"NEY"in "ne"liği?

Ahmet Mansur Tural Independent Türkçe için yazdı

Fetullah Arifî Çelebi'nin Süleymannâme'sinden

Mesnevi, "Dinle ney'den" diye başlar.

Hepimiz bu mısralara aşinayız, fakat genellikle anlamına yoğunlaştığımızdan, içindeki yalın soruyu gözden kaçırıyoruz.

Bu konuda kalem oynatan herkes ney ile değil, ney'i sembolize eden insana odaklanmıştır.

Halbuki gösteren, yani ney'in kendisi ihmal edilmiş gibidir.

Ney'in ne olduğunu, Mesnevi'de bahsedilen ney'in tam olarak nasıl bir çalgı olduğunu, ona hangi özelliklerin atfedildiğini hiç sorgulamıyoruz.

Sanki ney'i en başından biliyormuşuz gibi kabul ediyoruz.

Bu aceleci varsayım, belki de ney'in klasik mûsikîdeki ney olduğunu düşünmemizden kaynaklanıyor.

Ancak Mevlânâ'nın bahsettiği ney'i anlamak, onun dünyasına daha yakından bakmamızı, Mesnevi'nin bu mısralarını daha derinlemesine çözümlememizi sağlayabilir. Kim bilir?

Biz şimdi, metafizikten fiziğe geçerek, tıpkı Saussure gibi gösterileni gösterenle ilgileneceğiz.  
 

Ney'in kökenlerini araştırmak, onu arşivlemek bile oldukça zor görünüyor.

Sümerlere kadar dayandırılan bu çalgı, insanlığın en eski müzik aletlerinden biridir.

Bestekâr Sadettin Arel'in Sümerliler ve Sümer Musikisi (1949) makalesinde belirttiği "Müzisyen, yedi notasıyla hüzünlü bir ses üretsin" ifadesi, ney'in kadim geçmişini gözler önüne serer.

Francis Galpin'in The Music of The Sumerians and Their Immediate Successors The Babylonians and Assyrians (1937) adlı kitabında bahsedilen na adındaki Sümerlerin kamıştan yapılma üflemelileri de bu iddiayı destekler.

Akadların Ka-gı (ağız kamışı) gibi benzer enstrümanları da ney'in sürekliliğini kanıtlar.

Anadolu'da kamışa kargı denmesi bile, hatta kargı düdüğün varlığı bile, kim bilir, belki bu sürekliliğin izlerini taşır.

Ancak kesin olarak bildiğimiz şudur ki ney, tarih boyunca değişime uğrayarak günümüze ulaşan, yaşayan en kadim çalgılardan biridir.

Bu nedenle, tarih boyunca kamıştan imal edilmiş bu çalgının, günümüzde de birbirine benzeyen birçok farklı hâli olduğu gibi tarih boyunca da birçok farklı hâli olduğunu biliyoruz.

Kız ney, Mansur ney gibi farklılıkları kastettiğimi lütfen düşünmeyin.

Elbette bu ney tiplerini kapsasa da Fars neyi, Arap neyi gibi birbirinden gerçekten farklı biçimlerde yaşayan, evrilen neylerdir kastım...

İşte tam bu sebeple, günümüzde dahi ney, birbirinden ciddi farkları olan sazları imlerken Mevlânâ'nın bahsettiği ney'in, basmakalıp bir şekilde kendi musikimizin ney'in olarak düşünmek çok da sağlıklı olmayabilir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Elbette, biçim olarak Mesnevi'de bahsedilen bu esrarlı çalgı belki Fars neyinden daha fazla benzeyebilir Türk ney'ine.

Ancak yine de, bu ön kabul bu soruyu sormamıza, sorarak hem ney'in inceliklerini hem Mesnevi'nin bu mısralarının inceliklerini kavramamıza engel olmamalı.

Bu sebeple, elimize ulaşan bazı tarihi metinler ve gereçler yoluyla en azından ney'in İslam coğrafyasının ilk yüzyılındaki hâline şöylesine bir neyzen bakışı atabiliriz.


Kronolojik olarak ney'in kültürümüzde ilkin tasavvufun yayılmaya başladığı 8 ve 9'uncu yüzyıllarda ortaya çıktığı iddiaları hatırlanabilir.  

Bu tarihler aynı zamanda dinî mûsikînin de başlangıcıdır.

Ancak o dönemde ney (ki Farsçada "kamış" anlamına gelmektedir), Arap mûsikîsindeki mizmarın Farsça karşılığı olarak algılanmış ve günümüzde bildiğimiz ney'den çok farklı sazları da kapsamıştır.

Ayhan Sarı'nın Geleneksel Türk Sanat Müziği Çalgıları (1985) eserinde açıkladığı üzere, doğu ülkelerinde kamıştan yapılan tüm dilsiz üflemeliler, yan flüt, panflüt (nain), tulumlu ve dilli düdükler de bu tanıma dahildi.

Yani ney, belirli bir enstrümanı değil, dönemin kamıştan yapılan tüm nefesli çalgılarını tanımlayan jenerik bir isimdi.

Farabi'nin, mizmar ile kıyaslayarak ney'i daha alt seviyede bir çalgı olarak değerlendirmesi, El-Kindi ve İbn Sina'nın müzik risalelerinde ney'den neredeyse hiç bahsetmemesi, onun Mevlevilik öncesinde pek rağbet görmeyen bir çalgı olduğunu bizlere gösterir.

Bu bağlamda, Mevlânâ'nın Mesnevi'yi o dönemde yüksek kültür içinde pek değerli görülmeyen bir çalgıya telmih ederek başlatması, mısraların yaratmış olabileceği etkiyi daha iyi anlamamıza yardımcı olur.

Zamanla ney, kamıştan yapılan tüm çalgıları kapsayan jenerik bir isim olmaktan çıkıp, günümüzde bildiğimiz şekline yaklaşan bir enstrüman hâline gelmiştir.

Mevlânâ'nın çağdaşı Eflâkî'nin eserlerinde ney'in adı geçmekle kalmamış, bazı küçük detaylara da yer verilmiştir.

Ancak, Mesnevi'de bahsedilen ney'in günümüzdeki ney ile birebir aynı olduğu söylenemez.

Maragalı Abdülkadir İbn Gaybi'nin Camiü'l Elhan'ında bahsi geçen "nay abyaz" ve "nay-ı bam" gibi en kısası 31,5 cm, en uzunu 99 cm olan beş farklı ney tipi, ney'in o dönemdeki çeşitliliğini gösterir.

Ancak bu noktada önemli bir soru ortaya çıkar:

Anadolu'da kullanılan ney türleri, aslında İranlıların ney-i safid (beyaz ney) dedikleribaşparesiz ve (günümüzde) dişle üflenen bir versiyonuyla tanıdığımız Fars neyine mi daha yakındır?


Evliya Çelebi'nin ney için "Bu çalgı Şiraz'da te'lif olup Osmanlı'da çoktur" ifadesi ve III. Ahmet'in oğlunun sünnet düğününü tasvir eden minyatürlerde görülen altı boğumlu, başparesiz neyler, bu konuda tarihî ipuçları sunmaktadır.

1504 yılında ilk kez detaylı bir şekilde Seydî'nin el-Matla' adlı eserinde tanımlanan ney, 6'sı üstte, 1'i altta olmak üzere toplam 7 delikten oluşur.

Bu tanım, klasik Türk mûsikîsindeki ve Arap mûsikîsindeki yedi delikli ney'in, 6 delikli Fars ney'inden farklı geliştiğini gösterir.

Burada akla başka bir soru gelir:

Günümüzdeki ney'in 7'nci deliği ne zaman ortaya çıktı?

Yoksa Fars ney'inde bir delik mi zamanla kayboldu?

Bu son neyde bir perdenin kaybolması pek de mantıklı gözükmez.

Zira, İran müziğinin ihtiyaçlarını 6 delik karşılamaktadır.

Oysaki 7'nci deliğin Türk ve Arap mzüklerinin sistematiklerinin bir gereği olarak ortaya çıkışı daha akla yatkındır.

Ancak, bu soruların ötesinde burada sormak istediğim, sizlerle düş'ünmek istediğim soru daha farklıdır:

Mevlânâ'nın bahsettiği ney'in neliğidir sorumuz? 

Hayır, hayır… Cevaplar sunacak değiliz burada.

Zaten cevap vermek derdimiz değil de.

Sadece sorumuzu anlamlandıracak, onu geliştirecek ipuçları toplamaya çalışacağız.

Niyetimiz, ey okuyucu, bakın başka ney'ler de var demektir kendimize.

Bir başka deyişle, bu soruların kesin yanıtlarını vermek zor olsa da ney'in tarihî süreçteki değişimlerinin farkında olmak, Mesnevi'de bahsedilen ney'i ve onun sembolik anlamını daha iyi kavramamızı sağlayacaktır.

Velhâsıl-ı kelam, bünyesinde medeniyetleri eritmiş, kültürleri harmanlamış bu kadar yalın bir sazın ne'liğini sorgulamaya; Ziya Şakir'den (Mevlevîlik Nedir?) işittiğimiz, İslam kültürünü Anadolu medeniyetlerinin efsaneleriyle mayalayan şu rivayetle başlayalım dilerseniz.

Rivayetten hareketle de ney'leri seyreyleyelim:

Bu rivayete nazaran, (Resul-ü Ekrem) birgün sevgili yeğeni ile muhabbette bulunurken ona İlâhi aşkın esrar ve hakayikile taallûk eden öyle bir sır tevdi ediyor ki, Hazret-i Ali onun azametini içine sığdıramıyor. Hemen Medine haricine çıkıyor. Bir boş kuyu buluyor. Takat ve tahammül gösteremediği o sırrı, o boş kuyuya tevdi ediyor. 

Boş kuyu, coşuyor. Sular taşıyor. Bu suların feyzi ile kuyunun kenarında kamışlar bitiyor. Orada bir kamışlık husule geliyor. 

Nihayet bir çoban, bu kamışlardan birini kesiyor. Onu, muhtelif yerlerinden deliyor. Üflenince nağmeler hasıl edecek şekle getiriyor. Sonra, dudaklarına götürüyor. Üflemiye başlıyor. O anda, o kamış parçasından âşıkane enin ve feryatlar yükseliyor. Kalplere vecd ve heyecan veriyor. 

O sırada Resul-ü Ekrem -tesadüfen- oradan geçiyor. Ney denilen bu kamış parçasından çıkan âşıkane feryatları işitiyor. Bundaki sır ve hikmeti derhal anlıyor. Hazret-i Ali'yi çağırıyor :

-Benim sana tevdi ettiğim sırrı, faş ettin mi, diyor.

-Evet. O büyük sırrı, kalbime sığdıramadım. Onu bir boş kuyuya söylemiye mecbur kaldım, diye cevap veriyor. 

O andan itibaren o kamış parçası, aşk ve esrar-ı İlâhî'nin hakayikine tercüman oluyor. Kıymet ve mebrukiyyet kesbediyor. Artık ona ney adı veriliyor.     

[Mehmet Zeki Pakalın,
Osmanlı Tarih Deyimleri
ve Terimleri Sözlüğü (1946)]

 

(Soldan sağa) Arap neyi, Türk neyi, İran neyi / Kaynak: The Persian Ney makalesi, Rick Wilson
(Soldan sağa) Arap neyi, Türk neyi, İran neyi / Kaynak: The Persian Ney makalesi, Rick Wilson

 

İran'ın İsfahan kentindeki Heşt Beşt Sarayı’ndan bir tahta baskı resimde ney çalan kadın, 1669 / Görsel: Wikimedia Commons
İran'ın İsfahan kentindeki Heşt Beşt Sarayı’ndan bir tahta baskı resimde ney çalan kadın, 1669 / Görsel: Wikimedia Commons

 

Başlangıçta, çobanlarla ilişkilendirilen ve İran müziğinde pek yetenekli bir saz olmadığı söylenegelen ney'in, Asadullah'ın katkılarıyla büyük bir değişim yaşadığı birçok kaynakta geçer.

Ama bunun aksini gösteren birçok minyatür ve gravür de vardır.

Tıpkı İsfahan'daki neyzen bir kadını gösteren bu örnekte olduğu gibi.

Pek sağlıklı bir iddia olmasa da bu gravürdeki neyi kavrayıştan hareketle İran'da 17'nci yüzyıldaki neyin de şimdikinin aksine altı adet ön delikten oluştuğunu düşünebilir, hatta arkada delik olmadığını varsayabiliriz.

Burada iki soru belirir ister istemez karşımızda:

İlki, ön perde sayısının nasıl beşe düştüğü, ikincisi ve belki bizi daha çok ilgilendireniyse arkasında o tarihlerde bir delik olup olmadığıdır.

O hâlde, Mevlana'nın bahsettiği ney göstereni de arkada deliksiz miydi?

Yahut buradaki neyin bu hâli, tıpkı rivayete göre kız neyin saraydaki kadınlara göre üretilmesi gibi İran sarayında kadınlara özel imal edilen bir ney miydi?

Belki de sadece estetik kaygılarından dolayı neyin şekli aktarılırken tahrip edilmişti?
 

Nayeb Asadullah, Fars neyiyle / Görsel: Safvat D, Caron, N. Les Traditions musicales. Buchet-Chastel, 1966, Paris
Nayeb Asadullah, Fars neyiyle / Görsel: Safvat D, Caron, N. Les Traditions musicales. Buchet-Chastel, 1966, Paris

 

Bu sorulara elbette kesin bir cevap veremeyiz bu yazımızda.

Ancak hazır Fars neyinden bahsetmişken şu anki hâlini de anmamak, diğer neylerin aksine kendine son derece has bu neyden bahsetmemek olmaz.

İranlı önemli neyzenlerden Asadullah öncesi, İran'da ney yukarıda da gördüğümüz üzere Türk ve Arap neyleri gibi dudaktan üflenerek çalınırdı.

Ama Asadullah, Türkmenistan'daki kargı düdüğün dişler arasından üflenmesinden etkilenerek İran'a dişler arasında üfleme tekniği yöntemini tanıttı.

Böylelikle de Fars neyinin karakterini oldukça değiştirdi. Ses açısından daha dinamik ve daha geniş bir yelpazede ses çıkartabilen bir ney geliştirdi.

Bu neyin ön yüzeyinde 5, arka yüzeyinde 1 delik olmak üzere toplamda 6 delikten oluşur.

Çağdaş dönemde Hasan Kasa'i en önemli neyzenlerdendir.
 

Arap neyi / Görsel: Lübnan Konservatuarı https://www.conservatory.gov.lb/disciplines/discipline/47)
Arap neyi / Görsel: Lübnan Konservatuarı 

 

Arap neyine bakmak gerekirse de bizdeki neye başpare kısmının yokluğu hariç oldukça benzemekle beraber Ortadoğu ve Kuzey Afrika müziğinde kullanılan, kamıştan yapılan üflemeli bir çalgıdır.

Üzerinde 6 ön, 1 arka olmak üzere toplam 7 delik bulunur ve ağız kısmı hafifçe eğimli kesilmiştir.

Uzunluğu 32 ila 81 cmarasında değişir ve yapımında en az 3 yıllık sert, düzgün ve sıkı dokulu kamış kullanılır.

Hem yukarıda gördüğümüz gravürdeki neye benzerliği, hem bizim mûsikîmizdeki neye benzerliğinden ötürü, hem de yalınlığından ötürü Mesnevi'deki neye en yakın ney olduğunu düşünmek hiç de hatalı görünmez ilk bakışta.

Bilhassa yayıldığı geniş coğrafyadaki benzerliği de göz önünde bulundurulduğunda aradığımız modele en yakını olduğunu düşünmek daha da akla yatkındır.

Oysaki Arap neyinin Fas, Tunus, Cezayir ve daha birçok diğer ülkeye yayılmasının asıl sebebinin Suriyeli neyzen Ali Derviş'in Tunuslu neyzen Salah el-Mehdi'ye öğretmesinden kaynaklandığını göz önünde bulundurunca, bu iddianın en azından bu tezle savunulamayacağını anlamış oluruz. 
 

Mizmar / Görsel: By dalbera from Paris, France - La fête de la musique au centre culturel d'Egypte (Paris) Uploaded by paris 17, CC BY 2.0 / Wikimedia Commons https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=23039340)
Mizmar / Görsel: By dalbera from Paris, France - La fête de la musique au centre culturel d'Egypte (Paris) Uploaded by paris 17, CC BY 2.0 / Wikimedia Commons

 

Neye benzeyen, ancak Mesnevi'deki neyle formel bir benzerliği olmasa da ardında yatan Hz. Davud ve Zebur hikâyesiyle belki de Mevlana'nın ney anlatısının arketipi sayabileceğimiz, âşinâ olduğumuz zurnaya ciddi derecede benzeyen, İbn Sina'nın müzik teorilerinde önemli bir yer tutan kamıştan imal üflemeli mizmarı buradaki fotoğrafta görebiliriz.

Mısır müziğinde yaygın olan bu saz, etimolojik olarak üfleme, seslendirme kökünden gelir.

Dört kutsal kitaptan Zebur'un da etimolojik bakımdan benzerliği sebebiyle aynı kökten geldiği, hatta bu sebeple gelenekte anlatılagelen Hz. Davud'un Zebur'u makamla kamıştan yapılma bir saz eşliğinde okumasından mülhem, bu saz olduğu ileri sürülmektedir.

(Elbette bu rivayetin sebebi, etimolojik benzerlikten dolayı Zebur'un makamla okunan bir kitap olduğu görüşünü de doğurmuş olabilir.)

Yukarıda da bahsettiğimiz üzere İslam'da dini müziğin doğumunda kullanıldığı, hatta ney kelimesinin mizmarın farsçası olduğu tartışılagelen konulardandır.

İbn Hâldun'da Mukaddime'de mizmardan on delikli bir çalgı olarak bahseder. 

***

Mizmarın arapça da üflemeli çalgılar için jenerik isim olması gibi -yukarıda da dillendirdiğimiz üzere ney de İran ve Türk topraklarında kamıştan üflemeli çalgılar için jenerik bir isim olarak kullanılmıştır.

Bu sebeple, Mevlana'nın Mesnevi'sindeki ney kelimesinin bir çağdaşı da yine kamıştan imal edilen ney-i türkî adlı bir sazdır.

Kaynaklardan bildiğimiz kadarıyla mizmara, yani zurnaya benzeyen bir savaş çalgısıdır.

Ancak ses bakımından savaş borusuna benzerliği dile getirildiği için bu tip bir neyin aradığımız ney olmadığı su götürmez bir gerçektir.

Yine de, neyin, bir başka deyişle ney tipi kamış/bambu sazların yalnızca Ortadoğu çıkışlı kadim bir çalgı olmadığını, Orta Asya'da ve Çin'de kadar rastlanagelen kadim ve müşterek bir çalgı olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.

Mesnevi'nin bir başka çalgı yerine ney tipi bir çalgı göstereniyle şiirini kurması da mesajındaki evrensel tonu perçinler. 

***
 

Görsel: Mehmet Nuri Uygun, Ney, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi  https://islamansiklopedisi.org.tr/ney
Görsel: Mehmet Nuri Uygun, Ney, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

 

Hepimizin âşinâ olduğu, Mesnevi'yi okurken düşlediğimiz neyse, 9 boğumlu bir kamışın içinin boşaltılıp, 7 adet delik açılmasıyla meydana gelir.

Seydî'nin de 1504'te formel olarak ilk kez anlattığı neylere oldukça benzemektedir.

Ancak çeşitli Osmanlı minyatürlerinden anladığımız üzere, günümüzde üflemeyi kolaylaştırıcı olarak kullanılan manda boynuzu gibi çeşitli maddelerden imal edilen başpare yahut benzeri herhangi bir şeyin o devirde kullanılmadığı açıktır.  
 

Fetullah Arifî Çelebi'nin Süleymannâme'sinden
Fetullah Arifî Çelebi'nin Süleymannâme'sinden

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU