Türkiye tarafından Suriye'de kontrol ettiği bölgelerde kurulan ve ordu olarak adlandırılan Suriye Milli Ordusu (SMO) denilen yapı aslında bir ordu değil. Bu yapı birbirinden bağımsız, her grubun kendi lideri, kendi karargahı olan ve kontrol ettikleri kendilerine ait bölgeleri olan bir yapı.
Türkiye, bir taraftan Suriye hükümeti ile alt kademede görüşmeler yaparken ve Esad'la görüşmelerin olacağını açıklarken, bir taraftan da bu yapıları birleştirip bir ordu ortaya çıkarmak istiyor ama bu yapıların kendi aralarında anlaşamamaları yüzünden bu mümkün olmuyor.
SMO denilen yapının en güçlü bileşenlerinden birisi Şam Cephesi ya da Levant Cephesi olarak bilinen grup. Birkaç farklı Arap grubun bir araya gelmesi ile oluşan bu grubun liderleri, Türkiye'nin bölgedeki Türkleştirme ve Türkmenleri kayıran birleşme çabalarından memnun değillerdi ve Türkiye ile araları biraz soğuktu.
Son zamanlarda özellikle de Türkiye'nin muhaliflerin Esad'la görüşmesi gerektiğini açıklamasından sonra bu grupla Türkiye'nin arası biraz daha bozuldu ve bu grupla kayıtsız şartsız Türkiye yanlısı olan Türkmenlerin başını çektiği gruplar arasında gerginlikler çıkmaya başladı.
Ebu Ghannoum olarak da bilinen aktivist/gazeteci Muhammed Abdul Latif ve hamile eşi, 7 Ekim'de kimliği belirsiz silahlı kişiler tarafından El Bab'da öldürüldü.
Bab'daki askeri polisin de katıldığı soruşturmada Muhammed Abdul Latif'i öldüren iki kişinin Hamza Tugayı mensubu oldukları tespit edildi.
Bölgedeki kaynaklara göre, Bab'daki askeri polis, cinayet, Hamza Tugayı içinde el-Diri olarak da bilinen Ebu Sultan el-Kadri'ye bağlı iki kişi tarafından işlenmişti.
Bölgedeki kaynakların aktardığına göre, cinayetten bir ay kadar önce, cinayetten sorumlu gösterilen Hamza Tugayı komutanlarından Ebu Sultan el-Kadri ile eşi ile birlikte öldürülen Muhammed Abdul Latif arasında, Ebu Sultan el-Kadri'nin uyuşturucu ile mücadele birimi komutanının evini basması konusunda bir anlaşmazlık çıkmıştı.
Muhammed Abdul Latif bu konuda Ebu Sulatn el-Kadri'ye bazı suçlamalarda bulunmuştu ve daha sonra iki taraf barıştırılmıştı.
10 Ekim Pazartesi günü, cinayetin Ebu Sultan el-Kadri'ye bağlı iki kişi tarafından işlendiği ortaya çıkmasından sonra Şam Cephesi bu kişileri tutuklamak istedi ve bu kişilerin teslim olmayı reddetmesi üzerine çatışma çıktı.
Bunun üzerine Şam Cephesi, Hamza Tugayına karşı saldırı başlattı ve Hamza Tugayı'nı Bab'dan ve bölgede kontrol ettiği bazı köylerden çıkardı, Bab'daki karargahını ele geçirdi.
11 Ekim Salı günü de Şam Cephesi, Bab'dan sonra Afrin kırsalındaki Bablit köyünde Hamza Tümenine ait yerleri ve askeri teçhizatı ele geçirdi.
Salı akşamı, Suriye'nin İdlib vilayetinin bir kısmını kontrol edip orada hükümetini kurmuş olan ve BM tarafından terörist örgüt kabul edilen Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ), Hamza Tugayı'na yardım etmek için İdlib'den gelip Afrin'e girdi ve Afrin'in kontrolünü ele geçirdi. HTŞ Afrin'e gelirken bölgede bulunan TSK unsurları bölgeden biraz daha güneye kaydırıldı.
Yaşanan çatışmalarda Sultan Süleyman Şah tümeni adlı grup Hamza Tümeni'nin yanında yer alırken, Harakat al-Tahrir vel-Bina adlı grup da Şam cephesinin yanında yer aldı.
Afrin'de yaşanan çatışmalarda 9 sivil sivil öldü en az üç sivil de yaralandı. HTŞ'nin Afrin'e girmesi ile Şam Cephesi ciddi bir çatışmaya girmeden Afrin'den İzzaz'a çekildi.
Şam Cephesi'nin çekilmesi ve HTŞ ve SMO bileşeni Sultan Süleyman Şah tugayının Afrin'e girmesi sonrası Afrin'e giren bazı militanlar şehirdeki dükkanları yağmaladığı görüntüler sosyal medyada paylaşıldı.
HTŞ Afrin'den sonra ağır silahları ile İzzaz'a yöneldi ve Kefr Cenne köyüne kadar gitti. Kefr Cenne köyünde HTŞ'nin yolu kesildi ve iki taraf arasında görüşmeler yapılmaya başlandı.
Cuma günü iki taraf arasında başlayan görüşmelerin Cumartesi günü anlaşma ile sonuçlandığı açıklandı.
Varılan anlaşmaya göre HTŞ Afrin'den çekilecek ve Afrin'e Türkiye'nin emrindeki SMO bileşenlerinden Ahrar el-şam girecekti.
Bu konuda anlaşma sağlandı dense de sahada değişen bir şey olamdı. HTŞ, Afrin'den ve İzzaz'a girmek için geldiği Kefr Cenne köyünden ayrılmadı ve pazartesi günü Kefr Cenne köyünde HTŞ işe Şam Cephesi arasında yeniden çatışmalar başladı ve HTŞ köyü ele geçirdi ve İzzaz'a 3 Km kadar yaklaştı.
Suriye'de Türkiye'nin kontrolünde olan bölgelerde bunlar yaşanırken Türk yetkililerden bu konuda bir açıklama gelmemesi, HTŞ'nin Türkiye'nin kontrol ettiği Afrin'e girmesi ve İzzazâ girmek üzere olması konusunda Türkiye'nin ses çıkarmaması ve bu olaylar tüm dünya medyasında yer alırken Türkiye'de hükümet yanlısı medyanın bu olayları görmezden gelmesi soru işaretlerine neden oldu.
Türkiye'de yetkililer neden suskun?
Yazının başında da belirttiğim gibi, Türkiye hükümeti Şam Cephesi grubundan memnun değil ve bu gurubu pasifize edip dağılmasını istiyor ama Türkiye bu grubu direk karşısına almak istemiyor.
Daha önce de üyelerinin çeşitli suçlara bulaştığı SMO bileşeni olan Şuheda el-Şarkiye adlı bir grupla yaşanan anlaşmazlık sonucu grup dağılmış, grubun bazı üyeleri HTŞ ve diğer gruplara katılmıştı.
Şam Cephesi bölgedeki en güçlü gruplardan olduğu için baskı ile dağıtmak mümkün değil, Türkiye'nin emrindeki diğer SMO bileşenlerinin bu grubu ortadan kaldırma imkanı yok, geriye HTŞ'nin bu gruba baskı yapıp dağıtması ya da en azından bazı şartları kabul etmesini sağlamak kalıyor.
Türkiye'nin HTŞ'nin Türkiye sınırına kadar gelmesine ses çıkarmaması, yetkililerin bu konuda açıklama yapmaması ve hükümete bağlı medyanın bu yaşananları görmezden gelmesinin sebebi bu olduğu anlaşılıyor. HTŞ'nin Türkiye'ye rağmen Afrin'i alıp İzzaz'a yönelmesi düşünülemez.
HTŞ'nin Türkiye'nin elindeki bölgelere girmesi planında hesaba katılmayan bir şey var oda Türkiye'nin Suriye'de kontrol ettiği bölgelerde yaşayan halkın büyük çoğunluğunun o bölgelerde HTŞ'yi istemediğidir.
HTŞ'nin bölgelerine girmelerine karşı pazar günü Türkiye'nin kontol ettiği bölgelerde protesto gösterileri düzenlendi ve İzzaz'a gitmek isteyen bir HTŞ konvoyuna izin verilmedi.
İzzaz'da yapılan gösterilerde HTŞ'ye karşı seferberlik çağrısı yapıldı ve bazı siviller HTŞ'ye karşı savaşmak için bölgedeki silahlı grupalra katılı.
HTŞ, İdlib'de kontrol ettiği bölgelerde yasakçı ve katı bir şeriat rejimi uyguladığı için halk HTŞ'yi kendi bölgelerinde istemiyor. HTŞ'nin katı kurallarından memnun olmayanlar, özellikle gençler HTŞ bölgesinden başka bölgelere kaçıyor.
Kilis'te yaşayan Suriyeli siyasi aktivist Mahmoud Musa, bölgede yaşanan çatışmaların nedenini şöyle açıkladı:
Türkiye'nin kontol ettiği bölgelerde SMO bileşenleri arasında yasadışılık kontol edilemez düzeye çıkmış durumda, uyuşturucudan tutun haraç almaya, fidye için adam kaçırmaya hatta cinayetlere kadar her şey oluyor. Türkiye bundan memnun değil ve başına buyruk yapıları birleştirip düzenli bir yapı kurmak istiyor ama şimdiye kadar bunu yapamdı. HTŞ bölgesinde tek güç olduğu için durum biraz daha düzenli, emri altındaki grupları kontrol edemeyen Türkiye, bu konuda HTŞ'in bu bölgeleri almasına göz yumuyor, burada amaç bu grupların bir aaya gelip birleşmesini sağlamak, bu ya farklı bir ad ile olur ya da HTŞ'ye katılarak olur.
Gaziantep'te yaşayan Suriyeli gazeteci Hosssam Jazmatti, Facebook sayfasında yaptığı açıklamada, yaşananların HTŞ'yi muhaliflerin kontrol ettiği tüm bölgeleri ele geçirme girişimi olduğu söyledi:
Yaşanmakta olanlar, Heyet Tahrir el-Şam'ın kontrolü dışındaki bölgeleri yumuşak güçle tamamen ele geçirmek için yapılan bir girişimidir ve böylece terörist olarak sınıflandırılan bu zalim grup, devrim güçlerinin tek temsilcisi haline gelecektir bu durum stratejik olarak çok tehlikelidir.
Bu yazının yazıldığ pazartesi akşamı İzzaz'da halk HTŞ'nin girişini engellemek için yolları kapatıp endişe ile beklerken Bab'da da HTŞ'ye karşı gösteriler yapılıyordu.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish