Virginia Woolf, 1920'lerde kaleme aldığı "Kendine Ait Bir Oda" adlı eserinde, bir kadının yazar olabilmesi için kendine ait bir odaya ve yılda 500 pound'a ihtiyacı olduğunu yazmıştı. Bu talepler, dönemi için hiç de az değildi.
Eğitim hayatına henüz katılamamış ve yeni yeni katılmaya başlayan kadınların, entelektüel uğraşlara hakkıyla verebilmesi için gerekli şartların ilk hatibi ise Woolf değildi.
Kendinden yüzyıllar önce yaşamış Gabrielle Suchon, dönemin şartlarına kıyasla daha radikal bir yöntem önererek, kadınların entelektüel faaliyetlere katılımını sağlamaya çalışmıştı.
Aslında, dönemler kıyaslanmasa bile, Suchon'un fikirleri Woolf'unkilerden kat be kat daha radikaldi. Ama radikal olduğu kadar muhafazakardı da!
Suchon, 1632'de Fransa'da Dijon yakınlarındaki Semur-en-Auxois'da soylu bir ailenin kızı olarak doğmuştu. Henüz 13 yaşındayken babasını kaybetti.
Dönemindeki her soylu aile kızı gibi gençliğinde kendisine iki seçenek sunuldu: ya evlenecek ya da manastıra kapanacaktı.
Her ikisini de reddetmesine rağmen, evlenmeyeceği anlaşılınca Dominiken manastırına kapatıldı.
Burada dini eğitimin yanı sıra kadınlara yönelik hazırlanmış hafif felsefi içerikli metinlerle karşılaştı. Fakat manastıra kapanmış, daha doğrusu kapatılmış bir kadın olarak daha fazlasına erişmesine izin verilmemişti.
O da, erkekler gibi eğitim almak istediği için bu durumu sineye çekmek yerine, kadınların entelektüel dünyaya katılımını kısıtlayan bu düzenle mücadeleye girişti.
Böylelikle manastırdan kaçıp Roma'ya kadar gitti. Derdi, papayla görüşerek kadınların da felsefe ve bilim gibi eğitimlere kavuşabilmesi için onu ikna etmekti.
İstediği de oldu. Papa, Suchon'u dinledikten sonra onun lehine bir ferman buyurdu. Artık manastıra kapanmak zorunda kalmayacak, istediği gibi eğitimi kendi evinde alabilecekti.
Ancak Fransa'ya döndüğünde, Dijon Meclisi, fermana rağmen yakalanıp manastıra kapatılmasına hükmetti.
Bu karar karşısında önce Lyon'a kaçtı. Hüküm düştükten sonra ise Dijon'a dönüp özel öğretmen olmayı başardı.
Başta Augustinus olmak üzere, birçok filozof ve düşünürden etkilenerek onları okumaya başladı.
Ciddi derecede okuduğu eserlerden biri Aristoteles'in Hayvanların Kısımları'ydı.
Bunun yanı sıra Pascal'ı ve kartezyenizmi de tanıyordu (her ne kadar Descartes'i okuyup okumadığından emin olmasak da, Descartesçileri okuduğunu biliyoruz).
Hiç evlenmemiş, bekar bir kadın olarak zamanının ilk kadın filozofu oldu.
Ağırlıklı olarak kadınların sosyal ve entelektüel yaşama katılabilmeleri için felsefi, politik ve dini çözümler üreten iki risale yazarak, tümüyle kadınları kaleme alan ilk eserleri de vermiş oldu.
Kadın çalışmalarının orijini sayılabilecek bu eserlerden ilki 1693'te yayımlanan "Ahlak ve Siyaset Üzerine Risale" (Traité de la morale et de la politique), ikincisi ise 1700'de yayımlanan, Pascal'dan Aristoteles'e, Aristoteles'ten Kilise Babalarına ve kartezyenizme kadar birçok atıf ve alıntı içeren, gerçek manada kendine ait bir argümantasyon geliştirdiği başyapıtı "Gönüllü Bekarlık, yahut Bağlar Olmaksızın Hayat Üzerine" (Du Célibat volontaire, ou la vie sans engagement) adlı eseri oldu.
Tabii ki sansürden çekindiği için bu eserleri, bir erkek ismini taklit ederek, Aristoteles dostu anlamına gelen Aristophile mahlasıyla yayımladı.
Kadınların sosyal ve entelektüel dünyaya katılımını sağlamak adına inşa ettiği felsefesinin ana kavramı "gönüllü bekarlık"tı.
Filozofların Prensi (Le Prince des philosophes) (ki bu isim, bazı Fransız felsefe geleneklerinde Aristo'ya yakıştırılmıştır ve daha sonra Fransız Devrimi'nin feminist yazarı Olympe de Gouges tarafından "Filozof Prens"e çevrilerek, felsefe bir masalın da adı olacaktır) olarak adlandırdığı Aristoteles'in bedenî meşgalelerin zihnî faaliyetleri aksattığı tezine yaslanarak kadınların erkeklere oranla günlük yaşamda bedene indirgendiğini, sürekli bedeni işlerde çalıştırıldıklarını ve bu sebeple zihni meşgalelerle ilgilenemediklerini savundu.
Böylece, felsefe, bilim ve sanat tarihlerinde kadınların neden neredeyse hiç yer almadığını açıklığa kavuşturdu.
Zira erkek, daha doğru bir ifadeyle soylu ya da zengin erkek, hisler alemiyle bağlantısını ona sağlanan refahtan dolayı kesebiliyor ve zihni faaliyetlere böylelikle odaklanabiliyordu.
Kadınınsa odaklanamama sebebi, doğasından gelen bir eksiklik değil, eflâtuncu anlamda hisler dünyasına hapsedilmesinden kaynaklanıyordu.
Yani bir nevi, kadınlar mağaradaki görüntülerle muhatap olmaya mecbur bırakıldıkları için mağaradan çıkamıyor ve şeylerin asıllarıyla karşılaşamıyorlardı.
Bu görüntüler aleminden kurtuluş ise nötr bir yaşamdan geçiyordu. Yani ne evlenerek ne de manastıra kapanarak mümkün olabilirdi.
İşte gönüllü bekarlıkta, Suchon yalnızca evlilik karşıtlığını kastetmiyor, kadınların her türlü bağlardan kopmasını ima ediyordu… Kilisesiyle evlilikleri de dahil.
Yine de Suchon'un bu tavrı, din karşıtı bir görüş ya da Katolik Kilisesi'ne karşı bir hareket denemesi olarak asla yorumlanmamalıdır.
Zira, Suchon her ne kadar manastırdan kaçmışsa da, papanın özel olarak kendisi için verdiği bir fermana sahipti ve tüm hayatı boyunca koyu Katolik kalmış bir düşünürdü.
Özellikle üzerindeki Pascal, Augustinus ve Kilise Babaları etkisini de düşündüğümüzde, aslında Suchon'un bu tavrının Katolikliğin içerisinde daha da katolik bir tavır olduğunu anlamamız kolaylaşacaktır.
Zira, Suchon'un bilinçli olarak yöneldiği bu isimler, kendisinin de Gönüllü Bekarlık'ın (ki bu eser 1000 sayfa üzerinde bir eserdir) birçok pasajında açıkça ortaya koyduğu, birincisi dini bir amaç olan üç amaca yöneliktir: O da, ilahiyatı, insani ve doğa (buradaki kasıt, öncelikle ahlak, sonrasında mantık, geometri vb. bilimlerdir) bilimlerini sanatların yanında etüd edebilmektir:
Onların (gönüllü bekarların) çalışmalarının konusu ilahi şeyler, insanî şeyler ve yapay şeyler olabilir.
Fakat buradan hareketle, gönüllü bekarlığı yalnızca kadınların eğitim hayatına katılımı bağlamında onların özgürleşmesi olarak anlamak, Suchon'un projesinin eksik anlaşılmasına yol açacaktır.
Zira, Suchon'un ifade ettiği üzere, bu teoriyle asıl amacı kadınların özgürleşmesi değildir. Bu anakronik görüş, Suchon teorisinde sadece bir aşamadır.
Suchon'a göre, kadınların gönüllü bekarlık yoluyla eğitime erişimi, kadınların eğitime erişmesi amacından öte evrensel bir amaç taşır: Bu da, aklın ve vicdanın sakin bir hayata kavuşarak huzura erişmesidir.
Zira yaşamın amacı, tıpkı Aristoteles ve Eflâtun'da olduğu gibi mutluluktur, hakikat değil. Günlük uğraşlara hapsolmuş kadınlar, eğitim yoluyla hikmete kavuşacakları gibi, hikmet sayesinde sonunda mutluluğa da ulaşacaklardır.
Bu görüşte, Suchon'un otodidakt eğitimine rağmen Yunanlı filozofları ve Augustinus gibi Hıristiyan filozoflarını ne derece iyi anladığını, onlardan farklı bir metodolojiyle felsefenin ortak hedefine ulaşmasından rahatlıkla anlayabiliriz.
Yazımızı bitirmeden önce, anlattıklarımız kadar önemli olmasa da Suchon'un mühim mevzularından biri olan pratik problemine de değinmek istiyorum.
Elbette, sevgili okuyucu, bazılarınız bu görüşleri dönemi için ütopik bulup işlemesi imkansız olarak yargılayabilir. Yargılayacaktır da.
Ancak Suchon, zaten hayatında bunun mücadelesini vermiş ve herhangi bir erkeğe (ister hoca ister koca olsun) muhtaç olmadan eğitim görmeyi başarmış ilk kadın filozof olarak, gönüllü bekarlığın pratikte nasıl gerçekleşmesi gerektiğini de düşünmüş ve bunu, bahsettiklerimizden anlaşılacağı üzere gerçekleştirmiştir.
Suchon'un pratikte kendisinin gerçekleştirdiği ve kadınlara salık verdiği yöntem, dönemin sosyolojik yapısına sıkı sıkaya bağlıdır.
Dönem Avrupa'sında bizden farklı olarak çeyiz, evlilikte sadece kız tarafından oğlan tarafına verilir. İşte, Suchon'un çözümü mevcut bu durumu kadınların lehine çevirmekte yatar. Eğitim almak isteyen kızların aileleri, çeyizlerini kızları için kullanmalıdır.
Böylelikle Woolf'un kendine ait bir oda ve yıllık 500 pound şeklindeki çözümüne yüzyıllar öncesinden bir başka öneridir. Tabii ki gerçekleşmesi, kızlardan çok ailelerine, yani aslında babalarına bağlıdır.
Babasının, Suchon henüz 13 yaşındayken vefat etmesi, bu açıdan kadınları konu alan ilk felsefi eserin yazarı ve modern dönemin bir erkeğe muhtaç olmayan ilk kadın filozofunun ortaya çıkışının arkasında yatan belirleyici unsur olmuş olabilir. Kim bilir!
*Gönüllü bekarlığın filozofu Suchon'un eserini Fransızca bilip de okumak isteyenler, Fransa Milli Kütüphanesi'nin internet sitesi Gallica'da rahatlıkla bulabilirler.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish