Yeniden nükleer silahlanma dönemi

Gürsel Tokmakoğlu Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Kelly Michals/ABD Hava Kuvvetleri Ulusal Müzesi/Flickr 

Ne oldu da 1970 tarihli Nükleer Silahsızlanma Anlaşması (NPT) aleyhine ülkeler yeniden nükleer silahlanma arayışına girme ihtiyacı duydular?

Böyle bir ortamda Pandora'nın kutusunu kim açmış oldu?

Dünyada bir süre de olsa nükleer tehditler yönüyle bir dengenin varlığından söz etmek mümkündü.

Dengeyi bozabilecek şartlar oluşmadığından bazıları için bu konu sanki gündemden düşmüş gibiydi. 

Bugünlerde dikkatlerden kaçmayacak şekilde nükleer silahlanma konuşuluyor.

Bu bir tür "kıyameti konuşmak" gibi bir şey. Çünkü yeniden bir denge oluşturmak neredeyse mümkün olmayacak gibi görünüyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Pandora'nın kutusunu Putin mi açtı, yoksa ocak başından bu yana çokça konuşulan Trump mı buna sebep oldu?

Benim tezim şu yönde, o kutuyu aslında Çin açtı.

Çünkü küresel ölçekte asıl dengeyi Çin'in silahlanması bozmaya başladı. İlk sorumlu Çin. 

Bu noktada yeni stratejik dengeyi gözeterek ABD ve Rusya pozisyon aldılar. İkinci derecede sorumlular bunlar. 

Burada ortaya çıkan durum ise diğerlerinin düşüncelerini geliştirdi.

Neticede "diğerleri" dediklerimin her birinin kendine göre bir planı, beklentisi ve gerekçesi oluştu.

Bugüne dek nükleer silahlar kapsamında aktörleri belli şekillerde sınıflandırmamız mümkündü.

Şöyle ki; NATO-SSCB; Batı-Doğu; ABD-Rusya; ABD-Rusya-diğerleri; nükleer güce sahip olanlar-üzerinde çalışanlar; kontrollü olanlar-kontrolsüz olanlar… 

Çokçası korkulan şey şuydu: Kitlesel ölümlere sebep olabilecek girişimlerin, kontrolsüz biçimde, terör örgütleri, haydut devlet veya liderler, çıkar sahipleri tarafından, istenmedik zamanda tehlike yaratabilmesi.

"Çokluk denge yaratır" şeklinde bir hipotez var. Bu belki serbest piyasalar için geçerli olabilir, ama nükleer silah konusunda olmaz. Kontrolden çıkan durum gezegen için asla güvenilir değildir.

Kimlerin nükleer cephaneliği var?

ABD, Rusya, Çin, Britanya, Fransa, Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore ve İsrail.

Soğuk Savaş (1947-1991) hem nükleer silahlanma hem de nükleer caydırıcılık dönemiydi.

ABD (Manhattan Projesi 1943, nükleer bombanın Japonya'ya atılması 1945) ve SCCB (ilk başarılı test 1949) dünyaya bunu öğretenler oldular.

Sonra kısa, orta, uzun menzilli binlerce nükleer başlık ürettiler. Fakat yine de caydırıcılık işe yaradı denebilir.

Soğuk Savaş'ta silahsızlanma ve iki büyük rakip arasında silahların sayısını azaltma anlaşmaları yapıldı.

Nükleer Silahsızlanma Anlaşması (1970) bir dönüm noktası kabul edilir.

ABD, SSCB, Birleşik Krallık, Fransa ve Çin (5 ülke) bu tarihlerde NPT'ye dahil oldular.

Diğerleri daha sonra bu anlaşmaya dahil oldular. Ancak bugünlerde bu anlaşmayı ihlal edenler çoğalıyor. 

Yakın zamanda dünyada nükleer silah dengesini değiştirecek çok konu ortaya çıktı. 

İlk sorumlu Çin, bu konuda kendine hedef koydu ve 2035'te bin 500 nükleer başlık sahibi olabilmek için çalışıyor.

Bu dengeleri önemli ölçüde etkileyebilecek bir cephanelik demek oluyor.

İkinci sorumlulara geçelim. ABD ve Rusya 2000'lerin başından itibaren nükleer silah depolarını yenilemeye koyuldular ve buna bağlı olarak atma vasıtalarını da yeniliyorlar.

Halen ikisinin de 4 bin - 5 bin kadar nükleer silahı mevcut.

Rusya, 1994 tarihli Budapeşte Muhtırası'nı Ukrayna toprakları için 2014 ve 2022'de ihlal etti.

Geçenlerde Ukrayna'daki durumu incelerken, Rusya'nın Budapeşte Muhtırası'nı ihlaline yol açan süreci ve sonuçlarını "Budapeşte'den Kiev'e" başlıklı makalede ele almıştım.

Özetle Budapeşte Muhtırası, SSCB'in dağılması üzerine Ukrayna, Kazakistan ve Belarus'taki nükleer silah kapasitesinin, bu ülkelere sağlanan güvenlik garantileri karşılığında, Rusya Federasyonu'na geri gönderilmesini içeriyor.

Bu üç ülke silahsızlanmayı kabul ettiler. Ukrayna bu anlaşma dışında kalsaydı, cephaneliğindeki kapasite ABD ve Rusya'dan sonra üçüncü sıradaydı.

Son on yıl içinde sadece Vladimir Putin ve sözcüleri, dünyayı nükleer silahları kullanabileceğini 20'ye yakın kez söyleyerek tehdit etti. Buna nükleer şantaj da dendi.

Bazı yazarlar Donald Trump'ın etkisini önemsiyorlar. Liberal dünya algısının bozulması nedeniyle, özellikle ABD politikalarına yakın olan ülkelerde ortaya çıkan güvensizlik halinin ciddi sonuçlar doğurabileceği endişesi artıyor.


Diğerlerinde durum nasıl?

2014'te Kırım'ın işgali ve 2022'de Rusya'nın kapsamlı işgal planı Ukrayna özelinde, ama esasen Avrupa'da genel bir nükleer silahlanma penceresini açtı. 

Avrupa için ortaya çıkan Rus tehdidi ve Trump'ın "Avrupa kendi güvenliğini sağlasın" demesi bu süreci tetikledi.

Avrupa'da mevcut nükleer güçleri olan Birleşik Krallık (nükleer çalışmalar 1941'de başladı, silah testini ancak 1952'de yaptı) ve Fransa (nükleer programı 1954'de başladı, testi 1960) bugün nükleer silahlarını çoğaltma eğilimindeler.

Eğer Avrupa, Trump'ın söylediğini yapacak ise bu iki ülkenin önderliği şart.

Potansiyel güç olan Almanya'nın bugünlerde yapabileceği bir şey var mı, buna karar verme aşamasında.

Alman Başbakanı Friedrich Merz, "İngilizler ve Fransızlar ile nükleer savunmanın bize de genişletilip genişletilemeyeceği konusunda konuşacağım" dedi.

İngiliz Başbakanı Keir Starmer ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron bu fikre açık.

Bu bir Avrupa caydırıcılığı yaratır mı, göreceğiz.

Daha önceleri İngiltere, kendini savunması için ABD'ye güvenmiyordu.

Fransa ise hem ABD hem de İngiltere'ye güvenmiyordu.

Bugüne gelindiğinde böylesi bir tablodan bahsedilebilir mi, bunu da göreceğiz.

Potansiyel güç olan Ukrayna fırsat bulduğu an bu silahı yapmaya başlayabilir.

Birleşik Krallık ve Fransa buna öncülük eder mi? Şimdiki soru bu.

Avrupa'da gelişen yeni konjonktüre bağlı biçimde Polonya ve İskandinav ülkeleri nükleer silahlanma konusunu tartışmaya başladılar.

Bu biraz daha ileri tarihlerde beklenen bir konu olsa gerekir. Yine de İsveç bir adım ileride, çünkü 1970'lere kadar bağımsız bir nükleer programa sahipti.

Polonya Başbakanı Donald Tusk, Mart başında yaptığı bir parlamento konuşmasında şöyle söyledi:

Polonya nükleer silahlar ve modern gayri nizami silahlar ile ilgili en modern imkanlara ulaşmalı.
 


Hint-Pasifik'teki gelişmeler neler?

Hindistan 1970'lerde nükleer programına başladı.

Çin ve Kuzey Kore'den çok fazla yardım aldıktan sonra, Pakistan 1998'de nükleer silah testini yaptı.

Her iki ülke birbirini dengeliyorlar.

SSCB'den destek alıp bu kapasiteye ulaşan Kuzey Kore, nükleer silah ve atma vasıtalarını halen geliştiriyor.

Kuzey Kore, Japonya ve Güney Kore bölgesinde sürekli füze denemesi yapıyor.

Güney Kore, Japonya, Tayvan ve Avustralya nükleer silah programına başlama potansiyeli olan ülkeler. 

Eğer ABD, en azından Çin'i dengelemek ve Kuzey Kore'nin pervasızlığının önünde durmak istiyorsa, ilk yapabileceği, Güney Kore, Japonya, Tayvan veya bir-ikisine destek verebilir.

Bu ihtimal yüksek görünüyor, en azından Tayvan için.

Tayvan iki kez (1970'lerde ve 1980'lerde) nükleer silah yapmaya çalıştı, ancak aynı tarihlerde ABD tarafından engellendi.

Japonya'nın durumu özel. Malum dünyada ilk ve son kez nükleer bomba Japonya'ya atıldı.

Japonya 1960'larda karar verdi, insanlık adına örnek oluşturacak ve bu silahı üretmeyecekti.

Bugün ise şartlar değişiyor gibi, Japonya kararını tekrar değerlendirebilir.

Potansiyeli olan Avustralya, ABD ve Birleşik Krallık ile nükleer denizaltı yapım anlaşması imzaladılar.

Burada yola çıkılırsa daha ileri tarihlerde nükleer silah üretimi de mümkün olabilir.

Avustralya 1970'lerde nükleer programını bırakmıştı.


Ortadoğu'ya bakalım.

İsrail nükleer silah yapmak için Batı'dan ama en çok Fransa'dan destek aldı.

Bu konuda 1950'lerde çalışmaya başladı, ilk bombalarını 1960'ların sonuna doğru geliştirdiler.

İsrail bölgenin tek nükleer silah sahibidir.

İran uzun zamandır nükleer güç santrali konusunda çalışıyor.

ABD ve İsrail, İran'ın nükleer silah üretmeye yaklaştığını iddia ediyor.

Sonuçta her kim Pekin'e gidip "nükleer programını gözden geçir, tehdidi düşürelim" dese bile, Çin hiç bir şekilde buna olumlu cevap vermeyecektir.

Çin programını sürdürdüğü sürece, ABD, Rusya ve Avrupa nükleer silahlanma politikalarını ilerilere taşımayı seçecektir.

Öyleyse diğer ülkeler de kendilerini düşünecektir.

Bu itibarla artık Pandora'nın kutusu açıldı ve silahlanmanın önüne geçecek herhangi bir güç ve sebep kalmadı.

Bu durumda düşünülecek şey, "caydırıcılık sürmeli" şeklinde olacaktır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU