Hinduların dine göre oy verdiği toplumsal çoğunlukta, Hindistan'ın en büyük azınlığının üyeleri eşit vatandaşlar olarak bir yere sahip mi?
Dine dayalı nüfus açısından Müslüman topluluk ülkede ikinci sırada yer alıyor.
Müslüman seçmenler her seçim döneminde belirleyici bir faktör olarak görülse de topluluğun temsili, nüfusun önemli bir yüzdesini oluşturduğu devletlerde dahi düşük kalmaya devam ediyor.
Demokratik vatandaşlığın önemli bir göstergesi siyasi temsildir.
2024 genel seçimlerde Hindistan'ın 11 büyük siyasi partisi toplam 82 Müslüman aday çıkardı ve bunların 16'sı kazandı; 2019 ulusal seçimlerinde zaten azalan 115 Müslüman aday sayısından keskin bir düşüş (yine 16'sı kazanmıştı); daha da önemlisi, ülke tarihinin en düşük seviyesi.
Kongre, Trinamool Kongresi, Samajwadi Partisi, Rashtriya Janata Dal, Milliyetçi Kongre Partisi ve Hindistan Komünist Partisi (Marksist) gibi büyük muhalefet partileri birlikte 2024 seçimlerine yalnızca 43 Müslüman aday ile katıldılar.
Ana muhalefet partisi Kongre, 2024 seçimleri için ülke genelinde toplamda yalnızca 19 Müslüman aday çıkardı; bu sayı 2019'da 34, 2014'te 31'di.
Bunlardan altısı Batı Bengal'deydi (2019'da 10'du); Uttar Pradesh, Bihar, Assam ve Andhra Pradesh'te ikişer aday ve Karnataka, Odisha, Kerala, Telangana ve Lakshadweep'te birer aday vardı.
Kongre'nin ittifak içinde olduğu Samajwadi Partisi, ittifakın ciddi anlamda Müslüman oylarına bağımlı olduğu Uttar Pradesh'te yalnızca dört Müslüman (2019'dakinin yarısı) aday gösterdi.
Bihar'daki Rashtriya Janata Dal da Müslümanların oylarına büyük ölçüde güvenmesine karşın 2019'da beş ve 2014'te altı iken 2024'te iki Müslüman aday çıkardı.
Yine geniş çapta Müslümanların oylarını toplayan parti Trinamool Kongresi altı Müslüman adayla yarıştı, bu sayı 2019'da 13'tü.
Ve çok daha küçük olan Hindistan Komünist Partisi (Marksist) beşi Bengal'de, dördü Kerala'da, biri Telangana'da olmak üzere 10 Müslümanı sahaya çıkardı.
Bu sayılar, ülkenin yerli yorumcularınca, Hindistan'ın Müslümanların büyük ölçüde dışlandığı bir ülkeden "aktif olarak dışlandığı" bir ülkeye dönüştüğü itiraflarını beraberinde getirdi.
Buna karşın hem Müslüman adayların hem de genel seçmenin Müslümanların kolektif siyasi dışlanmasına karşı koyduğu görüldü.
Çeşitli siyasi partiler tarafından aday gösterilen Müslümanların sayısı 2024'te tarihi bir düşüşe geçmiş olsa da seçilen Müslüman adayların sayısı 24 ile son iki genel seçimdeki sayıyla neredeyse aynı.
Bu, iktidardaki Hindu milliyetçi Bharatiya Janata Partisi (BJP) dışındaki partilerin sunduğu savunmayı çürütüyor: Müslümanlara karşı ayrımcılık yaptıkları için değil, yalnızca "kazanılabilirlik" faktörü tarafından yönlendirildikleri için daha az Müslüman aday gösterdiklerini iddia ediyorlardı; aksine, başarı oranı, yani başarılı adayların aday gösterilen adaylara oranı, 2024'te Müslüman adaylar için gayrimüslimlere kıyasla önemli ölçüde daha yüksek.
Ayrıca bu seçimler Müslüman seçmenlerin ezber bozduğu bir seçimdi; muhalefeti güçlendirmek için stratejik olarak oy kullandığını ve oy payının diğer partiler tarafından tüketilmemesini sağladığını gösterdi.
Hindistan'da Müslümanların çoğunlukta olduğu 14 seçim bölgesi var; özellikle önemli bir varlığa sahip olduğu Uttar Pradesh (yüzde 19), Batı Bengal (yüzde 27) ve Kerala (yüzde 27) gibi devletlerde BJP beklenmedik bir yenilgiyle karşılaştı.
Esasında bu seçimler Hint seçmenler açısından anayasayı kurtarmak için verilen bir mücadele olarak görüldü.
Bu bağlamda Müslümanların ezici bir çoğunlukla muhalefet ittifakına oy verdiğine inanılsa da ana muhalefet lideri Rahul Gandhi'nin teşekkür ettiği kişiler listesinde ülkenin en büyük dini azınlığı 200 milyon Müslüman kendine yer bulamadı.
Bu da ülkenin ağırlıklı olarak Hindu orta sınıfının, Müslümanlardan bahsetmenin dahi siyasi partilerin kaderine zarar verebilecek derecede radikalleşmesi ile açıklanıyor.
Sonuçta BJP'nin laik partilerin azınlık toplumunu kayırdığı algısını yaratmasından dolayı, BJP dışındaki partilerin Müslüman sözcüğünü dahi kullanmaktan çekindikleri bir Hindistan seçimleri yaşandı.
Dolayısıyla Müslüman sorunu seçim kampanyası sırasında yüksek bir noktaya taşındı; ancak bu, ülkede Müslümanlara karşı zaten mevcut toplumsal korku ve nefret ateşini körüklemek minvalinde gerçekleşti.
Hindistan'ın sosyo-politik yaşamına ilişkin iki motif, Başbakan Modi'nin 10 yıl boyunca Hindistan yönetimine hakim oldu: İnek katliamı ve aşk cihadı iddialarının arka planında gelişen nefret söylemi ve nefret şiddeti.
Ancak son genel seçimlerde işsizlik, enflasyon, kadınlara yönelik saldırılar, ahbap kapitalizmi, oligarşi, yolsuzluk, Çin saldırıları ve muhalefetin suç sayılmasına değinen muhalefet partilerinin Müslüman sorununa sessiz kalışları dikkati çekti.
Hindistan siyasi yaşamının acı gerçeği, Müslümanların hiçbir zaman alt meclis Lok Sabha'da nüfustaki paylarıyla orantılı olarak temsil edilmemiş olmasıdır.
Ülkenin 1952'deki ilk ulusal seçimlerinden bu yana Lok Sabha'da Müslüman temsiliyeti hiçbir zaman yüzde 10'u dahi bulmadı.
Ancak, önceki yıllarda BJP dışındaki hükümetlerin, seçimlerin seçilmiş parlamento üyeleri ve devlet meclisleri tarafından dolaylı olarak yapıldığı üst meclis Rajya Sabha'ya Müslüman kimliğine sahip daha fazla insan aday göstererek bunu telafi etmeye çalıştığı gözlemleniyor ki buradaki ortalama payları yüzde 10,5 ile daha yüksek olmuştur.
Hindistan'da Müslümanların parlamentodaki temsil payı, özellikle önceden Babri Mescidi'nin bulunduğu yere Ram Tapınağı inşa etme hareketinin güç kazandığı 1980'lerin ortalarından sonra giderek daha da azaldı.
2014 genel seçimleri 22 ile Lok Sabha'da en düşük Müslüman temsilini görürken 49 ile en yüksek temsil 1980'de görüldü.
1980'lerde Müslümanlar Hindistan nüfusunun yüzde 11'ini oluşturuyordu ve parlamentoda yüzde 9'luk bir temsil oranına sahipti.
Zamanla bu sayılar genel olarak düşüş eğilimi gösterdi ancak bu eğilim 2014 ve 2019'da daha da görünür oldu.
Eğer Müslümanlar 2014'te nüfustaki yüzde 14 civarındaki paylarıyla orantılı olarak temsil edilseydi, Lok Sabha'da toplam 543 temsilciden 75 civarında temsilciye sahip olmaları gerekirdi.
Ancak sayıları 2014'te yüzde 4,24'lük pay ile yalnızca 23 iken 2019'da yüzde 4,79'luk pay ile ancak 26'ya çıktı.
2024 seçimlerinde sayıları yalnızca 24 oldu; parlamentoda yüzde 4,42'lik bir pay.
Parlamentoda Müslüman temsilinin azalması BJP'nin siyasi yükselişi ile yakından bağlantılı.
Modi'nin Hindistan siyasi atmosferinde yükselişinden önce geleneksel siyasi pragmatizm BJP'yi dahi ulusal politikadaki Müslüman karşıtı söyleminin keskinliğini yumuşatmaya zorlamıştı.
Ülkenin siyaset bilimcileri bir siyasi partinin açıkça Müslüman karşıtı bir platformda tek başına siyasi güç kazanamayacağına yaygın olarak inanıyorlardı.
Sonuçta yüzden fazla seçim bölgesinde önemli sayıda Müslüman yaşıyordu.
Ancak Modi liderliğindeki BJP, 2014 ve 2019'da ikna edici çoğunlukları kazanarak ve Müslüman vatandaşlara karşı "ötekileştirme" yaklaşımını yoğunlaştırarak Hindistan seçim siyasetinin kurallarını yeniden yazdı.
2024'e gelindiğinde ülke tarihinde ilk kez iktidar partisinin Müslüman bakanı ve Müslüman parlamento üyesi yoktu.
Bu seçimlerde BJP tüm ülkede yalnızca bir Müslüman aday çıkardı ve adayı kaybetti; aynı şekilde iktidardaki Ulusal Demokratik İttifak'ın diğer ortakları Bihar'daki Janata Dal (United) ve Assam'daki Asom Gana Parishad tarafından aday gösterilen toplamda iki Müslüman aday da kaybetti.
Modi yönetimindeki BJP'nin Müslüman vatandaşları siyasi temsiliyetten arındırma yönündeki başarısı, Müslümanları birleşik bir çoğunluğa karşı tek bir azınlık olarak tasvir etmesine ve böylece Müslüman oylarını harcanabilir hale getirmesine dayanıyor.
Bunu, Müslümanları başlıca "iç düşman" olarak inşa ederek ve Hristiyanlar da dahil olmak üzere diğer tüm kast ve dini grupları bu ortak iç düşmana karşı önemli ölçüde birleştirerek başardı.
BJP'nin Hristiyan seçmenlerin pek çok kesiminin desteğini kazanmadaki başarısı özellikle dikkat çekicidir çünkü BJP'nin siyaseten temsil ettiği Rashtriya Swayamsevak Sangh (kısaca RSS veya Sangh) ideolojik olarak Hristiyanların da Müslümanlar gibi Hindu Hindistan'ın yönetimine dahil edilmesine karşıdır.
Benzer şekilde, Dalitlerin Hindu toplumsal düzeni içinde eşitliği bulamayacaklarını bilmelerine karşın 2019'da ve 2024'te her üç Dalit'ten biri BJP'ye oy verdi.
BJP'yi Müslümanları siyasi katılımdan dışlamaya iten şey, temel ideolojik zorunluluğudur; RSS'nin kurucu metinleri Müslümanların eşit vatandaşlıktan mahrum bırakıldığı bir Hindu Hindistan idealini ileri sürer.
En etkili Sangh ideologu olan Golwalkar, Müslümanları bir "tehdit" olarak tanımladı ve onlara ikinci sınıf vatandaşlık verilmesini ve haklarının olmaması gerektiğini savundu.
Elbette ülkenin parlamentosunda Müslümanların kaygılarını temsil etmek ve savunmak yalnızca Müslümanların görevi değil ancak çoğu siyasi partinin de bu noktada sessiz kalışı ülkede kaygı uyandırıyor.
Aynı zamanda daha fazla Müslüman temsilcinin otomatik olarak Müslüman vatandaşların kaygılarına daha fazla ses ve kamuoyu ilgisi anlamına gelmediği de doğrudur.
Sonuçta Hindistan'da Müslümanlar homojen bir grup olmaktan çok uzak.
Ülkenin bilim insanlarınca yüksek kamu görevlerindeki Müslümanların büyük çoğunluğunun üst kast Müslüman geçmişine sahip erkekler olma eğiliminde olduğu gözlemleniyor.
Coğrafi olarak dağılmış azınlıkların adil temsilini güvence altına almak her demokraside her zaman bir zorluk anlamına gelir.
Hindistan Anayasası, Planlanmış Kastlar için ayrılmış sandalyeler (rezervasyonlar) sağlayarak bunu ele aldı.
Müslümanlar için böyle bir kota yok ve Lok Sabha sandalyelerinin yalnızca yüzde 15'inde çoğunluğu oluşturuyor; dolayısıyla siyasi temsilin adil payını güvence altına almak için diğer toplulukların iyi niyetine güvenmek durumunda kalıyor.
BJP üyesi olmayan siyasi partilerin dahi seçimlerde Müslümanları aday gösterme konusunda azalan siyasi cesareti, bugün Hinduların siyasi çoğunluktan çok toplumsal bir çoğunluk oluşturdukları ve laik vatandaşlar olarak değil Hindular olarak oy kullanacakları varsayımını yansıtıyor.
Yalnızca Müslüman kardeşlerine güvenen toplumsal siyasi aktörler olarak oy vermekten çok laik vatandaşlar olarak oy vermek, coğrafi olarak dağınık Müslümanlara bırakılmış durumda.
Hindistan'ın 2024 ulusal seçimleri ülkede uzun süredir ihmal edilen bu siyasi ve ahlaki çatlağı daha da net bir biçimde ortaya koydu.
Hint Müslümanlar yalnızca kendi vatandaşlarının korku ve nefretine layık bir "öteki" mi?
Yoksa Hindistan'ın laik demokratik cumhuriyetinin her bakımdan eşit vatandaşları mı?..
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish