Tarihin izlerini taş duvarlarında, ahşap kapılarında ve dar sokaklarında saklayan Kütahya, Selçuklu'nun, Germiyanoğulları'nın ve Osmanlı'nın mirasını yaşatan kadim bir şehirdir.
Her köşe başında bir el sanatı, her hanesinde bir zanaat hikâyesi saklıdır.
Şehzadeler şehri olmasının getirdiği zarafet ve kültürel zenginlik, ramazan ayı geldiğinde bambaşka bir atmosfer yaratır.
Kütahya'da ramazan, yalnızca bir ibadet ayı değil, aynı zamanda ruhu arındıran, kalpleri yumuşatan, komşular arasındaki muhabbeti pekiştiren kutsal bir zaman dilimidir.
Ayların sultanı gelmeden önce, şehrin dört bir yanında hummalı bir hazırlık başlar.
Fırıncılar, odun kokusuna sinmiş fırınlarını temizler; kürekler, hamurlar ve taş fırınlar ramazana layık bir hale getirilir.
Halkın arasında en çok konuşulan konulardan biri de hangi fırının pidelerinin meşhur olduğudur.
Köylerde ramazanın arifesinde ikindi namazından sonra köy fırınlarında yapılan haşhaşlı lokumlar tepsi tepsi dağıtılır, mahalle aralarındaki evlerde, bereketin ve paylaşmanın en güzel sembollerinden biri olan lokma dökülür.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Mis gibi kızaran hamurlar, şerbetle buluşup tabaklara dizilirken, helvalar büyük kazanlarda sabırla karıştırılır.
Her evin önünde, kapıyı çalacak misafiri bekleyen bir tas tatlı, bir kap çorba mutlaka bulunur.
Evlerde de bir başka heyecan yaşanır.
Ramazan, yalnızca sofralara değil, evlerin ruhuna da dokunur.
Seccadeler havalandırılır, mutfak örtüleri mis kokulu sularla yıkanır, en güzel bakır kaplar çıkarılıp parlatılır.
Çocuklar için bu ayın anlamı bambaşkadır; gökyüzünde hilali gören minik gözler, neşeyle "Ramazan geldi!" diye bağırır.
"Ramazan geldi, hoş geldi" özdeyişi herkes tarafından dile getirilir, yüzleri bir tebessüm ve huzur kaplar.
Ve mutfaklar… Kütahya mutfağı, ramazan ayında adeta bir şölen yerine döner.
Sahur için elma, üzüm, vişne, erik kuruları hazırlanır, tok tutan haşhaşlı gözlemeler ocakta pişerken, sofranın etrafına toplanan aile üyeleri gece sahur sohbetinin tadını çıkarır.
Eskiden, ramazan boyunca ailelerin et ihtiyacını karşılamak için "yemeksi" adı verilen hayvanlar kesilir, koca kazanlarda etler pişirilir ve sofralara bereket taşıyan yemeklere dönüşürdü.
İftar sofralarında ise Kütahya'nın köklü lezzetleri yerini alır.
Top patladıktan sonra ezan okunur ve zeytin ile oruçlar açılır.
Hemen ardından Tutmaç çorbası, içimizi ısıtan sıcaklığıyla midelerimizi rahatlatmanın en güzel yollarından biridir.
Sonrasında, bakır güveçlerde saatlerce ağır ağır pişen et yemekleri, tel tel ayrılan cimcik, mis gibi sarma sofralara konur.
Tatlı olarak ise cevizli yufka tatlısı, şerbetiyle damakta unutulmaz bir tat bırakır.
Bugün günümüzde de Kütahya ile anılan göveç ve su böreği ramazan sofralarının baş tacıdır.
Ramazanın maneviyatı, Kütahya'nın sokaklarına, evlerine ve gönüllerine sinmiştir.
Eski çarşıların loş ışıklarında yankılanan dostane sohbetler, teravih namazı çıkışında dağıtılan sıcak pideler, paylaşmanın ve bereketin ne olduğunu bir kez daha hatırlatır.
Kütahya'da ramazan, sadece bir ay değil, geçmişle bugün arasında bir köprü, unutulmaya yüz tutmuş değerlerin yeniden hatırlandığı bir zaman tünelidir.
Kütahya'da ramazan ve çocukların şenliği
Ramazan ayı, yalnızca oruçla, ibadetle değil; aynı zamanda gönülleri ısıtan gelenekleriyle, mahalle aralarına yayılan neşesiyle, çocukların cıvıl cıvıl sesleriyle bir başka güzel yaşanır Kütahya'da.
Büyükler için huzur, bereket ve ibadetin ayı olan bu kutsal zaman dilimi, çocuklar için ise şenlik tadında, eğlenceyle yoğrulmuş bir maceradır.
Küçük yüreklerin ramazan ruhunu hissetmesi, paylaşmayı öğrenmesi için mahallelerde kadim bir gelenek yaşatılır.
Güneş battığında, ezan sesiyle açılan iftar sofralarındaki tatlı telaşın ardından çocuklar, küpecik oyunu için sabırsızlanır.
Beşerli, altışarlı gruplar hâlinde, ellerinde torbalarla sokakları neşeyle doldururlar.
Akşamın serinliğinde kapı kapı dolaşarak, çocuk masumiyetinin en güzel melodisi olan şu tekerlemeyi söylerler:
Heey! Küpecik, küpecik, yağdan baldan küpecik…
Yağ olmazsa bal olsun, ev sahibi sağ olsun!
Ev sahibi, evde misin?
Bu sözlerle kapıları çaldıklarında, içeriden tebessümle karşılanan küçük misafirler, ev sahiplerinin ikramlarını sabırsızlıkla bekler.
Kimileri ceplerindeki bozuk paraları uzatır, kimileri avuç dolusu şeker, kimileri de taze pişmiş lokmalarla bu küçük kalpleri sevindirir.
Çocuklar, aldıkları hediyeleri büyük bir heyecanla birbirleriyle paylaşır, sokak sokak gezerek mahalleyi ramazan neşesiyle donatır.
Küpecik ve Kabe Kabe oyunları, komşuluk ilişkilerini güçlendirir, çocuklara paylaşmayı, birlik olmayı ve geleneğe bağlı kalmayı öğretir.
Bu oyun, Konya'daki şivlilik geleneği ile benzerlik gösterir; her biri çocuk dünyasının saflığı içinde ramazanı anlamlandırmanın bir yoludur.
Görevine başlayan davulcularımızın manileri, sokaklarımızı geçmişin tatlı hatıralarıyla dolduruyor.
— T.C. KÜTAHYA BELEDİYESİ (@kutahyabel) February 28, 2025
Geleneklerimizi yaşatarak, Ramazan ayının neşesini hep birlikte paylaşıyoruz. #HayırlıRamazanlar pic.twitter.com/w9O1sM1QIn
Ama Kütahya'da ramazan yalnızca çocukların sesiyle yankılanmaz.
Gecenin en tatlı uykusunda, sokaklar bir başka gelenekle buluşur: Ramazan davulcuları...
Eskiden, sahura uyanmanın yegâne habercisi olan bu tok sesli davullar, şimdilerde daha çok ramazanın nostaljik bir imgesi olarak yaşatılır.
Ancak ritmi hiç değişmez; her vuruşta geçmişten gelen bir hatıranın izi saklıdır.
Davulcular, yalnızca ritimleriyle değil, söyledikleri manilerle de ramazan gecelerine neşe katar.
Her mahallenin kendine has davulcusu vardır ve her biri mahallenin insanlarını tanır, her kapının önünden geçerken özel bir mani söyler.
İnsanlar pencere ve balkonlarından bu eski dostlara kulak verir, gülümseyerek geçmişin anılarına dalar.
Ramazan ayının ortasına gelindiğinde, davulcular yine sokaklardadır; bu kez bahşiş toplamak için...
"Eğlenip gülüşelim/ Tanışıp bilişelim /Bahşişini hazırla/ Bayramda görüşelim" diyerek ramazanın ortasında ve arife günü, kapı kapı dolaşıp emeklerinin karşılığını isterler.
Kapısını çaldıkları her evden bir miktar para, bir tabak tatlı ya da bir tas çorba ile uğurlanırlar.
Bu, ramazanın ruhuna uygun, emeğe verilen kıymeti gösteren bir gelenektir.
Ve böylece Kütahya'da ramazan, yalnızca ibadetin değil; çocukların kahkahasının ve şakalarının, davul seslerinin, paylaşmanın ve dostlukların ayıdır.
Her yıl yeniden yaşanır, ama her seferinde ilk defa gibi sevinçle karşılanır…
Hoş geldin, ey şehr-i ramazan!
Ramazan… Yalnızca bir ay değil, bir rahmet iklimidir.
Gönülleri yumuşatan, kalpleri birleştiren, yoksulun yüzünü güldüren, mazlumun duasını semaya yükselten mübarek bir zaman dilimidir.
O, insan olmanın ne demek olduğunu yeniden hatırlatır bizlere; açın hâlinden anlamayı, ekmeği bölüşmeyi, soframızı olduğu gibi yüreğimizi de genişletmeyi öğretir.
İslam beldelerinde ve Türk dünyasında ramazanın gelişi, bir bayram sevincine dönüşür.
Mahalle aralarında mis gibi pide kokuları yükselir, cami avlularında iftar sofraları kurulur, dualar gökyüzüne doğru kanatlanır.
Paylaşmanın bereketi, komşuluk hukukunun sıcaklığı, bir tebessümün bile sadaka sayıldığı bu ay, insanların birbirine daha çok yaklaştığı, kardeşliğin en saf hâliyle hissedildiği mukaddes bir zamandır.
Fakat bu ramazan ayında yüreğimizin bir yanında burukluk da vardır.
Baskı ve zulüm altında ezilen kardeşlerimiz, bu mübarek ayda sabırla dualarımıza ortak olmaktadır.
Başta Filistin ve Doğu Türkistan olmak üzere, mazlum coğrafyalarda bir lokma ekmeğe, bir damla suya muhtaç olan nice masum eller, dualarla gökyüzüne açılmaktadır.
Ramazan, bu beldelere huzur, saadet ve hidayet getirsin.
Suriye'nin yaraları sarılsın, Yemen'in çileli sokaklarına barış gelsin, Somali'nin suskun gözleri umutla dolsun, Ukrayna'da yetimler yeniden gülmeyi öğrensin…
Bu ay, sadece orucun değil, şefkatin, merhametin ve barışın ayıdır.
Bu ay, insanların bir ekmeği bölüşerek kardeş olduğunu yeniden hatırladığı aydır.
Ve şimdi, rahmet ve mağfiret mevsimine girerken, dilimizde aynı dua, yüreğimizde aynı umut var:
Hoş geldin, ey şehr-i ramazan! Bereketinle, merhametinle, rahmetinle gel…
Ve bu şehirde, ramazan her yıl aynı duayla uğurlanır:
Allah'ım bizi tekrar ramazana ve bu dost sohbetlerine ulaştır, sofralarımızı bereketli eyle…
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish