Ekonomide sürekli bir 'büyüme' açıklanıyor. Ne var ki, bu 'büyüme'yi biz faniler idrak edemiyoruz.
Sebebi çok basit. Emeğin, emekçinin milli gelirden aldığı pay giderek düşüyor da ondan idrak edemiyoruz.
'Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'dan (GSYH) emeğin aldığı pay 2020 yılının ikinci çeyreğinde yüzde 36,8 iken, bu pay 2022 yılının ikinci çeyreğinde yüzde 25,4'e geriledi.
DİSK'in araştırma birimi tarafından açıklanan bu rakam, iki yılda 11,4 puanlık büyük bir gerilemeye işaret ediyor.
Peki, bu ne demek?
Ekonomik krizin bütün faturasının emekçilere, yoksullara yüklenmiş olması demek.
Milyonların hayatından her gün biraz daha çalınıyor olması demek.
Haramilerin, sömürenlerin payının büyümesi demek...
Daha da açalım...
Türkiye hızla gelir dağılımı eşitsizliğinin derinleştiği bir ülke haline geldi.
'Büyüme' olduğu söyleniyor ama işsizlik giderek artıyor.
Milli gelirin çok önemli bir kısmı faize, yani kurumsal tefecilere gidiyor. Zira Türkiye'nin dış borcu milli gelirine yaklaştıkça borçlanma faizleri yükseliyor.
Kur korumalı mevduat uygulamasıyla, halkın parası bankada mevduatı olan zenginlere aktarılıyor.
Dövizle oynayan bir avuç spekülatör bir gecede milyonların sofrasının yarısını süpürüyor.
Şimdi herkes buzdağının tepesinde görünen ufacık bir 'SPK' kısmını konuşuyor ya, aslında dört işlem yapabilen herkes buzdağının tamamını tahmin edebiliyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Korkunç bir yağma olduğuna daha önce işaret etmiştik:
20 yıl zarfında ülkede kamuya ait ne varsa satılmış, bu esnada dış borç 120 milyar dolarda 500 milyar dolara dayanmışsa ve dahası bu millet geleceğe dönük garanti ödeme anlaşmalarıyla daha da borçlandırılmışsa, satılan savılan tüm varlıkların değeri ile artan borç miktarının toplamı halktan çalınan yekûndur.
20 yılda koca milletin yüz milyarlarca lirası bir avuç harami tarafından çalınmıştır.
Peki, sonuç ne oldu?
Bir zamanlar kendi kendine yeten bu ülkede perişan halde yaşayan, sadakaya muhtaç yığınlar ortaya çıktı.
'Haysiyet' sorununa sürekli dikkat çekiyoruz; sadakaya muhtaç edilen milyonlar gündelik iaşesinin peşinde haysiyetinden olmaya başladı.
Her türlü rezilliği meşru görmeye başlayan, kolayca manipüle edilen yoksul bir kütle...
Genç işsizlik inanılmaz boyutlarda ve sokaklardaki her türlü suçu, şiddeti ve lümpenleşmeyi besliyor.
Görüyorsunuz, son 20 yılın 'türedi' zenginleri hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet paralarını nasıl harcayacaklarını, nereye tıkıştıracaklarını şaşırırken, gençler suç aleminde, uyuşturucu pençesinde ya da toplumun tüm hücrelerine sinmiş devasa bir fuhuş batağında harcanıp gidiyor.
Ülkeden kaçabilen kaçıyor, gerisi birbirinin tepesine binmiş, çırpınıyor...
Peki, ne olacak?
Yargının tamamen siyasi iktidarın elinde oyuncak edildiği bir atmosferde, kimse sıkıntısız bir çeşit 'düzelme', 'normalleşme' beklemesin.
Tüm toplum zehirlenmiş, siyaset ve devlet kurumları çürümüştür.
Önümüzdeki aylar giderek çok daha zor günlere sahne olacak.
Bu zor günlere dair halka söylenebilecek tek söz, "Sandığı bekleyin" olamaz.
Tüm muhalefet, gerçekçi bir program ortaya koymak ve bunu nasıl gerçekleştireceğini halka izah etmelidir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish