Yazılarımda sadece iç ve dış siyasete yoğunlaşmak açıkçası beni de yoruyor.
Okuyuculara nefes aldıracak ve edinmekten mutlu olacakları bilgileri aktaran yazılar da paylaşacağım.
Tarif etmeye çalıştığım türden yazılarımı da ilgiyle okuyacağınızı umuyorum.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Keyif veren içki" anlamına gelen kahvenin tarihi ile ilgili yayımlanan birçok yazı var.
Sizi milattan sonra 575 yılına kadar götürmeden, tarihe ve isimlere boğmadan, kez duyacağınız bilgileri paylaşacağım.
Osmanlı döneminde kahve denilince akla Yemen gelirdi.
Buradan Mısır'a gönderilen kahvenin büyük bir bölümü önce Osmanlı başkenti İstanbul'un ihtiyacını karşılayacak şekilde ayrılır, kalanının da başka bölgelere dağıtılmasına izin verilirdi.
Kahvenin talebe yanıt vermekten uzak kaldığı dönemler de olmuştur.
İşte bu yıllarda, Osmanlı Devleti, kahvenin dünyanın başka bölgelerine gönderilmesini yasaklamıştı.
Avrupalı tüccarlar, kahvedeki Osmanlı tekelini kırmak için Arabistan kıyılarına, özellikle de Yemen'e giderek, üreticilere iyi fiyatlar önerip, alım yapmaya çalışmıştır.
Bu konuda en ısrarlı olanlar Hollandalılardır.
Yemen'in Mokha limanında 1720-1740 yılları arasında bir alım merkezi kuran Hollandalılar, her yıl gemiler dolusu kahveyi ülkelerine göndermiştir.
Bununla da yetinmeyen Hollandalılar ayrıca, Amsterdam'da kurdukları seralarda kahve üretimine de başlamıştır.
Aslında Avrupa'da, kahve üretimini serada ilk gerçekleştiren ülke, Kral 14. Louis'in emriyle Fransa'dır.
Fransızların kahve üretimini ciddiye almaları ise Hollanda'nın girişimlerinin ardındandır.
Karayipler Denizi'ndeki Martinique ve Saint Dominic adalarında 1 kilo kahve tohumu ile 1720'de başlayan ve ilk ürünlerin 1736'da alındığı üretim, 1780'de yıllık 40 bin tona ulaşmıştır.
Fransızları izleyen İngilizler de Karayipler Denizi'ndeki sömürgelerinde kahve üretimine başlamıştır.
Kahvenin Latin Amerika ülkelerindeki üretimi de 1727'den itibaren Portekizli Palheta adlı bir subayın girişimiyle olmuştur.
Brezilya'nın günümüzde kahve üretiminin en önemli merkezi haline dönüşümü ise Fransız Guyanası'ndaki valinin eşi Madame Le Bruyer'in bir avuç kahve tohumunu cebine koyup bu ülkeye getirmesiyle başlamıştır.
Kahvenin dünyaya yayılışını kısaca özetledikten sonra, yine 16'ncı yüzyıla dönelim.
İstanbul'da kahve içilen ilk işletmeyi 1555 yılında 2 Suriyeli açmıştır.
Kahvehane halkın ilgisini çekince Suriyeliler birkaç yeni işletme daha kurmuştur.
Bu ilgiyi gören başkaları da yeni kahvehaneler açmıştır.
İstanbul'da giderek artan kahve tüketimi öncelikle yabancıların dikkatini çekmiş, konuyla ilgili ilk raporu, 1585 yılında Osmanlı başkentindeki Venedik Büyükelçisi Gian Francesco Morosini yazmıştır.
Marosini şöyle demektedir:
Kahvehanelerde ve halka açık mekânlarda, siyah renkli, ağız yakacak sıcaklıkta, kahve adı verilen bir içecek tüketiliyor. Bu içkinin, zihni açtığı ve uyanık tuttuğu söyleniyor…
"Arabistan'ın Şarabı" olarak da adlandırılan kahvenin Avrupa'da kolay kabul görmemesi, sadece tadının acı bulunmasından dolayı değil, bizzat kilisenin bu içeceğe müdahale etmesinden de kaynaklamıştır.
Roma'da, 1600 yılında, Osmanlı topraklarından dönen gezginlerin getirdiği kahvenin Hıristiyanlar tarafından içilmesi yasaklanmıştır.
Bu yasağı haklı kılmak için, "Kahveyi Türkler çok sevdiğine göre, bu içecek şeytanidir. İnançsızların içeceğidir. Bu karanlık içecek, İslam'dan gelmektedir" gibi ifadeler kullanılmıştır.
Bazı kilise mensuplarına göre ise kahve, Hazreti İsa'nın kutsadığı içecek olan şaraba alternatif haline gelmemesi için yasaklanmıştı.
Söz konusu yasak, Papa 8. Clement'ın kahveyi sevmeye başlamasıyla kalkacaktır.
Papa, yasağı kaldırma nedenini ise "Bana göre kahvenin tadı harika. Üstelik zihni açık tutuyor. Uyku halinden kurtarıyor. Ayrıca bu özelliklere sahip kahveyi içme imtiyazının sadece Müslümanlarda olması da kabul edilemez" sözleriyle açıklamıştır.
Kahvenin 17'nci yüzyıldan itibaren yaygın olarak içilmeye başlandığı İngiltere'de, kahvehaneler kısa sürede artış göstermiştir.
Erkeklerin rağbet ettiği bu işletmelere ilgi çoğalınca kadınlar rahatsız olmuştur.
Eşlerinin evlerini ihmal ederek kahve içmeye gittiğini, orada daha çok vakit geçirdiğini belirten İngiliz kadınlar, hazırladıkları şikâyet dilekçesini Kral 2. Charles'a iletmiştir.
Kral da bunun üzerine 1676 yılında kahvehanelerin kapatılmasını emretmiştir.
Ancak yasak çok sürmeyecektir.
Çünkü erkeklerin büyük tepkisinin ardından kahvehanelerin, akşam geç saatlere kadar açık olmamak şartıyla yeniden faaliyete geçmesine izin verilecektir.
Kahvenin sadece Avrupa'da değil, İstanbul'da da yasaklandığı yıllar olmuştur.
Örneğin 16'ncı yüzyılın ikinci yarısında, sayıları büyük artış gösteren kahvehanelere yönelik ilgi en üst düzeye çıkmıştır.
Kahvehanelerin tıka basa dolu oluşu özellikle cami imamlarını rahatsız etmiştir.
İmamlar, "Kahvehanelerde sürekli kahve içerek gevezelik yapanlar, namaz vakitlerini şaşırmakta, hatta camiye gelmeyerek ibadetlerini ihmal etmektedirler" diyerek, Padişah Kanuni Sultan Süleyman'a şikâyette bulunurlar.
Padişahın, konuyu araştırmasını istediği Şeyhülislam Ebusuud Efendi ise daha da ileri giderek, kahvenin İslam'ın yasakladığı içeceklerden biri olduğunu açıklayınca, İstanbul'da kahve ve kahvehaneler yasaklanır.
Bu karara direnen işyeri sahiplerine ise 25 sopa vurularak cezalandırılacakları duyurulur.
Söz konusu yasak halk arasında giderek büyüyen bir öfkeye yol açacaktır.
Bunun üzerine alınan yeni bir karar gereği yasağın yumuşatıldığı ve sadece evlerde kahve içilebileceği tellallar aracılığıyla bildirilir.
Zamanla yasak daha da yumuşamış, bazı dükkânların arka bahçelerinde kahve içilmeye başlanmış, bir süre sonra da kahvehaneler yeniden açılmıştır.
Yasağın tamamen kalkışı ise yeni Şeyhülislam'ın, kahvenin İslam dininde yasak olmadığını açıklamasıyla olmuştur.
İşin tuhaf yanı, kahve 1511 yılında Mekke'de de yasaklanmıştı.
Memluklu yöneticileri, kahve içiminin yaygınlaşmasından çok, kahve sohbetlerinin, giderek iktidara muhalefet edenlerin ilgi gösterdiği toplantılara dönüşmesinden rahatsız olmuştur.
Ulemanın da onay vermesi üzerine yasak kararı alan Memluklu yönetimi, çuvallar dolusu kahveyi Mekke sokaklarında yaktırmıştır.
Ayrıca kahve satanlara ve tüketenlere de ceza verileceği duyurulmuştur.
Ancak bu yasak, bölgenin Osmanlı egemenliğine geçmesinin ardından 1544 yılında kaldırılmıştır.
Avrupa'da kahve pişirilip satılan ilk kahvehaneleri de Osmanlı topraklarında yaşamış, ticaret yapmış gayrimüslimler açmıştır.
İngiltere'de, Oxford'daki kahvehaneyi 1650 yılında Hollandalı bir Yahudi olan Jacop açmıştır.
Şimdilerin meşhur kahve markası.
Fransa'da, Marsilya'daki ilk kahvehaneyi Pascal Harukyan adlı bir Ermeni açmıştır.
Almanya'da ilk kahvehaneyi 1673 yılında Bremen kentinde, Jan Danz adlı bir Yahudi açmıştır.
İtalyanlar ise 1683 yılında Venedik'te açılan ilk kahvehanede kahve içme zevkini yaşamaya başlamıştır.
Tüm bu bilgileri aktardıktan sonra soralım:
Günümüzde kahve olmasaydı ya da yasaklansaydı ne yapardık?
Peki kahve hakkında yazacaklarım bu kadar mı?
Devamı gelecek.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish