Uluslararası örgütler niçin kuruluyor, ülkelerin o örgütlere üye alınmasının koşulları nedir?
Örgütün kurallarına uyma zorunluluğu var mı?
Kurallara uymayan ülkeye karşı ne gibi yaptırımlar uygulanıyor?
SSCB'nin dağılmasından sonra Türkiye'nin de kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi, başta Rusya Federasyonu olmak üzere Baltık Cumhuriyetierini (2004'de AB üyesi oldular), Ukrayna'yı, Moldova'yı ve Güney Kafkas Cumhuriyetlerini (Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan) kendi saflarına aldı.
Azerbaycan, Avrupa Konseyi'nin çalışmalarına Ocak 2001'den katılmaya başlarken delegasyon başkanı İlham Aliyev idi.
16 Ekim 2003'te Aliyev'in Azerbaycan Cumhurbaşkanı olmasından bir süre sonra Strasbourg ile Bakü arasındaki ilişkiler gerilim rayının üzerine oturdu.
AKPM Azerbaycan raportörü, daha sonra Sosyalist Grubun başkanlığını üstlenmiş İsviçreli politikacı Andreas Gross raportörlük görevi sırasında 26 kez Bakü'ye giderek "Bu felsefeyle insan toplumu yönetilemez" şeklinde sert uyarılarda bulunurken Cumhurbaşkanı danışmanlarından Ali Hasanov, AKPM raportörünün bu kabilden ithamlarını "Gross haftalarca banyo yapmıyor" şeklinde akıl dengesi yerinde olmayan bir insana has sözlerle yanıtladı.
Ocak 2006'da Azerbaycan delegasyonunun mazbatasının iptalini gündeme getiren Andreas Gross oylamadan önce "Türkiye, Rusya ve Gürcistan delegasyonları Azerbaycan'dan büyük miktarda para alıyor" şeklinde açıklama yaparak görevinden ayrıldı.
Türkiye'ye karşı bu ağır ithamın ileri sürüldüğü günlerde delegasyon başkanı Sayın Murat Mercan ve delegasyon üyesi rahmetli Abdulkadir Ateş ile yabancı basına yaptığım mülakat da ses kayıtları da arşivimde duruyor.
Ve 2007 yılında Barem Dergisi'ne "Avrupa Konseyi ve üye ülkeler: Kimin kuralları geçerli?" başlıklı yazı yazmıştım.
Azerbaycan üyesi olduğu Avrupa Konseyi'ne karşı hep 2 koldan siyaset yürüttü:
- Büyük miktarda lobicilik masrafları ödemek suretiyle İspanya, İtalya, Almanya v. d. ülkelerden AKPM'de temsil edilen milletvekillerini kendi saflarına çekti. Yani "ver-al" politikasını başarıyla uyguladı.
- Doğalgaz ihracatı Avrupa'ya karşı Azerbaycan'ın elinde en güçlü koza dönüştü. Yani, Bakü çok basit şekilde şunu söylüyordu: Senin doğalgaz ihtiyacının bir kısmını ben karşılıyorsam benim hiçbir işime karışamaz, kendi kurallarına uymamı asla isteyemezsin.
Bakü'nün tedavüle soktuğu bu politika 12-13 sene yürürlükte kaldı.
Bu politikanın zirvesini ise Azerbaycan delegasyonu başkanının AKPM'deki konuşması teşkil etti.
"Buradan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'i kutluyorum..."
Seyretme fırsatı bulamamış okurların gözünün önünde kısaca manzarayı canlandıralım:
Azerbaycan'daki siyasi tutuklular konusunu yerinde araştırmak için görevlendirilen Alman parlamenter Christoph Strasser'e, tüm baskı ve telkinlere rağmen Bakü'den vize gelmeyince sorun AKPM'ye taşındı.
Azerbaycan, uyguladığı ve siyaset ve diplomasi tarihine "Havyar diplomasisi" olarak geçen politikanın karşılığını bu oylamada da gördü ve Azerbaycan'da siyasi tutuklular konusundaki öneri AKPM Genel kurulunda rededildi.
Oylamadan sonra zafer edasıyla Genel kurul kürsüsüne çıkan Azerbaycan delegasyonu başkanı Samed Seyidov siyasi tutuklular karar tasarının reddini "Bu kürsüden Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'i kutluyorum" sözleriyle tutanaklara geçirdi.
Bu, AKPM'nin doğrudan kalbini hedef almış bir "kamikadze vuruşu"ndan başka bir şey değildi.
Azerbaycan'ın başarıyla uyguladığı bu politikalar bir yandan AKPM'nin çalışmalarını felç ederken öte yandan Azerbaycan üyesi olduğu ve insan haklarının ön planda olması gereken örgüte kendi kurallarını kabul ettiren bir ülke konumuna yükseldi.
Ancak...
"Havyar diplomasisi" Avrupa'da kıyametleri ayyuka çıkıp da İspanyol, Alman, İtalyan ve bir kısım diğer ülke parlamenteri cezalandırılınca galiba, eski kıta kendi suratının mosmor olduğunu anladı.
Bu ne hal be arkadaş, 1949 yılında kurulmuş bir örgütün ilke ve kuralları 2001 yılında saflarına aldığı bir ülke tarafından nasıl olmuştu da yerle bir edilmişti?
Biraz daha geçseydi Avrupa Konseyi'nde Azerbaycan'ın kuralları mı geçerli hale gelecekti yoksa?
Rusya Federasyonu'nun Ukrayna'ya saldırması Strasbourg'u uyandıran ikinci bir sunami oldu.
İşgalci ülke olmasından dolayı Rusya'nın Konsey'den atılmasından sonra dikkatler Bakü'nün üzerine çevrildi ve insan hakları alanındaki sayısız uyarırı umursamamasından dolayı geçen ocak ayında Azerbaycan delegasyonunun mazbatası 1 seneliğine donduruldu.
Yani, Azerbaycan, AKPM çalışmalarına katılmaktan men edilirken Devlet Başkanı Aliyev geçtiğimiz yaz öncesinde yaptığı "Karara yeniden bakmaları durumunda biz de geri dönmeyi değerlendirebiliriz" şeklindeki açıklamayla "benim kurallarım geçerli" pozisyonundan geri adım atmayı düşünmediğini bir daha ortaya koydu.
Yaklaşık 2 seneden bu yana Azerbaycan'a karşı aldığı daha sert tavırlarıyla tanınan AP de Avrupa Konseyi'nin yürüdüğü güzergahı izleyerek 23 Ekimde Azerbaycan'a karşı yaptırım kararı aldı.
573 üyenin katılımıyla gerçekleşen oylamada AP üyelerinin 453'ü yaptırım taslağını desteklerken 31 üye aleyhte oy kullandı, 89 üye ise çekimser kaldı.
Yaptırım kararında nelerin olduğunu soranlara biz de fıkra kahramanı Temel'in stilini kullanarak "Neler yok ki uşağum?" diye yanıt veriyor ve AP kararını Independent Türkçe'ye yorumlamayı AKPM'deki Azerbaycan delegasyonu eski üyesi, ana muhalefetteki Ulusal Konsey Uluslararası İlişkiler Koordinatörü Dr. Gültekin Hacıbeyli'ye bırakıyoruz:
AP'nin 23 Ekim kararı AB ile Azerbaycan arasındaki ilişkileri yeni bir aşamaya taşıdı. Sadece AB ile değil ABD ile de senelerden bu yana yaşanan gerilimli durumlara rağmen ilişkilerin hiçbir zaman bu kadar sert bir yaptırım kararı alınmasına kadar bozulduğu görülmemişti. AP'nin bu kararını Azerbaycan'a karşı uygulanacak yaptırımlara yakılmış bir yeşil ışık sayabiliriz. Azerbaycan'dan doğalgaz ithalatından tutun da AB Dış İlişkiler Komisyonu Başkanına Bakü'ye ciddi baskılar uygunlanması çağrısına AP kararında herşeyi bulabilirsiniz dersem, asla mubalağa etmem.
Dr. Gültekin Hacıbeyli'ye göre, kararda bir yandan Azerbaycan'da insan hakları ihlallerine atıfta bulunması, öte yandan ise Ermenistan ile ilişkilerin ön plana çıkarılması dikkati çekiyor.
"Ermenistan ile ilişkilere atıfta bulunulması İlham Aliyev'e bu kararı kendi istediği şekilde manipule etme fırsatı oluşturuyor" diyen Dr. Hacıbeyli, bu durumun, tarihin hiçbir döneminde hiçbir ülkede olmadığı kadar baskı altında bulunan Azerbaycan'ın gerçek siyasi muhalefetinin ve STK'larının kararı topluma izah etmesi yönünde bir nevi el-kolunu bağladığını söyledi.
"AP'nin kararı belirli süreden beri yaşanan ciddi anlaşmazlıkların sonucu olup Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki anlaşmazlıklar 23 Ekim kararının alınmasında önemli ölçüde etkili oldu" diyen Dr. Gültekin Hacıbeyli, sözlerini şöyle sürdürdü:
44 günlük savaşın bitmesinin üzerinden dört sene geçmesine rağmen Azerbaycan ile Ermenistan arasında barış anlaşmasının imzalanmaması Batılı ülkelerin gündeminden düşmüyor ve kısa süre önce Başkan Biden da bu konuda Devlet Başkanı Aliyev'e mektup göndermiştir. Biden'ın bu yöndeki çağrısından sonra Avrupa Komisyonu'nun pozisyonunda da belirli bir sertleşmenin olduğu düşünülebilir. Onun için tüm bu gelişmeleri Batının Azerbaycan'a karşı sertleşmesi olarak değerlendirilmesi gerekir. Aynı zamanda bu gelişmeler iktidara karşı radikal kararların kabul edilme olasılığını güçlendiriyor. Aliyev bu süreci uzatmak istiyor ve kararın bu kadar sert bir üslupta yazılması da Aliyev'in pozisyonundan doğmuştur. Tetikleyici faktörlerden başında aynı zamanda ülkemizdeki insan hakları ihlalinin sınır tanımaz duruma gelmesidir.
Dr. Gültekin Hacıbeyli, ayrıca şu hususu vurguladı:
Azerbaycan'daki insan haklarının durumunu değil AP kararı, hiçbir belge tam şekilde ifade edemez. Çünkü adeta boşluğa atılmış vatandaşlarımız kendini tabaadan daha aşağı bir durumda hisediyor. İktidarın kafasında 'vatandaş' diye bir kavram olmadığı için ülke yönetimine toplumun katılımı solda sıfırdır. Onun için bu yönetimin adına 'monarşi' bile diyemiyoruz.
"Ülkemizde 21'inci yüzyılın gerçeklikleri arasında işkencenin ön planda olduğunu ifade etmem yeterli olmaz mı acaba?" şeklinde konuşan Dr. Gültekin Hacıbeyli, "AKPM ile ilişkilerde uzun süre uygulanan 'Havyar diplomasisi' nihayet fos çıkınca Aliyev iktidarı Strasbourg'la ilişkileri germe yolunu seçti. Bunun cevabında Konsey, Azerbaycan'ı 1 seneliğine mazbatadan mahrum etti. 300'ün üzerinde siyasi tutukluyu cezaevlerinde ölüme mahkum etmiş bir rejimin üyesi olduğu bir örgüte, yani Avrupa Konseyi'ne meydan okumasına karşı AP kararını olumlu değerlendirmemiz gerekir. Ancak bu olumlu noktaların yanısıra kararda Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi yönünde ülkemizden haksız talepler de vardır" dedi.
Dr. Gültekin Hacıbeyli, sözlerine şunları ekledi:
Yapılan çağrılarda sözüm ona 'Azerbaycan'ın, Ermenistan topraklarına işgal girişiminde bulunması' iddiasının tekrarlanması üzücü ve kabuledilemez bir durum. Savaş sırasında Gence ve Berde kentlerimize ermenilerin bombalar atması sonucunda sivil vatandaşlarımızın hayatını kaybetmesinin yanısıra topraklarımızda terör eylemlerinde ve bölücülük faaliyetlerinde bulunmuş başta Araik Arutyunyan olmak üzere savaş suçlularının salıverilmesinin istenmesi de tamamen subjektif ve adaletsiz taleplerdir.
Tüm bunlarının, kararın genel olumlu havasının üzerine gölge düşürdüğünü ve siyasi ağırlığını azalttığını söyleyen Dr. Hacıbeyli, "Buna yol vermemek için AP'nin, Azerbaycan'da insan haklarının durumuyla farklı bir karar alması gerekirdi diye düşünüyorum. Kararda Azerbaycan-Ermenistan normalleşmesinin bu şekilde yer almasına tepki gösteren Azerbaycan yönetimi 25 Ekim Cuma günü AB'nin Bakü temsilcisini Dışişlerine davet ederek keskin uyarılarda bulunmuştur. Yani Azerbaycan'ın içişlerine karışmak mealinde bir tepki ortaya konmuştur. Nitekim Azerbaycan iktidarı ülkedeki insan hakları, siyasi tutuklu ve medya özgürlüğü konularına asla değinmemiştir. Bu bakımdan AP kararındaki bazı noktaların Azerbaycan iktidarının eline koz veren noktalarından duyduğum esefi de ifade etmek istiyorum" ifadelerini kullandı.
Son olarak, Dr. Gültekin Hacıbeyli, "Karara tepki gösteren Dışişleri Bakanlığının, bunun Azerbaycan-Ermenistan normalleşmesine hizmet etmeyeceğini ifade etmesi de yakın geleceğe ilişkin ipuçları veriyor. Her halükarda ben Batılı devletlerin ve kurumların bundan sonra Azerbaycan'da siyasi tutuklular, işkenceler, insan hakları, muhalifleri ve gerçek gazetecileri takip konularına daha fazla ilgi göstereceğinden emin olduğumu belirtmek isterdim. Ülkemizi yolsuzluk ve hırsızlığın bataklığına dönüştürmüş bir yönetime karşı kabul edilen yaptırım kararlarının Azerbaycan-Ermenistan normalleşmesinden ayrı tutulması gerekir" değerlendirmesinde bulundu.
Evet, ne anladık:
AP'nin yaptırım kararını Bakü kendi lehine dönüştürerek AB'ye geri mi gönderdi?
Böyle olursa o kadar gazeteci-yazar, bilim insanı, yorumcu, siyasi aktivist ve din adamı siyasi tutuklu damgasıyla cezaevi duvarları arasında kalmayı sürdürecek mi?
Gerçekten COP 29 öncesinde yapılan uyarılar ve alınan yaptırım kararları Bakü'nün kılının kıpırdamasına yetmeyecek mi?
Yetmeme ihtimali çok yüksektir...
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish