Tekçi rejimden demokrasi adına, kaldıysa şayet, şekli bir parlamento kaldı.
Şimdilerde parlamentoya bir ölçüde “renk” veren HDP’yi de dışlamak istiyorlar.
Haklarında soruşturma açılan milletvekillerin hemen hepsi HDP’li.
HDP’ye oy veren halk kitleleri bu duruma haklı olarak tepkili.
Tepki yoğun…
Doğudan batıya HDP’ye oy veren her kesimde gözlemlemek mümkün bu tepkiyi.
Artan ölçüde parlamentodan kopuş süreci işliyor.
Bu tepkiden bir ölçüde HDP de payını alıyor.
HDP yönetimine dönük, “Hala neden parlamentodasınız, neden belediyelerdesiniz, bir şey yaptırmıyorlar, yapamıyorsanız da çekilin” minvalinde görüş ve tavırlar yaygın.
Hele CHP’ye… HDP’liler “bağırlarına zor taş basarlar” diyelim.
…
Geçtiğimiz pazar günü HDP, Hilton Oteli’nin konferans salonunda, söz konusu görüş ve tepkilerle ilgili bir toplantı düzenledi.
HDP eş başkanları, MYK’sı ve PM’si adeta tam takım oradaydı. DTK ve HDK de keza. İlgili STK, sendika, Baro, Siyasi parti temsilcileri ve kimi aydınlar da oradaydı.
Ana akımdan yandaşlığa rücu etmiş medya yoktu. Daha çok sola ve Kürt siyasal hareketine yakın medya vardı. Yabancı medya kuruluşları da vardı ve yakından ilgililerdi.
Meclisten ve Belediyelerden çekilme taraftarlarının beklediğinin aksine toplantıda “çekilme” görüşü dillendirilmedi.
Aksine çok daha açık ve net bir şekilde her şeye ve herkese rağmen bir üslupla “devam” denildi.
Konuşulanlar bilinen görüşlerdi. Tekrarlar daha bir belirginleştirdi. Yeni olan “erken seçim” çağrısı idi. Kamuoyu gündeminde yer aldı, iz bıraktı.
…
“Devam” tutumu, “çekilmeli” diyenlerin gerekçelerinin doğru olmadığını gösterir mi?
Göstermez…
Ancak bir düşüncenin doğru olması, o düşünceyi her daim gerçekçi kılmaz.
Demem o ki “çekilme”, yani sine-i millet tavrı gerçekçi mi?
İşte sorun bu noktada düğümleniyor.
…
Hatırlayalım: 90’lı yıllarda bir grup Kürt milletvekili Parlamento’nun kapısında yaka paça gözaltına alındılar. Sonra tutuklandılar ve uzun yıllar cezaevinde kaldılar.
“Kirli” bir dönemdi.
Bir o kadar da zor dönemdi.
Parti binaları ve gazeteler bombalanıyor; evde, yolda, işyerinde, sokakta on-on, yüz-yüz insanlar gözaltına alınıyor, işkence feryatları arş-ı alemi aşıyordu.
Cezaevine sağ gitmek bile çoğu kez şanstı.
Çünkü bir de yargısız infazlar ve kaybedilme gerçeği vardı.
Kürt milletvekillerin Meclisi bırakıp gitmeleri, hatta dağa çıkmaları bile o kadar çok isteniyordu ki…
Meclis bırakılmadı, ne pahasına olursa olsun bu konuda ısrar edildi.
O vahşi koşullarda şahsen halkın “meclisten çekilin” tavrı ve düşüncesi olduğuna dair bir şey duyulmadı.
“Kürt milletvekilleri meclisten neden çekilmiyor?” diye herhangi bir eleştiriyi en azından ben anımsamıyorum.
Sonuç: 90’lı yıllardan 2000’li yıllara ağır can ve kan bedeli üzerinden yayılan demokrasi mücadelesi oldu.
“Şişeden çıkmış cin” ve kazanımlar oldu.
Cin bir daha şişeye girmedi, kazanımlar sahiplenildi.
Dünden bugüne kazanımlar tekrar tekrar gasp edilse de, zihinlere kazınan hak ve özgürlükler bilinci gasp edilemedi.
Aynı derecede olmasa bile bugün zor koşullar yaşanmıyor mu?
Koşullar benzeşiyorsa, dün öyle, bugün böyle olur mu?
Sanırım HDP’de bu nokta üzerinde yoğunlaşma olacağı gibi, buna yol açan yetmezlikleri ve çözümsüzlükleri aşmanın yollarını arayan bir çalışma vardır, olmalıdır da.
…
Meclis, “yok hükmünde” bir halkın “var olduğunu” milletvekilleri üzerinden “görünür” kıldığı bir siyasi mekandır.
Meclis üzerinde bütün işlevsizleştirme operasyonlarına rağmen “yok hükmünde” bir halkın meşruiyet kaynaklarındandır.
HDP’li milletvekilleri bütün kısıtlı imkanlara rağmen çıkıp kürsüde konuşurlar, önerge verirler, her hafta grup toplantılarında görüşlerini söylerler, halk bu toplantılara katılıp onları dinler. Meclisi idare ettikleri de olur.
Dış devletlerin temsilcileri, “yok hükmünde” bir halkın milletvekilleri ile görüşür, o halkın sorunlarını dinlerler.
HDP milletvekilleri aynı zamanda dış ülkelerin parlamentolarına karşı o “yok hükmünde” bir halkın temsilcileri sıfatı ile hareket ederler, muhatap alınırlar.
Parlamentoda HDP’li bir milletvekili grubunun bulunması “yok hükmünde” bir halka ve partililere güven verir.
Milletvekili, halkın pratik vekilidir. Sadece yasa yapıcı değildir.
Halkın vekili olarak gündeme getirdiği ya da getiremediği halkın sorunlarının yürütme gücü, iradesi, çözüm arayışıdır.
Günleri halkla geçendir, halkın dertleri ve sorunları ile yanıp tutuşandır.
Halk içindedir zaten, halk için devrimcidir.
Milletvekillerin yanı sıra, Belediye başkanları, Belediye çalışanları ve Belediye meclis üyeleri, bütün bu rolleri yerellerin koşullarına adaptasyonu içinde oynarlar.
“Yetmezlikleri ve çözümsüzlükleri aşmanın yolları” bütün bu alanlardan çekilme, bütün bu işlevlerden sıyrılmada aranabilir mi?
Aranmamalı, aranmaz.
Hele bu koşullarda hiç de gerçekçi değil bu düşünce.
Çözüm, halkın vekillerinin ve belediyelerdeki temsilcilerinin değiştirici, dönüştürücü işlevini üretme yeteneğini her koşulda canlı tutmaktan geçiyor.
Çözüm, halka somut, görünür, yararlı çalışmalarla güven vermekten, güven tazelemekten geçiyor.
Çözüm halkın vekillerinin ve temsilcilerinin bugüne kadar yapamadıklarını yapmalarından, halkın beklentilerine yanıt vermelerinden geçiyor.
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish