İçeride milyonlarca insan, başta geçim derdi olmak üzere hayat pahalılığı, ardı arkası kesilmeyen zamlar, kira artışı, yeni vergiler, okul harçları gibi bin bir türlü sorunla uğraşırken, biz dışarıdan bakınca bambaşka bir Türkiye görüyoruz:
Batı ittifakında olmasına karşın yeri geldiğinde ve gerektiğinde ABD ve AB'ye kafa tutan, hem Rusya hem de Ukrayna ile iş yapan, 10'dan fazla ülkede asker ve askeri üs bulunduran, son yıllarda savunma sanayiinde kaydettiği mesafe ile herkesi şaşırtan ve hayran bırakan, Afrika'da Fransa ve İngiltere gibi ülkelerin önünü kesen ve onlardan rol çalan, bölgesel gücün çok ötesine geçmiş bir Türkiye...
Türkiye 3 alanda gerçekten dünyayı şaşırtan ve kendisine hayran bir performans ortaya koydu.
Bunlardan ilki, son birkaç yılda savuna sanayii alanında yaşanan gelişmeler.
Nitekim Türkiye'nin bu alandaki başarısı bugünlerde herkesin dilinde.
Bir Amerikan kuruluşunun yayımlandığı yeni bir rapora göre, Türkiye İHA ve SİHA ihracatında Çin ve ABD'yi de geçerek dünya birincisi olmuş.
Hatırlayın, 15 yıl önce Türkiye dron almak için ABD ile İsrail'in kapısını aşındırıyordu.
Bugünse başta İHA-SİHA olmak üzere 30 fazla ülkeye füze, roket, tank, zırhlı araç ve helikopter gibi savunma sanayi ürünleri ihraç ediyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
İkinci gelişme, sağlık alanında kaydedilen ilerlemeler.
Şu anda Türkiye'de sağlık turizmi deyim yerindeyse patlamış durumda.
Avrupa'dan, Rusya'dan ve Arap ülkelerinden uçaklar dolusu insan bugünlerde sağlık turizmi için Türkiye'ye geliyor, kimisi saç ektiriyor, kimisi dişini tedavi ettiriyor, kimisi de estetik ameliyat yaptırıyor.
Ve gelenler, ülkemizden memnun ayrılıyorlar hem fiyat hem hizmet kalitesi açısından.
Üçüncü alan ise sinema ve dizi sektörü: Şu anda Türkiye 100'dan fazla ülkeye dizi ihraç ediyor.
Meksika'dan Brezilya'ya, Pakistan'dan Kazakistan'a, Dubai'den Libya'ya kadar pek çok ülkede Türk dizileri seyrediliyor.
Öyle ki, birçok ülkede insanlar akşam randevularını Türk dizilerinin yayın saatlerine göre ayarlıyor.
Çok iyi anımsıyorum, 2020 yılında Afganistan'da bir köy muhtarı, WhatsApp grubundaki arkadaşlarına şöyle bir mesaj atmıştı:
Bu akşam kimse beni rahatsız etmesin, Diriliş Ertuğrul'un yeni bölümünü izleyeceğim.
Bu 3 alanda sağlanan başarı, Türk insanını haklı olarak gururlandırıyor.
Demek ki, Türkiye isterse dünya çapında takdir gören işler başarabiliyor.
Keşke Türkiye her alanda böyle olsa...
Aksine, işleri bir türlü doğru dürüst yürütemediğimiz, daha doğrusu elimize yüzümüze bulaştığımız bir sürü alan var Türkiye'de.
Elbette ki, bunların başında hukuk geliyor.
Türkiye, cumhuriyetin kuruluşunun üzerinden 100 yılı aşkın bir zaman geçmesine rağmen hâlâ gerçek anlamda bir demokratik hukuk devleti olabilmiş değil.
Elbette, kağıt üstünde her şey yolunda görünüyor ama uygulamada geçek bir hukuk devletinden fersah fersah uzaktayız.
Görünüşte herkes kanun önünde eşit, ama çoğu iş bu ülkede torpil, tanıdık, ahbap ilişkisi ile yürütülüyor.
O yüzden de Türkiye'de sıradan insanlar, iktidarı elinde tutan, makam mevki sahipleriyle yakın ilişkiler kurmaya büyük önem veriyor.
Biliyor ki, ileride başına bir iş geldiğinde kendisini kurtaracak olan yürürlükteki kanunlar değil, makam-mevki sahipleriyle kurduğu ilişkiler ve dostluklar.
Böylece adam kayırma ve torpil, bu ülkede herkesin bildiği, benimsediği yerleşmiş bir gelenek haline gelmiş durumda.
İktidarda hangi partinin olduğu fark etmiyor, gelenek her dönem titizlikle ve başarıyla sürdürülüyor.
Türkiye'nin çok kötü bir performans sergilediği ikinci alan, ekonomi.
Maalesef Türkiye yıllardır enflasyon ile boğuşuyor ve geçim sıkıntısı bu ülkede kronik bir sorun haline gelmiş durumda.
Bunun da nedeni, üretime dayalı bir ekonomi politikasının olmaması, iyice yerleşen torpil ve adam kayırma geleneğinden ötürü işin ehil kişilere verilmemesi, bunun sonucu üretimin ve kalitenin düşmesi ve gelir dağılımının bozulması.
Bugün Türkiye'de devlet ihalelerinin çoğunu veya tamamını kamuoyunda beşli çete olarak bilinen beş büyük firma alıyor.
İktidarla yakın ilişkisi olan tüm firmalar giderek büyürken diğerleri kepenk indirmek zorunda kalıyor.
Bu ise, servetin belli çevrelerin elinde toplanmasına ve ülkede ekonomik dengenin bozulmasına yol açıyor.
Türkiye'de sorunlu üçüncü alan ise, eğitim.
Ülkede habire yeni okul ve özel üniversiteler açılmasına karşın eğitimin kalitesi giderek düşüyor.
Şu anda Türkiye'de 200'e yakın üniversite bulunuyor, bunlar arasında en iyimser tahminle 10 kadar üniversite Batı standartlarında, diğerleri ise Pakistan ve Bangladeş standartlarında eğitim veriyor.
"Dr.", "doçent" ve "profesör" gibi unvanlar gelişigüzel dağıtılıyor. Binalar arasında küçük apartmanlarda ehliyet ve dil kursu açar gibi üniversiteler açılıyor.
Bu üniversitelerden mezun gençlerin yüzde 95'i hatasız bir şekilde bir sayfalık yazı bile yazamıyor.
Geçenlerde özel bir üniversiteden doktora alan yabancı kökenli bir arkadaşıma doğru dürüst Türkçe bilmediği halde nasıl mezun olduğunu sorduğumda yüzünde muzip bir gülümsemeyle "Yapay zeka sağ olsun, istediğim her şeyi kendi dilimde yazıyorum, yapay zeka çeviriyor. Sonra bir Türk arkadaşım da metinde ufak tefek düzeltmeler yapıyor, o şekilde işi hallediyorum" dedi.
Pek çok insan Türkiye'yi nereye oturtacağını bilemiyor.
Öyle bir ülke ki, bir yanda bazı alanlarda sergilediği olağanüstü performansla dünyaya parmak ısırtıyor, yabancıların hayranlığını ve takdirini kazanıyor, öte yanda ise akıl almaz uygulamalarıyla Afganistan, Pakistan ve Bangladeş gibi üçüncü dünya ülkelerini anımsatıyor.
Peki Türkiye, Atatürk'ün hedef gösterdiği muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmak, daha doğrusu Almanya ve Japonya gibi dünyanın ilk 3-4 ülkesi arasına girmek için ne yapmalı?
Aslında yapılması gereken gayet basit. Yol üzerindeki engelleri kaldırmak.
Engelleri kaldırdığınızda, hedefinize rahatça ulaşırsınız.
Şöyle ki, bir an için Türkiye'nin yazının başında ifade ettiğimiz savunma sanayi, sinema-dizi gibi görsel sanatlar ve sağlık sektöründe gösterdiği başarının aynısını hukuk, ekonomi ve eğitim alanında tekrarladığını düşünün.
Diğer bir deyişle Türkiye'de de-tıpkı Almanya'da olduğu gibi- herkes kanun önünde uygulamada da eşit olsun, torpilsiz, yeteneğine göre iş bulabilsin ve hak ettiği ücreti alsın ve eğitim kurumları da tıpkı İsveç veya Norveç'te olduğu gibi kaliteli eğitim versin.
Bu durumda Türkiye'nin şu anki üretimi 10'a katlanır, insanlar tıpkı Batı'da olduğu gibi daha müreffeh, dolayısıyla daha mutlu bir hayat sürmeye başlar.
Unutmayın, istediğimiz zaman en gelişmiş ülkelerden bile daha iyi bir performans ortaya koyabiliyor ve dünyanın takdirini kazanabiliyoruz.
Dünyanın değişik ülkelerinde çalışan Türk bilim insanları insanlığa yararlı buluşlara, çalışmalara imza atıyor, bunun için Nobel ödülü alıyor.
Demek ki, gerekli çabayı gösterdiğimizde ve doğru yolu izlediğimizde, biz de bazı şeyleri başarabiliyoruz.
Tek yapmamız gereken, doğru işler yaparak ve herkesten daha çok çalışarak eksikliklerimizi tamamlamak, aksayan yönlerimizi düzeltmek ve her zaman arkasından iç çekerek gıptayla baktığımız birinci sınıf ülkelere yetişmek.
Öyleyle, ne duruyoruz?
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish