Öcalan mektuplarının çağrıştırdıkları (1)

Faik Bulut Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

27 Şubat 2025 tarihinde İmralı Adasındaki PKK lideri Abdullah Öcalan'ın el yazısıyla kaleme aldığı açıklamanın İstanbul'da Kürtçe ve Türkçe okunması sadece Türkiye kamuoyunda değil, dünyanın birçok yerinde yaşayan Kürt camiasında ve çevre ülkelerde de büyük yankı yarattı. 

Başta Ortadoğu olmak üzere uluslararası medyanın ilgisini çeken "PKK örgütünün kendisini feshetmesi ve silah bırakması" hakkında çok sayıda haber-yorum yapıldı.

Misal, Washington-DC'de faaliyet gösteren ve Ankara, Belgrad, Berlin, Brüksel, Bükreş, Paris ve Varşova'da ofisleri bulunan transatlantik bir kuruluş olan ABD Alman Marshall Fonu (GMF), şu tespiti yaptı:

Türkiye ve bölgede dönüm noktası: Öcalan, PKK'nin feshedilmesi çağrısında bulunuyor (A Turning Point for Türkiye and the Region? Öcalan Calls for the PKK's Dissolution). Örgütün dağıtılması Türkiye'nin Ortadoğu, Avrupa ve Avrupa ile ilişkilerinin geliştirecektir. 1
 


Öcalan'ın çağrısından 1 gün sonra, dünyaca ünlü Fransız gazetesi Le Monde Diplomatique yazarı Jean Michel Morel, konuyu farklı açıdan ele alıyordu:

Türkiye'de maruz kaldığı dışlanmaya ve marjinalizasyona karşı Kürtlerin bir kısmını Ankara İktidarına karşı silahlı mücadeleye itti. 

28 Mayıs 2023'te, henüz oy sayımı tamamlanmadan önce, Türkiye Cumhurbaşkanı: 'Bu seçimin gerçek kazananı tüm bileşenleriyle milletimizdir, tüm Türkiye'dir. Büyük kazanan demokrasimizdir! ' dedi.

Peki, bu demokrasi ve onun 'tüm etnik-dinsel bileşenlerinin', özellikle de Kürtlerin dikkate alınması konusunda gerçekte neler getirdi? 

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 100. yılı dolayısıyla Sayın Erdoğan, kendisini Atatürk'ün halefi, etno-dinsel temellere dayanan fetihçi bir Pantürkizmin savunucusu olarak konumlandırmayı amaçlamaktadır. Bu koşullar altında, iki önemli lideri (muhtemelen Öcalan ve Demirtaş kastediliyor-FB) tutuklu bulunan Kürt ilerici hareketinin stratejisini ve mücadele yöntemlerinin tümünü yeniden gözden geçirmekten başka çaresi yoktur. 2

 

Öcalan'ın açıklama ve çağrısının yapıldığı an
Öcalan'ın açıklama ve çağrısının yapıldığı an

 

Bilhassa ABD ve Batılı ülke yöneticileri "Türkiye yönetimi ile Öcalan arasında varılan mutabakatı; dolayısıyla silahların susması ve çatışmanın durmasına bağlı olarak PKK'nin askeri faaliyetlerine son vermesi" hususunda duydukları memnuniyeti dile getirdiler. 

Bölgedeki bu tarihi olay hakkında medyadaki tartışmalar devam ediyor; uzun süre devam edeceği de anlaşılıyor. 

Kendi payıma ilk günden beri medyadaki haberler ile yorumları takip etmekte ve onlarca farklı (destek veren veya itiraz eden) görüşü izlemekteyim.

Konu hakkında herkes kendi meşrebince ve aklı yettiğince bir şeyler söylüyor.

Dolayısıyla bunları tekrar etmeyi gereksiz buluyorum.

Öcalan'ın açıklaması ve bu noktadaki değişik yorumlar, tepkiler ve bağımsız tartışmaların yol açtığı bazı çağrışımları dile getirmenin vaktinin geldiğini düşünüyorum.
 

 

Örgütü feshetme ve adını değiştirme çağrısı yeni değil

Abdullah Öcalan'ın PKK örgütünü feshetme ve yerine siyasi bir yapı kurma çağrısı yeni değil.

1993 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın bilgisi dâhilinde örgütün ateşkes ilan etmesi sonucunda Kürt meselesinin çözümüne ilişkin görüşme ve tartışmalar yoğunlaşmıştı.

Öcalan'ın konuya dair açıklamalarında Türkiyelilik ve mevcut sınırlar içinde demokrasi-eşitlik temelinde ortak bir vatan formülüne ağırlık verdiği anlaşılıyordu.

Nitekim 1997 yılındaki bir demecinde "Ankara'dan çıktık, dönüşümüz Ankara'yadır!" mealinde bir söz söylemişti. 

Keza yakalandığı 1999 yılındaki ifadelerinin satır aralarında ve 2002'deki açıklamasında da benzer tespiti görebiliyorduk.

Öcalan'ın örgütün feshedilmesine ilişkin ibarelerinin özü 23 yıl önce neyse, şimdi de odur.

Nitekim o tarihlerde örgüt, adını Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi manasına gelen KADEK (Kürtçe Kongreya Azadî û Demokrasiya Kurtistanê) ve KONGRA GEL (Halk Kongresi) olarak değiştirmişti.

Bunun üzerine örgütün Avrupa sözcüsü Rıza Erdoğan, "Silahlı mücadele bitmiştir!" diyerek bir dönemin kapandığını duyurmuştu.

Ancak izleyen süreçte siyasi-felsefi bir referans olmak üzere yeniden PKK ismine dönülmüştü. 
 

2013 Newroz bayramı münasebetiyle okunan Öcalan mektubu / Fotoğraf: AA
2013 Newroz bayramı münasebetiyle okunan Öcalan mektubu / Fotoğraf: AA

 

PKK'nın askeri kanadı şimdi değil, çoktan tükenmişti

Her ne kadar Öcalan, son açıklamasında, kolektif itibarını zedelememek için örgütün yenilmediğine ilişkin bir ibare kullandıysa da kanımca askeri yanı ağır basan PKK, birinci Kürt açılımı sürecini iyi yönetememiş; görüşmelerin tıkandığı noktalarda siyasi-diplomatik alternatiflere ağırlık vermek yerine, "Olmazsa, silahlı gücümüzü kullanırız!" mantığıyla hareket etmiştir.  

İnce diplomasiden uzak bu çarpık mantık sürecin her aşamasına damgasını vurmuştu.

Örneğin, Kandil'den gönderilen "barış grubu" gerilla kıyafetleriyle Habur sınır kapısını geçmiş; kitlesel sivil ve resmi karşılamaya rağmen o giysilerini çıkarmadan halkın ve resmi temsilcilerin önüne çıkıp gösteri yapmıştı.

Zaten barışı istemeyen ve sürekli askeri hazırlık yapıp savaşmak için bahane arayan iktidarın asıl niyeti ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Şırnak Havaalanı'nın açılışı (26 Temmuz 2013) münasebetiyle yaptığı konuşma sırasında ortaya çıkmıştı. 

22 Temmuz 2015 tarihinde büyük ihtimalle emniyet içindeki bazı Fethullahçı provokatörlerin de işin içinde olduğu Ceylanpınar ilçesinde 2 polisin öldürülmeleriyle sonuçlanan cinayet, ilk anlarda PKK tarafından üstlenilmiş; ardından olaya "bazı birimlerin bizden habersiz yaptıkları eylem" denilmiş; en sonunda da kendi sorumluluklarının olmadığına dair açıklamalar yapılmıştı. 

Aynı yılın ağustos ayında "öz yönetim direnişleri" adı altında Yüksekova (Hakkâri), Sur, Silvan, Lice, Hani, Hazro, Bismil, Dicle, Bağlar, Kayapınar, Yenişehir, Kocaköy (Diyarbakır), Nusaybin, Dargeçit, Derik (Mardin) Silopi, Cizre, İdil (Şırnak), Varto (Muş), Sason, Kozluk (Batman), Arıcak (Elazığ) gibi yerlerde barikatlar kurulup hendekler kazılarak devletle silahlı hesaplaşma girişimleri başlatılmıştı. 

O zaman da söylemiş ve yazmıştım: DTK tarafından (Kandil'dekilerin zorlamasıyla) ilan edilen özerklik bir hataydı. Çünkü milli sınırlar içinde kalıp hak talebinde bulunmak manasına gelen özerklik, ilan edilmez; sadece talep edilebilirdi. 

Bölgedeki hemen bütün belediyeleri elinde tutan HDP, bir bakıma bu yerel yönetimler aracılığıyla özerk bir uygulama içindeydi; önemli olan bu uygulamaların altyapısını oluşturup toplumsal hayatın gereğini yapmaktı.

Dolayısıyla özerklik talebinde bulunmak hem lüzumsuz hem de zamansızdı.

Diğer yandan "öz yönetim direnişleri" diye formüle edilen ve halk arasında "hendek savaşı" (veya hendek olayı) olarak bilinen hadise, başından sonuna kadar çarpık bir askeri mantığın ürünüydü.

Nitekim Öcalan da İmralı görüşmelerini içeren kitapta Kandil'deki yönetim kademesini "fiyaskolarla neticelenmiş topyekûn silahlı ayaklanma takıntısı" suçlamasıyla eleştirmişti. 

Başından beri yanlış bulduğum hendek olayının hem örgüt hem de yöredeki Kürt halkı için büyük bir yıkım olacağını defalarca kamuoyuyla paylaştım.

Türkiye ve yurtdışındaki konferanslarda eleştirilerimi dile getirdim.

Olayın büyük bir yenilgi ve trajediyle sonuçlanacağını; halka felaket getireceğini, bu yanlış politikadan derhal vazgeçilmesi gerektiği yolundaki uyarımı Erbil'deki HDP temsilciliği aracılığıyla ilgili kesimlere de ilettim. 

O zamanki tespitim özetle şuydu:

Devletin operasyonları karşısında zaman zaman darbeler alıp geriletilen örgüt her şeye rağmen ayakta kalmanın bir yolunu buldu.

Ancak Hendek Olayı ile birlikte örgüt kendi sonunu hazırlamış görünüyor. Bundan sonra kendini toparlaması olanaksızdır.

Örgüt bu tür uyarılara kulak asmadığı gibi, yurtdışındaki bazı uzantıları aracılığıyla benim gibileri eleştirip "örgütü anlayamamakla" suçlamıştı.

Daha beteri de şuydu: Halka dürüstçe hesap veren açık bir eleştiri yapılmadı. Aksine, örgüt içi yayınlarda hendek olayı göklere çıkarıp destanlaştırıldı, efsane haline getirildi. 

Murat Karayılan'ın hendek hadisesini izleyen süreçte "21'inci yüzyılın gerilla hareketini kuruyoruz!" mealindeki sözleri pratikte bir şey ifade etmedi.

Türkiye İHA ve SİHA gibi araçlarla ülke içinde, Irak Kürdistan'ı (Kandil, Süleymaniye ve Sincar) ve Rojava bölgelerindeki örgüt ileri gelenlerine suikastlar düzenledi. 

Dağdakiler gizlendikleri/sığındıkları yerlerden çıkamaz hale geldiler. Son yıllardaki örgüt kayıpları hiç olmadık şekilde arttı.
 

Kandil'deki PKK sorumluları silah bırakma çağrısını olumlu karşıladılar
Kandil'deki PKK sorumluları silah bırakma çağrısını olumlu karşıladılar

 

Örgütü bitirme fermanı önceden verilmişti

Gazeteci olarak farklı yayınlarda ve değişik sohbetlerde "PKK örgütünün bir şekilde budanmak suretiyle etkisiz hale getirileceği" yolundaki tespitlere sıkça rastlamaya başladım. 

Bilhassa ABD kaynaklı resmi veya yarı resmi görüşlerin bu yönde olduğuna dair yazılar okumuştum.

En somut olanı, ABD merkezli Foreign Affairs (Dış İlişkiler) isimli dergide çıktı.

2 ayda bir yayımlanan siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ve ekonomi dergisi Foreign Affairs, Dış İlişkiler Konseyi tarafından yönetilmekte ve güncel-günlük olarak ise web sitesinde yayınlamaktadır.

Dergide 3 Şubat 2025 tarihinde Halil Karaveli imzasıyla yayımlanan "The End of the PKK" başlıklı makale oldukça ilginçti. 3

Makalenin yazarı İsveç'in önemli günlük gazetelerinden Östgöta Correspondenten'in (Corren) 14 yıl süreyle başyazarlığını üstlenmişti.

Türkçe, İsveççe, Fransızca ve İngilizce gibi dillerde yetkin olan ve Türkiye ile bağlarını sürdüren Atatürkçü Karaveli, önyargıları sarsıp ezberleri bozduğu için "aykırı gazeteci" olarak da tanınmaktadır.

Karaveli şimdilerde Washington'daki Johns Hopkins Üniversitesi'ne bağlı "Orta Asya Kafkasya Enstitüsü" çalışmalarında editör olarak görev yapıyor.

Özellikle Türkiye'nin geleceği hakkındaki çalışmaları Türk basınında da yankı buluyor.

Yazının konumuzla ilgili kısmını Türkçe özetliyorum: 

Esad'ın düşüşü, Türkiye'nin terörist düşmanının (yani PKK) kaderini belirleyebilir.

Tayyip Erdoğan'ın önemli bir müttefiki olan Devlet Bahçeli, PKK'yi dağıtır ve şiddetten vazgeçerse Öcalan'ın şartlı tahliye alabileceğini dile getirdi. Öcalan, yazılı bir açıklamada 'başvuruda bulunmaya hazır olduğunu' doğruladı. Aralık ayında ziyarete gelen milletvekillerine 'Bu, kaçırmamamız gereken bir fırsat!' dedi…

Türkiye'deki siyasi açılım, PKK ile bir anlaşma için umutları artırdı, ancak grubun sonunu gerçekten haber veren şey Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın yakın zamandaki düşüşü oldu. Esad rejiminin çöküşüyle birlikte, Kuzey Suriye'deki Kürt çoğunluklu bölgeler ve milisler için ülkenin geri kalanıyla bütünleşme fırsatı doğdu.

Bu güvenli limanı kaybetmek, zaten zayıflamış bir PKK için bardağı taşıran son damla olabilir… Yakın tarihteki herhangi bir zamandan daha fazla, PKK'nın dağılması ve Türkiye'yi son 40 yıldır rahatsız eden bir tehdidin nihayet ortadan kaldırılması konusunda gerçek bir olasılık var.

Esad'ın gitmesiyle, Kuzeydoğu Suriye'deki (Rojava'daki-FB) proto-devlet artık uygulanabilir olmayabilir. ABD, IŞİD'in geri dönüşünü engellemek için PKK'ye bağlı örgütlere güvenmek dışındaki seçenekleri değerlendirmek zorunda kalacaktır…
4


PKK isim değiştirse bile, siyasi ve sosyal yanıyla var olacaktır

Bütün darbelere, operasyonlara ve başarısızlıklara rağmen PKK örgütü 1984'den bugüne askeri-siyasi varlığını sürdürdü.

Yakın dönemde toplanıp askeri bakımdan varlığını sonlandırması, örgütün tümüyle bittiği veya biteceği anlamına gelmiyor.

Bir zamanlar emniyet eski müdürü ve içişleri eski bakanı Mehmet Ağar'ın meşhur ifadesiyle: "Dağdan inip, düz ovada siyaset yapacaktır!"

Nedenine gelince… Çünkü bu örgüt, yanlış veya doğru, yapıp ettikleriyle Kürt toplumunda niteliksel değişimlerin ana dinamiğini oluşturmuştur.

Bilhassa köy boşaltmaları sonucu şehre göçle birlikte yaşanan sosyal değişim sonucunda Kürt insanı ağırlıklı olarak köylülükten çıkıp şehirde yaşayan orta tabakaya dönüşmüştür. 

Keza örgütün ileri sürdüğü fikriyat geniş kitlelerin her sınıf, küme ve katmanında ilgi görmüştür.

Sıradan insanı, varoşta yaşayanı, işçisi köylüsü, ev kadını, genci yaşlısı, yerlisi gurbetçisi, zengini fakiri, serbest meslek sahibi (avukat, doktor, iş insanı, yatırımcısı, ekonomisti vs) veya Kürt iş dünyası tarafından benimsenmiş, önemsenmiş, desteklenmiştir. 

Bahsettiğimiz bireyler ve toplumsal kümeler örgütle herhangi bir organik bağı olmasa da sanki onun görünmez elemanı gibi hareket etmişlerdir.

Bütün bunlar, PKK yöneticilerinin tahmin edemeyeceği ölçüdeki bir değişim ve dönüşüm sonucu ortaya çıkmıştır.

Örgütün başardığı en önemli diğer bir olay ise Suriye'nin Kürt yoğun bölgelerini kapsayan Rojava'da 2004 yılından itibaren başlatılan kitle çalışmasının Suriye iç savaşı (2011) sonrasında silahlı-siyasi milis hareketine (PYD-YPG-SDG) dönüşmesi olmuştur.


İktidarların temel yanılgısı: Kürt meselesi, terörden ibarettir!

Türkiye'deki egemen zihniyet ile iktidarların Kürt meselesinde iki temel yanılgısı bulunuyor. 

Bir: "Bu bir terör meselesidir. Terör biterse, sorun da biter!" varsayımıdır. Oysa yakında göreceğiz ki: PKK kendini askeri bakımdan feshettiğinde Kürt meselesi ve ondan kaynaklanan diğer birçok sorun bitmeyecek; tam tersine yeni başlayacak ve hem Kürt hem de Türk kesiminde daha fazla toplumsallık kazanacaktır.

İki: "Kürt meselesi, dış mihrakların işi ve emperyalistlerin bir oyunudur!" 100 yılı aşkın bir süreden günümüze, bu iddiayı doğrulayıp güçlendirecek hiçbir belge ve olgu yoktur. 1925 Şeyh Said İsyanı hakkında konuşan İsmet İnönü, "İsyanın altında İngiliz parmağı aradık ama hiçbir iz bulamadık" sözüyle fikrimizi doğrulamaktadır. 

Keza 1960'larda Kürtler, siyasi faaliyetlerini emperyalistlere güvenip dayanarak yapmıyor; tam tersine, emperyalist karşıtı bir cephede konumlanarak sol ve sosyalist kesimlerle birlikte hareket ediyorlardı. 

Buna karşılık gelmiş geçmiş iktidarlar Kürt direniş veya isyanlarını bastırmak için yabancı devletlerle birlikte hareket ediyor; silahlı hareketlerle başa çıkabilmek amacıyla ABD, Almanya, Fransa, İngiltere ve İsrail'den hem silah hem de istihbarat yardımı alıyorlardı. 

Öcalan'ın Kenya'da yakalanması CIA (Amerika) ve MOSSAD (İsrail) ajanlarının sayesinde oldu.

Öyle ki dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, "Amerika, Apo'yu niçin bize teslim etti, anlayamadım!" diyebilmişti.

 

(Devam edecek...)

 

 

Kaynaklar: 

1. https://www.gmfus.org/news/turning-point-turkiye-and-region-ocalan-calls-pkks-dissolution, Özgür Ünlühisarcıklı, 28 Şubat 2025.
2. https://www.monde-diplomatique.fr/mav/191/MOREL/66130, 28 Şubat 2025.
3. https://www.foreignaffairs.com/turkey/end-pkk-assad-syria.
4. https://serbestiyet.com/featured/ceviri-foreign-affairs-pkknin-sonu-mu-195963/, 5 Şubat 2025.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU