Sinemada gerçeği arayış serüvenimiz, Lumiere kardeşlerin ilk kaydettiği belge filmler sayesinde kurmaca olmayanı izlememiz ile başlıyor.
Yeni icatları olan sinemanın neye evrileceğini öngöremeyen Lumiere'ler, gündelik hayatı kaydettikleri sırada, insanın kameraya tepkisini keşfediyor ve sonraki filmleri kurmacanın devreye girdiği teziyle eleştiriliyor.
Günümüzdeyse kurmaca, hem dramatik sinemanın hem de belgeselciliğin vazgeçilmez bir parçası haline gelmiş durumda.
Sinemanın ilk hali olan belge film formuna, yalnızca haber ajanslarının arşivlerindeki görüntüler aracılığıyla temas edebiliyoruz.
Bu görüntüleri kullanan televizyon kanallarıysa, haberleri kendi kurgularıyla sunuyor. Dolayısıyla hiçbir şeyi "olduğu gibi" izlememiz söz konusu değil.
(Kameranın zaten gerçekliğin sadece bir kısmını yakalayabiliyor olduğu konusuna girmeyeceğim.)
Yeşilçam evreniyse, dünyanın bütün ana akım sinemalarında olduğu gibi, bambaşka bir gerçekliğin sunulduğu alternatif bir düzlem.
Bu evrene maruz kalmış nesillerin; pek çok duyguyu Yeşilçam gerçekliğindeki haliyle kodlayarak, duygu (ve kuşkusuz düşünce) dünyalarını bu kodlara göre yapılandırmış olduğunu varsayabiliriz.
Nasıl aşık olunur, sadakat nedir, sevgi nasıl ifade edilir ya da edilemez gibi soruların cevabını Yeşilçam'dan öğrendiğimiz gibi, sosyal rolleri ve kimlik stereotiplerini de aynı evrenden öğrendik.
Yeni inşa edilen bir "yerli ve milli" modern kimliğin tanımını yapmaya çalışan Yeşilçam, modern ile gelenekseli dengelemeye çalışırken ikisini de askıda bırakan bir dizi karakter tipiyle, gerçeğin temsiline pek az yaklaşabilmiştir – böyle bir hedefi olduğunu iddia ettiğini de sanmıyorum.
Birbirine uzun uzun baktıktan sonra arkasında duran kameraya dönüp konuşan karakterler, hiçbir zaman doğru bir iletişim kurulmadığı için sürekli yanlış anlaşılmalarla örülü melodramları, büyük oranda fiziksel cazibeleriyle izlettirir.
Bu melodramlarda baş karakterler idealken, yan karakterler de tolere edilebilirlik düzeyine göre makbul ya da rezil profillerde karikatürize edilir.
Yeşilçam'ın "ötekileri" dönemlere göre çeşitlilik gösterirken, hemen her dönemde belirli rezil yan karakterlerin varlığını görebiliriz.
Bunların içinde en kolay gözlemlenebileceklerden biri olan "sapık hoca" karakteri, özellikle taşrada geçen filmlerin gözde rezil figürüdür.
Bilhassa ilk dönemin en önemli öteki'si olan "mazi"den gelen servet de, popüler bir rezillik kaynağıdır. Zengin karakterler, çoğunlukla, hak edilmemiş bir servetin üzerinde tepinen, ahlaki melekeleri gelişmemiş aşağılık insanlardır.
Zengin bir karakterin namuslu düzgün bir insan olabilmesi, ancak servetini çalışarak elde etmesi ve diğer şımarık zengin karakterlere nefret duyması koşullarına bağlıdır.
Kısmen tolere edilebilir "emekçi" karakterlerse, genellikle iyi niyetli, cahil ve ideal karakterlere sadık figürlerdir.
Netflix'te yeni gösterime giren ve girer girmez özellikle sosyolojik açıdan büyük bir reaksiyon almış yerli dizi Bir Başkadır, Yeşilçam'daki bu makbul ya da rezil yan karakterleri ana hikayeye oturtmuş bir yapım.
Hemen her açıdan oldukça başarılı olduğunu söyleyebileceğimiz dizinin hikayesi, ağırlıklı olarak toplumun pek çok kesimini temsil ettiği teziyle beğeni topluyor.
Sosyal medyada rastlayabildiğimiz eleştirilerse, dizinin her kimliği temsil etmediği ya da yanlış temsil ettiği iddiaları üzerine gelişiyor.
Diziyi yazan ve yöneten Berkun Oya'nın temsil konusunda kapsayıcılık iddiası olup olmadığını bilmiyoruz ancak dizinin ana karakterlerinin çoğunun Yeşilçam'da bir karşılığı olduğunu görebiliyoruz.
Diziyi ilginç kılansa, Yeşilçam'ın bu ünlü stereotiplerinin başrollere oturtulması ve hikayelerinin günümüzdeki sosyal karşılıklarıyla eşleştirilmedeki başarısı.
Bu eşleştirme sayesinde, Yeşilçam'da örneğini hemen hiç göremeyeceğimiz bir siyasi ve sosyal çeşitlilik temsiliyle karşı karşıya kalıyoruz.
AK Parti'li olduğu üzerinde hemen herkesin hemfikir olduğu temizlik görevlisi Meryem, Yeşilçam'daki pek çok kimlik göstergesine sahip (şiveli konuşmak da dahil).
Ancak Yeşilçam'ın aksine, anlayışı kıt, ideal olana (Yeşilçam'ın idealine) hayranlıkla karışık kör bir sadakat duyan ya da gıpta eden, aseksüel ya da arzulanmayan, zayıf bir karakter değil.
Benzer şekilde, CHP'li olduğuna dair yine herkesin hemfikir olduğu psikiyatrist Peri, tıpkı Yeşilçam'ın rezil yan karakterlerinden olan zengin çocuğu tiplemesi gibi, bütün hayatını maddi refah içinde sürdürmüş, yurtdışında eğitim görmüş tam bir "makbul olmayan" modern karakter.
Buna rağmen, ahlaki kaygıları olmayan, fakirlerle temas etmemenin ötesinde, varlıklarından bile haberdar olmayan şımarık bir karakter profili sergilemiyor.
Birbirleriyle kurdukları diyaloğun da, temizlikçi-sahibe ilişkisi olmadığını görüyoruz. Kimliği gereği pozitif bilim yerine manevi şifalanmaya güvenen Meryem, doktoru Peri'nin tedavisinin kendisine iyi geldiğini fark edebilecek bir akli yeterliliğe sahipken; kimliği gereği halk düşmanı Peri ise, sahip olduğu önyargıları bir cehalet biçimi olarak kabul edip onlarla mücadele edebilme yetisine sahip.
Yine, şehirli Kürt, namuslu makul bir insan olan "hocaefendi", tecavüzcüsüyle yüzleşebilmiş mağdur kadın gibi karakterler de, Yeşilçam evreninde karşılığı olup, hikayeleri (ya da kaderleri) farklı yazılmış figürler.
Dolayısıyla Bir Başkadır karakterleri, yaratıldıkları Yeşilçam evreninden çekilip çıkarılmadan, o evrene bir gerçeklik penceresi açılıp yeniden konumlanıyor.
Bu bakımdan, dizinin Yeşilçam klişelerine düştüğüne dair bir eleştiri yapmak yerine, dizinin direkt Yeşilçam evreninde akıntıya karşı yüzdüğünü görmenin faydalı olduğunu düşünüyorum.
Dizi, özellikle karakterlerin siyasi karşılıkları çok rahat bulunabildiği için, Yeşilçam'ın gerçeklikten uzak stereotiplerini yeniden yaratmayla suçlanabilir -suçlanıyor da.
Burada dikkat edilmesi gereken, dizinin zaten asıl amacının bu kimliklere ışık tutmak olabileceğidir. Dolayısıyla açık fikirli kemalist, eğitimli başörtülü, mutlu Kürt, histerik olmayan fakir, zampara olmayan plaza erkeği gibi karakter temsillerinin eksikliği, bir kurmaca hatası olmayabilir.
Peki diziyi neden Yeşilçam'la paralel okumak gerekiyor? Bölümlerin sonundaki nostaljik görüntüler ve şarkılar, sadece güzel müzik dinletmek için koyulmadı muhtemelen de ondan.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish