Osmanlı ordusu Viyana'dan çekilirken geride ne bıraktı?

Gürbüz Evren Independent Türkçe için yazdı

17'nci yüzyılda Viyana'da bir kahvehane sahnesi, 1900 civarında bilinmeyen bir sanatçı tarafından yeniden canlandırıldı / Görsel: Wikipedia

Independent Türkçe'de daha önce Kraliçe Marie Antoinette'in, Fransız Devrimi sırasında, "Ekmek yoksa pasta yesinler" sözünü konu eden bir yazı kaleme almıştım. 

Hemen özetleyelim.

1789'da ayaklanan halk, Bastille Hapishanesi'ni bastıktan sonra Versailles Sarayı'na gelecektir. 

O sırada Kraliçe Marie Antoinette kahvaltı etmektedir. 

Duyduğu sesler üzerine balkona çıkan Marie Antoinette'i gören Parisliler, "Açız, ekmek bulamıyoruz" diye bağırır. 

Kraliçe de, "Ekmek yoksa pasta yiyin" yanıtını verir.
 

Kraliçe Marie Antoinette / Fotoğraf: Wikipedia
Kraliçe Marie Antoinette / Fotoğraf: Wikipedia

 

Aslen Avusturya prensesi olan Marie Antoinette, Fransa Kralı XVI. Louis ile evlendirilmişti.

Her Avusturyalı gibi, kahvaltıda ülkenin milli yiyeceği olan ayçöreği yiyen Prenses, Fransa'ya gelin giderken, sarayda ayçöreği bulundurulmasını istemişti. 

Bunun üzerine Versailles Sarayı'nın aşçıları, Fransızca Croissant (Kruvasan) anlamına gelen ayçöreğinin yapılışını öğrenmişti. 

Marie Antoinette, "Ekmek yoksa pasta yesinler" derken, "Croissant" yesinler demek istiyordu. 

Antoinette'in bu sözlerini duyanlar, "Croissant"ı bilmediklerinden, ayçöreğinin pasta olduğunu düşündüler.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Croissantın öyküsü Osmanlı ordularının 1683 yılında Viyana'yı ikinci kez kuşatmasıyla başlar. 

Bir gece yarısı, Osmanlı ordusunda, lağımcılar olarak adlandırılan tünel kazıcılar kente girmeye çalışırken, bu saatlerde üretim yapan ekmekçiler, askerlerin bir fırının içine çıktıklarını görüp alarm verince Türkler püskürtülür.

Tünelden çıkan askerlerin başındaki miğferlerinde hilal bulunduğu için, günün anısına Viyanalı ekmekçiler çörekleri hilal şeklinde yapmaya başlar. 

Türkler karşısında kazanılan zaferi simgelediği düşüncesiyle her sabah ayçöreği yemek, Avusturyalılar arasında bir geleneğe dönüşünce, ayçöreği, herkesin ulaşabileceği bir yiyecek olur. 

Bu olaydan birkaç gün sonra, Viyanalıların yardımına Polonya Kralı III. Jean Sobieski komutasında, 65 bin kişilik bir ordu yetişecek, Türkleri geri çekilmek zorunda bırakacaktır. 

Viyanalılar, Osmanlı ordusunun geride bıraktığı tonlarca erzak arasında 500 çuval da kahve bulacaktır.  

Kral III. Jean Sobieski'den önce, bir başka Polonyalı, Franz Goerg Kolschitzky de savaşın kaderini değiştiren isimlerden biridir. 

10 yıl İstanbul'da yaşayan bu soylu Polonyalı, çok iyi Türkçe konuşmaktadır. 

Bu özelliği sayesinde kenti kuşatan Osmanlı güçlerinin arasından rahatlıkla geçen Kolschitzky, Osmanlı ordusu hakkındaki tüm bilgileri Avusturyalı yetkililere verir. 

Kral III. Jean Sobieski imdada yetiştiğinde, Avusturyalılar da Kolschitzky'den aldıkları bilgiler sayesinde Osmanlı ordusunun zayıf yönlerine doğru karşı saldırıya geçerler. 

Savaşın kazanılmasından sonra Kolschitzky'ye Avusturya'nın en büyük nişanı ve bu ülkenin vatandaşlığı verilir. 
 

Kolschitzky, Türk kıyafetleriyle / Görsel: Wikipedia
Kolschitzky, Türk kıyafetleriyle / Görsel: Wikipedia

 

Polonyalı soyluya verilenler bunlarla sınırlı değildir. 

Osmanlı askerlerinden kalan 500 çuval kahve de Türklerin adetlerini bildiği için Kolschitzky'e teslim edilir. 

Viyana'da bir kahvehane açan Kolschitzky, İstanbul'da yaşadığı yıllarda severek içtiği Türk kahvesini burada yaparak satmaya başlar. 

Ancak Türk kahvesinin tadı Viyanalıların hoşuna gitmeyecektir ve Polonyalının da işleri bozulacaktır. 

Bunun üzerine Kolschitzky, kahvenin içine süt, krema ve bal katacaktır. 

Bu yöntem tutmuştur. 

Kimilerinin "sütlü kahve", kimilerinin de "kremalı kahve" dedikleri yeni kahve Viyanalıların çok hoşuna gidecektir. 
 

Viyana'daki Kolschitzky Anıtı / Fotoğraf: Wikipedia
Viyana'daki Kolschitzky Anıtı / Fotoğraf: Wikipedia

 

Kolschitzky'nin kahvehanesi, "Viyana Kahvesi" anlamına gelen "Cafe Viennois" içmek isteyenlerle dolup taşmaya başlar. 

Polonyalı Kolschitzky ayrıca, pazar günleri müzik dinletisi sununca, kahvehanesinin ünü Avrupa'nın dört bir yanına yayılacaktır. 

Ama hepsinden önemlisi Kolschitzky, Avusturyalıların Osmanlı karşısındaki zaferini anımsatmak için kremalı kahvenin yanında Ayçöreği yani Kruvasan da vermeye başlayacaktır. 

Kolschitzky'nin bu yenilikleri bir geleneğe dönüşecek, günümüzde de Viyana'daki kahvehaneler aynı hizmetleri sunmaya devam edecektir. 
 

Viyana'daki Cafe Demel S. Scattolin / Fotoğraf: Forum
Viyana'daki Cafe Demel S. Scattolin / Fotoğraf: Forum

 

İkinci Viyana kuşatmasından 15 yıl kadar önce, Fransa Kralı 14. Louis'yi kahve ile tanıştıran yine Türkler olmuştur. 

Osmanlı Padişahı 4. Mehmet, Fransa'ya elçi olarak görevlendirdiği Süleyman Ağa ile Kral 14. Louis'ye gönderdiği hediyeler arasında kahve de vardır. 

Süleyman Ağa'nın, Paris'te ağırladığı Fransız soylular, ikram edilen kahvenin tadını acı bulmuştur.  

Kral 14. Louis ise Türk elçinin önerisi üzerine çikolata ile içmeyi tercih etmiştir. 

10 yıl önce Fransa'da Kral'ın emriyle, David Chaillou adlı bir subay tarafından üretilmeye başlanan çikolatanın tadını bilen Süleyman Ağa, bu önerisiyle 14. Louis'e kahve alışkanlığının sorumlusu olmuştur. 

Kral'ın bu alışkanlığı, zamanla Paris kahvehanelerinden başlayarak tüm Avrupa'ya yayılan, kahvenin yanında çikolata verilmesi geleneğinin de kaynağı olmuştur. 

Fransız kaynakları, Osmanlı elçisinin ayrılmasından hemen sonra, özellikle o dönem başta İstanbul olmak üzere Osmanlı egemenliği altındaki bölgelerden Marsilya limanına kahve yüklü gemilerin gelmeye başladığını, buradan da Fransa'ya dağıtıldığını yazar. 

Fransız Kraliyet Sarayı'na yerleşen kahve, Kral 15. Louis'de bağımlılık yaratacak kadar etkili olacaktır. 

Kral'ın bu tutkusunu bilen Osmanlı Sarayı, Paris'e çok sık kahve gönderir. 

Kral, kahve sevgisi nedeniyle Versailles Sarayı'nın bahçesinde bir sera kuracaktır.

Kral da burada kendi elleriyle kahve yetiştirecektir. 

Kahveyi, Osmanlı Padişahının hediyesi olan kahve değirmeninde, yakın dostlarının önünde çekmek ve pişirmek ise 15 Louis'nin en büyük tutkularından biri haline gelmiştir.

Venedikli gezgin Pietro Della Valle, 17'nci yüzyılda Osmanlı topraklarına çok sık seyahat eden bir isimdir. 

Valle, 1614 yılında kaleme aldığı gezi notlarında, "Türklerin siyah renkli kahve adlı bir içeceği var. İçenleri, yazları serinletiyor, kışları ise ısıtıyor. Her zaman sıcak sunulan ve zevk veren bu içecek, Türkler arasında sohbetlerin açılmasına ve yürütülmesine büyük katkı sağlıyor" sözleriyle, kahveyi Avrupalılara övmektedir. 

Giderek tüm Avrupa'ya yayılan kahvenin halk arasında gördüğü büyük ilgi en çok şarap üreticilerini rahatsız etmiştir. 

Bu da kahvenin yasaklandığı dönemleri başlatmıştır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU