Alişer, Koçgîrî bölgesi yani Sivas’ın İmralı ilçesine bağlı Azger köyünde doğmuştur.
Koçgîrî aşiretleri, Osmanlı'dan günümüze Muş, Diyarbakır, Urfa, Bitlis, Elazığ, Dersim ve Sivas’ın Zara, İmranlı; Zara ile Divriği arasında kalan bölgeye ve Erzincan’a bağlı Refahiye, Karcaniş, Kuruçay, Kemah köylerine ve nihayet Sivas’ın Suşehri ilçesi hudutları içinde kalan köyler de dahil yaklaşık 300 köyü kapsamaktadır.
Ebul Vefa Kurdi’nin müntesipleri olanlar Osmanlı-Safevi savaşlarında ikiye bölünerek bir kısmı İran bir kısmı Osmanlı tarafında kalarak bugüne gelmiştir.
Alevilik ne bir mezhep ne de bir din’dir. Alevilik siyasi bir pozisyonu ifade eder.(Ayfer Karakaya)
Aleviliğin, Zerdüşte dayandırılması İran tezidir. Şamanizme dayandırılması Türk tezidir. Anadolu Aleviliği ise Batı’nın tezidir.
Tüm bunların ötesinde Alevilik, Ebul Vefa Kurdi’nin müntesipleri ve Sünni bir temele sahiptir (bu konuya sonra değineceğiz).
1919-1921 yılları arasında Koçgîrî Kürt ulusal mücadelesine 300 köy ve 30 bin hane ve 18 büyük aşiretten oluşuyordu.
Aşiretlerin bir kısmı iç çatışma, siyaset veya ekonomik nedenlerle; Türk hükümeti, önce Alişer’in ve Seyyit Rıza’nın liderliğindeki bu yapıyı iç çatışma ile bölmüş, daha sonra Dersim Harekatı başlamıştı.
Aşiretlerin diğer bir kısmı ise, Sarız ve Develi (Kayseri) ilçe köylerine göç etmişlerdi.
Dersim, Cumhuriyet tarihinde en kanlı ve en acı sayfasını oluşturmaktadır. Dersim hakkında geniş, detaylı bir araştırma ne yazık ki bugüne dek yapılmamıştır. Yapılan çalışmalar “maduniyet” bağlamında yapılmıştır. Adeta tarihi unutturan devletler devrimi.
Bir soru sorsak: Geleceğin tarihçileri bugünü nasıl yazacak?
Hani hepimiz biliriz, cenaze namazında "Merhumu nasıl bilirdiniz?" diye sorulur. Ardından herkes, “İyi bilirdik” der ve hakkını helal eder. İşte tarihle ilişkimiz de aynen bu şekildedir.
Elimizdeki önemli kaynaklardan bir tanesi Dersim ve Koçgîrî direnişlerinin liderlerini yakından tanıyan Dr. Nuri’nin “Kürdistan Tarihinde Dersim” kitabıdır.
Kitap önemli bir bilgi kaynağı olmasına karşın, bu alanda tek olmasının taşıdığı eksiklikleri de söz konusudur. Direniş döneminde meydana gelen olaylar, kayıplar ve askeri manevralar ile ilgili bilgiler de Genelkurmay arşivi ve Cumhuriyet arşivlerinde saklıdır.
Dersim, Osmanlı döneminden bu yana sürekli bağımsız bir yapı olarak göstermiştir. Coğrafya olarak bağımsızlığa uygun düşen bir yapılanma oluşmamakla birlikte, aşiretler, Osmanlı egemenliğine karşı olma temelinde aynı tavrı sürekli göstermiş ve canlı tutmuşlardır.
Her ne kadar aşiretler kendi içinde birtakım çelişkiler yaşasa da bu bağımsızlık fikri canlı tutulmuştur (Dersim’in karakteristik yapısını geçiyorum).
Dersim, Osmanlı egemenliği döneminden 1925 Kürt ulusal hareketine kadar teslim alınmak istenmiştir. 1926-1927 yıllarına kadar bu politika devam etmiştir.
1926-1930 yıllarına kadar Koçgîrîli aşiretlerinin teslim olmaması ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti, 1929 Ağrı Direnişine, daha çok milli blok oluşturması ve daha disiplinli bir hareket oluşturduğundan, Ağrı üzerinde askeri kuvvetler ile yoğunlaşır.
Türkiye Cumhuriyeti, neden Dersim’i en sona bırakmıştır?
Ağrı, Beyazıd, I. ve II. Erzurum antlaşmaları çerçevesinde ele alındığından bu önemli bir durumdur (bu konuyu Şeyh Ubeydullah kitabımızda arşiv belgeleriyle inceledik, yayımlanınca okuyacaksınız).
Diğer taraftan Türkiye Cumhuriyeti, Dersim konusunda önüne koyduğu siyasi ve ekonomik politik model, kendi sınırları içinde böylesi bir bağımsız toprağa göz yumamazdı.
Bu anlamda Kürdistan’ın diğer bölgelerinden daha tehlikeli konuma sahip olmasına karşın, Kürt hareketleri içinde çözümü en sonraya bırakılan bölge olmuştur. Burada coğrafya, sosyal, kültürel ve dini nedenler saklıdır.
Dersim liderleri Kürt, milli ve dini temsil eden önemli şahsiyetlerdir. Din ve milliyet burada ittifak halindedir. Koçgirli Alişer/Elîşêr Efendi’nin inanç ve düşün dünyasında din ile milliyetçilik iç içe bir bütündür.
Ne yazık ki tarih yazımında, Kürt milliyetçiliğine karşı ideolojik bir direncin varlığı çok açıktır. Kürt tarihi yazımında egemen devletin totaliter ince kabasıyla eleğinden nasıl geçtiği görmek mümkün.
Alişer, Kürdistan Tealli Cemiyeti’nin Sivas Şubesi temsilcisidir. Alişer'in mektuplarında, yazı ve şiirlerinde referansları hayli önemlidir.
Kürt milliyetçiliğine yer yer Kur’an’dan referans verirken, yer yer Selahaddin’e atıflar yaparak zihinsel ve nesnel konumunun belirlemiştir.
Şerif Paşa’yı şiddetle eleştirmiş. Kürdistan’ın bir parçasını Ermenilere bırakılmasına şiddetle karşı çıkmıştır.
Koçgiri'de Kürt ulusal mücadelesi, dönemin aşiret liderleri Mustafa Paşa, oğulları Alişan ve Haydar Beyler ve onların kâtibi olan Alişer Efendi öncülüğünde başlamıştı.
Ancak “Koçgiri İsyanı” hakkında bilgi veren hemen her kaynak, aslında Alişer Efendi’nin isyanın birinci derece sorumlusu, ideoloğu ve arkasındaki kişi olduğu konusunda birleşir.
Örneğin Nazmi Sevgen; Haydar Bey’in bu işleri yapabilecek kabiliyette olmadığını, perdenin arkasında Alişer’in olduğunu, asıl fesat ve muhrik olanın o olduğunu kaydetmiştir (1950: 378).
Genelkurmay’ın Türk İstiklal Harbi adlı yayınında ise Alişer Efendi hakkında şunlar söylenmektedir:
İlk olaylarda halkı kışkırtmakta önayak olan Alişer’in rolü büyüktü. Koçgiri Ayaklanmasında bu adam elebaşı durumunda ve pek çok kötülüklerin başı olarak ileri atılmıştı.
Ayrıca gerek Meclis Gizli Zabıtları gerekse Koçgiri Tahkikat Heyeti Raporu da Alişer Efendi’ye ve olaylardaki rolü ve sorumluluğuna dair benzer doğrultuda hükümler içermektedir. (Dilek Kızıldağ Soileau)
Dersa'adet'de Kürdistan Te'ali Cem'iyyet-i Muhteremesi Riyaset-i Aliyyesine
Hayli zamandır muhaberat munkati' ve bu cihetde telgrafhaneler ve posta taht-ı murakabede olduğu içün Kürdistan mecmuası ve Jîn risalelerini alamıyoruz. Esbabı ise çend mahdan berû buralardaki Teşkilat-ı Milliyye'nin tebligatı iktizasıdır.
ira biz Kürdler, Teşkilat-ı Milliyyelerine dâhil olmadığımız gibi kabul etmeyeceğimize de hükûmete cevab-ı red virildiğinden dolayı, şu'beye aid gelecek evrak ve sairenin bazı merkezlerde alımlarıyla teşfiye-i sadr edebilürler.
Zaten daima Türklük, Turanlık namıyla muğammaz(?) olan bu gibi cem'iyyet ve teşkilatlar kendi haliyle sukuta uğrayacağını bildiğimiz içün vatan-i muazzezimiz hakkındaki yanlış fikirlerine karşı yine hasbe'l-İslamiye itidalimizi muhafaza ile zuhuru muhakkak olan kudret-i sübhaniyyenin idrak etdireceği vakti, vakt-ı merhûnunu intizar ediyoruz. Çünkü akvam-ı cihanı birtakım zalimane tahakkümden ve müstebiddane muamelelerden kurtarmak içün tecelli eden ahkâm-ı maneviyye-i ilahiyyeye hiç bir kuvvet mani' olamaz.
Este'izu billah “Entuma ve [men]ittebe'ekume'l-galîbun” (“Siz ikiniz ve size uyanlar üstün geleceksiniz” Kasas Suresi, ayet 35) emr-i celil-i rabbani düsturu'l-amel olub Cenab-ı Hakk'dan gayriye istinad etmeyeceğiz. Şayed Avrupa bu hakkımızı gaybitse bile Hakk o hakkı gaybetmez.
Ol vakit harici ve dahili vuku' bulacak müdahalelere karşı gayrettullah vaki' olacak. O zaman maziyi andırır bir Selahaddin yerine kaim biiznillahi Kürdistan nice Selahaddinleri meydan-ı mücahedeye salacağını eltaf-ı ilahiyyeden ümidvarız.
Cihanda ile'lebed biemrillah paydar olan muazzam bir İslamiyet var iken bunu fark ve temyiz etmeyen İttihad ve Terakki enkazı hâlâ bir Türklük hırs ve sevdasıyla akvam-ı necibe-i İslamiyenin meşru' ve muhakkak hakkını şuna, buna kapdırmak isteyen nazır ve muarızlar talimatı üzerine güya Vilayat-ı Şarki denilen Kürdistan’ın re'y ve ma'lumatı olmaksızın İstanbul’da cem'iyyet teşekkül etmiş ve Şerif Paşa Hazretleri de konferansa gitmiş gibi gülünc ve hayret-i umûmiyeyi müstevcib bazı Kürd rüesası namıyla hafi telgrafnameler tasni’ ve tertible virilmekde oldukları ancak evrak-ı havadisde görüldüğü gibi bazı okuyup yazmak bilmeyen sade-dilan ahali de çağırub, işte Kürdistan denilen vatan-ı kadimeleri Fransa devleti fahimesi müstemlekat sevdasıyle istilaya geliyor. Ve kısm-ı diğeri de Ermenilere viriliyor.
Siz herkesin elinde esir kalacaksınız, geliniz hakkınızı dava ediniz, telkinatıyla ikna' eder bir cahil adem bulurlarsa mührünü bi't-takrîb elinden alur, şayed muvaffak olamazlarsa hemen kimsenin haberi olsun olmasun her merkezde belediye dairelerinde şunun bunun namlarıyla hodbehod telgrafnameler düzenleyüb virilmekde olduğu anlaşıldığı gibi menba'ından tekrar virilmiş ta'limat-ı şifre sureti işte alakadaran tarafından gönderilerek takdim kılınmışdır.
Bir lutf-i samedani olarak her anasır-ı İslamiyyenin kendi mukkaderatını bitta'yin yaşamak hakkına malik olmak ve yine İslamiyyet hasebiyle cemi'-i akvam-ı İslamiyye siyaset-i hariciyeye karşu bittab’ yekdiğerlerine mu'avin ve zahir kalmak şartıyla herkes kendi muhit ve ekseriyetini idare etmek cihanca kabul edilmişken bu gibi eblehane hareketler kendülerine mazarrat ve bunu istemiyenin İslamiyyet’e ihanetidir.
Ne'uzu billah min haze'l-ef’al ve'l-efkâr. Sanki bu Kürdistan topraklarını Turan dinilen Türkistan’dan arkalayub getirmişler de dindaşlarına da viriyorlar. Şu ciheti beray-ı malumat arz eyliyorum ki Kürdistan'ın vasatı olan Harput Dersim’den bed’en Sivas'la Kızılırmak menba’ı olan Zara ve Koçgirili kazası esasen Harput vilayetine mülhak iken pek yakın zamanda Sivas’a ilhak edilmiş ise de hudud ve toprak ve an'anat-ı milliyyemizle Kürdistan’a merbut bulunuyoruz.
Dersim zaten sancağımızdır. Eski kaydlarla isbata hazırım. Biz Koçgirili aşireti elyevm Dersim’de on sekiz kabileyi cami’ sadâttan Ebul Esed Şeyh Seyid Hesen Hazretlerinin evladlarıyız. Hele Kızılırmak cenubi havzasını teşkil eyleyen kâmilen Kürddür.
Kahir kütle-i azimeyi teşkil ediyor. Haricen istila, ihtila [ve] tahakküm sevdaları devam eyliyor. Fakat bunu bilmelidirler ki Rusya Çarlığın[nın] sukutiyle Bolşevikler efkâriyle Rusya orduları zahrına Dersim havalisine vaki hücumlarına karşı bi'avnilalhi te'ala aşairimizin muharebe-i cihanpesendanesi[,] ordusunu tar u mar ve top ve tayyarelerin gürlemeleri(?) aşairimiz çocukları yedlerinde baziçe olarak haksar olmuş ve hilafet-i İslamiyyeye bir merbutiyyet-i diniyye ile ittihad ederek an'anat ve hukuk-i milliyyesine hücum eden bunca cihangir ordulara karşı dört yüz seneden beri mevcudiyet-i milliyyesini muhafaza ve müdafaa ile şimdiye kadar her tekâliften mu'afla ümera ve rüesasiyle idare olunan Dersim ve cevanibi elyevm üçyüz bini mütecaviz silah bedest olan merdan-ı Huda haricen gelecek dâhilen olacak muhterislere nasıl hakkını teslim etmek ister.
Biiznillahi te'ala teslim etmez ve edemez. Hak hakdır. Kürdistan Kürdistan’dır. Irken dinen muctemi'dir, ayrılamaz. Hakk’dan meşru bir hakka kimse el uzadamaz. Herkesin hakkına haksızlıkla el uzadan zalimdir.
O gibiler hakkında este'izu billah “Fenzur keyfe kane akibetu'zzalimine.” (“Şimdi bak, zalimlerin sonu nasıl oldu” Yunus Suresi, ayet 39) emr-i ilahiyyeye tevessül ve tevfikle hatm-i kelam eder ve bilvasıta muhaberatın te'mini esbabının istikmaline müsa'ade buyurulmasını umûm millet-i necibe namına istirham ede[r]im. Ol babda emr ü irade-i lûtf ve himem efendi hazretlerinindir.
3 Mart 1336 [3 Mart 1920]
İmza: Sivas, Zara, Ümraniye Kürdistan Te'ali Cem'iyyeti Şu'be Reisi Koçgirilizade Alişir
(Kaynaklar: 1-Sait Çetinoğlu Özel Arşivi. 2-Dilek Kızıldağ Soileau: Koçgiri İsyanı: Sosyo-tarihsel Bir Analiz İletişim Yayınları. 3- Evin Çiçek, sosyal medya hesabı 4-http://pelkurd.com/authors.aspx?an=8&aid=3 )
Koçgiri Tahkikat Heyeti’nin raporunda da Alişer Efendi’nin olayların başlaması ve seyrinde üstlendiği role, ayrıntıları ile yer verilmişti.
Raporda, 1921 yılında başlayan Koçgiri Hadisesi’nin aslında 1920 yılı ortalarından itibaren ele alınması gerektiği belirtilmişti.
Koçgiri Tahkikat Heyeti Raporu’nun neticesine göre, meydana gelen olaylar, 1920 yılında imzalanan Sevr Anlaşması ile yakından ilgilidir ve dolayısıyla olaylar tamamen siyasi bir mahiyette başlamıştır. Şöyle ki;
İstanbul Hükümeti tarafından onaylanmış olan Sevr Antlaşması'nda Kürdistan’a muhtariyet vaat edilmesi; Milli birlik ve İslâmiyeye kast eden hainlerin yaptıkları telkin, teşvik ve tahrikatlarla, Misakı Millinin hududu dâhilinde bulunan bu geniş bölgede meskun bazı Kürtleri, Kürdistan’da bir muhtar idare fikrine yönelterek Koçgiri Hadisesi felaketinin meydana çıkmasına sebep olmuştur.
(TBMM Arş.“Koçgiri Hadisesine Dair Heyet-i Tahkikiye Raporu”, no: 34, s. 5.)
Dolayısıyla rapor; 1921 yılında meydana gelen Koçgiri Hadisesi’nin başlangıcını, 1920 senesinde meydana çıkan siyasi durumla ilişkilendirmiştir.
Raporda aynı zamanda; Koçgiri Aşireti reislerinden Haydar Bey ve onun katipliğini yapan Koçgiri Kürtlerinin aydınlarından Alişer Efendi’nin, Mondros Mütarekesi ardından gerek kendi aşireti gerekse Dersim’in bilhassa Ovacık Kazası dahilinde siyasi propagandalarda bulunmakta olduğu belirtilmiştir.
Bu siyasi faaliyetlerin de Koçgiri Hadisesi’nin vuku bulmasında tesir ve sebep olmuş olduğu, Koçgiri Kürtleri tarafından heyete alenen ve genel bir mazbata ile bildirildiği, yine heyet raporunda yer alan bilgiler arasındadır (Koçgiri Hadisesine Dair Heyet-i Tahkikiye Raporu, sayfa 7).
Ayrıntılar, raporda şöyle yer almıştır:
Şurasını da itiraf ederiz ki Alişer Efendi’nin etrafında toplanan bazı mahalli Kürt çeteperverlerin Koçgiri bölgesindeki siyasi faaliyetleri, bilhassa Kürdistan’a muhtariyeti idare vaad eden Sevr Ahidnamesinin; İstanbul Hükümetince tasdik olmasına istinad etmekte idi ve adı geçen ahidnamenin Ankara Hükümet-i Milliyesince red edilmiş olması onlar tarafından (kongre) diye yâd edilen Hükümeti-i Milliyemize karşı muhalif bir söylem ve hatta düşman meydana çıkarmaya bir vesile teşkil eylemiştir.
(Dilek Kızıldağ Soileau)
(Sevr konusu sonra inceleyeceğiz.)
Tarihi gizlemek, devletler için de olağan, sıradan bir olay. Yalanların tekrarlana tekrarlana gerçeğe dönüşmesinin, gerçek olarak algılanmasının, kimlik ve kültürümüzün bir parçası olduğu örneği çoktur.
"Kimlerdensiniz" sorusuna verilecek cevapların hayli renkli olacağını düşünüyorum.
Türkiye'de, Kürtlerin ilham kaynağı olan Kürt şahsiyetlerin özelliklerini, kendi şahsiyetlerine aşılayarak, hayat bulan bir tarih ve politika mevcuttur.
“Yalanların somut temsilcisi olan kahramanlar, tutsaklık arzumuzun kanıtıdır. Özgür yaşamaya cesaret edemediğimizden bu işi tapındığımız kahramanlara havale ederiz. Kahramanlar içimizdeki totalitarizmin karakteristik örnekleridir. Onlar aynı zamanda totaliter yönetimler için de vazgeçilmezlerdir… Totaliter bir toplum, kahramansız var olmaz. Özgür bir toplum kahramanlarla var olmaz
G.Vassaf, Cehenneme Övgü kitabındaki bu sözleriyle, Türk egemen sistemin karakteristik özelliği anlatmaktadır.
Ayrıca Türkiye, tarihçilerin aynı zamanda hukukçu olduğu ender ülkelerden biridir.
Kitaplarında toplum yapısını incelediği; Kürtlere Kürt dediği için İsmail Beşikçi, Türkiye hapishanelerinde 25 yıl yattı. Kimilerinin "anlı şanlı" diye baktığı tarihler, başka bir bakışla baştan aşağı suçlar silsilesi.
Ağrı savaşlarından sonra Dersim üzerinde “Alevilik mezhebi” kanalından yeni bir oyun geliştirildi. Alevi olduğunu söyleyen Diyarbakır Valisi bu işin öncülüğünü üstlendi.
Alevilik kavramıyla Dersim’i Kürdistan’dan izole eder, Aleviliği İslam’dan ayrı dini pozisyon olarak yorumlar, Alevi kültürüne hoşgörü ile bakan Vali Ali Cemal Seyyit ve Dedelerin katıldığı toplantılara ibadetlere bizzat katılır.
Hatta daha ileri giderek Mustafa Kemal’in bile Alevi olduğu propagandasını yapar. Fakat tüm bunlar Dersim’in bağımsızlık düşüncesinden alıkoymaktır.
1936 yıllarına gelindiğinde Dersim için açılan cephe, tüm askeri ve politik hazırlıklar tamamlanmış durumdadır. III. Genel Müfettişlik ve Dersim Valiliğine General Abdullah Alpdoğan getirilir.
Yine aynı tarihte Dersim, Bingöl, Elazığ sıkıyönetim ilan edilir. “Çıbanın sökülmesi”ne ilk önce isim ile başlanır. Dersim “Tunceli” olur.
Bu Dersim’in geçmişini unutturmaya dönük birinci adımdır. Yarının tarihi bugünden imal ederler. Yarının tarihçilerine paketlenmiş şekilde sunmak için.
Artık burada tarihçinin malzeme sorunundan ziyade, nasıl algıladığı, nasıl değerlendireceği daha önem arz etmektedir.
İkinci aşama, yerel merkeze yakın işbirliği geliştirebileceği unsurlara ekonomik imtiyazlar verilir. Dışta ise bir Kürt tehlikesine karşı 1937 Temmuz'unda Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında Sadabad Pakt’ı oluşturulur.
Dersim Kürtleri yaklaşan tehlikeyi sezmiştir. Kürdistan içi ve dışında siyasi ilişkiler geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu konuda lider Alişer/Elîşîr’dir.
Alişer, Hoybun örgütüyle ilişkiye geçmiş, yine bir Hoybun üyesi olan Diyarbakırlı Cemal Paşazade Ekrem, Seyyit Rıza ile görüşür.
Sürgünde bulunan Hasanan aşireti resilerinden Fasih, bir grup ile Suriye’den Diyarbakır’a gelir. Şeyh Said’in kardeşi Alişer’in davetine icabet etmek için harekete geçmiştir.
Hoybun Cemiyeti, Ağrı direnişinin sonuçları nedeniyle çalışamaz duruma gelmiştir. Dersim için yeterli iç ve dış destek bulamaz.
Dersim aşiretleri dış dünyadan kopuk olmasına rağmen Türk hükümetiyle devamlı görüşmelerde bulunmuş ve sorunun adil bir şekilde çözülmesini talep etmiştir.
Alişer/Elîşîr’in şiirlerinde görüldüğü gibi, Kürt milli haklarının tanınmasında ısrar ettiği gibi Türk hükümeti adil bir anlaşmaya yanaşmadığını belirtir. Türk hükümeti kayıtsız şartsız teslim olmalarını talep etmiştir.
(Belgeler ve Dr.Nuri Dersimi)
Dersim aşiretleri kendi aralarından bir ittifak kurarlar. Seyyit Rıza ve Alişer/Elîşî direnişin lideri konumundadırlar. Bundan sonraki süreç hepimizce malum. Seyyit Rıza görüşmeler yapmak için çağrıldığı Erzincan’da tutuklanıp hapsedilir. 74 yaşındaki Seyyit Rıza’nın yanında okuyacağınız şiirler bulunmuştur.
Yakalanan Kürtler, Afrika tarihine benzer bir şekilde boyunlarına iplerle zincirlerle bağlanarak toplanmış ve sürgüne uğratılmıştır. Dersim’den sonra Kürdistan uzun bir sessizlik dönemine girmiştir.
Alişer’in edebi ve tarihsel kişiliği Muhamed İkbal’den aşağı değildir. Kürt aydınları; eli kalem tutan şahsiyetleri şunu bilmelidir ki; Alişer İslam kültürünün bize armağan ettiği en parlak fikri ve insani simalardan birisidir.
Din, milliyetçilik ve adalet, Alişer şahsında özel bir konuma sahiptir. Duygularını hangi temel üzerine kuracağını çok iyi tespit etmiştir.
Alişer yazdıkları ve tarihe bıraktığı ameliyle bugünkü sıkıntılara ve perişanlıklara doğru cevap verdiği hiç kuşku yoktur.
Burada benim hedefim kişi değil, kişiliktir. Alişer bir şairdir bir sosyal liderdir. Bu sıfatlar ciddi ve muhteşem bir şahsiyet için hafif kalır. Ama her satırın ağırlığı ve değeri, onu yazanın ağırlığına ve değerine bağlıdır.
Şimdi Alişer’in şiirlerini bir başka şairin hayatını da göz önüne alarak kıyas edin. Kim kahraman?
Alişer, bir tür konuşma sanatına sahip kendi zamanının ve toplumunun sorumlu bir şairidir adeta. Ancak bu, onun düşünce, duygu, sanatsal ve edebi düzeyinin birkaç sığ ve bayağı siyasi ve magazinsel veya ezilmişlik silik bir slogana indirgenen günümüz “maduniyet” tarihçilerinin düzeyinden pak ve temizdir.
Alişer, egemen devlete, mevcut taassup ile tek bakışlı -ifrat ve tefrit- gibi iki duruş arasında üçüncü bir duruş ile cevap vermektedir. O da tepeden tırnağa din, milliyet ve adalet ilişkisinin ulusal bir mücadeleye dönüşmesidir.
Alişer’in sözlerini tek tek analiz etmek mümkündür. Ruhi ve ahlaki boyutu değerlendirmek ulusal bir şair ile tanışmak çok zor değildir.
Bu sözler milli bir övünç veya etnik bir meydan okuma olsun diye de söylenmemiştir. Kürtlerin bilinçli ve dertli aydınları bu işleri kendi sorumluluklarını hissetsinler diye söylemiştir.
Elbette her olgu egemenlerin istediği gibi gerçekleşecek değildir. Unutturulmaya çalışılan kişilik ve kavramlar yavaş yavaş bilinçlere yerleşmeye başlamıştır.
Vesselam.
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish