yüzlü rakamlarla ölüyor.
Bunun hesaplaşmasından kaçılamaz.
Sadece Melih Gökçek'in bu halka faturası milyarlarca dolardır. "Dinozor fantezisi" 1 milyar dolara yakın bir zarar vermiştir.
Bunun hesabını sormayan bir ülke, kendi ayıplı tarihiyle yüzleşemeyen bir toplum geleceğini nasıl kurabilir ki?
Skandalların normalleştirilmesi
Farkında mısınız, mevcut iktidar, 18 yıldır olmazları oldurma konusunda inanılmaz bir mesafe kat etti. Normal bir toplumda her biri iktidar devirecek skandallar dizisi bizim "yeni normal"imiz haline geldi.
Son bir haftaya bakın, yeter.
Koskoca Sağlık Bakanlığı'nın söylediği hiçbir şeye inanmaz hale geldik...
Tüm dünyayı, Instagram üzerinden istifa mekanizmasıyla tanıştırarak sahneden çekilen müstafi Hazine ve Maliye Bakanı'nın akademik "kariyer"inin de hayli sorunlu olduğunu geçtiğimiz hafta ortaya çıkan belgelerle öğrenmiş bulunduk...
"Çin'e gidiyor" diye merasimler düzenlenerek uğurlanan "ihracat treni" Halkalı'dan çıktı!..
Belediye meclisi üyeleri, yolsuzluklar tartışılmasın diye toplantıdan çekildi...
Batman'da devlet görevlilerinin de adının karıştığı tecavüz skandalı hakkında haber yasağı getirildi!..
Bunlar seçme birkaç skandal. Malumunuz, her hafta bunlardan bir sürüsünü topluca tecrübe ediyoruz.
Bir toplum bu kadar skandalı normalleştiren bir "yeni normal" yaşamaya başlamışsa, o toplum özsaygısını yitirir ve çöker.
Kurtuluş programı
Dolayısıyla Türkiye, eğer becerebilirse, bir "AKP sonrası toplumsal ve tabii iktisadi kurtuluş programı" geliştirmek zorunda.
Zira hem skandalları normalleştirerek bir toplumsal çürümenin içine sürüklendik, hem de yıllarca cehaletin egemen olduğu maliye ve ekonomi yönetimi, nihayetinde büyük bir iflasla yüzleşmek zorunda kaldı.
Toplumsal ve tabii iktisadi kurtuluş programı tartışmasına toplumun tüm kesimleri, öncelikli olarak da üretici kesimler bir seferberlik dahilinde katılmalıdır.
Yaşadığımız sorunlar, toplum namına bir "elit"in altından kalkabileceği sorunlar değil çünkü.
Belki de zaman zaman fikir olarak ortaya atılan bir "kurucu meclis"le, yeni bir anayasa ve yaşadığımız skandallara dair büyük bir hesaplaşmayla birleşmiş bir süreç gerekiyor bize...
Bir daha hiçbir kimsenin koskoca toplumun kaderiyle oynayamayacağı ibretlik bir süreç...
Hiç kuşkusuz, böyle bir sürecin ve kurtuluşun en ibretlik parçası, yakın tarihimizde elde edilen tüm şaibeli servetlerin kamulaştırılması ve başta Katarlılar olmak üzere, pek çok kesim tarafından yağmalanan kamu varlıklarının tazminatsız olarak yeniden kamulaştırılmasıdır.
Türkiye, bir ülke olarak varlığını koruyacaksa, bu hesaplaşmaya mahkumdur.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish