Yerli ve milli Katar…

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: BirGün

Bir insanın kendi ülkesi için böyle şeyler söylemesi biraz ayıp gelebilir ama Türkiye hakikaten utanç verici bir yer haline geldi.

Neden öyle olduğunu, biraz tarihsel bir girizgahla anlatmak istiyorum…

Bu topraklar, biraz batısındaki Atina ile aşağısındaki Mezopotamya ve Nil deltasıyla beraber, bildiğimiz anlamda 'medeniyet'in doğduğu yerlerdir.

'Medeniyet' dediğimizde, İbn Haldun'dan aldığımız bir tabiri kullanarak, insanın 'bedeviyet'ten, yani 'barbarlık'tan koptuğu bir çağı anlatıyoruz.

'Medeniyet'te insanlık 'ümran'a ulaşmış, 'haderiyet' de denen yerleşik yaşama geçmiş, yazıyı bulmuş, kaideler geliştirerek kitleler halinde toplumsal bir yaşam inşa etmiştir.

Bu 'geniş çağ'a sınıflı toplumlar çağı da diyebiliriz.

'Bedeviyet'ten kopan insanlık, yüzyıllara yayılan tecrübeler ve icatlarla kendine bir kültür yarattı.

Bu kültürün ve bilimsel bilginin birikimini, kitaplar kadar arkeolojik kalıntılarda, sözel tarihte, hâlâ ayakta duran tarihi binalardaki izlerde takip edebiliyoruz.

Sümerlerin gökbilime olan ilgisinin Siirt Tillo'da İsmail Fakirullah ile nasıl devam ettiğini böylelikle anlıyoruz. Antakya mozaikleri bize kavimlerin bu kavşak noktasıyla ilgili çok şey anlatıyor.

Uzun süre dünyanın merkezi olan İstanbul'da kısa bir yürüyüş yüzyılları önümüze seriyor…

Ve bugün bir milletvekili çıkıyor, tarihi bir eseri restore ettireceğim diye tarihi çeşmeyi bir beton kalfasına teslim ediyor, kitabesini kaldırıp, üzerine babasının ismini yazdırdığı yeni bir kitabeyi yerleştiriyor!..

Ve kimse buna ses etmiyor!..

Evet, ülkemizin gelmiş olduğu şu müstesna noktada, artık tarihi kitabeleri bile kaldırıp yerine kafalarına göre kitabe koyuyorlar!..

Basit görünüyor ama hiç de basit değil. Gelecek kuşaklar tarihteki bu saçmalığa gülecek, "Bunlar nasıl insanlarmış" diye dalga geçecekler.

İşte ülkenin geldiği bu hal tam olarak utanç verici bir haldir.

Yanlış anlama olmasın, utanç verici olan cühela takımının tarihsel mirası yok ediyor olması değil, buna kimsenin ses çıkarmaması, kamusal ses çıkarma mekanizmalarımızın kalmamasıdır.

Esas itibarıyla, kamusal olan her şey tahrip olmuştur.

Toplum olarak kendi geleceğimiz üzerinde herhangi bir tasarrufumuz yok, iktidarın uygulamalarına dair itiraz ve fren mekanizmalarımız berhava oldu.

Ne isterse yapabilen bir rejim tesis edildi. "Mutlakiyet" tabir ettiğimiz monarşilerde bile en azından tarihi teamüllerden kaynaklanan bir fren mekanizması vardı, şimdi o da yok.

Kamusal ses çıkarma mekanizmalarının tahrip edildiği bir ortamda kamusal müştereklerin olması beklenebilir mi?

Elbette hayır!

"Kamusal" ve "toplumsal" kavramları tedavülden kaldırıldı. Bu kavramların yerine son dönemde bütün yetkili-yetkisiz ağızlara pelesenk olan içeriksiz, boş ve dahi ucube bir "yerli ve milli" lafı geçirildi.

"Yerli ve milli" lafı bir ucubedir, zira çağrıştırdığı anlamla gerçek hayattaki karşılığı üçgenin iç açıları toplamından daha büyük bir sapma göstermektedir.

Ufak bir örnek olması açısından, "milli uzay projesi"nden söz edenlerin, bunu yaparken tüm kamusal varlıkları, topluma ait olan "milli servet"i başkalarının üzerine geçirmesinden bahsedebiliriz.

"Yerli ve milli" ne varsa, bu topraklarda hiçbir kökü olmayanların zimmetine geçiyor.

Petrol zengini Katar bu işte başı çekiyor.

"Milliiii!" diye bir ses çıktığı anda, kamuya ait bir yıldız daha Katar civarındaki bir petrol kulesine doğru kaymış oluyor.
 

aa.jpg
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani / Fotoğraf: AA


Doğu Akdeniz'de sondaj yapmayı bir çeşit "Diriliş Ertuğrul" dizisi gibi yayınladıkları sırada, gemilerin yanaştığı Antalya Limanı'nı Katarlıların üstüne yapıveriyorlar.

Millet salgın virüslerle uğraştığı sırada, Borsa İstanbul'dan hisseyi Katarlılara veriyorlar.

Asla finanse edemeyecekleri; ama adı geçen bölgedeki tarımsal arazileri imara açmak için kullandıkları Kanal İstanbul periferisini Katarlaştırıyorlar…

Kamu kaynaklarını Katarlı şirket namına Futbol Federasyonu'na "borç ödemesi" biçiminde aktarıyorlar: Tam 300 milyon lira!..
Bunlar son dönemin rezaletleri.

Dün, Türkiye ve Katar arasında su yönetimine ilişkin mutabakat zaptı imzalandı.

Öncesinde popüler Tank Palet Fabrikası tartışması, daire fiyatına vatandaşlık satışı gibi ayrı rezaletler var.
 


"Rezalet" diyorum çünkü bu kadar "yerli ve milli" lafının havada uçuştuğu bir ortamda kamusal kaynakların ve vatandaşlığın bu kadar kolay satılabiliyor olmasını başka hiçbir kavram karşılamıyor.

Geriye tek bir çözüm kalıyor: Efes antik kentine yeni bir kitabe yerleştirerek, antik Ege medeniyetini Katar Emirliği'ne bağlamak suretiyle Katar'ı "yerli ve milli" ilan etmek!..

Bu kadarı, eminim, Sayın Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı'nın bile aklına gelmezdi, ben buldum…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU