Son günlerde Suriye, Esad sonrası bir kez daha alevler içinde kalma riskiyle mi karşı karşıya?
Şimdilik sanmıyorum.
Lakin Lazkiye ve Tartus'ta eski rejim kalıntıları ile İran destekli milisler, yeni yönetime karşı kanlı bir isyan girişimi başlattı.
Kamuoyunda yankılanan haberler biraz karanlık ve puslu.
Pusular, onlarca ölü, sokağa çıkma yasakları ve Humus'taki protestolar durumun ciddiyetini gözler önüne seriyor.
Görünen o ki, İran ile İsrail'in gölgeleri kaosu büyütüyor.
Ahmet eş-Şara ve ekibi kontrolü sağlamaya çabalıyor.
Fakat Suriye yine riskli bir cendereye çekilmek isteniyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu cenderenin ortasında, Ürdün'de Türkiye'nin liderliğinde bir umut ışığı doğdu.
9 Mart 2025'te Hakan Fidan, Yaşar Güler ve İbrahim Kalın ile 5 ülkeyi (Türkiye, Ürdün, Irak, Lübnan ve Suriye) askeri ve istihbarı yetkilileri buluşturan zirve, kaosu dizginleme ve YPG'yi bitirme hedefiyle toplandı.
Zaten geçtiğimiz ocak ayında Hakan Fidan'ın "Bu coğrafyanın kaderi değişmeli" çıkışı, bir temenniden öte bir yol haritasıydı.
Dolayısıyla Dışişleri Bakanımız Fidan'ın zirvede yaptığı "Suriye hükümetinin hiçbir provokasyona gelmeden haftalardır sürdürdüğü politikanın, bir provokasyonla rayından çıkarılmaya çalıştığını görüyoruz" açıklaması mevcut tutumun ve duruşun, tutarlılığını ve kararlılığını gözler önüne sermiş oldu.
Açık ve net ifade edelim; Suriye, asla İran, İsrail gibi bölgesel güçlerin kaos planlarıyla tuzağa çekilecek ve özerklik fantezileriyle dağılacak, parçalanacak bir sürece gitmeyecektir.
Fidan'ın (doğal olarak Türk hariciyesinin) vizyonuyla, biraz zorlu bir süreçle de olsa, barışa ve istikrara yelken açacak.
Bu bağlamda Ürdün Zirvesi, o ufkun ilk işareti.
Barış, asla serap değil; pusulada net olarak görünüyor.
Ama yol biraz çetin ceviz.
Peki ne yapmalı?
Ankara, Şam yönetimi ve Ahmet eş-Şara ile iş birliğini derinleştirirken, Nusayri ve Dürzi toplumları masaya çekip mezhep gerilimlerini yumuşatabilir.
Zira YPG'ye karşı askeri baskı kadar, Şam'ı ekonomik projelerle yeni dönemin ruhuna tam anlamıyla entegre edecek ve dolayısıyla bölge siyasetini de yeniden konfigüre edecek, bir diplomasi de şart.
Öte yandan Türkiye, Kalkınma Yolu Projesi'ni hızlandırarak Suriye'yi yeniden inşa sürecinde lider olmalı.
Çünkü bu, hem Şam yönetimini, hem bölgeyi Ankara'nın koordinasyonuna ve eşgüdümüne angaje edecektir.
Yani Türkiye'nin tabiri caizse "kasaba şerifliği", sadece güçle değil, adaletle parlayabilir ve açıkçası Suriye halkı bizden bunu bekliyor.
Tabii, Türkiye olarak bize daha büyük bir görev düşüyor:
Rusya ve ABD'nin çekimserliği, Türkiye'ye tarihi bir fırsat sunuyor.
Ürdün Zirvesi'ni bir ittifak platformuna çevirip, İran'ın milis oyunlarını sınırlandıracak bir güvenlik ağı kurulmalı.
Terör örgütü YPG'nin petrol gelirlerini kesmek için, Irak'la ortak operasyonlar düşünülmeli.
Ama en önemlisi, Suriye'nin birliğini koruyacak bir anayasa sürecine Türkiye öncülük etmeli.
Barış iklimini tam olarak sağlama hedefi şimdilik biraz zora girmiş görünse de Fidan'ın pusulası ve Türkiye'nin güçlü iradesiyle, Suriye'de yeni umutlar yeşerecektir.
Çünkü hem zamanın ruhu hem jeopolitik bunu çağırıyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish