Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika, 3 Nisan günü istifa etti. 9 Nisan Salı günü ise Cezayir Anayasası’na göre, Parlamento Başkanı Abdulkadir Ben Salih’in Cumhurbaşkanlığı’na getirilmesi ve daha önce ertelenen seçimlerin 4 Temmuz günü yapılması kararlaştırıldı.
20 yıldır Cumhurbaşkanlığı görevini sürdüren 82 yaşındaki Buteflika’nın istifasında Cezayir ordusunun önemli bir rolü olsa da orduyu bu rolü oynamaya iten temel saik, yüzbinlerce protestocunun haftalarca sokaklara inmesi oldu. Halk hareketinin temel talebi 2013 yılından beri ağır sağlık sorunları yaşayan Buteflika’nın adaylıktan çekilmesiydi.
Aslında Buteflika karşıtı protestolar, onun geçtiğimiz Şubat ayında bir kez daha Cumhurbaşkanlığına aday olma niyetinde olduğunu ilan etmesiyle başlamıştı. 22 Şubat günü Buteflika’nın adaylığını açıklamasının ardından büyüyen protestolar, süreç içerisinde sadece onu değil, Cezayir’deki kökleşmiş statükoyu da hedef tahtasına oturttu. Başta başkent Cezayir olmak üzere, ülkenin birçok kentinde sokağa inen protestocular, 82 yaşında ve 6 yıldır yatalak olan bir adamın bir kez daha bu göreve aday olmasının halkın onurunu hiçe saymak anlamına geldiğini haykırdı. Halk, Buteflika’nın kendi iradesiyle değil etrafındaki çıkar şebekelerinin yönlendirmesiyle aday olduğunu vurgulayan sloganlarla “İsabe” (çete) olarak nitelendirdikleri statükonun tamamını devlet kademelerinden çekilmeye çağırdı.
Bütün bu gelişmeler yaşanırken, ülke siyasetine ağırlığını koyan iki güçten biri olan ordu (diğeri istihbarattır) başlangıçta sadece güvenliğin bozulmamasına dair açıklamalar yaparken, 26 Mart Salı günü, Buteflika’dan istifa etmesini talep etti. Genelkurmay Başkanı Ahmed Kayed Salih, Anayasa’nın devlet başkanının görevini yerine getirememesi ile ilgili 102. Maddesinin işletilmesi çağrısı yaparak, Buteflika’dan görevi devretmesini istedi.
Ülkede, bu kritik gelişmeler yaşanırken Cezayir’i 130 yıl sömürgeleştiren ve bağımsızlıktan sonra da ülke siyasetine etkisini sürdüren Fransa ise sessizce olayları izliyor. Fransa cephesinden Cezayir’deki olaylara ilişkin ilk ve tek açıklama, 6 Mart tarihinde geldi. Fransız Başbakan Edward Phillip, gazetecilere yaptığı açıklamada, “Fransa Cezayir’deki olaylar karşısında umursamaz değil. Ancak, Cezayir’in iç işlerine karışmak istemiyoruz” şeklinde konuştu.
Buteflika, haftalar süren protestolardan sonra ilk olarak 11 Mart günü adaylıktan çekildiğini bildirdi. Ordunun muhtıra gibi açıklamasından sonra ise Buteflika 3 Nisan günü istifa ettiğini ilan etmek zorunda kaldı. Böylelikle Cezayir’de 20 yıllık bir dönem sona ererken Mısır, Libya, Yemen ve Suriye’de karşı devrimlerle hızı kesilen Arap Baharı yeni bir soluk kazanmış oldu. Bu durum Cezayir halkı için önemli ve umut verici bir aşama olsa da, ülkedeki statükonun henüz nasıl bir refleks göstereceğinin belirsiz olması ülkenin geleceği açısından endişe uyandırıyor. Bu yazıda, Buteflika’nın istifa sürecini başlatan protestoların neden başladığı, ordu ve statükonun bu protestolar karşısındaki tutumu ve Cezayir’i bundan sonra nelerin beklediğine dair bir takım değerlendirmeler yapılacaktır.
Protestocuların talepleri
Cezayir’de, haftalardır devam eden protestoların barışçıl sürmesi ve herhangi bir muhalif oluşum tarafından değil halk tabanından gelen itirazlar sonucu ortaya çıkması dikkat çeken önemli unsurlar arasında sayılabilir.1 Zira protestolar öncesi Cezayir muhalefetinin takındığı tavra baktığımızda yüksek sesli bir itiraza rastlamıyoruz. Ancak protestoların yayılması muhalefeti cesaretlendirdi ve muhalif parti ve oluşumlar da protestolara katıldı. Buteflika’nın eskiden beri rakibi olan ve bu dönem de adaylığını açıklayan eski Başbakan Ahmed Bin Felis, Buteflika’nın aday olması nedeniyle adaylıktan çekildiğini duyurdu.
Henüz gösterilerin başında protestocular tarafından sosyal medya aracılığıyla yapılan paylaşımlarda, atılan sloganlarda ve taşınan pankartlarla barışçıllığa vurgu yapılması, protestocuların Suriye ve Libya gibi ülkelerde yaşanan şiddet sarmalına düşmek istemediklerinin göstergesi. Ancak, Cezayir’de 90’lı yıllarda yaşanan ve 200 binden fazla insanın ölümüne sebep olan iç savaşın etkisi de göz ardı edilemez. Cezayir halkının bir kez daha böylesi kanlı bir süreç yaşamaktan kaçınmak istemesinin protestocuları bundan sonra da süreci barışçıl sürdürmeye iteceğini söyleyebiliriz.
Protestoların görünürdeki ilk sebebi 6 yıldır yatalak halde olan ve hiçbir resmi görüşmeye bizzat katılamayan bir Cumhurbaşkanının 4 dönem görevini sürdürmesine rağmen 5. Dönem için de aday olmasına duyulan öfke olsa da bu kitlesel ve ısrarlı itirazın ardında daha güçlü gerekçeler de vardır. Zira 2014 yılında düzenlenen Cumhurbaşkanı seçimlerinden önce de benzer protestolar yaşanmasına rağmen bu protestolar fazla büyümemiş ve sonuçta Buteflika aday olarak bir kez daha seçilmişti. Bu noktadan baktığımızda protestoları sadece Buteflika’nın yatalak olmasına duyulan öfkeyle açıklamak yeterli olmayacaktır. 2014 yılındaki şartlardan farklı olarak yaşanan ekonomik sıkıntıların olayların büyümesinde etkili olduğu söylenebilir. Petrol fiyatlarının artmasıyla birlikte ekonomisi petrole dayanan ülkede ciddi ekonomik zorluklar yaşanması birkaç yıldır gerilimlere sebep oluyordu. Bu gerilimlerin getirdiği öfke, statükonun pervasızca yatalak haldeki Buteflika’yı yeniden Cumhurbaşkanlığına aday göstermesiyle statükoya yöneldi. Başlangıçta Buteflika’nın adaylığını protesto eden kitleler, süreç ilerledikçe ekonomik zorlukları ve Cezayir’in kapalı bir rejim olması nedeniyle dışa açılamamayı da gündeme getirmiş ve bütün bunlardan bağımsızlıktan beri ülkeyi yöneten Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) elitlerini sorumlu tutmuştur.
Buteflika’nın adaylığını geri çekmesi ve nihayet istifa etmesine rağmen protestoların durmaması Cezayirlilerin sadece Cumhurbaşkanı değişimi değil bir düzen değişimi istediğini açıkça ortaya koyuyor. Bu açıdan baktığımızda Buteflika’nın istifası ve yerine geçici olarak Ben Salih’in getirilmesine rağmen en kalabalık protestoların 12 Nisan Cuma günü gerçekleşmesinin ve halkın sadece Başkan’ın değil rejimin tamamının gitmesini talep eden sloganlar atmasının bu durumun temel göstergelerinden biri olduğu söylenebilir. FLN statükosunun bu taleplere nasıl karşılık vereceği ise hem kendi açısından hem de ülkenin geleceği açısından belirleyici bir rol oynayabilir. Cuma günü düzenlenen gösterilerde, güvenlik güçleri şuana kadarki en sert müdahalesini gerçekleştirdi. Protestoculara yönelik yoğun göz yaşartıcı gazlar ve tazyikli sularla yapılan müdahaleler sonucu polisle yaşanan gerilimlerde bazı protestocuların yaralandığı görüldü.
Statükonun oluşumu
1962 yılında, 130 yıllık Fransız sömürgesinden kurtularak bağımsızlığını elde eden Cezayir’de, sömürge karşıtı savaşı yönlendiren Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) bağımsızlıktan sonra da ülkeyi yönetmiştir. Sömürge karşıtı savaş döneminde, dağlarda Fransız kuvvetlerine karşı direnişi sürdüren FLN liderleri, bağımsızlıktan sonra birer General’e dönüşmüş ve FLN lideri Ahmed Bin Bella, ülkenin ilk Cumhurbaşkanı olarak görev yapmıştır. Ancak Bin Bella, Nasyonal Sosyalizm ideolojisini benimseyen bir örgüt ile oldukça dindar bir halk olan Cezayirliler arasında bağlantıyı kurmak için çoğulcu düzene geçmek isteyince henüz görevinin ikinci yılında, Houari Boumedyen liderliğindeki bir askeri darbeyle devrilmiş ve ülkede yeni bir dönem başlamıştır.
Bin Bella’nın çoğulcu düzene geçiş fikrini rafa kaldıran Boumedyen, bunun yerine Fransız karşıtı bir dil kullanarak halk tabanını güçlendirmeye çalışmıştı. İktidarda 16 yıl boyunca halkçı bir politika izleyen Boumedyen döneminde rejim ve halk arasında ciddi bir sürtüşme görülmedi.
Boumedyen’in kurduğu düzende ordu ve istihbarat, iki temel sacayağını oluşturdu. Bu duruma dikkat çeken Boumedyen, bir konuşmasında “Ordu, Cezayir’in belkemiği, istihbarat ise omurgasıdır” demiştir. Boumedyen’in 1979 yılında vefat etmesinden sonra ordu ve istihbarat ülke siyasetini yönlendiren iki eksen olarak ağırlığını koymuştur. 80’ler boyunca çoğulcu sisteme geçiş için yaşanan isyanlar, bu iki eksen tarafından bir yandan şiddet yöntemleri bir yandan da siyasi manevralarla kontrol altına alınmaya çalışıldı. Bu kapsamda, hakim statüko kontrollü olarak çok partiye izin verse de FLN iktidarını korudu.
1991 yılının Aralık ayında, İslami Selamet Cephesi’nin (FİS) seçimlerden zaferle ayrılmasından sonra 1992 yılının Ocak ayında yaşanan askeri darbe ve sonrasındaki iç savaşta ordu ve istihbaratın ağırlığı hissedildi. İstihbarat Başkanı Muhammed Medyen (General Tevfik), iç savaş esnasında önemli bir rol oynamış ve bu sayede ciddi bir nüfuz kazanmıştır.
Buteflika’nın 1999 yılında Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturması aslında bu iç savaşın etkisiyle olmuştur. Buteflika, iktidarı boyunca bir yandan siyasi çevrelerde kendisine güç devşirirken bir yandan da ordu ve istihbarat arasındaki hassas güç dengesi içinde konumunu güçlendirmeye çalışmıştır. Ancak iç savaş döneminde önemli bir rol oynayan General Tevfik ile yaşadığı gerilimler neticesinde sırtını orduya dayayan Buteflika, kendisine yakın bir General olan Ahmed Kayed Salih’i Genelkurmay Başkanlığı’na taşıdı. Böylelikle Boumedyen’in kurduğu ordu-istihbarat dengesini sarsma sinyalleri verdi. Buteflika’nın 2013 yılında beyin kanaması geçirmesinden sonra 2014 seçimlerinin akabinde General Tevfik’i azletmesi ise bu dengeyi bozdu.2
Bu gelişmeler neticesinde, Nisan 2019’da yapılması gereken seçimler öncesi ordunun ön plana çıktığı bir düzen ortaya çıktı. FLN’nin kadro yetiştirmekte zorlanması ise siyaset kanadında Buteflika’nın yatalak olmasından faydalanan güç mihrakları oluşturmaya başladı. Bu güç mihraklarının en önemlisi özellikle protestocular tarafından da Cumhurbaşkanı’nın etrafındaki çetenin lideri olarak gösterilen Buteflika’nın kardeşi Said Buteflika ve Başbakan Ahmed el-Uveyhi olarak gösterilebilir. Ancak, ordunun duruma müdahale etmesinin ardından Ahmed Kayed Salih karşısında her iki güç mihrakının da şimdilik sahneden çekildiğini söylemek mümkün.
Statükonun tavrı
Aslında 2014 seçimlerinden beri Buteflika’nın yeniden aday olup olmayacağı konuşulmuş ve çeşitli senaryolar öne sürülmüştü.3 Ancak FLN statükosunun içinde bulunduğu mevcut durumda en fazla merak edilen iki konu ordunun ve Cezayir siyasetinde hala etkisi olan Fransa’nın nasıl bir tavır belirleyeceğiydi.
Buteflika’nın Şubat ayında aday olacağını açıklamasının ardından başlayan protesto sürecinde her iki tarafta başlangıçta sessiz bir tavır takındı. Genelkurmay Başkanı Ahmed Kayed Salih, adaylıkların kesinleştirildiği 3 Mart’ta Buteflika’nın kesin olarak aday olmasından sonra yaptığı açıklamada, ordunun Cezayir’in güvenliğini sağlamaktan sorumlu olduğunu söyleyerek ciddi bir müdahalede bulunmamıştı. Buna karşılık Başbakan Uveyhi ise “Herkes aday olabilir. Sonucu sandık belirleyecek” minvalinde bir açıklama yaparak Buteflika’nın adaylığına bir nevi destek olmuştu.
Buteflika, 11 Mart’ta adaylıktan çekildiğini ve seçimi ertelediğini açıklamasının yanı sıra, Başbakan Uveyhi’yi de azlederek yerine İçişleri Bakanı Nureddin Bedevi’yi getirdi. Bu gelişmenin ardından ordunun daha net müdahaleleri başladı. Genelkurmay Başkanı Salih, 26 Mart’ta yaptığı açıklamayla 102. Maddeyi gündeme getirerek Buteflika’dan istifa etmesini istedi. 3 Nisan günü Buteflika’nın istifa etmesiyle birlikte Uveyhi’nin ardından Salih’e ‘ayak bağı’ olabilecek bir başka isim olan Said Buteflika da tasfiye olmuş oldu.
Bu açıdan bakıldığında, Salih’in Cumhurbaşkanının görevini yerine getirememesine ilişkin 102. Maddeyi gündeme getirerek Buteflika’yı istifaya zorlaması böyle okunabilir. Zira, 102. Madde 2014 seçimleri öncesinden beri muhalefet tarafından gündeme getirilse de statüko tarafından dikkate alınmamıştı. Ordunun bir anda bu maddeyi hatırlaması ve işletilmesini istemesi manidar bir adım olarak görülüyor. Bununla birlikte, İstihbarat Başkanı Beşir Tartak’ın görevinden alındığı ve İstihbarat’ın bütün yetkilerinin orduya devredildiğinin bildirilmesi kritik bir gelişme olarak gösterilebilir.
Birçok uzman ordunun bu tavrını “protestoculara destek” olarak yorumlasa da, örneğin muhalif liderlerden Demokrasi ve Kültür Topluluğu Partisi Lideri Muhsin Belabbas, Salih’in bu açıklamasını “darbe girişimi” olarak yorumladı. Ordunun bu açıklamasından sonra protestocuların sloganlarda “çetenin uzaklaştırılması” taleplerini yoğunlaştırması onların da benzer bir şekilde düşündüğünün göstergesi olabilir.
Bu çerçevede statükonun kendisini kontrollü bir şekilde korumaya çalıştığını söylemek yanılgı olmayacaktır. Tabloya bakıldığında ülkede statükoyu sürdürmesi muhtemel kalan tek tarafın ordu olduğu açıkça görülüyor. Bu sebeple ilerleyen günlerde ordunun etkinliğini artırmasının yüksek ihtimal olduğunu söyleyebiliriz.
Buna karşılık halkın taleplerini barışçıl yollarla ortaya koymaya devam etmesi ve muhalefetin cesaretle protestocularla birlikte hareket etmesi, protestoların selameti açısından olduğu kadar statükonun nasıl bir adım atacağı konusunda da önemli olacaktır.
Yaşanan hızlı gelişmeler içinde verilen sözler ve yapılan açıklamalar hükmünü kaybedebiliyor. Örneğin, Cumhurbaşkanı Buteflika, adaylığını geri çektiğini açıkladığında tarafları ulusal diyalog kongresine davet etmiş ve seçimlerin ertelenerek kongrenin sonucuna göre yeni bir seçim tarihi belirleneceğini söylemişti. Protestocuların eylemleri sürdürerek bu öneriyi reddettiğini varsaysak bile ordunun bu öneri karşısında nasıl bir tavır takındığı belirsiz.
Bu belirsizlik içinde ordu tarafından atılan adımlar ve Buteflika’nın istifa etmesi söz konusu ulusal diyalog kongresinin hangi temel üzerinde ve ne zaman yapılacağı tartışmalarını da gündemden düşürüyor. Ortaya çıkan tabloda aslında hem ordunun hem de protestocuların bu öneriyi çok da önemsemediği açıkça görülüyor. Zira gelinen aşamada, protestolar ya değişime kapı aralayacak ya da ordu ipleri ele alacaktır. Manzaraya bakıldığında ikinci ihtimalin daha kuvvetli olduğu söylemek mümkün.
1 https://setav.org/assets/uploads/2019/03/236p.pdf
2 https://midan.aljazeera.net/reality/politics/2019/3/7/ربيع-جزائري-أم-مراكز-قوى-جذور-الاحتجاج-السياسي-ضد-بوتفليقة
3 http://ordaf.org/cezayirde-cumhurbaskanligi-secimleri-ve-muhtemel-senaryolar/#article-footnote-2
© The Independentturkish