Bir teori olarak gerçekçilik, uluslararası sistemde tek başına devletlerin tek oyuncu olduğu ve devletlerin güçlerini en üst düzeye çıkarmak ve güvenliklerini artırmak için gerçekçi davrandıkları ve bunun da sıklıkla hegemonya hedefi sebebiyle anlaşmazlıklara ve çatışmalara yol açtığı anlamına gelir.
Bu da devletin varlığını güvence altına almak ve çıkarlarını korumak için askeri yeteneklerini güçlendirmesini ve ittifaklar kurmasını gerektirir.
Gerçekçilikte en önemli motivasyon ideal değerler değil, çıkarlardır.
Birleşik Krallık (BK) Dışişleri Bakanı David Lammy (sosyalist) yakın zamanda görevine başladığında ülkesinin gerçekliğe bakacağını ve onu olmasını istediği gibi değil, olduğu gibi ele alacağını, ideal hedeflere ulaşma fırsatı doğduğunda onları savunmaktan çekinmeyeceğini ifade etmişti.
Bu İngiliz anlayışı, insan hakları değerlerine ve ilkelerine daha fazla yönelen Avrupa Birliği tarafından da paylaşılıyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Trump gerçekçiliği yukarıdaki gerçekçiliğin aksi olarak öne çıkıyor; Trump bir gerçekliği hayal ediyor ve sonra da onu hiçbir değer ve insan hakkı gözetmeden dayatıyor.
ABD Başkanı Donald Trump, ülkelerin kendi sınırları içinde vatandaşlarına karşı işledikleri ihlallerin kendisi için önemli olmadığını, asıl önemli olanın kendi çıkarlarına hizmet eden ve onları destekleyen ikili ilişkiler olduğunu açıkça belirtti.
Bunun açık bir kanıtı olarak, ABD yakın zamanda BM Güvenlik Konseyi'nde Avrupalı müttefiklerine karşı Rusya, Çin ve Kuzey Kore ile aynı yönde oy kullandı.
Trump bu gerçekçi bakış açısıyla, ABD'nin ne Avrupa ile ittifaklarından ne de NATO'daki liderliğinden bir çıkar sağlamadığına inanıyor.
Bu nedenle Avrupa'nın milli gelirinin yüzde beşini silahlanmaya harcamasının istendiği farklı bir gerçeklik düşündü. Müzakereler başlamadan önce Ukrayna'ya Rusya'nın taleplerinin çoğunu karşılayan bir anlaşma teklif etti.
Bu gerçekçilik, Avrupa gerçekçiliğiyle tam bir çatışma içinde; ancak Avrupalılar gerçekçilik gereği, Trump'a karşı gelmenin NATO'nun dağılması ve kendisinin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in tarafını daha fazla tutması anlamına geldiğinin farkındalar.
Bu durum onları korkudan titretiyor çünkü NATO onların güvenliği için bir öncelik.
Eski BK Başbakanı Harold Macmillan'ın da dediği gibi, "ittifakları ayakta tutan şey sevgi değil, korkudur."
Bu nedenle askeri harcamalarını kabul edilebilir seviyelere çıkardılar, Trump'ı kişisel olarak övdüler, onun barış planını kabul ettiler ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski'yi Beyaz Saray'dan kovmasını görmezden geldiler.
Trump'ın coşkusunu hafifletmek için, dolaylı bir hamleyle, vurucu bir Avrupalı güç olarak birleştiklerini gösterdiler.
Yakın zamanda Brüksel'de silahlanmaya "800 milyar avro" harcama konusunda anlaşarak, kendi çıkarlarını tek başlarına savunmaya hazır olduklarını belirttiler.
Ayrıca Trump'ın askeri yardım ve istihbarat iş birliğini dondurmasının bıraktığı boşluğu doldurmak için Ukrayna'ya finansman sunma ve askerî açıdan, özellikle de hava savunma ve casusluk alanında destek sağlama (150 milyar avro) konusunda da anlaştılar.
Bu şekilde Trump'a, vurucu bir kuvvet olduklarını ve Çin ile beklenen yüzleşmesinde kendisine hizmet edebilecek hayati güç olduklarını kanıtlıyorlar.
Trump ile Putin'in arasını açmak için Trump'ın barış anlaşmasının garantörü olarak Avrupalı kuvvetlerin konuşlandırılması planını da ortaya attılar.
Bunu, Amerikan garantisine bağlayarak, Rusların Ukrayna'ya yeni bir saldırı başlatması durumunda son çare olarak tanımladılar.
Putin'in arzu edilen barışı istemediğini ona göstermek, Trump'ın durdurma sözü verdiği akan kanı Ukrayna'nın değil, Rusya'nın durdurmak istemediğini ona kanıtlamak için Putin'in reddedeceğini bile bile, havada, denizde ve hayati öneme sahip tesislerde bir aylık ateşkes önerdiler.
Trump'ın değişken gerçekçiliğiyle tüm bu düşüncelerin üzerinden atlayabileceğini çok iyi bildikleri için Amerikan halkının parasıyla savaştıkları iddiasını geçersiz kılmak amacıyla, Trump'ın yakın zamanda Ukraynalılardan esirgediği gelişmiş Amerikan silahlarını satın almak için milyarlarca dolar tahsis ettiler.
Bu şekilde Trump silahları Avrupalılara satmak zorunda kalacak, Avrupalılar da bunları Ukraynalılara devredecek ve böylece onlar da müzakerelere güçlü bir konumdan katılacaklar.
Trump gelişmiş silahları satmayı reddederse de halkına sanki onların çıkarlarını değil, Putin'i savunuyormuş gibi görünecek.
Bu gerçekçi Avrupa kuşatması Trump gerçekçiliği karşısında etkili olmayabilir.
Zira Trump'ın çıkar anlayışı, eski Sovyetler Birliği devlet başkanı Nikita Kruşçev'in eski Çin devlet başkanı Mao Zedong hakkında söylediklerine çok benziyor:
Burnunun ucundan gerçekle hiçbir ilgisi olmayan teoriler çıkarıyor.
Yani Mao'nun sadece kendi çıkarlarını düşünüp, başkalarının çıkarlarını umursamadığını söylüyor.
Trump'ın Kanada'yı ilhak etme, Grönland'ı işgal etme, Panama Kanalı'nı geri alma, Filistinlileri yerlerinden etme ve Gazze'yi bir tatil beldesine dönüştürme çağrısı bunun açık kanıtı.
İşte bu yüzden, bir açıklamayla Avrupa'nın bütün bu önerilerini devirebilir, sonra da aynı açıklamayı tekrar tekrar yaparak kendi söylediklerinin gerçeğe dönüşmesini, Avrupalıların önerdiklerinin ise gerçeklerden farklı olmasını sağlayabilir.
Bu çok olası, çünkü Trump 1980'lerin sonlarından bu yana Avrupa Birliği'ni ABD'ye zarar veren ve dağıtılması gereken bir ticari güç olarak görüyor.
NATO'nun gerçek bir değeri olmadığını düşünüyor.
Bu durum, en yakın dostu Elon Musk'ın "NATO ve BM'den ayrılmamızın zamanı geldi" şeklindeki açıklaması ile açıkça ortaya çıktı.
Trump'ın pratikteki gerçekçiliği, mevcut uluslararası sistemi yıkmak ve ABD'nin ilişkilerinin anlaşmalara dayalı ve parçalı olduğu, kurumlara veya uluslararası hukuka tabi olmadığı başka bir uluslararası sistem kurmaktır.
Gördüğümüz şey, Gramsci'nin kehanetinin gerçekleşmesidir.
Buna göre eski bir dünya ölüm döşeğindedir ve yeni bir dünya doğmak üzeredir.
Bu dünyanın düsturu en güçlünün hayatta kalacağı, zayıfların ise birleşmesi ya da imparatorların sofrasında lezzetli bir dilim olmaya hazırlanmaları gerektiğidir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.