"Öcalan mektuplarının çağrıştırdıkları (1)" yazısının birinci bölümden kalan yerden devam ediyoruz.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Öcalan'ın reel sosyalist fikirlerini değiştiren felsefeci: Murray Bookchin
Öcalan, son açıklamasında PKK örgütünün kuruluşu ve tıkanmasının gerekçelerinden birinin "Reel sosyalist anlayışla hareket edip kendini tekrar etmek suretiyle tıkanma noktasına gelmesi" olduğunu belirtiyor.
Burada iki nokta önemli:
Bir: Öcalan'ın reel sosyalizme ilişkin eleştirileri genel kural olarak doğru sayılabilir.
Ancak öne sürdüğü gerekçeleri benimsemek imkânsızdır. Örgütün gerilemesini reel sosyalizmin çöküşüne bağlamak da isabetli bir tespit değildir.
Çünkü Sovyet sistemi 1990'larda çöktüğünde PKK, askeri ve siyasi eylemleriyle yükseliş aşamasındaydı.
Olsa olsa Sovyet sisteminin çöküşü, uluslararası dengeleri altüst etmek suretiyle dolaylı biçimde örgüt fikriyatını olumsuz etkilemiş olabilir.
Sovyet sistemi çökmesine rağmen Marksizm, moderniteye yenilmemiştir.
Aksine; 21'inci yüzyıldaki toplumsal mücadelelerde, zaman-mekânın sürekli değişen koşullarında, Marksist düşünce yeni paradigma ve ivmeyle devrimci mirasını sürdürmektedir.
Yeri gelmişken fikirleriyle Öcalan'ı etkileyen Murray Bookchin (1921-2006) üzerinde biraz duralım:
Bookchin Amerikalı sosyal teorisyen, yazar, tarihçi ve siyaset felsefecisidir.
Çevre hareketinin öncülerindendir.
Özgürlükçü sosyalizm, anarşizm ve ekoloji düşüncelerine bağlı kalarak şehir planlaması ve teorisyeni olduğu sosyal ekoloji ideolojisi konularında çalışmalar yapmıştır.
Anarşist gelenek ile çağdaş ekolojik bilincin sentezini kurmasıyla dikkatleri üzerine çekmiştir.
Bookchin, radikal bir antikapitalist ve ekolojik düzlemde toplumsal özyönetim savunucusudur.
Yeni sol, nükleer karşıtı hareket, küreselleşme karşıtı hareket, Occupy Wall Street ve daha yakın zamanda Rojava'nın demokratik konfederalizmi dâhil olmak üzere 1960'lardan beri toplumsal hareketler üzerinde etkilidir.
Fikirlerinin Türkiye'de göze çarpan etkisi, 1980'lerden bu yana PKK üzerinde olmuştur.
Abdullah Öcalan'a gelince…
1999'da hapse atılmasından sonra çeşitli post-Marksist siyasi teorileri okumaya başladı, Bookchin'in çalışmalarında özel bir geçerlilik buldu, fikirlerinde ve amaçlarında dönüşüm geçirdi.
2004 yılının başlarında avukatları aracılığıyla, kendisini Bookchin'in "öğrencisi" olarak tanımladı.
Onun görüşlerini Ortadoğu toplumuna uyarlamak istediğini belirterek Bookchin ile bir görüşme ayarlamayı denedi.
Bookchin cevaben Öcalan'a bir destek mektubu gönderdi.
Bookchin 2006'da öldüğünde, PKK bu Amerikan düşünürü "20'nci yüzyılın en büyük sosyal bilimcilerinden biri" olarak tanımladı ve onun teorisini pratiğe dökmek üzere yemin etti. 5
Türkiyeli ulusal solcuların bilinen önyargıları ve yersiz suçlamalarını bir kenara bırakırsak, şu noktada uyarım olacak:
Öcalan'ın açıklamasında bin yıllık Kürt-Türk birlikteliğine atıfta bulunan ve Erdoğan-Bahçeli ikilisine övgü düzen cümlelerinin, Cihanşümul Nizamı Âlem fikriyatı için istismar edilmesi muhtemeldir.
Bu temeldeki birliğin bölgeye ve halklara huzur yerine kaos ve çatışma getirmesi mümkündür.
Bu durum Kürt hareketinin muhitinde bulunan ve bileşenlerinden sayılan sol, demokrat ve laik çevrelerde hoşnutsuzluk da yaratabilir.
Öcalan, niçin talepte bulunmadı?
Öcalan'ın, açıklamasında özerklik, federalizm ve kültüralist talepleri eleştirip sadece Türk-Kürt toplumunun birlikte yaşayıp genel hakları (demokrasi vs) için mücadele etmesi yolundaki belirlemesi, çok kimseye şaşırtıcı ve aykırı gelmiş olabilir.
Öcalan'ın kayıt dışı tek cümlesi şudur:
Şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK'nin kendini feshi demokratik siyaset ve hukuki boyutların tanınmasını gerektirir.
Tam da bu noktada kendisinin Murray Bookchin ve benzerlerinden etkilenerek böyle bir çözüm yolu önerdiği anlaşılıyor.
Zira Öcalan'ın çokça okuyup etkilendiği düşünürler, artık sistemi kökten değiştirmek için iktidara el koymak yerine onun içinde kalarak radikal demokrasi temelinde mücadele etmeyi tercih etmektedirler.
Prof. Mete Kaan Kaynar'ın 3 Mart 2025 tarihli yorumuna göre:
Öcalan hem PKK'yı feshetti hem de Cumhur İttifakı'nın elini kolunu bağladı; demokratikleşme ve hukuku silah bırakmanın önüne getirdi koydu.
Prof. Kaynar, aynı hususta başka sorgulamalarda da bulunuyor:
Hiçbir politik karar/eylem boşlukta doğmaz, boşlukta ilerlemez; farklı aktörlere, kesimlere, onların amaç ve beklentilerine çarpa çarpa yolunu bulur.
Şurası gerçek ki, ekim ayında başlayan balayından şubatta PKK'nin kendini feshetme çağrısına gelinene kadar geçen süreç düz-çizgisel bir süreç değil. Bu süreç kuşkusuz ki sürecin içindeki aktörlerin niyetleri ile şekilleniyor; lakin doğrudan doğruya onların her birinin spesifik niyeti, amacı ile belirlenmiyor.
PKK'nın silah bırakması süreci de Öcalan'ın açıklamaları (niyeti, kararı, inisiyatifi…) ile şekillenecek ama doğrudan doğruya ve sadece Öcalan'ın açıklamaları ile belirlenmeyecek.
İşte tam da bu yol ayrımı, gelinen noktayı bir politik kırılma olarak değerlendirmeme neden oluyor.
Türkiye toplumunun önünde sadece iki yol kaldı. Ya daha fazla kavga edeceğiz ya daha fazla barışacağız; ya daha fazla otoriterleşeceğiz ya da daha fazla demokratikleşeceğiz. Ya bu kavga bitecek ya da bu kavga hepimizi tüketecek.
Bu kavşaktan hangi yola sapacağımız sadece Öcalan'a, sadece Bahçeli'ye, Erdoğan'a vb. bağlı değil, aynı zamanda bizlere; bu ülkenin daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük, daha fazla adalet, daha fazla cumhuriyet, daha fazla eşitlik isteyen örgütlü toplumsal güçlerine de bağlı olduğunu unutmamamız gerekiyor…
Öcalan'ın demokratikleşme ve hukuksal boyutu bir 'şart olmayan şart' olarak getirip çözüm sürecinin önüne koyması ise işleri Cumhur İttifakı için daha da karmaşık hale getiriyor.
Siyasi ikbalini demokratikleşme değil, otoriterleşme ve ötekileştirme üzerine bina etmeyi tercih eden Erdoğan ve Cumhur İttifakı için Öcalan'ın Sırrı Süreyya Önder aracılığı ile aktardığı ön koşullar hiç de yenilir yutulur gibi değil.
Öcalan'ın hamlesi Erdoğan'ın elindeki iki güçlü silahı boşa çıkardı. PKK kendini feshederse Erdoğan kimi ne ile ötekileştirecek? Kayyım siyaseti neye dayanacak? CHP ne ile ötekileştirilecek? Toplumsal muhalefet nasıl susturulacak?
Olası bir demokratikleşme, olası bir düşünce ve ifade özgürlüğü iklimi Kürt sorunundan da bağımsız olarak muhalefetin mi elini güçlendirecektir, Cumhur İttifakı'nın mı? 6
Evet, yukarıda bahsedildiği üzere her muhalifi "terörist" torbasına koyan iktidar; giderek otoriter bir rejim ve totaliter bir toplum haline getirmenin yasalarını, kurallarını da dayatıyor.
Aynı şekilde bir eliyle tokalaşan, diğer elini demir yumruk yapıp; "dediğimiz olmazsa taş üstünde taş, omuz üstünde baş koymayız" diyebilen bir iktidar ne kadar demokrat ve çözüm yanlısı olabilir?
Öcalan'ın açıklaması üzerinden geçen bir hafta boyunca Kilit-Pençe operasyonları kapsamında 26 PKK militanının öldürülmesi, iyi niyet göstergesi midir yoksa ezerek çözme anlayışı mıdır?
Anlaşılan o ki: Türkiye'de, bir yandan geleceği kurgulamaya çalışırken diğer yandan gelecekten korkan siyasi aktörlerin çoğaldığı bir dönemdeyiz.
AKP-MHP önderleri de bunlar arasındaki yerlerini alıyor.
İktidarın kısa vadeli hesabı: Kairos Stratejisi
Kairos, Yunan mitolojisinde belirli karar ya da davranışların harekete geçirilmesi için kaçırılmaması gereken en uygun zamanın tanrısıdır.
Bir anlamda fırsat düştüğünde gereken yapılır ancak sonucun uzun vadede ne getireceği düşünülmez.
Halen EHESS (Sosyal Bilimler Yüksek Okulu-Paris) bünyesinde profesör olarak araştırmalarına devam etmekte olan Hamit Bozarslan da "Kairos fırsatçılığı"ndan hareketle bilimsel kuşkularını dile getiriyor:
Şu anda Türkiye'deki rejimin kimden oluştuğunu bile bilmek çok zor. Rejim için kim neye oynuyor, kim hangi manevra sahasına sahip, bunu bilebilmek pek zor. Şurası açık ki, Bahçeli bugün varılabilmesi mümkün en rasyonel noktada.
Rejimin diğer bileşenleri böyle bir noktada mı, bundan kesin emin değiliz. Kürtlerden her şeyi isteyen ama devletten hiçbir şey beklememesini isteyenler var.
Rasyonalitenin oluşabilmesi için rejimin Kürt meselesini esas boyutuyla ele alması lazım. Bu hususta tarihsel bir sayfa ve dönüşüm isteniyorsa sadece müsamaha veya 'yarın sizleri affedebiliriz' söyleminin dışında bazı adımlar atmalıdır rejim. Oysa şu anda elimizde hiçbir şey yok.
Rasyonalite uzun erimlilik isteyen (mesela 15 yıl süreli) bir çalışma ve hesaplama anlayışıdır. Türkiye'nin son 15 yılına baktığımızda kısa vadeli hesap ve çalışmalarla meşgul olduğu görülecektir.
Bu sürede Türkiye, sayılamaz kadar çok uluslararası krize imza attı; yıllar sonra dönüp yanlışlarını telafi etme yoluna gitti. Özetle bu şimdi bunu yapacağız ve arkasını ondan sonra görürüz anlayışını taşıdı. Bu da fırsat tanrısı Kairos Stratejisi idi: Fırsat doğduğunda yapılan yapılır ancak uzun vadeli düşünülmez.
Kürdistan kavramını hem tekil hem de çoğul olarak düşünmek lazım. Ortadoğu'daki ülkelerde Kürt ve Kürdistan olgusu var. Bunun eş zamanlı ele alınması gerekiyor. Siyasi beklentileri, gelecek tahayyülleri ve kültürleri bakımından çoğul olduğu düşünülmeli.
Kürt toplumunun kendi içerisindeki aktörlerin sayısının artması; sade bir siyasi hareket ve parti olarak değil, salt bir lider olarak değil, Kürtlerin nesne olmaktan çıkıp bilfiil özneye dönüşmesi lazım. Bu özneye dönüşme de bütün Kürt toplumu tarafından sahiplenilmelidir.
Aynı zamanda (Kürt meselesiyle ilgili olarak) Türk toplumu nezdinde ve içinde ciddi bir tartışmanın başlaması gerekiyor. Bu noktada yalnız Kürtlerin rol oynamaları mümkün değil; aynı zamanda Türk entelektüelleri ve demokratlarının da oynayabileceği çok önemli bir rol var.
Tartışmanın Kürt toplumunun ötesine taşınması, aynı şekilde Türkiye'nin bir tartışması haline gelmesi şart. Paradoksal bir şekilde 2013-2015 yılları arasında konuyla ilgili tartışmalar, bugüne oranla çok daha ileri bir seviyedeydi. 7
Girişim ve görüşmenin arka planı
Girişim sadece içeriden gelmedi dışarıdan da önerildi.
Her ne kadar Erdoğan-Bahçeli ortak girişimi sayılsa da gazeteci olarak edindiğim, takip edip okuduğum satır arası bilgilere dayanarak Kürt meselesinin çözümü teklifinin başta ABD olmak üzere bazı batılı ülke yöneticilerinden geldiği kanaatindeyim.
Öcalan'ın kaleminden yeni çıkmış olmasına rağmen devlet görevlileriyle Öcalan arasındaki görüşmelerin bir yıl öncesinden başladığı söylenebilir. Beklenenler ve talepler konusunda son söz devletin olmuştur.
Buna karşılık görüşme eklerinde devletin ve örgütün yapacağı ev ödevleri hususunda mutabakata varılmıştır.
Ancak böyle bir mutabakatın varlığı resmen doğrulanmamaktadır.
Her durumda Öcalan ima ederek ve ezop diliyle ezberi bozma yoluna gitmişse de yazının muhtevasında devletin onay mührünü görmek mümkündür.
Öcalan'ın yazdığına bazı ibareler dikte ettirmiş ve bazı cümleleri de koymayı yasaklamıştı.
Görüşmelerin tümüyle gizli olması ve kapalı kapılar ardında geçmesi, AKP Diyarbakır eski milletvekili Abdurrahman Kurt tarafından şöyle yorumlandı:
Geçmişteki görüşmelerin yol açtığı hatalardan kaçınmak için iktidar meseleyi bu sefer sıkı tuttu.
Kurt, bu kez bende eski ılımlı üslubunu bırakıp üstenci bir tavır takındığı yolunda bir izlenim bıraktı.
Bazı yorumların yetersizliği
Çeşitli Kürt çevrelerinden Öcalan'a hakaret edip suçlayanlar olduğu gibi, kendisini anlamaya çalışanlar arasında sevinenler veya hayal kırıklığına uğrayanların sayısı küçümsenemeyecek orandadır.
Bunlar arasında DEM sempatizanı, seçmeni ve üyesi olanlar da bulunmaktadır.
Kimi Kürt siyasileri, "Öcalan açıklamasını yazmadan önce keşke bizlerle irtibat kurup talepler konusunda önerilerimizi alabilseydi" şeklinde bazı açıklamalar yaptılar.
Gelgelelim böyle bir şey olamazdı; zira Öcalan zaten başından beri düşünüp bir karara varmıştı.
Ayrıca devletin zorlaması da söz konusuydu.
Dolayısıyla Öcalan kabul etse bile devlet Kürt siyasi parti ve yapılarının ortak talep bildirgesini asla kabul etmezdi.
Açıklamanın Rojava Kürtlerini kapsayıp kapsamadığı noktasında "var" diyen Sırrı Süreyya Önder ile "yok" diyen DEM Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları arasında çelişki çıktı.
Demek ki DEM saflarında, ortak söz konusundaki karar alma mekanizması henüz işlememektedir.
Bu minval üzere; Sırrı Süreyya Önder'in 3 Mart 2025 tarihinde HaberTürk TV kanalındaki konuşması beni tatmin etmedi.
Özellikle açıklamalarını doğrulamak için ikide bir kullandığı "şerefim üzerine" veya "yemin ederim ki" sözlerinden epeyce huylandım..
- KCK Yürütme Kurulu üyesi Zübeyr Aydar'ın 2 Mart 2025 tarihli röportajını da beğenmedim. Bütünsellikten yoksundu ve dışarıdan gelen eleştirilere karşı savunma yapma kaygısıyla teferruatta boğulan bir konuşmaydı.
- BDP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, üçüncü İmralı görüşüne giden heyetin içindeydi. 5 Mart tarihli söyleşisinde Öcalan'ın açıklamalarının arka planına ve içeriğine ilişkin önemli ayrıntılar sundu. Ancak "Sürecin ilerleyebilmesi için öncelikle Kürt Halk Önderi'nin (Öcalan'ın) özgürlüğünün gerekli olduğunu" söylemesi ve mektuptaki bazı cümleleri kendince yorumlaması, propaganda yapmak, Kürt kitlesini ikna etmeye çalışmak için tevil yoluna gitmek ve belli ölçüde temenni olarak görülebilir. 8
Rojava meselesi ve çözümü
Rojava meselesi, Türkiye'nin içerideki Kürt sorunuyla bağlantılıdır ama aynısı değildir, sınır ötesi bir meseledir.
Dolayısıyla dış politika ve diplomasi zemininde ele alınmalıdır.
AKP-MHP siyasetçileri ise bunun tam tersini yapmaktadır.
Kürt sorununun özünde aynı olduğunu ve başka devletlerdeki Kürt hareketlerinin "aynı kefeye konulmaması" gerektiğini, ancak siyaset sosyolojisinin gereği olarak bahsedilen hareketlerin birbirinden kopsalar dahi aralarında görünen ve görünmeyen sıkı bağların var olduğunu bir türlü idrak edememektedirler.
Öcalan, tam da bu yüzden Barzani, Talabani ve Mazlum Abdi'ye mektup göndererek onların fikir ve onaylarını alabilmiştir.
Bu mektuplar, aynı zamanda Türkiye ve yurtdışındaki PKK-DEM dışı siyasi oluşumların eleştirilerinin önünü almayı da hedeflemektedir.
- Eğer Türkiye, Suriye'yi kazanmak istiyorsa mutlaka Şam'daki yönetimde bulunacak bir PYD-SGD'nin varlığını kabul edip onunla uzlaşma yoluna gitmelidir. Aksi takdirde, Suriye üzerine kurulu hesapları, iç ve dış dinamiklerin etkisiyle bozulabilir.
İsrail gazetesi Haaretz'in Ortadoğu uzmanı kıdemli muhabiri Zvi Bar'el'e göre:
"Öcalan'ın tarihi önemdeki açıklaması bölgedeki dengeleri değiştirecek niteliktedir. Suriye'de dramatik değişiklikler yaşanabilir. Türkiye'nin bölgedeki konumunu etkileyebilir. Amerikan askerlerinin Suriye topraklarından gitmesine yol açabilir. Türkiye bile askeri denetimine aldığı bölgelerden birliklerini geri çekebilir.
Suriye'nin güneyinde asker bulunduran İsrail ile Türkiye arasında gerginlikler yaşanabilir. Bakarsınız ABD Başkanı Trump, kendi mülkü saydığı Suriye'nin doğusunu, denetlemek için Erdoğan'a bırakabilir." 9
Örgütün askeri varlığına son vermesinin ardından Türkiye'nin Irak, Suriye ve İran dâhil bölge ülkeleriyle ilişkileri "PKK karşıtlığı" üzerinden değil, bu sefer "Kürtlerin hamisi" yoluyla sürecektir ki, uygulama şekline bağlı olarak Ortadoğu'nun hegemonyacı devleti mi yoksa örnek bir modeli mi olacağı ileride belli olacaktır.
Ezcümle barış ve uzlaşma her zaman savaş ve çatışmadan iyidir. Dolayısıyla eleştiri, öneri ve uyarıları da kapsamak şartıyla sürecin desteklenmesinde yarar görüyorum.
- Geçenlerde bir iş insanı dostum aktarmıştı: Çatışmalar nedeniyle ne tarafa (AKP mi, DEM mi) gideceğini, kimden ihale talep edeceğini düşünüp duran ürkek bir Kürt iş insanı, "Artık takım elbisemi giymenin zamanı geldi!" diyerek sevincini belli ediyordu.
Kaynaklar:
5. https://tr.wikipedia.org/wiki/ Murray-Bookchin. Janet Biehl, "Bookchin, Öcalan, and the Dialectics of Democracy". New Compass, 16 Şubat 2016. Janet Biehl, (9 Ekim 2011). "Kurdish Communalism", 9 Ekim 2011.
6. https://www.gazeteduvar.com.tr/ocalanin-baris-ve-demokratik-toplum-cagrisi-makale-1761072.
7. https://www.youtube.com/watch?v=LxQV71jdkPw, artı gerçek youtube, İrfan Aktan-Dipnot programı, 5 Mart 2025.
8. https://yeniyasamgazetesi9.com/kesin-bayindir-ilk-adim-ocalanin-ozgurlugudur/.
9. هآرتس: وقف إطلاق النار الكردي قد يغير ديناميات القوة بسوريا, , 3 Mart 2025.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish